Evet ve Hayır'ın sebepleri...
Halk oylamasından çıkan sonuçların siyasi aktörler, hem de uzmanlar tarafından incelenmesi gerekiyor.
Halk oylamasından çıkan sonuçların siyasi aktörler, hem de
uzmanlar tarafından incelenmesi gerekiyor.
Ve kuşkusuz her partinin çıkan sonuçlardan alması gereken ciddi
mesajlar var. En çok mesaj alması gereken ise iktidar
partisi...
Doğrusunu isterseniz AK Parti'nin referandum sürecinde, tabandan
gelen talepleri doğru okuyamadığını düşünüyorum.
15 Temmuz'dan bu yana yaklaşık 60 il-ilçede konferanslar verdim. Bu
il ve ilçelerin tamamında, tıpkı 7 Haziran döneminde olduğu
gibi şikayetlerle karşılaştım.
Şikayetler genelde 3 ana başlıkta oluştu...
1 - Fetö temizliği yapılırken, Fetö ile uzaktan
yakından alakası olmayan insanlar açığa alınıp ihraç edildi.
Özellikle kurulan komisyonlar suçsuz günahsız isimleri keyfi
yöntemlerle hain ilan etti. Bu nedenle büyük bir mağdur kitle
oluştu. AK Parti bu mağdurların sesini ne zaman duyacak?
2 - Türkiye'de irili ufaklı bütün kurumlarda Fetö
temizliği yapıldı. Ancak parti kendi içinde temizlik yapmadı,
yapamadı. İlişkileri ayyuka çıkmış genel başkan yardımcıları,
büyükşehir belediye başkanları ile teşkilat
mensuplarına neden dokunulmadı?
3 - Mülakatla işe alımlarda büyük haksızlıklar
yapıldı, bütün partililer kayırdıkları kişilere kapı
açtı. Yüksek puanlı olanlar saçma sapan gerekçelerle kapı dışarı
edildi. Yukarıdakiler bu haksızlığa neden göz yumdu?
4 - 1 Kasım seçimlerinde
vaadedilen "teşeronlara kadro sözü"
neden yerine getirilmedi?
Özellikle Fetö mağdurlarının sesinin duyulması ve partideki Fetöcü
isimlerin temizlenmesi konusunda defalarca yazı yazdım.
İki basit, ama taban için bir o kadar önemli öneride bulundum:
1- "İstanbul - Sakarya- Bursa gibi şehirlerin
belediyelerine kayyum atanırsa AK Parti'nin oy oranı yüzde 65'ler
seviyesine yükselir."
2 - "Meydanlar 'idam'
feryatlarıyla inliyor. Söz konusu Anayasa Değişiklik
Paketi'nde bu feryatlara cevap olacak idam maddesi olmalı"
dedim.
Ama maalesef birileri devreye girdi, "Şimdi bunları
yazmanın sırası mı? Referandum öncesi bunları yazarak partiye zarar
veriyor, seçimleri sıkıntıya sokuyorsun" dedi.
Daha başka şeyler de oldu ama, şimdi onları yazmanın sırası
değil.
İstanbul Büyükşehir belediye Başkanı Kadir
Topbaş, "Gittiğim her yerde tepkilerle
karşılaşıyorum" diyerek referandum sürecinde kendi
başına bir tek etkinlik dahi yapamadı.
Darbeci Mehmet Dişli'nin kardeşi Şaban Dişli, Sakarya'da
yaptığı evet kampanyasında, "Kararınız nedir?"
diye sorduğunda karşısındakiler öfke içinde, "Hayır
diyeceğiz" dedi ve salonu terketti.
Kimse bunları görmedi, görmek istemedi!
Bu arada gittiğim il ve ilçelerin büyük kısmında çok can yakıcı bir
tabloyla karşılaştım. O il ve ilçelerde hep birlikte evet
kampanyası yapması gereken AK Parti temsilcilerinin kendi
aralarında bir kavga içinde olduklarına şahit oldum.
Bazı yerlerde konferans için salon vermeyen belediyelerle, bazı
yerlerde "Bize ne belediyenin etkinliğinden" diyen
teşkilat mensuplarıyla karşılaştım.
