BIST 9.916
DOLAR 35,27
EURO 36,71
ALTIN 2.979,57
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Farkınızı ortaya koymak için

Klasik kitapları okuyarak kendinizi geliştirmenin 10 yolu

Abone ol

1. Kelime Hazinesi
Klasikleri okuduğunuzda, şu anda kullanılmayan bir çok kelimeyle karşılaşırsınız. Neden kimsenin kullanmadığı kelimeleri öğrenesiniz? Farkınızı ortaya koymak için. Daha fazla kelimeye sahip olmak, içinde daha çok alet olan bir alet çantası gibidir. Kendinizi çok daha iyi ifade edebilmenizi sağlar, bu hem iletişimde, hem sosyal yaşamda, hemde işte sizin daha mantaliteye yönelik olabilmenizi sağlar.

2. Yazma Becerisi
Klasikleri okumak yazma becerinizi geliştirmenin en kolay yoludur. Siz okurken farkında olmadan yazarın tarzını absorbe edersiniz. Neden en iyisinden öğrenmeyesiniz ki? Büyük yazarlar sizin aklınızı başınızdan alabilecek olanlardır. Okuduktan sonra yazarın düşüncelerinin yansımalarını kendi düşüncelerinizde de görebileceksiniz. Buda sizin yazma beceriniz üzerinde etkili olacaktır.

3. Daha İyi Konuşma
Daha iyi konuşma becerisi, daha iyi yazma becerisini gerektirir, çünkü her ikisi de düşünme yeteneği gerektirir. Çalışma sizin kendinizi daha rahat ve bir stil ile ifade edebilmenizi sağlar. Türkçeyi kullanma yeteneğinizi geliştirdiğinizde, çok daha akıcı ve akılda kalıcı olacaksınız. Daha zeki ve eğlenceli görüneceğinizden, çevrenizdekilere göre avantajlı olacaksınız.

4. Yeni Fikirler
Yıllar önce başka diyarlara göçmüş yazarlardan yeni fikirler almak oldukça ilginç değil mi? Eğer rekabetçi zihniyetle düşünürseniz, çevrenizdeki herkesin aynı blogları, aynı çok satan kitapları okuduğunu görürsünüz. Bu onların sürekli aynı tarzda düşünmelerine sebep olmakta, farklı ve kendilerine öz tarzlar yakalamalarını önlemektedir. Kendi tarzınızı yaratmaktan daha iyi bir şey olamaz. Klasiklere baktığınızda, her zaman sizi zihninizde farklı açılımlara yöneltebilecek yeni fikirler bulabilirsiniz.

5. Tarihsel Bakış Açısı
Bu konuyu Einstein şöyle açıklamış…

“Sadece gazeteleri veya çok satan kitapları okuyanlar bana at gözlüğü takmış insanlar gibi görünürler. Bu insanlar sadece o anlık, o dönemin bakış açısına sahip olabilirler, başka bir şey görmezler, duymazlar. Bu insan diğerlerinin değersiz ve monoton yaklaşımlarından etkilenmeden nasıl kendi kendine düşünebilir ki?

Bir asır içinde dünya üzerinde sadece bir kaç tane berrak zekaya sahip, aydınlanmış ve zevk sahibi insanlar ortaya çıkar. Bu insanların harikulade çalışmalarını, nasıl olurda görmezden gelir delirmiş insanlar? Şu anda modernistlerin züppeliklerinin üstesinden gelmekten daha önemli bir şey yoktur.”

6. Zevkli Eğitim
Harika kitaplar okumak çok zevklidir. Anahtar, aradaki eski kelime duvarını aşmaktır. Bu sandığınız kadar zor bir şey değil. Bir kaç denemeden sonra alışacaksınız, daha sonra modern kitaplardan çok daha akıcı olduğunu da hayretle göreceksiniz. Klasikler hala var çünkü gerçekten size zevk vermeye devam ediyor. Bu yüzden film yapımcıları sürekli eski kitapların filmlerini yapmaya devam ediyorlar, en iyi içerik varken neden yeniden yapmaya çalışasınız ki?

7. Sofistike
Eğer uzun tartışmalar yapmaktan hoşlanıyorsanız, klasiklerin size kattığı bilgi çok işinize yarayacaktır. Bunlar hala yaşayan kitaplar, insanlık tarihinin birer parçaları. Çok satanlar listesindeki kitapların %99′u gibi kaybolup gitmeyecekler. Klasiklerdeki herkes tarafından kabul görmüş, onure edilmiş fikirler birçok yerde anlatmak istediklerinizi kolaylaştıracaktır. Ayrıca Aristo’dan güzel bir alıntı yapmakta tartışmayı kazanmanızı sağlayabilir.

8. Daha Etkili Okuma
Bugünlerde iyi kitaplara rastlamak oldukça zorlaştı. Eğer sadece güncel yazarları okursanız, bu sürekli aynı havuzda yüzmek gibi olur. Okumak için belirli bir zaman ayırıyoruz, neden bu zamanı en iyilerin en iyisi ile değerlendirmiyorsunuz?

9. Açık Görüş
Eğer bir makale veya blog yazarıysanız, klasikleri es geçmek hatadır. Bunun sizin yazdığınız konuyla bir alakası yoktur. Ne yazdığınızdan bağımsız olarak, yazdığınız şeyin açık ve akıcı olmasını istersiniz. Bunu öğrenmenin en iyi yolu, en iyisinden öğrenmektir. Blogları yeterince okuduğunuzu düşünüyorsanız, artık birazda klasiklere bakıp farklı bir uca gitmelisiniz.

10. Zamandan Bağımsız Fikirler
Modern dünyada, teknolojinin her şeyi değiştirdiğine inanıyoruz. Aslında hayatta olmak binlerce sene öncesiyle aynı hissi veriyor. Klasiklerdeki dersler her zamankinden daha da ağır. İçerdikleri bilgiler sizin hayatınıza direk etki edebilecek bir tarza sahip. Klasikleri okumak insan bilincinin gelişmesinde oldukça büyük yere sahip, bu yüzden çocuklara hep klasikler okutulur. Bu modern problemlere de çözümler üretebilmemizdeki yeterliliğimizi artırır.

Her şey bir yana klasikleri okumak yeni kitapları okumaktan çok daha ucuzdur, harika değil mi? Herhangi bir okulun kütüphanesinden bile ödünç alabilirsiniz.

Bu yazıda modern olan her şeye saldırmak gibi bir düşünceye kapılmanızı istemem. Her şeyi bırakıp sadece klasikleri okumak, onları görmemezlikten gelmek kadar kötü bir hareket olur. Akıllıca olanı geçmişin deneyimiyle, geleceğin öngörüsünü sentezleyebilecek ölçüde bu değerleri kombine olarak kullanmaktır.
(Tek Soluk)

Nerden başlamalıyım diyenlere önerilerimiz.


Konusu:  İnsan tabiatı iyilikler ve faziletler kaynağıdır. Her insanın ruhu yücelik yeteneğine sahiptir. Toplumun cezalandırdığı ve zindanlara atılan insanların ruhları da yücelebilir. Hugo'ya bu görüşünü destekleyecek örnekler gerekiyordu. Fakat bunları gerçek hayatta bulamayınca hayal dünyasında oluşturdu ve yaşattı. "Sefiller" bu oluşumun eseridir.

 

Konusu:  Tolstoy, onu dünyanın en büyük romancılarından biri yapan ve başkahramanının adını verdiği Anna Karenina”yı 1877 yılında yayımladı. Roman bizi, aileleri mutsuzluğa götürebilecek etmenleri araştırıp kendimizi sorgulamaya sevk eder. Yaşamın katı gerçekleri ve okuduğumuz her cümlede karşılaştığımız bir ahlak dersi..

 

Konusu: Jack London, en güçlü ve etkileyici yapıtlarından biri sayılan Vahşetin Çağrısı'nda, kızağa koşulan bir kurt köpeğinin amansız yaşam savaşını anlatır. Alaska'nın yabanıl ortamında yaşayan insanların acımasızlığından payına düşeni alan Buck, ayakta kalabilmek için inanılmaz bir savaş verecek, giderek yabanın çekiciliğine kapılarak özgür seçimini yapacaktır.

 

Konusu: Küçük bir Rus köyünde toprak sahibi olan Fedor Pavloviç Karamazov'un dehşetli, esrarengiz ölümü, kısa sürede yalnız yaşadığı beldenin değil bütün Rusya'nın ilgiyle takip ettiği bir dava haline gelir. Ölümden, toplumda hiç sevilmeyen, ömrünü ilkesizlikler üzerine kurmuş maktulün büyük oğlu Dimitri Karamazov mesul tutulmaktadır..

 


Konusu: O yıllarda Rus yazar ve aydınları meşgul eden romantik ve hayalperest kahramanların yalın aşk duygusunu, sevgiliye inebilme gücünü, bir sevgiliyle birlikte yeni bir dünya düşleyebilme zevkini, yazarın duyguların müziğini özgürce ve kendi üslubu ile çaldığı bir aşk hikayesi. Ancak genç ve bakir ruhlarda yaşayabilen saf ve ulaşılması zor aşkların unutulmaz örneklerinden biri: “Beyaz Geceler”...

 

Konusu: İlk kez 1907'de yayımlanan Ana,1905 Rıs Devrimi'nin eşiğindeki Rusya'nın genel bir panoromasını yansıtır. romanın kahramanı ana Pelage Nilovna, oğlunun siyasal bir militan olduğu gerekçesiyle tutuklanmasının ardından, kendisini sosyalızme adar. Kocası bir ayyaş olan Pelage, dini inancını tek teselli olarak görür. Pelage'nin kocası ölür; oğul Pavel, babasının ölümünden sonra sosyalist olur, eve devrimci arkadaşlarını getirmeye başlar. ana devrimcilere katılır ve bir polis ajanı tarafından ele verilir.

 


Konusu: Roman sefalet ve gösterişin, ümit ve ümitsizliğin, sevgi nefretin buluştuğu mekan olan Paris'te geçer. Eserde ana tema kızlarının sevgisizliğine karşın ölümüne kadar onlar için fedakârlık eden Goriot Baba ve yaşadığı alt tabaka pansiyonundaki arkadaşları ile arasındaki ilişkiler anlatılır. Paris'in sosyete dünyası ve yoksulluk içinde yaşayan halk arasındaki tezat da böylece okuyucuya sunulmuş olur.

 


Konusu: "Bu romanı 1830’daki aslından hiçbir şey değişmeksizin yayımlıyorum. Bunun iki sakıncası olabilir. Birincisi, okuyucu bakımından: Kişiler İtalyan olduklarındanokuyucu daha az ilgileneceklerdir belki. Bu ülkenin insanları Fransızlar’ dan oldukça farklıdır. İtalyanlar içtendir, iyi insanlardır, çekingen değillerdir, akıllarından geçeni söyleyiverirler. Zaman zaman gurura kapılsalar da bu, tutku haline gelir, "benlik" adını alır. Sonra, yoksulluk gülünç bir durum değildir onlar için.

 


Konusu: Türk Edebiyatı’nın ilk gerçekçi romanlarından biri olan Araba Sevdası, İstanbul’un Batı’ya özenen sosyete yaşamını komik ve alaycı bir dille ele alır. Recaizade Mahmut Ekrem, son dönem Osmanlı’da Batılılaşma hareketiyle birlikte yaşanan değişimi Bihruz karakteri ile ironik biçimde anlatır.

 

Konusu: Dudaktan Kalbe, özellikle örf tanımını ve kişilik canlandırımında başarılı, duygusal, ve sevgi dolu bir roman. Açık, yalın ve gösterişsiz bir anlatışla ve temiz bir İstanbul Türkçesiyle geniş kitlelere seslenebilen yazarın, ilk ve en ünlü romanı Çalıkuşu düzeyinde bir kitap. Şarkıları, filmelere, nostaljik romantizminize bolca konu olmuş aşkların unutulmaz romanlarından biri.

 

Konusu: Abdi Ağa'nın zulmüyle köyünü terk etmek zorunda kalan Memed, Ağa'nın yeğeniyle evlendirilmek üzere olan Hatçe'yi kaçırır. Abdi Ağa'yı yaralayan, yeğenini de öldüren Memed eşkıya Deli Durdu'ya katılır, ancak kıyıcılığına katlanamadığı Deli Durdu'dan iki arkadaşıyla birlikte ayrılır. Memed, sıradan bir köy çocuğuyken, zulmedenler için eşkıyaya, köylüler içinse bir kurtarıcıya dönüşür.

 

Konusu: Kendi dönemi içindeki gerçekçilik anlayışına uygun olarak yazılmış olan Yaban'da Yakup Kadri, I. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı'nın sonuna kadar olan sürede bir Anadolu köyünde, köylüleri, köyün durumunu, Milli Mücadeleye ilişkin tavırlarını bir aydının gözüyle verir. Yaban için "bu eser benliğimin çok derinliklerinden adeta kendi kendine sökülüp, koparak gelmiş bir şeydir" diyen yazar, bu romanda ortaya koyduğu birçok soruna daha sonra yazacağı Ankara'da cevap bulmaya çalışacaktır.

 

Konusu: Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır.


Konusu: Konusunu Millî Mücadele günlerinden alan roman ilk kez 1923 yılında basıldı. Romanda, idealist İstanbullu öğretmen Aliye’nin Anadolu’da bir kasabaya gidişi ve bölgede Milli Mücadele düşüncesine destek faaliyetleri aktarılır. Romanda, bölge halkının Millî Mücadele’ye bakışı, sözkonusu mücadelenin sembolü konumuna gelmiş Kuvayı Milliye oluşumunu algılayışının yanı sıra çözülen Osmanlı devlet mekanizmasının temsilcileri ve eski düzen karşıtları yansıtılır.

 


Konusu: 'Devlet Ana', Osmanlı kurulmadan önceki Anadolu'nun görünümünü ve Anadolu insanının özlemlerini anlatırken, onların güçlü, güvenli, adaletli bir devlete duyduğu ihtiyacı da açığa çıkarmaktadır. Kemal Tahir'in en önemli romanı olarak gösterilen 'Devlet Ana', onun düşünce yapısını da en iyi yansıtan eserlerinden biri sayılmaktadır.