Everest'in zirvesi kadar etkileyici bir başka yer var mıdır? Dünyanın bu en yüksek noktasına çıkma heveslisi nice dağcı, başarılarını Katmandu'da yaşayan olağanın dışında bir kişiye, 87 yaşındaki bir kadına onaylatmak durumunda. Joanna Jolly anlatıyor.
Abone olBundan birkaç gün önce telaşı sesinden hissedilen bir dağcı telefon etti. Şerpa Lakpa Gelu'ydu telefondaki. Dediğine bakılırsa, bir başka şerpa, Everest Dağı'na en hızlı çıkma konusundaki dünya rekorunu kırdığını iddia ediyordu.
Lakpa Gelu'ya göre, diğer şerpa, rekoru iki saat farkla eline geçirdiğini savunuyordu. Ama Lakpa inanmıyordu bu şerpaya.
İki yıldır Katmandu'da yaşadığım için Lakpa'nın ikilemine vereceğim cevap kolaydı. "Miss Hawley bu konuda ne düşünüyor?" diye sordum.
Nepal'e taşınmadan önce Elizabeth Hawley ya da daha iyi bilinen adıyla Miss Hawley diye birisinin varlığından haberim yoktu.
Ama artık 87 yaşındaki bu kadının tüm dağcılık çevrelerinde olduğu kadar, Nepal'deki dağcılar arasında da ün yapmış olduğunun farkındaydım.
Miss Hawley, Amerika'dan gelmişti. ABD'deki bir veri tabanı için Himalayalar'a çıkan dağcıların resmi kayıtlarını tutuyordu. Katmandu sokaklarının karmaşasından uzaktaki ufak apartmanında, Nepal'e gelen her keşif grubu hakkında titiz bir şekilde bilgi topluyordu. Gözünden hiçbir ayrıntı kaçmıyor, gerçeklerin kokusunu hemen alıyor, acımasızlığıyla tanınıyordu.
Miss Hawley, zirveye çıkan ve çıkamayanların gayrı resmi yargıcı haline gelmişti. Dağcılık dünyasının Miss Marple'ıydı o.
New York'dan Katmandu'ya
Miss Hawley ile bir yıl önce, bir Koreli dağcının tartışmalı tırmanışı hakkında haber yaparken tanışmıştım.
Kitaplarla çevrili odasında oturmuş, söz konusu tırmanış ve genelde hayat üstüne konuşmuştuk. Gayet düzgün bir etek üstüne içli dışlı triko giymiş bu ufak tefek yaşlı kadının, Himalayalar'a tırmanan dağcılar konusunda, nasıl olup da dünya çapında bir uzman haline geldiğini merak ediyordum.
1923 yılında Şikago'da doğmuş olan Elizabeth Hawley, hiçbir zaman gerçeklerin gözünden kaçmadığını anlattı bana. Üniversiteden sonra New York'daki Fortune dergisinde araştırmacı olarak iş bulmuş. İşi, derginin "morg"unda çalışmakmış. Yani dergide ele alınan her tür konu hakkında yazılmış yazıların ve araştırma belgelerinin depolandığı, mağarayı andırır arşiv bölümü...
"Bilginin doğru olması gerektiğini, Fortune dergisinde öğrendim." diyor ve sürdürüyordu Miss Hawley:
"Pasaklı olmak korkunç birşey. Terbiyesiz ve yanıltıcı olmak değil iş sadece. Böyle davrananları hemen atmak lazım!"
Sonsuz bir merak taşıyan Elizabeth Hawley, kendisine verilen maaşı ve yıllık izinlerini, dünyada turlara çıkmak için kullanmış.
Time dergisinin Delhi bürosunu ziyaret ederken Katmandu'ya gidip oradaki seçimler hakkında haberler yazması istenmiş. Elizabeth Hawley, kendisini hiçbir zaman bir yazar olarak görmediğini, muhabirlik diline sahip olmadığını düşündüğünü anlatıyor. Ama yine de atlamış bu fırsatın üstüne.
Yanına bir ufak daktilo alıp birkaç hafta boyunca Nepal Sarayı'nda dönen entrikaları ve güdülen siyasetleri izlemiş.
Ve bu, Katmandu'ya gelip yerleşme kararı almasına yetmiş.
"Orada kalıp üç-dört yıl boyunca Nepal'in kabuğundan çıkmasını ve 20. yüzyıla uyum sağlamasını izlemenin çok ilginç olacağını düşünmüştüm." diyor Miss Hawley.
Ama işte, o birkaç yıl, bir ömre dönüşmüş; Elizabeth çeşitli işlere girmiş çıkmış bu sürede.
Time dergisinin muhabirliği, Reuters ajansına muhabirlik, seyahat acentalığı ve hatta fahri Yeni Zelanda konsolosluğu...
Ama dönüp dönüp yaptığı iş, hep, dağcılık olmuş.
Gerçekleri saptama ve araştırma merakı yüzünden, adeta kurumlaşarak, Himalayalar'a tırmanışların, canlı belleği haline gelmiş.
Peki ya, Lakpa'nın rekoru?
Elizabeth Hawley'i yeniden ziyaret edip diğer şerpanın doğruyu söyleyip söylemediğini sordum.
"Zannetmiyorum" dedi Miss Hawley. Diğer şerpanın Everest'e tırmanışının "fazla hızlı" olduğunu ve kimsenin adamı dağda görmediğini söyledi.
"Zaten bu öbür şerpa gasp suçuyla hapse girdi. Güvenilir bir insan değil." diye de ekledi.
Ayrılmak üzere kalkarken, sordum Miss Hawley'e:
Bunca yıl sonra, kendisini bir dedektife benzetiyor muydu?
Biraz duraksadı ve sonra başını sallayarak, "Evet, sanırım. Yarım kalmış işleri tamamlamayı severim." dedi.