Fetö cezaevinde böyle örgütleniyor
İlginç bir mektup aldım. Mektubu, Fetö'cülerle aynı cezaevinde kalan, geçtiğimiz günlerde tahliye olan Bylock mağduru bir vatandaş göndermiş.
Geçtiğimiz hafta gerek televizyon ekranlarında, gerekse bu
köşede Fetö ile mücadelede yaptığımız yanlışları dilim döndüğünce
anlatmaya çalışmıştım.
Mücadalenin dışarıda iyi yürüdüğünü, ancak cezaevlerinde çok ciddi
sıkıntılar olduğunu belirtmiş, özetle şunları söylemiştim:
"Fetullahçı terör örgütünden dolayı içeride yatanlar kendi içinde 3 gruba ayrılıyor.
Birinci grup, sapkın derecede Fetullahçı olan ve bizzat darbeye karışan hainler.
İkinci grup, çeşitli nedenlerden dolayı Fetullahçı yapıya inancını kaybetmeyen ve ilişiğini kesmemiş olan kesim.
Üçüncü grup ise, Fetö ve darbe ile uzaktan yakından alakası olmadığını söyleyen mağdur kesim.
Biz bu grupların tamamını aynı cezaevine, hatta aynı
hücrelere koyuyoruz. Yani dışarıdaki örgütlenmenin cezaevinde de
aynen devam etmesine olanak sağlıyoruz."
Bu yazıdan sonra ilginç bir mektup aldım. Mektubu, Fetö'cülerle
aynı cezaevinde kalan, geçtiğimiz günlerde tahliye olan Bylock
mağduru bir vatandaş göndermiş.
İçeride neler yaşandığını anlatıyor mektubunda.
Bakın neler anlatıyor:
"Yıllardır yazılarınızı takip eden bir okuyucunuzum. Fetönün de
mağduruyum ama bu konuyla ilgili sizden bir talebim yok. Daha
önce birkaç defa yazmıştım. Olmayan bylock mağduruyum. Sizin de
konuyu bildiğinizi ve dile getirdiğinizi biliyorum.
Halen sıkıntılar çözülmedi bunu bilmenizi isterim sadece. İnşallah çözülecektir.
Ben yazınızda bahsettiğiniz hapisteki 3. gruptan biri olarak hapiste 1 ay kadar yattım. Yazınızı okuyunca sanki o günleri tekrar yaşamış gibi oldum.
Söylediklerinizde çok haklısınız.
Tutukluluğum süresi içinde bir
süre Sincan’da, diğer zaman diliminde
ise Denizli T Tipi Cezaevi’nde kaldım.
Fetöcü imamın arkasında namaz kıldım. Türk okullarının müthiş (!) hizmet hikayelerini, dershanelerinin harika (!) başarı masallarını dinlemek zorunda kaldım.
Nöbet sıramda bulaşık yıkadım, çay demledim, temizlik yaptım, banyo ve tuvalet kuyruğuna girdim. Kantinden ortak su, peçete, sıvı sabun, çekirdek, probis, sebze meyve aldım.
Fetö’cüler sayesinde bol bol Fatih Portakal’la Fox haberi izledim. Sözcü ve Aydınlık gazetelerini okudum.
Dua ve beddua seanslarına, gelen talimatların nasıl uygulandığına bizzat şahit oldum.
Ömrüm boyunca bunlardan kaçtım ama devletim beni zorla
aralarına soktu.
Kavga etmedim ama zaman zaman dilimle bir şeyler söyledim, çoğu
zaman da kalbimle buğz ettim. Ben 13 yıldır başka bir cemaate
mensubum ve ilk girdiğim gün herkese bunu söyleyip namaz
haricindeki ibadetlerine katılmayacağımı belirttim.
Mümkün olduğunca da kendimi soyutlayıp uzak durdum.
Cezaevinde toplam 48 kişi tanıdım. Bunların içinde üçüncü grupta olduğuna inandığım 5-6 kişi vardı. Diğerleri, yani ikinci ve üçüncü grup karışık gibiydi.
İkinci ve üçüncü gruptakilerin hepsi ByLock şüphelisiydi ama bir kişi bile bunu kullandığını kabul etmiyordu. Ben gerçekten kullanmadım ama herkes, ByLock yazışması gelen dahil “Kullanmadım” diyordu.
Hakikaten devletin işi çok zor.
Hapistekilerin büyük çoğunluğu mağrur, bu devranın döneceğini, baharın geleceğini düşünüyor.
Birbirlerini motive ediyorlar. Rüyada peygamber gören görene.
Bazıları, hükümetin Doğu Perinçek’in oyununa geldiğini, bazıları da hükümetin münafık olduğunu iddia ediyor ve kendilerinin gerçek Müslümanlar oldukları için cezalandırıldığını söylüyor.
İçere gördüğüm önemli durum şu:
Karma koğuşlarda, polis, öğretmen, iktisatçı, hukukçu,
bilgisayarcı, esnaf, hepsi bir arada kalıyor. Anlayacağınız, hemen
her konuda bilgili biri var.
Herhangi biri belki normal hayatta tanışamayacağı çeşitlilikte
ve bilgili insanla tanışıyor ve hepsinden bir şeyler
öğreniyor.
Biri dilekçe yazmayı öğretiyor, biri polisin, diğeri savcının bir açığını buluyor. Biri hakim karşısında vücut dilini etkili kullanmanın eğitimini veriyor diğeri iddialarla ilgili neler yapabileceğini öğretiyor.
İlk başlarda kimsenin yüzüne bakamayan, arkadaşlarına sırtını dönen, korkudan birbirine selam veremeyen insanlar adeta hapiste tek vücut haline geliyor. Aileleri de görüşte veya başka şekilde dışarıda arkadaş oluyor ve onlar da aynı şekilde motive oluyorlar.
Velhasıl bu işte bir yanlışlık var.
Bir kere en büyük yanlış, benim ve benim gibilerin orada olması. İkinci büyük yanlış ise, darbede aklı başına gelip Fetö’ye lanet eden ve Fetö’cülerden kaçmaya çalışan tövbekar ikinci grup. Yani Cumhurbaşkanımız’ın deyimiyle ibadet tabakası. Bunlar cezaevinde tekrar Fetö’nün kucağına atılıyor sanki.
Bunlardan kaçma şüphesi olmayanlar ,adli kontrol veya ev hapsiyle yargılansa, ne bir Fetö’cüyle görüşebilir ne de telefonla mesajla bir iletişim kurabilir. Toplum baskısı var ve sanırım bu nedenle böyle bir yöntem uygulanmıyor.
Daha ileri seviyedekiler, yani üçüncü grupta yer alan gerçek
darbeciler hücrede ya da adi suçluların arasına gönderilirse
daha iyi olur. Bunlar yapılmadıkça sonuç almak mümkün
olmayacak."
Mektubun içeriği bu...
Fetullahçı terör örgütü mensuplarının gerek mahkeme önlerinde,
gerekse mahkeme salonlarında neler yaptıklarını aylardır
konuşup duruyoruz. Hepsi birer profesyonel avukat gibi kendi
savunuyor.
Mektup, nerede ve nasıl örgütlendiklerini ne de güzel
anlatıyor.
Hal böyle olunca, beklediğimiz çözülme ve itiraflar bir türlü
gerçekleşmiyor. Cezaevlerinde bu yapılanma ve örgütlenme devam
ettiği sürece, Fetö'nün çözülmesini beklemek saflık olur
kanaatindeyim.
SOSYAL MEDYADA TAKİP İÇİN: