Tufan Türenç, yıllar öncesine giden bir yazı yazmış. Türenç yazısında Usta yazar Bedii Faik'in Kemal Ilıcak'ın gazetesinde yaşadağı bir olayı şu şekilde kaleme aldı...
Abone olTufan TÜRENÇ
Acaba bu genel yayın müdürü kim
BABIÁLİ’nin yetiştirdiği usta yazarlardan Bedii Faik anılar dizisinin 4. kitabında çok ilginç olaylar anlatıyor.
Bedii Bey’in kalemi coşkulu, sivri, hatta hırpalayıcıydı.
Yazı hüneri ile kavga etmesini severdi. Usta bir polemikçiydi. Keskin bir zekásı vardı.
Bu özellikleriyle döneminin en ünlü kalemlerinin başında gelirdi.
Böyle bir gazetecinin anıları da yazabildiği kadarıyla da olsa çarpıcı olaylarla, derslerle dolu oluyor kuşkusuz. Birini anlatmalıyım.
Bedii Bey sahibi olduğu Dünya Gazetesi’ni satıp köşesine çekilir. Ama Babıáli bu güçlü kalemi rahat bırakmaz ve ona çeşitli gazeteler zaman zaman yazı yazması için ısrar eder.
Evren’in Cumhurbaşkanı, Özal’ın da başbakan olduğu günler...
Tercüman Gazetesi’nin sahibi Kemal Ilıcak, Bedii Bey’i günlük kısa fıkra yazması için ikna eder.
Usta yazar fıkrasının çıktığı ilk günü kitabında şöyle anlatır:
‘..... Kemal Ilıcak boynuma sarılmış ve vokabülerinin yetebildiği kadar methiyeyi sıralamakla da kalmayıp, bir de yeni teklif uzatmıştır: ‘Hadi gel bir de haftalık sohbette anlaşalım...’ Aynı akşam Nazlı Ilıcak’ın gönderdiği devasa çiçek yığını ise evimin her köşesini doldurmaktaydı ve bukete iliştirilen Nazlı Ilıcak imzalı karttaki yazı geçen gün gene elime geçtiği için tekrarlayabiliyorum:
Kalemin böylesini uzun zaman susturmak sadece yazık değil, okurlarınıza ve hepimize karşı en büyük haksızlıktır. Devamınızı bütün kalbimle diliyorum...’
* * *
Çok değil aradan bir hafta geçer. Gazetenin genel yayın müdürü, Bedii Bey’i arar ve sözü fazla uzatmadan şöyle der:
‘Bedii Bey, okurlarımız sizi yadırgadılar. Bir süre onları ısındırmak için acaba Özal’a dokunmadan yazsanız.’
Bedii Bey genel yayın müdürünün sözünü keser. ‘Tamam kardeşim, anladım, okurlarınızı hatta daha da rahat ettirelim. Hiç yazmayacağım’ der ve telefonu kapatır.
Olayın gerisini yine Bedii Bey’in kaleminden okuyalım:
‘Adam Tercüman’da yeniydi. Hatta genel yayın müdürlüğünde dahi yepyeniydi. Tercüman okurlarına yabancı olmadığımı bilmiyordu. Ve hele Kemal Ilıcak’ın ‘Tavşana kaç, tazıya tut’larını hiç bilmiyordu.
Nitekim aynı akşam Kemal Ilıcak’ın telefondaki sesi,
‘Ne olmuş ağabey kızmışsın?’ diyor ve benim alayla ‘Sen karışma, bu benim Tercüman okurlarıyla aramda bir şey... Yayın müdürünün söylediğine göre beni yadırgayan onlarmış’ demem karşısında da güya gürlüyordu. Bir sözü sadece hatırımdadır:
‘Sen Tercüman’a yazarken, o ipten kazıktan kurtulmanın telaşı içindeydi, senin Tercüman okurlarının yabancısı olmadığını bilemez tabii.’
Ne demek istediğini o anda anlamamıştım ve sadece gülüp geçerken, yazmama kararımın kesin olduğunu bildirmekle yetindim.’
* * *
Bedii Bey böylece 10 gün süren kısa fıkralarını keser. Olay şöyle noktalanır:
‘Gene kendisi üç dört gün sonra evime geldi ve genel yayın müdürü gencin, sanırım Milli Hareket Partisi devresindeki adalet serencamına ait bir şeyler söyledi, ama hiç üstünde bile durmadım.’
Olay bu... Belli ki Başbakan Özal, Bedii Bey’in o kısacık fıkralarına sığdırdığı sarsıcı darbelere dayanamamıştı.
Yine belli ki genel yayın müdürü de kraldan fazla kralcılık yaparak başbakanın memnuniyetsizliğini yazara iletmiş, ‘Bir süre Özal’a dokunmadan yazsanız’ diyebilmişti.