BIST 9.752
DOLAR 35,19
EURO 36,59
ALTIN 2.943,46
HABER /  MEDYA

Etyen Mahçupyan bombası : 'İlk kez söylüyorum Erdoğan...'

Hem AK Parti hem de Gülen Cemaati’ni çok yakından bilen Akşam gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, internethaber.com’a konuştu.

Abone ol

EMRE ERTANİ/İNTERNETHABER.COM

2001 yılından bu yana yazdığı Zaman gazetesinden geçen Mayıs ayında istifa eden ve AK Parti’ye açıktan verdiği destekle bilinen Etyen Mahçupyan, internethaber.com’a olay yaratacak açıklamalarda bulundu.

Etyen Mahçupyan’la Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın (TESEV) ofisinde bir araya geldik. Mahçupyan'la AK Parti'yi neden desteklediğini, Gülen Cemaati'nin durumunu ve Ermeni Cemaati'ne yaptığı sert eleştirileri konuştuk.

AK PARTİ’Yİ DESTEKLİYORUM ÇÜNKÜ...

AK Parti’ye destek veren liberal-sol aydınlar desteğini çekti ama siz hâlâ desteğinizi sürdürüyorsunuz. Siz neden desteğinizi çekmediniz?

İLK KEZ SÖYLÜYORUM:
ERDOĞAN, BABAMA BENZİYOR

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde CNN Türk’te katıldığınız bir programda Tayyip Erdoğan’a oy vereceğinizi ilan etmiştiniz. Erdoğan’ı seviyor musunuz?

Erdoğan’ın insan olarak sevilebilir bir karakter olduğunu düşünüyorum. Burada başka yerde söylemediğim bir şeyi çok açık olarak söyleyeyim, Erdoğan, karakter olarak babama çok benziyor.
Benim bildiğim bir yapı bu ve iç dünyasının sağlam ve temiz olduğunu düşünüyorum. Dürüst olduğunu düşünüyorum, kendisi gibi olduğunu düşünüyorum. Bunlar insan ilişkilerinde çok önemli. Öte yandan benim Tayyip Erdoğan’la hemen hemen hiç ilişkim yok. Birkaç defa toplantıda el sıkışma ve masa etrafında oturma dışında da bir ilişkim olmadı. Aramızda böyle bir ilişki olmamasına rağmen, bu tür bir modalite ortaya çıkmış durumda.

Bunun da iyi olduğunu düşünüyorum, gereksiz bir samimiyet de anlamlı değil. Benim en azından cesaretiyle ve kendi kişiliğinin verdiği imkânlarla çok fedakârane bir siyaset yürüten bir kişi. Bunu yaparken de hem söyleminde, hem yaptıklarında, ben olsam hiçbir şekilde söylemeyeceğim ve yapmayağım bir sürü şey yapıyor. Ama o zaten ben değil, başka biri. İlk söylediğime dönerek bunu ancak noktalayabilirim, ben, Tayyip Erdoğan Türkiye’ye ne veriyor diye baktığım için Tayyip Erdoğan’ı destekliyorum. Yoksa Tayyip Erdoğan sadece bir kişi olarak olursa belki hani dostluğu nasıldır diye sorardım, fikirleri nasıl diye sormazdım.

ERDOĞAN’LA FİKİRLERİMİZ ÇOK YAKIN

Erdoğan'ın sevmediğiniz bir yanı var mı?

Gene babamla küçük birç analoji yaparsam, fazla acur davranabilmesi zaman zaman. Biraz zaman verse başka türlü yapabileceği bir şeyi, belki hızlı olduğu için ona hazır bir şekilde davranmaması. Mizah tarafını daha öne çıkartan, bir yönü olsa daha hoş olabilirdi. Hiç yakınına gitmesem bile çeşitli performansıyla birine baktığım zaman, kendimi birine ya yakın hissederim ya da uzak... Tayyip Erdoğan, benim tanımadan yakın hissetiğim kişilerden biri. Bu tamamen kendi içdünyasının entegritesinden, bütünlüğünden geliyor. Oturup konuşsak bütün fikirlerimizin de çok uyuşacağını sanmıyorum. Büyük çapta anlaşacağımızı da söyleyeyim tabii, büyük oranda fikirlerimizin birbirine yakın olacağını düşünüyorum. Yönteme gelince belki biraz daha ayrıcalağız...

Siz daha sakin birisiniz tabii...

Ama o mizaç, çok kritik değil bu noktada. Benim öyle çok sakin olamayan çok yakın arkadaşım var, yapabileceğim bir şey yok.

Uzaklaşan insanların çoğunun AK Parti’yle ilgili aktör olarak bir meseleleri var. Belki beklentileri var... Belki kendi hayatlarını etkiyelecek birtakım gelişmelerin olabileceğini varsaydılar. Benim AK Parti’ye verdiğim destek, partiyi ikincil kılan bir destek. Ben Türkiye’deki sosyolojik değişime destek vermek üzere bakıyorum. Bu sosyolojik değişim esas olarak İslami kesimde oluyor. Buradan bir çoğullaşma bir melezleşme çıkıyor. Bunun çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bunu taşıyan tek parti AK Parti şu anda. Dolayısıyla AK Parti’nin yaptığı hatalar, yanlışlar vs. Benim gözümde ikincil kalıyor.

SEKÜLERLEŞMİŞ BİR DİNDARLIK VAR

Melezleşme derken... AK Parti sadece muhafazakâr olarak niteleniyor birçok kesim tarafından.

Refah Partisi’nin yüzde 3-5 aldığı yılları hatırlarlarsa, o yüzde 3’ten nasıl 20’ye, nasıl 32’ye, sonra nasıl 50’ye kadar gelindiğini... Herhalde insanlar Türkiye’de daha dindar oldukları için böyle bir sonuç yok... Kendisini dindar olarak algılayan insan sayısı artıyor fakat bunun nasıl bir dindarlık olduğuna baktığımız zaman, çok bireyselleşmiş ve sekülerleşmiş bir dindarlık görüyoruz. Sekülerleştiği oranda da İslami kesimin dışından da insanları içine alabiliyor. Eskiden laik kesimin çeperinde duran bir grup insan ne artık laik ne dindar...

DESTEĞİMİN ESAS NEDENİ...

Mesela...

Orta sınıfın asli parçaları haline gelmiş olan, yeni gelişen şehirlerdeki küçük esnaf, yeni işadamı kategorisi, dolayısıyla yeni aileler vs. Böyle baktığımız zaman büyük bir sosyolojik dönüşüm var. Bu sosyolojik dönüşümün kamusal alana taşınması meselesi var. AK Parti bunu yapıyor. Desteğim devam ediyor ise, esas sebebi bu.

AK PARTİ SOSYAL İHTİLALİ YÖNLERDİRDİ

AK Parti siyasete geldiği zaman askerle ilişkilerde çok doğru bir pozisyon aldı. Kürt meselesinde çok doğru pozisyon aldı. Anayasa konusunda çok doğru bir pozisyon almaya çalıştı ve şimdi de onu göreceğiz. Dolayısıyla eğer Türkiye’nin geniş perspektifte tarihsel bir bakışla ele alınması söz konusu olsaydı. Bence AK Parti yaşanmakta olan bir sosyal ihtilalin siyasi veçhesini elinden geldiğince yapmaya çalıştı. Bunu yaparken de birçok demokrasi dışı davranış gösterdi. Bunların da tabii kayda geçmesi gerekiyor...

TÜRKİYE NORMAL BİR ZAMANDAN GEÇMİYOR

Örnek verecek olursak...

Mesala yargıya yapılan müdahaleler, yolsuzluk dosyalarının üzerine gidilmemesi, çok kaba saba yöntemlerle dershane olayının üzerine gidilmesi, iş dünyasına tehditkâr müdahalelerin olabilmesi... Basın alanında kendisine yakın olan gazeteler üzerinde bir tür adı konmamış tahakküm sergilenmesi... Bunlar normal zamanlarda olması kabul edilemeyecek şeyler. Ama Türkiye normal bir zaman geçirmiyor.

TOPLUM ERDOĞAN’IN BİRÇOK TAVRINI TASVİP ETMİYOR AMA

Bunları şu an için kabul edilebilir buluyorsunuz yani...

Hayır, anlaşılır buluyorum. Toplum da çok kabul etmiyor. TESEV olarak toplumla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Toplum şu andaki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da birçok tavrını tasvip etmiyor fakat niye yaptığını görüyor, ve o 'niye'nin ardındaki sebebin de doğru olduğunu düşünüyor. Çünkü tehditler var ve bunların ciddi tehditler olduğunu düşünüyor.

AK PARTİ'NİN OYU DAHA DA ARTACAK

Mesela Gezi olayıyla ilgil bizim yaptığımız bir focus grup çalışması var. İslami kesim ve orta sınıfın yarıya yakını Gezi’deki hükümetin, esas olarak da Erdoğan’ın tutumunun çok doğru olmadığını ama analizlerinin doğru olduğunu düşünüyor. Diğer grup ise, her şeyin doğru olduğunu düşünüyor. Zaten kafadan yüzde 30’a yakın AK Parti’yi destekleyen bir kesim var. AK Parti bugün yüzde 55 alabilecek durumdaysa, onun en az yarısı eleştirel bakan bir orta sınıf kesimi... Bunlar eleştirel bakarken sadece AK Parti’ye değil, diğerlerine de eleştirel bakıyorlar. Bu ağırlıkları terazinin kefesine koydukları zaman hâlâ AK Parti’yi tercih ediyorlar. Ama bu söyleyeceğim çok önemli, bu kategorik bir destek değil. Eğer doğru dürüst başka bir parti olsaydı, çok rahatlıkla onu da tercih edebilirledi... Ama olmadığı sürece, AK Parti’ye tehdit unsuru devam ettiği sürece AK Parti bu oyu alır. Önümüzdeki dönem AK Parti’nin oyu daha da artacak.

ERGENEKON VE BALYOZ’DAN SONRA CEMAAT TEHDİDİ...

AK Parti’yi tehdit eden ne?

Tabii bir kere Ergenekon, Balyoz sürecinden geliyoruz. 367 kararından, başörtüsüyle ilgili hiçbir şey yapamayan, yaptığı anda Hürriyet’te manşet olan ve dolayısıyla kapatılmasını için çağrıda bulunulan bir partiden bulunuyoruz. En son da Gülen Cemaati’nin yapmış olduğu 17-25 Aralık diye geçen girişim var. Bu girişimin zemininde birtakım gerçekliğe tekabül eden dosyalar var. Hiçbir zaman içi boş dosyalarla olmaz bu tür işler. Bu olayın siyasi anlamının o dosyaların içeriğinden çok fazla olduğunu herkes biliyor.

AK PARTİ’NİN OYU YARI YARIYA DÜŞER

Cemaat konusuna gelmeden şunu sormak istiyorum. AK Parti’ye destek veren birçok isim, sizin bahsettiğiniz bu ‘demokrasi dışı’ davranışlar yüzünden muhalif oldu. Ne olursa siz AK Parti’den desteğinizi çekersiniz?

Gerek yokken bunları yapmaya kalkarsa, yani bunu bir rejim haline getirme istidadı gösterirse anlamlı bir parti olmaktan çıkar. Ama sadece benim için değil, bütün orta sınıf için de çıkar. AK Parti öyle bir noktaya gittiği anda toplumu ikna edemediğinde tutumuna, oyu yarı yarıya düşmeye meyyaldir. AK Parti’nin bir alt sınırı var, o alt sınır da birinci parti yapar onu...

Bunu söylemek lazım. Tayyip Erdoğan’ın bu uğraşları, yurt gezileri, televizyon konuşmaları ve bunlarda bazı konulara sürekli değinmesi, bu kaygıyı gösteriyor. Her an, her gün toplumu yeniden ikna etmek zorunda olan bir AK Parti var. AK Parti, bunun bilincinde ve o ikna sürecini iyi götürdü şu âna kadar. Ama bunun temelsiz olduğu görülürse, o zaman böyle bir desteği alma şansı yok.

Şunu görmesi lazım insanların, AK Parti’nin bu yüzde 52 desteği alması bile, AK Parti’nin başkalarıyla ilgili argümanlarının toplum tarafından doğru bulunduğunu gösteriyor. Bunun içinde Gülen Cemaati de var, Doğan Grubu da var, asker ve yargı da var.

CHP, MHP VE HDP’YE DE GİDERİM

Sizin AK Parti’nin gayrıresmi ideoloğu olduğunuz söyleniyor. Erdoğan’ın cumhurbaşkanılığı vizyon belgesini hazırlayan ekibin içindeydiniz...

