'Lefter'in emaneti çubuklu formanın' bu akşam Benfica karşısında Avrupa kupalarında vereceği en önemli sınav öncesi, Fenerbahçe'deki havayı ve 'Kadiköy'de bayram olsun' beklentisini Gazeteci Alpaslan Akkuş yazdı.
Abone olKarşılıklı iki tribünün alt katları doluydu.
Bazen gürbir tezahürat patlıyordu köşeden, tüm stat inliyordu sonra.
Sessizlik olduğunda hıçkırıklar duyuluyordu arada bir.
Yaş otalaması 40 civarıydı.
Pamuk saçlı amcalar, kimi başörtülü kimi röfleli teyzeler, 40'larında kızarmış gözlü adamlar, çakmak çakmak gençler, mıhlanmış gibi sahaya bakıyordu.
O çimlerde hep çubuklu formayla görmeye alıştıkları adamlar, takım elbiselerle bir tabutun başında duruyordu.
O sahada en güzel öyküleri yazan, defterler dolduran, kalemler bitiren bir adam.
Cezaevinden bir mesaj okundu, torunları konuştu sonra.
Yüzlerce kez omuzlara alındığı yerde son kez omuzlandı cüssesi küçük, izleri çok büyük adam.
Büyükada’nın büyük adamı.
'Çubuklu bize emanet'
Tribünde sessizce ağlayanlar vapura doluştu, en dik yokuşlarını tırmandı, bu toprakların en naif topçusunu, sessizce verdiler toprağa.
Ve orada onun yanında ant içtiler: Rahat uyu, çubuklu bize emanet diye.
Çok zaman geçti üzerinden.
Ne acılar, ne heyecanlar.
Gelenler, gidenler, özlenenler, hasreti dinmeyenler.
Çok maçlar oynandı, güzel adamın adına yakışır şekilde uğurlandığı çayırda.
Kaç kez bitti, dendi, gözyaşlarıyla sulandı çimler.
Ve her seferinde yeniden ayaklandı, her sabah yeniden doğdu özgürlüğe.
Şimdi vakti geldi Büyükada’da bir kış günü verilen o sözü tutmanın.
Yaşasaydı “tarihimizin en önemli maçı” derdi herhalde. Sonra yanına dönerdi “bak İslam derdi, teskereye varmak üzere senin askerler”
O gün çimler üzerinde dimdik duranlar olacak sahada.
Rakip güçlü, rakip sert, rakip Akdenizli, kıvrak, çabuk, ele avuca sığmaz.
Günlerdir okuyorsunuz, izliyorsunuz işte.
Bir gol attılar ki, PES oynarken atsan odadaki arkadaşları çağırır gerine gerine izletirsin.
Basketbol seti gibi kuruluyorlar ceza sahasının çevresine.
'Cümbür cemaat gidip, dönemiyorlar'
Öylece sarıyorlar. Döndürüp dolaştırıp bir gedik arıyorlar.
Buldukları an, aman dikkat.
Ama Spartak Moskova maçını izleyince gördük ki tekrar tekrar ailece gidiyorlar da, cümbür cemaat dönemiyorlar.
Bir kısmı yatıya kalıyor. Kanatlarında geri dönüş sıkıntısı var. Herkes yazdı işte.
Fenerbahçe için aslolan onların durumu değil kendilerinin ne yapacağı.
Volkan’da çok net yükseliş var.
Yobo, Egemen İtalya’da kusursuzdu.
Gökhan o dönmeyen kanatları kırabilir, Ziegler bindirmese de savunur.
Belli ki bonuslardan büyüğü oynar, küçüğü fırsat kollar.
Biraz daha Mehmet Topallık bir maç görüntüsü var.
Raulla süpürsün dursunlar. Sağ bek fena aksıyor, Sow’a gün doğar.
Hep sabırlı oynamak
Bunların olması için yapılması gereken belli.
Sabırlı oynamak. Hep sabırlı oynamak.
Cehenneme dönmesi muhtemel tribünlerden ateşi almak, ama o ateşle yanmamak.
Eksik yakalanmamak.
Hep söylüyoruz ya, zora düşen arkadaşının arkasını kollamak.
Topun arkasında kalmak ama yaslanmamak. Kontraya mutlaka ama mutlaka hızlı çıkmak.
Çünkü bu takıma bedel ödetmenin en keskin yolu o.
En önemli sınav tribünde.
Muhtemelen büyük adamı uğurlamaya gidenler olacak tam da o koltuklarda.
Geri pasa, hataya, bir gram hayıflanmamalı tribün.
Sabrın en büyüğü tribüne lazım.
Lefter’in acısına sabredebilmiş adamlar, acıyı içine gömmemin uzmanları.
Gereğinde cadde yürüyüşündeki kadar sert, gereğinde Serkan Acar’ın vedasındaki kadar sakin, sabırlı.
Kadıköy'de bayram olsun
Hakeme rakibe nefes aldırmadan, kendi futbolcusunu boğmadan.
Lazio maçında da aynısını dedik ya işte, sabır, sabır, sabır. Islığın en güçlüsü, tezahüratın en gürü.
Hani parktan stada geçerken söylüyor ya taraftar: Giy formanı, çık sahaya, yüreğini koy ortaya.
Kocaman umutlar besliyor size milyonlar.
Bakmayın basının sessizliğine, ilgisizliğine, yüzbinlerce evde günlerdir, ne totemler yapılıyor, ne çok el yükseliyor göğe, dudaklar 4 hece mırıldanıyor.
Büyükada’da bir adam sizi izliyor. Herkes sözünde dursun, Kadıköy bu gece bayram olsun.