BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Fetö ile mücadelede adam kayırmak!..

Gazetecilik hayatımın bitmesi veyahut bitirilmesi pahasına yazıyorum. Vatanını canından aziz bilerek sokaklara çıkan milyonlarca vatansever adına haykırıyorum.

Hava acı, ölüm ve fitne kokuyor. Her halimizi takip eden düşmanlarımızın gözlerinin altında bir gazap kaynıyor.

Bugüne dek Gezi, 17/25 Aralık operasyonu ve darbe kalkışması olmak üzere üç kez denediler.

Gittikçe artan bir dehşetle geldiler. Yaşadıklarımızın tamamı korkunçtu ama henüz en beterini yaşamadık.

Belli ki gecenin gündüzü takip ettiği gibi yeniden gelecekler!

Diyarı boydan boya kana bulamak için, sahip oldukları tüm silahları kuşanacak ve tek bir saldırı halinde yeniden gelecekler.

Kış neredeyse kapımıza dayandı ve birileri baharı görecek kadar uzun yaşamayacak! Bu ülkenin öyküsü bundan sonra da devam edecek. O öykünün içinde ya biz, ya da onlar olmayacak.

Yaşanan son darbe kalkışmasında cuntacılara ve onların baronlarına karşı aşılmaz bir sur gibi durduk, "Buraya kadar geldiniz, lakin bundan sonrasını göremeyeceksiniz" dedik.

Ancak göz göre göre atladığımız bir şey var!

Surlar bir orduyu durdurabilir, ama içerideki bir kaç haine engel olamaz. Dede Korkut'un söylediği gibi; hain içeriden olunca, kapı kilit tutmaz.

Cihana hükmeden 16 koca devleti böyle batırdık! Her seferinde içimizde olan ve görülmek istenmeyen bazı hainler sürgülü kapıları düşmana açtı.

Bugün bir kez daha aynı şeyleri yaşıyoruz.

Bizimle bir kutlu yolda birlikte yürüme onuru sunduğumuz, içimizde olup da yanımızda olmayanlar yüzünden bedeller ödüyoruz.

AK Parti duvarlarının dışındakilerden değil, içindekilerden bahsediyorum.

Yetmedi mi?

Yaklaşık 3 yıldır Türkiye'nin kalbini hedef alan kahpe saldırılar ve haysiyetsiz cinayetler karşısında suskun kalanların cezasını bizler ödüyoruz.

Bitmedi mi cezamız?

En küçük riskte bile "Şimdi sıvışma zamanıdır" diyerek ortalıktan kaybolup, tehlike geçtikten sonra ortaya çıkanlardan yediğimiz darbeler yetmedi mi?

15 yıldır makam onlara, şan onlara, şöhret, mal, mülk onlara verildi.

Borcumuz bitmedi mi?

Bu vasıfsızlara, bu korkaklara daha ne kadar katlanacağız ve onlar zarar ziyan görmesin diye daha ne kadar bedel ödeyeceğiz?


Gazetecilik hayatımın bitmesi veyahut bitirilmesi pahasına yazıyorum. Vatanını canından aziz bilerek sokaklara çıkarak şehadete yürüyen milyonlarca vatansever adına haykırıyorum.

Ben, bundan böyle içimizde olup da yanımızda olmayanların cezasını ödemek istemiyorum.

Her darbe girişiminde yurtdışına kaçan bir belediye başkanı tarafından yönetilmek istemiyorum.

"Yakında kimlerin inine girilecek, göreceğiz" diyen bir alçağı ayakta alkışlayan damadını "Onun paralelle ilgisi yok" yalanıyla savunan bir belediye başkanı istemiyorum!

Öz kardeşleri haşhaşi çıkınca görev onuru gereği istifa edemeyen yöneticilerin partinin üst makamlarındaki görevlerinde tutulmasını hazmedemiyorum.

Hakan Şükür'ün babası, Adil Öksüz'ün kayınpederi sırf akrabalık bağlarından dolayı gözaltına alınırken, yukarıda saydığım isimlere aynı akrabalık bağları olmasına rağmen dokunulmamasına anlam veremiyorum.

