Fethullah Gülen bugün yayınlanan röportajında Gezi Parkı olaylarındaki tavrı nedeniyle hükumeti eleştirdi
Abone olGülen, "Bir AVM, bir damla kan eder miydi? Bir can eder miydi?" diye sordu. Gülen, "Baskı şiddet doğurdu, mahalli bir bir mesele devlet güvenliği haline geldi" ifadesini kullandı.
Hizmet Hareketi'nin fani hiç bir güce dayanmadığını iddia eden Gülen, "İlle de bu Hizmet için bir “üst akıl” arıyorlarsa söyleyeyim o, Cenab-ı Hakk’ın istişare ve uhuvvete lütfettiği inayet ve sıyanettir (koruma)." diye konuştu.
Peki Fethullah Gülen Gezi eylemlerinin olduğu günlerde neler söylemişti?
Gülen o günlerde Gezi parkı olayları ve sonrasında yaşanan gelişmeler için “Siz kendi kendinize ‘falan yerde bahar, filan yerde bahar’ diyerek teselli olun. Buz gibi hazan rüzgârları esiyor” demişti.
Olayın, taraflarının görünüşleriyle değil daha derine inerek tanımlanması gerektiğini belirten Gülen, küçük görülüp “bir avuç” denilen kuşakların saldırganlık gösterdiklerini belirtmişti.
Fethullah Gülen çözümün şiddette olmadığına, tavırların seçim sandığında ortaya konulabileceğine de işaret eden Fethullah Gülen’in www.fgulen.com adresindeki internet sitesinde yeralan Gezi olayları ve sonrasına ilişkin değerlendirmelerinden bir bölümü şöyle:
NİYE VURUYORLAR, NİYE ÖLDÜRÜYORLAR?
“-Niye vuruyorlar? Niye öldürüyorlar? Niye zayiata sebebiyet veriyorlar? Ne günahı var o masum insanların ki camlarını kırıyorlar; molotof kokteyli atıyorlar yurtlara, pansiyonlara, evlere, okullara, üniversitelere, hatta banka şubelerine!.. Öyle bir mantıksızlık, gayr-i insanîlik alıp gidiyor.
-“’Bir hak arama meselesi hiç yoktur!’ derseniz, oradaki bazı masum insanları, masum istekleri de görmezlikten gelirsiniz. Bir kere başta, biz onları ihmal etmişiz. Onlar bizim ihmalimizin meydana getirdiği nesillerdir. Saniyen; bazı makul istekleri vardır onların. Hakikaten ‘Bir park... ağaçları sökülmemeli; insanların gezisine müsait hal, o durum, o tablo korunmalı!’ diyebilirler, öyle değerlendirebilirler. ‘Ekosistem’ diyebilirler, ‘Yeşili öldürüyorsunuz!’ diyebilirler. Fakat sonra bunu yaparken, orada denge korunamayabilir. Bu defa kendileri yeşili öldürürler. Kendileri genel ahengi bozarlar, ekosistem diye bir şey ortada bırakmazlar. Böyle bir başka mevzudaki duyarsızlık, az meseleyi anlayamama, başka tarafta farklı bir tefrite sebebiyet verir veya farklı bir ifrata sebebiyet verir.
DIŞ MEDYA TÜRKİYE ALEYHİNDE
-Bir yönüyle bizim bir zayıf yanımızı, bazı masum insanların belki zayıf yanları sanılan masum isteklerini istismar etmek isteyen dışta ve içte bir sürü, böyle kulaklarıyla genel havayı almaya çalışanlar da var. Hani bazı mahluklar, kulaklarıyla havayı almaya çalışırlar, kıpırdatırlar kulaklarını, sesleri duymaya çalışırlar. Onlar, böyle bir şeyi duyunca (istismar ederler.) Şimdi dünyada bütün medya Türkiye'nin aleyhinde; burada da öyle, başka yerde de öyle, Avrupa'da da öyle. Sanki kıyamet kopmuş gibi bir halleri var. Suriye'de kıyamet kopuyor umurlarında değil. Irak'ta kıyamet kopuyor umurlarında değil. Daha dünyanın değişik yerlerinde canlı bombalar umurlarında değil. Fakat Türkiye bölgede muvazene unsuru olma durumunda bir devlet... belli kazanımları olan bir devlet... belli yere gelmiş bir devlet. İşte bir taraftan o masum istekler... o masum isteklerin içte bazı kimseler tarafından istismar edilmesi, belli ideolojilere kurban edilmesi o masum isteklerin... başkalarının da bu meseleyi kendi hesaplarına derinlemesine değerlendirmeleri... bizim gafletimiz, bizim cehaletimiz, bizim görmezliğimiz; başkalarının uyûn-u sâhire şeklinde, hiç uyumayan gözler şeklinde bizi bir kere daha kündeye getirme adına zemin oluşturma gayretleri. Olan, o oldu.
-Bu tablo... bunu Sahib-i Şeriat haber vermiş. İnsanlar kendi ruh ve mana köklerinden koparılınca böyle olacak, haber vermiş onu.