Evet, katkıda bulundum. Benim konumumda olan birinin, herhangi bir siyasi partinin herhangi bir davetine gitmemesi düşünülemez. Ben şu anda AK Parti, CHP, MHP ve HDP’nin beni davet etmeyi anlamlı bulduğu toplantısına giderim fikrimi söylerim. Onlar bu fikrime kullanır veya kullanmaz onların bileceği iş. AK Parti’ye farklı CHP’ye farklı bir Türkiye tavsiyesi yapacak biri değilim. Kimde de öyle değildir genelde. Başkası sizi kullandığı ölçüde bir ideolog olabilirsiniz. Ben çıkıp da “AK Parti’nin ideologuyum” dersem gülünç olur. Ama AK Parti benim fikirlerimi kullanıyorsa kullansın, benim hoşuma gider, CHP kullansa daha da hoşuma gider.

Ekmeleddin İhsanoğlu için yapılan bir toplantıya gider miydiniz?

Benim onları etkileme şansım olsa, bunu kaçırmam, çok açık söylemek gerekirse. Fakat bu tercihi yapanlar onlar. Her parti kimden etkileceğine kendisi karar veriyor.

Vizyon toplantısında AK Parti’ye neler önerdiniz?

Orada belirli bölümler var, benimkiler çoğulculuk, tarihe bakış, belleğin geri çağrılması vs. gibi, şu an aynı kelimelerle söylememe biraz zor ama Türkiye’de yeni olanın küresel dünyada bir şansı olacaksa o birleşimin nasıl olacağına dair önermelerdi. Ve bunlar o vizyon belgesinde var şu anda.

10 Ağustos akşamı Erdoğan, ‘balkon konuşması’nda beklenmedik bir şekilde ‘Türkiyelilik’ vurgusu yaptı, gayrimüslim azınlıkları zikretti. Yani sizin söylediklerinizi mi dile getirdi?

Vizyon belgesinde sonuçta 5-6 kişinin katkısı vardı ama bunu hazırlayan da bir heyet var. Onlar anonim bir belge olarak Erdoğan’ın önüne koydular. O yüzden şöyle bakmak lazım, benden katkı alma kararı kimin onayından geçmiştir bilemem ama bu belgeyle ilgili sorumlu grubun kararı. Benim fikirlerimi o belgeye koyarak kendi fikirleri haline getirdiler onu. Türkiyelilik vurgusu sırf bana ait değil ama sadece ben söylemiş olsam bile o noktadan sonra benim değil artık.

ERDOĞAN’A KİMSE KAFADAN VİZYON SUNAMAZ

Balkon konuşması sizin hazırladığınız vizyon belgesini yansıtıyor yani...

Sonuçta Erdoğan’ın okuyup onaylamadığı bir şey vizyon belgesi olamaz. Kafadan Erdoğan için vizyon belegesi kimse üretemez, o yüzden de tüm o vurgular Tayyip Erdoğan’ın zaten yapmak istediği vurgular. İnsanlar onun önüne vizyon belgesi olarak ne koyarsa koysun, Tayyip Erdoğan yine isteği şeyi söyleyecek oradan. Erdoğan bunları seçmişse, bu onun tercihi.

HRANT SİNİRLENİNCE...

Yakın arkadaşınız Hrant Dink de çok sakin biri değildi sanırım...

Hrant sinirlendiği zaman çizgiyi çok hızlı aşabilen biriydi. O çizgiyi aşmamak için de kendisiyle çok uğraşmıştı. Kendisini frenliyordu.

AK PARTİ’DEN MİLLETVEKİLLİĞİ TEKLİFİ VAR MI?

Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık Adnan Menderes dönemine atıfta bulunuyor. Demokrat Parti’yle beraber azınlıklardan birçok kişi milletvekili olmuştu. AK Parti’den milletvekili olmanız yönünde bir teklif geldi mi? 2015 seçimlerinde AK Parti’nin azınlıklardan milletvekili olacak mı?

Bana hiç böyle bir teklif gelmedi. Zaten kimseye böyle bir teklif gitmedi demek ki, çünkü kimse olmadı. AK Parti tabanından gelen epeyce ihtiraslı bir kitleyi kamusal alana taşımakla meşgul. Cemaatleri, tarikatları düşünürsek, tüm dengeleri göz önünene alırsak hâlâ bir azınlığa yer yokmuş şu anda. 550 milletvekili üzerinden gittiğimiz zaman, son 10 senede yaşanmakta olan bu sosyolojik değişim Meclis’in kapasitesi karşısında çok büyük ve onu karşılamakta zorlanıyor AK Parti. Zaten 3 dönem kuralı da biraz bu işe yarıyor. Bu kural olmasa, alttan gelenleri hiç alamazsınız, bunları alamazsanız bir süre sonra oy da alamazsınız bir süre sonra. Bu devridaymın çalışması lazım ve hâlâ şu anda büyümekte olan bir orta sınıf var. Büyüyen orta sınıf demek, bir sürü ailede bi şekilde kamusal alana ve siyasete girmek isteyen bir sürü insan demek. Bunların da birçoğu milletvekili olmak isteyecektir. Şunu da unutmamak lazım, 90’larda başladı bu süreç, 20 sene oldu, bu kesimin üniversite mezunu kesimden üyesi çok arttı. Onlar daha çok siyasette, kamuda yer almak isteyecekler. Çok iştahlı bir arkaplanı var AK Parti’nin. Henüz orayı doyurabilmiş değil ama sembolik olarak 2015 (1915 olaylarının 100. yıldönümü) olması da bir faktör, belki böyle bir şey olabilir.

‘YENİ TÜRKİYE’ HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLAMAYACAK DEMEK

Yeni Türkiye söylemi gündemdeki en çok tartışılan kavramlardan. Yeni Türkiye nedir? Siz Yeni Türkiye denince ne anlıyorsunuz?

Yeni Türkiye, bir kere şunu söylüyor, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demenin başka türlüsü. "Biz bir şeyin sonunu getiriyoruz, zaten sonu gelmişti" demek. Askeri vesayetin devam ettiği bir Türkiye’nin hayal edilmesi zor artık. Kemalizmin ana ideoloji olduğu ve herkesin Kemalist gençler olarak yetiştiği bir Türkiye hayal ötesi şu an. Küresel ve postmodern bir dünya, çok hızla gelişmiş olan, milli geliri 3’e katlanmış olan ve eğer Kürt meselesi çözülürse bir 3’e daha katlanma ihtimali olan bir Türkiye’den bahsediyoruz. Bunu hiçbir esti yöntemle yürütemezsiniz. Tayyip Erdoğan için otoriterleşti diyorlar, Erdoğan gerçekten bir gün otoriterleşse gerçek anlamıyla, İslami kesimi yönetemez zaten. Başka bir Türkiye’deyiz artık.

ERDOĞAN, O GÜN KAYBEDER!

Yeni Türkiye’de otoriterliğe yer yok diyorsunuz...

Otoriter olduğu gün (Erdoğan) kaybeder. Tayyip Erdoğan, ataerkil bir yönetim tarzına sahip ve onun taşıyabildiği kadar da ülkeyi bu noktaya taşıdı. Bu noktadan sonra zaten AK Parti kendi içinde demokratikleşemezse, AK Parti ile toplum arasındaki ilişki ve de toplumunu bütün kurumsal yapısı demokratikleşemezse zaten Türkiye bu haliyle yönetilemez. Dolayısıyla bu zemin üzerinde Yeni Türkiye mesajı topluma şunu söylüyor, ben sizin şu andaki durumunuzun farkındayım, ben bunu yönetmeye adayım diyor. Ben size geleceğin bir parçası olmak üzere bir davet sunuyorum diyor.

Yeni Türkiye ilk etapta içi boş bir şey, bir davet. Gelin beraber yapalım daveti. İkinci aşamada ise bir inşa daveti artık. Eskisi gibi gitmeyeceği çok belli olan bir Türkiye’de o yeni düzenin kurulması meselesi bu. Yeni olan bir şey ille de iyi olan bir şey demek değil. İyisi de kurulabilir, kötüsü de kurulabilir. Şu an başkanlık sistemi tartışılacak... Bunun iyisi de yapılabilir, kötüsü de yapılabilir. Başkanlık sistemi bizatihi iyi veya kötü bir şey değil. Önemli olan iyisini yapabilmek.

Sizce Türkiye’de iyi mi olacak, kötüsü mü?

İyisinin yapılma ihtimali, kötüsünün yapılma ihtimalinden çok daha fazla. Çünkü hayat öyle zorluyor.

Başkanlık sistemini destekliyorsunuz...

İyisi olduğu takdirde, evet, destekliyorum. Başkanlık sisteminin Kürt meselesinin çözümü ve adem-i merkezi bir yapı açısından Türkiye’ye daha yakın olduğunu düşünüyorum ama dediğim gibi onu hakkıyla, layıkıyla hukuksal bir zemin üzerine oturtursanız. Tamamen keyfi bir yönetime de götürebilirsiniz... İnsanlar şunu görmüyor, şu andaki parlamenter sistem kadar keyfi bir sitem yok! Şu andaki parlamenter sistem çoğunluk partisinin istediği her kanunu parlamentodan çıkartabildiği, herkesin yasa maddesini bile okumadan el kaldırdığı bir sistem. Üstelik o partiden çıkmış birinin de cumhurbaşkanı olduğunu düşünün şu anda. Bitmiş olay.

Şu parlamenter sitemde hiçbir denetimin olmadığı bir noktaya gidiyoruz. Halbuki başkanlık sistemi olursa doğru dürüst, onun zaten kendiliğinden bir kontrol mekanizması var. 2 meclislilik hali mümkün, parlamentoyla başkanın ayrılması mümkün vs. Bu da biraz önce konuştuğumuz mesele gibi, yeni olan şu anda bütün boyutlarıyla inşa edilecek olan şey ve bunun birtakım kriterleri var. Bu kriterlerin içine baktığım zaman benim gördüğüm şey, Türkiye açısından olumlu. Bir kere, ne olursa olusn çok daha çoğulcu bir Türkiye’ye gidiyoruz, bunun engellenmesi de mümkün değil, bunun bir kalıba dökülmesi de mümkün değil. Bu yarınını bilmeyen bir Türkiye sosyolojisi demek ve AK Parti’nin ilginç tarafı buna hazır olması. Bunun böyle olabileceğini görüyor ve bunu bu şekilde kuşatmaya çalışıyor. O yüzden de kendini topluma açan bir parti. O zaman da bu yeni dediğimiz zaman, bu, AK Partililerin kendi çalar, kendi söyler bir şeyi değil. Bu bir davet. Buraya giden herkes bu yeniyi bir şekilde etkilecek. Laik kesim de var, TÜSİAD’ıyla, medyasıyla herkes var yani.

TOPLUMUN İSTEMEDİĞİNİ AK PARTİ YAPMAZ

ETYEN MAHÇUPYAN KİMDİR?

1968'de Robert Koleji'nde lise eğitimini tamamlayan Mahçupyan, 1972'de Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği'nden mezun oldu ve aynı üniversitedeki işletme alanında yüksek lisansını 1974'te bitirdi.

Ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nın iktisat bölümünde, uluslararası iktisat alanındaki yüksek lisansını 1977'de tamamlayıp bu bölümde 1977-1980 yılları arasında akademisyen olarak çalıştı. 1980-96 yılları arasında üstdüzey şirketlerde yöneticilik ve kendi kurduğu şirketlerde işadamlığı yapan Mahçupyan, 1996 yılından itibaren entelektüel işlerle uğraşmak üzere ticari işlerini tasfiye etti.

1995–96 yıllarında Yeni Demokrasi Hareketi içerisinde yer alan yazar, 1997'de Radikal gazetesinde köşe yazarı olarak çalışmaya başladı. 2000'de Radikal gazetesinden ayrılıp bir süre Yeni Binyıl gazetesinde yazdı. Ardından Mayıs 2001'de Zaman gazetesi'nde köşe yazarlığına geçti. 2007'de Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından bu gazetedeki sürekli yazılarını sonlandırıp Agos gazetesinin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Bu görevini 2010 Kasım'da bıraktı. Mayıs 2014'te Zaman gazetesinden ayrıldıktan sonra Akşam gazetesinde yazmaya başladı.

Yeni Türkiye söylemine karşı olanlar da AK Parti’nin dindar-Kemalist olduğunu söylüyor...

AK Parti hayalindekileri yapabilmek için bütün seçimleri kazanmak zorunda, yüzde 50’ye yakın bir oranla kazanmak zorunda. Sadece seçim kazanmak yetmiyor, bir sürü konuda referanduma gitmek zorunda. Referandumda da yüzde 65’e yakın oy almak zorunda. Yani toplumun istemediği bir şeyi AK Parti’nin yapma ihtimali yok. