BM Genel Kurulu, Filistin'e "üye olmayan gözlemci devlet" statüsü tanımayı kabul etti. BBC'nin BM muhabiri Barbara Plett bu kararın anlamını sorguluyor.
Abone olHamas'ın bu ay Gazze'de İsrail'le yaşadığı sekiz günlük çatışmada askeri zafer kazandığını iddia etmesi ardından, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas da BM'de diplomatik zafer kazanmayı umuyordu.
Abbas istediği onayı aldı - hem de açık ara farkla.
Bu Abbas'ın ikinci BM girişimi. Geçen yıl da BM'ye tam üyelik için başvurmuştu ancak karar Amerikan muhalefetiyle Güvenlik Konseyi'nden döndü.
Bu seferse Abbas Genel Kurul'a giderek, daha ufak bir değişiklik yapmasını ve şimdiki gibi "gözlemci" yerine Vatikan gibi "üye olmayan gözlemci devlet" statüsü vermesini istedi.
Bu büyük ölçüde simgesel bir adım. Ancak Filistinli liderler en azından üzerinde bir devlet kurmak istedikleri toprakların (ki bu topraklar İsrailli yerleşimlerin hızla büyümesiyle giderek küçülüyor) tanımlanmış olacağını ve resmi tanınma anlamına geleceğini savunuyor.
Filistin'in BM Büyükelçisi Riyad Mansur bunun "iki devletli çözümü kurtarma yolunda çok önemli bir adım" olduğunu söylüyor.
Filistin Yönetimi oylamada Genel Kurul'da çoğunlukta olan, kendileri de bir zamanlar sömürgeleştirilmiş devletlerin desteğini aldı.
Buna karşılık İsrail ve güçlü müttefiki ABD, Filistin devletinin BM çerçevesinde değil de doğrudan görüşmelerden doğması gerektiğini söyleyerek karara şiddetle karşı çıktı.
İsrailliler bu girişimin, barışa karşılıklı adımlarla varılacak bir yol çizen Oslo Barış Anlaşmaları'nın ihlali anlamına geldiğini savundu.
Amerikalılar da kararın (Filistinlilerin verdiği tüm güvencelere rağmen) barış masasına dönüşü engellemesinden endişe ediyor.
Filistin, İsrail'i mahkemeye verir mi?
Belki daha da önemli bir endişe, Filistinlilerin gözlemci devlet statüsünü kullanarak Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne katılması ve işgal altındaki topraklarda işlendiğini söyledikleri savaş suçları için İsrail'i yargılatmaya kalkması.
ABD ve Avrupalı ülkeler, özellikle de İngiltere böyle birşey yapmayacağı konusunda Filistin Yönetimi'nden güvence istedi.
Filistin Yönetimi ise bu yaklaşımın önceliği olmayacağını açıkça dile getirdi ancak bu seçenekten tamamen de feragat etmedi.
Abbas'ın Batı'ya böylesi bir ödün vermesi her halükarda zordu ama bölgede yaşanan son gelişmeler bunu daha da güçleştirdi.
Hamas, İsrail'e (ve Batılı destekçilerine) Filistin füzelerini durdurma amaçlı son Gazze operasyonunda kafa tutarak ve çatışmadan mağlup ayrılmayarak halk nezdindeki konumunu pekiştirdi.
Arap dışişleri bakanları dayanışma işareti olarak Gazze'ye akın ederken, Mısır da İsrail'in Gazze ablukasını gevşetmesini amaçlayan maddelerin yer aldığı bir ateşkes anlaşmasına arabulucu oldu.
Kutlamalar bitince
Bu arada Mahmud Abbas, Ramallah'ta, olup bitenin tamamen dışında kaldı. Ilımlı politikalarının meyvesini halkına gösteremedi.
Gerçi Araplar, Abbas'a desteklerinin de aynı derecede kuvvetli olduğunu söylüyorlar.
Mısır'ın BM Büyükelçisi Mutaz Ahmedeyn Halil "BM'deki kararın doğurabileceği olumsuz ekonomik etkileri giderecek mali ve ekonomik yardımın" da bu desteğe dahil olduğunu söyledi.
İsrail ve ABD, Filistin Yönetimi'ne maddi yardımı kesme tehdidinde bulunmuştu.
Oylamadan önceki aylarda İsrail Dışişleri Bakanlığı belgeleri daha da ileri giderek Oslo Anlaşmaları'nı feshedebilecekleri uyarısı yaptı. Abbas'ı devirmekten bile söz ediliyordu bu belgelerde.
Ancak oylama yaklaşırken İsrail itirazların dozunu yumuşattı; Filistinlilerin yeni statülerini nasıl kullanacağını bekleyip göreceklerini bildirdi.
Ama Filistin lideri Abbas BM'de kağıt üzerinde ne kazanmış olursa olsun, kutlamalar bittikten sonra stratejisini gözden geçirmesi gerekecek.
Çünkü o strateji şu ana dek Filistinlilerin devlet kurma hayalini gerçekleştiremedi.