Dokunulmasa bile partiden uzaklaştırılmamalarına tahammül edemiyorum.

Paralelle mücadelede yapılan bu yanlışlara, bu haksızlıklara kayıtsız kalamıyorum. İçimde dalga dalga kabaran öfkeye ve hayal kırıklığına engel olamıyorum.

Haberleri yok muymuş olup bitenden?

Bağışlayın ama, kendi akraba çevresinin paralel yapının içinde olduğundan bihaber olan bu yöneticiler mi paralelle mücadele edecek?

Yukarıda yazdığım yöneticilerin, bugüne kadar "Bu bizden, dokunmayalım" demediğinin ve bundan sonra da aynı şeyi demeyeceğinin garantisi var mı?

Yok!

O zaman, bu isimleri partideki görevlerinden uzaklaştırarak işe başlanmalı...

17/25 Aralık'tan bu yana paralel yapıyla etkin mücadele etmeyen bakan, milletvekili, belediye başkanı, teşkilat başkanı ve Fetöcülerle akrabalıkları olan kim varsa...

Tamamı partiden kazınmalı ve hakettiği şekilde muamele edilmeli...

Bu temizlik yapılmadığı sürece paralel yapı ile mücadele başarılı olmaz, olamaz.

Çünkü kirli ellerle temiz sofra kurulmaz!

Cumhurbaşkanı Erdoğan bugüne dek kendisine doğru gelen öldürücü darbeleri ustalıkla savuşturdu. Ülkesi için ölümü göze aldı, milletini korumak adına ölüme yürüdü her darbe girişiminde...

Yanıbaşındaki ölümün çığlıklar atarak üzerine gelmesine hiç aldırış etmedi.

Ölümüne dedi her seferinde, ölümüne...

Onun bu dizginlemenez ve bükülmez iradesi sayesinde koca orduların başaramadığı başarılara imza attık.

Bu aşamada iş bir kez daha bizzat kendisine düşüyor. Yapacağı bir şey daha var.

Tamamen güvendiği isimlerden oluşan "Fetö ile mücadele Üst Kurulu" oluşturmak...

Bu kurulun üyelerini, devletine ve milletine sadakatle bağlı diğer parti mensupları, STK'lar ve akademisyenlerin arasından seçmek...

Ve bu kurula, "Oğlum, akrabam ve partili arkadaşlarım dahil olmak üzere 17/25 Aralık'tan sonra bu yapıya madden ve manen destek veren kim varsa gerekeni yapın!" diyerek tam yetki vermek...

Paralelle mücadelede adam kayırmamanın, masumları ve mazlumları harcamamanın önüne ancak böyle geçilebilir diye düşünüyorum.

Yoksa...

Yoksa, bugüne kadar bizi sırtımızdan vuranların sayesinde bir ölümcül darbe daha yiyeceğiz.

Yoksa, bu ülkenin öyküsü bundan sonra da devam edecek. Ancak o öykünün içinde biz olmayacağız.

MEYDANLARDAN SALONLARA, NÖBETE DEVAM!

Ortalama 40 milyon insan, 30 gün boyunca meydanlarda severek ve isteyerek demokrasi nöbeti tuttu.

Onları meydanlara çağıran da, evlerine gönderen de Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Ancak evlere geri dönen halkı diri ve tetikte tutma işi, belediyelerle teşkilatlara düşüyor.

Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin bu konuda çok anlamlı bir çalışma başlatmış.

Çalışmanın adı, "Meydanlardan salonlara, nöbete devam!"

Fatma Şahin, meydanlarda bir ay nöbet tutan Gaziantep halkını, bu kez dev konferans salonlarında toplayacak.

Gazetecilerden ve politikacılardan oluşan onlarca isim her hafta bu salonlarda halkla buluşacak, yaşanan darbenin bilinmeyen detaylarını paylaşacak.

Bu anlamlı çalışma kısa sürede tüm Türkiye'ye yayılır diye ümit ediyorum.