Bazı yerlerde parti teşkilat başkanlarının, konferanslara
katılmasınlar diye STK temsilcileri ve partililerle yemek
tertiplediklerine dahi şahit oldum.
Daha vahim olanı...
Kendini Recep Tayyip Erdoğan'a yakınmış gibi gösteren bazı
gazetecilerin, özel ilişki kurdukları belediye başkanlarına
"Şu kişileri referandumu anlatması için davet
ederseniz sizin için kötü olur" şantajında
bulunduklarını öğrendim.
Bunları şundan dolayı anlatıyorum.
Yapılan bu yanlışlara, yaşanan bu kavgalara ve oynanan bu
aşağılıkça oyunlara rağmen referandumda alınan yüzde 51.4'lük oran,
başarıdır.
Bu başarının mimarları başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım ve her fırsatta devlet
adamı olduğunu gösteren Sayın Devlet Bahçeli'dir.
Ayrıca...
Doğu ve Güneydoğu'da oyların 10 puan yükselmesinde payı olan
üç gizli kahraman var.
Bunlardan biri İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu'dur. Bölgede
PKK tehdidini ortadan kaldıran Soylu, Kürtlerin seçim sandığına
gidip korkusuzca, istediği partiye oy vermelerini
sağladı.
Siz gidin Süleyman Soylu'yu bir de Güneydoğu'daki Kürtlerin
ağzından dinleyin.
Diğer kahraman, Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Mehmet
Özhaseki'dir. Sayın Özhaseki harabeye dönen bölgeyi yaptığı
olağanüstü çalışmalarla yeniden ayağa kaldıran isim oldu. Evi
yıkılanın evini yaptı, mağdur olanın yardımına koştu.
Ve Ahmet Arslan...
Olağanüstü çalışkanlığı ve hiçbir zaman elden bırakmadığı
mütevaziliği ile Doğu'yu kendine hayran bırakan Ahmet Arslan.
Bir yanda Osmangazi Köprüsü, diğer yanda cazibe merkezi
projesi.. Bir yanda Avrasya, diğer yanda İpekyolu
projesi...
Gecesini gündüzüne katan Ahmet Arslan bölgede taraflı tarafsız
herkesin gözbebeği... Doğu bölgesine giden herkes,
"Bakanımız için Evet" pankartlarıyla karşılaştı bu
dönemde...
Türkiye genelinde sadece Kars- Ardahan- Iğdır bölgesinde oy
oranları AK Parti - MHP ittifakının çok üzerine çıktı. Bunun tek
nedeni Ahmet Arslan'dır. Bunu ben değil, bölge halkı söylüyor.
Özetle...
Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve Sayın Bahçeli ve yukarıda
isimlerini zikrettiğim isimler olmasa, referandumda gelecek oy
oranı yüzde 42- 43 düzeyinde olacaktı.
CEVAP HAKKI
Bir önceki yazımdan sonra "Türkiye eyaletlere
bölünecek" dediği iddia edilen Cumhurbaşkanımızın
Başdanışmanı Sayın Şükrü Karatepe beyefendi aradı.
Hayli kırgın ve üzgündü...
"Bu süreçte ayrı yerde 40 konferans verdim. Bir tek
konferansta eyaletlerle ilgili bir cümle kurmadım. Böyle bir
cümle kullandığıma dair hiç kimse tek bir kanıt sunamaz"
dedi ve ekledi:
"Aksine, 'Bu 18 maddenin içine eyalet sistemiyle
ilgili tek satır konsaydı, ben bu sistemin karşısında olurdum'
dedim. Hakkımdaki iddialar aşağılıkça bir iftiradan
ibarettir. Bu iftiradan sonra Sayın Cumhurbaşkanımıza çıkıp
istifamı kabul etmelerini istedim. 'Biz sizden de sizin
çalışmalarınızdan da eminiz, işinize aynen devam
edin' diyerek istifamı kabul etmediler"
Bu açıklamadan sonra sanırım şu sorunun cevabını aramak
gerekiyor.
Sayın Devlet Bahçeli'yi Şükrü Karatepe konusunda kim yanılttı,
ya da kim dolduruşa getirdi?