MADEM SEÇİM SANDIKLARI VAR
-Bakış açımızı bir kere daha gözden geçirmemiz lazım. Acaba kabahat bu meselelere karşı umursamazlık içinde bakan, her şeyi hafife alan, ‘şuydu, buydu’ deyip geçiştirende mi? Yoksa sokakları bir yönüyle harp meydanlarına çeviren insanlarda mı? Ya da bütün bunların kabahati, sistemde mi? Bizim iyi nesiller yetiştiremeyişimizde mi? Onlara yürekten sahip çıkamayışımızda mı? O zaman sistemin gözden geçirilmesi lazım. Bizim, düşüncelerimizi bir daha gözden geçirmemiz lazım. Biz ettiysek bunları, bence, kendimize dönerek, kendimizle yüzleşerek, burada kendimizle hesaplaşarak, daha büyük hesaplarla karşı karşıya kalmamızdan sıyrılmamız lazım... Terbiye sistemlerimizi gözden geçirmemiz lazım. Kimler o çocuklar? Kimin çocukları o sokaklarda mantıksızca hareket edenler? Hak davası değil o! Hak davası olsa, bir yerde toplanırlar, duygularını dile getirirler, ifade ederler orada, efendice, insanca, eğitim görmüş insanca, ayrılır giderler. Anlayan anlar, anlamayanlar için bir daha çıkar, derler o meseleleri. Organize olurlar bir yönüyle. Madem seçim sandıkları var; onu millete havale ederek, sandığa havale ederek, orada o mevzuda ciddi gayret sarfederler, çalışırlar. Ayakları altlarına gelmeden, gece-gündüz koşturur dururlar; insanları ikna ederler, ‘Şunu beğenmiyoruz, bunu beğenmiyoruz’ derler. Beğendikleri bir şey varsa, onu intihab ederler. Onu da beğenmezlerse, beklerler sabırla; bir başka fasılda onu da bir yönüyle bertaraf eder, başkasını intihab ederler... başkasını intihab ederler...
TOPRAK KİRLENDİ, ATMOSFER, OZON DELİNDİ
-Demek ki, aslında biz bize etmişiz. Tabanda mesele... toprak kirlendiğinden dolayı, kuvve-yi inbatiyesini kaybettiğinden dolayı, atmosferi, ozonu deldiğimizden dolayı, güneş şuaları ters geldiğinden dolayı, her şey aleyhte cereyan ettiğinden dolayı, böyle nesebi gayr-i sahih bir kısım hadiseler oluşuyor... Tahribatları tahribatla karşılamak değil de, tahribatları tamiratla gidermeye çalışan bir nesil yetişir diye düşünmedik.
BAŞIBOŞ NESİLLER YETİŞTİ
-Başıboş nesiller yetişti; ne doğru ne yanlış onu bilmeyen nesiller yetişti. Biz umursamazlık içinde baktık. Çok defa onları hafife aldık. ‘Bir avuç’ dedik onlara... ve onlar da azgın, esirmiş insanlar gibi sağa sola saldırdılar.
"Meselenin dipten ele alınmasına, çerik-çürük hale gelmiş, enkaz halindeki bir neslin yeniden elden geçirilmesine, restorasyona tabi tutulmasına ihtiyaç var.
-Onlara acımak lazım, şefkat etmek lazım. Çünkü insani değerleri ayaklarının altına alıyorlar. Kendi değerlerini ayaklarının altına alıyorlar. Belki bugün olmasa bile, yarınlar adına onları ıslaha matuf sistemler oluşturmak lazım. Ne yapmalıyız ki, bunları zabt u rabt altına alalım? Ne yapmalıyız ki ahsen-i takvime mazhar olduklarını hatırlatarak, bunları insani çizgide bir araya getirelim? İnsanlara zarar vermesinler, insani değerlere zarar vermesinler. Ülkeye zarar vermesinler. Başkalarını ülke aleyhinde bizim zaaflarımızdan istifade ederek üstesinden gelinmez bir kısım projelerle karşı karşıya bırakmasınlar.
-Bugün böyle gitse de bence aklı başında kanaat önderleri, ilim adamları, psikologlar, pedagoglar bir araya gelerek, müşterek akıl bir araya gelerek, bu mevzuda projeler oluşturması lazım. Ne yapalım ki, insani çizgisini koruyamamış nesilleri bir kere daha insani çizgide birleştirelim? Bir Söğüt ruhuyla onların yeniden bir büyük devlet olmaya yürümelerini sağlayalım, Allah'ın izniyle inayetiyle?!.
PROBLEMLER SARMALI ÜLKEMİZ VAR
-Derya da yanınca milletin işi bitmiş demektir. Şayet ilim yuvalarına bombalar atılıyorsa, en masum insanlar öldürülüyorsa, birileri gaz bombalarıyla boğuluyorsa, kör ediliyorsa ve bazı kimseler de arka planıyla bunu görmemek körlüğü sergiliyorsa, göremiyorlarsa, hafizanallah, yangın büyür.
Ben milletin o ölçüde karakterinin bozulduğuna ihtimal vermiyorum, kötüsüyle bile; fakat karşı taraf, sizin bir muvazene unsuru haline gelmenizi istemeyenler, bunu değerlendirebilirler. Kim değerlendirebilir? Doğunuzdaki değerlendirir, güneydoğunuzdaki değerlendirir, güneyinizdeki değerlendirir, batınızdaki değerlendirir. Problemler sarmalı içinde olan bir ülkemiz var bizim. Biri bile bir yönüyle sizdeki her şeyi karıştırabilir. Oysa ki gizli, açık-kapalı bir ittifak var. Sizin bir adım ileri gitmemeniz için bir ittifak var. Siz kendi kendinize teselli olun, ‘falan yerde bahar, filan yerde bahar...’ Buz gibi hazan rüzgarları esiyor. Buz gibi...”