Sedat Ergin, 27 Mayıs askeri darbesinde idam edilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun 60. ölüm yıl dönümünde çarpıcı bir yazı kaleme aldı.
Abone ol16 Eylül 1961 yılında idam edilen dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun ölümünün üzerinden tam 60 yıl geçti.
Demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 27 Mayıs darbesinde dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi.
Zorlu'nun ölüm yıl dönümünü kaleme alan Hürriyet yazarı Sedat Ergin, infaz anlarına ilişin görevlilerin anlattıklarını ve Zorlu'nun ailesine yazdığı mektubu köşesine taşıdı:
"İnfaz savcıları, gün doğmadan infazı gerçekleştirmek istiyordu. Başsavcı Egesel’in yardımcılarından biri, “Fatin Bey, biraz çabuk olun” diye seslendi Zorlu’ya. Egesel, “Bırakın, mektubunu yazsın” diyerek müdahale etti.
"Sakinim, huzur içindeyim"
Zorlu, mektubu bitirdikten sonra Egesel’e verdi. Mektubunda, annesi Hatice Güzide Hanım, eşi Emel Hanım, kızı Sevin ve ağabeyi Büyükelçi Rıfkı Zorlu’ya şöyle sesleniyordu:
“Sevgili Anneciğim, Emelciğim, Sevinciğim ve Ağabeyciğim,
Şimdi Cenabı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir.
Bir ve beraber olun. Allah’ın takdiri böyleymiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah’ın inayetiyle onlarını huzurunu temin edin. Hepinizi Allah’a emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayata berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun.”
Mektuptan sonra abdest aldı
Mektubun yazımı bittiğinde abdest alması için ibrik getirildi. Zorlu, ceketini çıkarıp abdestini almaya başladı. Gardiyanlardan biri ibrikle su döküyordu. Abdest alma faslı bitince çoraplarını giydi. Gömleğinin sıvadığı kollarını indirdi ve ardından kol düğmelerini taktı.
Bu arada bir şey arar gibi sağına soluna bakındı. Albay Güryay, “Ne arıyorsun?” diye sordu. Kravatını arıyordu. İdam sehpasına, kol düğmelerinin yanı sıra kravatıyla da çıkacaktı. Birden gülümseyerek “Sahi hatırladım, onu gelirken bizden almışlardı” dedi Zorlu.
"Anacığıma korkmadan son nefesimi verdiğimi söyleyin"
Artık infaz anı gelmişti. Zorlu, hem Egesel hem de Güryay’la helalleşti. Bu arada Güryay’dan bir ricada bulundu:
“Kumandan Bey, sizden hatırlarsınız ya son bir ricam olacağını söylemiştim. Benden evvel asılmış olanların ölüme nasıl gittiklerini bilmiyorum. Fakat ben, işte gördüğün gibi galiba bir insanın olabileceği kadar sakin ve metinim. Senden bunu aileme ve bilhassa anacığıma mutlaka bildirmeni istiyorum. Son nefesimi onu utandıracak bir korkaklığa düşmeden verdiğimi mutlaka bilmesini isterim.”
Güryay, bu isteğini yerine getireceğini, “ölüme metin olarak gittiğini ailesine bildireceğini” söyledi. Ancak sonradan 1971 yılında yayımlanan kitabında “Kader kendisini ailesiyle karşılaştırmadığı için bu sözü tutmak imkânını bulamadığını, bu satırları yazarak yerine getirmiş olduğunu” söyleyecekti.
Hocanın Arapça telaffuz hatalarını düzeltti
Bu ricası dışında Zorlu, merak ettiği bir konuyu yine gündeme getirdi. Güryay’a, “Ben, asılanların kaçıncısı oluyorum?” diye sordu.
Zorlu, MBK’nın 15 idam cezasından 11’ini müebbete çevirdiğinden, daha sonra Bayar hakkındaki cezayı da ileri yaşı gerekçesiyle benzer şekilde müebbete çevirdiğinden habersizdi. Bütün idam kararlarının infaz edilmekte olduğunu zannediyordu. Güryay, “Ne baştasın, ne sonda” diye karşılık verdi.
Zorlu, bunu duyunca “Hayru’l umûri evsâtuhâ” (İşlerin hayırlısı ortada olandır) diye karşılık verdi.
Ellerinin önden bağlanmasını istedi
Ve sıra cellatlar tarafından idamlık beyaz gömleğin giydirilmesine geldi. Hakkındaki idam kararının özeti beyaz gömleğin önüne asıldı. Kolları arkadan bağlanırken Başsavcı Egesel’e son bir ricada bulundu Zorlu; ellerinin önden bağlanmasını istedi. Egesel, kanunen bunun mümkün olmadığı yanıtını verdi.
Heyecandan eli titreyen celladı sakinleştirdi
Bu sırada hoca dua okuyordu. Tam o esnada, herkesi şaşırtan bir olay oldu. Zorlu, hocanın okuduğu bazı Arapça sözcükleri telaffuz ederken yaptığı hataları düzeltti. Ardından darağacının kurulu olduğu avluya geçildi. Ne masaya ne de masa üzerindeki sandalyeye çıkarken yardım istemedi. Hatta heyecandan eli titreyen cellada şöyle konuştu Zorlu:
“Oğlum ne titreyip duruyorsun...İlmik senin değil, benim boynuma geçecek...”
Yassıada’da ölüm cezasına çarptırılan isimlerden önce Hasan Polatkan idam edildi. O da hücresinde infaz saatini böyle beklemişti.
"Allahaısmarladık deyip sandalyeyi kendisi itti"
Güryay, sonrasını şöyle anlatıyor:
“Sonra adeta kendisini uçsuz bucaksız bir boşluğa atar gibi, “Allah memleketi korusun, haydi Allahaısmarladık’ dedikten sonra ayaklarının altındaki sandalyeyi itmek işini de kimseye bırakmadı. Boyu uzun olduğu için ayakları masaya basmıştı. Cellat masayı itti. Ona bu kadarcık da iş düşmüş bulunmasaydı, Zorlu sanki asılmış değil, intihar etmiş gibi olacaktı.”
İmralı Adası'nda sessiz sedasız defnedildi
Son nefesini verdiğinde 51 yaşında olan Zorlu’nun cansız bedeni, Polatkan’ınki gibi bir süre darağacında bekletildi ve ardından sabahın ilk ışıklarıyla İmralı Adası’nda sessiz bir şekilde defnedildi.
Üstünden dualar Kur'andan ayetler çıktı
Ölümünden sonra Zorlu’nun üzerinden iki yüzüne de kendi elyazısıyla notlar aldığı bir kâğıt parçası çıktı. Kâğıdın bir yüzünde namazın sonunda okunan “Salli Barik” duası yazılıydı.
Diğer yüzünde Kuran’ı Kerim’in Araf Suresi’nin 89’uncu ayetinin sonunda yer alan Hazreti Şuayb’ın duası yazıyordu. Türkçe mealiyle şöyle yazılıydı:
“Ey rabbimiz, bizimle kavmimiz arasına adaletle hakiki ölçü olarak hükmünü ver. Sen hükmünle sonuca varanların en hayırlısısın...”
Zorlu, ayetin hemen altına Türkçe şöyle yazmıştı:
“Allahım, hayırlısıyla selamete kavuşmamı, yüz aklığıyla beraatımı nasip eyle...”
Zorlu’nun bu ifadesi, dini literatürdeki anlamıyla ölümden önce Allah’ın katında suçsuzluğu ve masumiyeti için yapılan bir duaydı.
Ölümden korkmuyordu
Dışişleri Bakanlığı’nda uzun yıllar Zorlu ile birlikte çalışan Büyükelçi Semih Günver, kendisi hakkında kaleme aldığı, 1985 yılında yayımlanan “Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Z- Zorro gibi” başlıklı kitabını şu satırlarla bitirecekti:
“Fatin Rüştü Zorlu, ölümden korkmuyordu. Çünkü ölüme inanmıyordu. Ona sık sık kafa tutmuştu. Bu defa da ölümün karşısında sonuçta galip geleceğinden emin başı dik, vakarlı ve cesur çıkmıştı.”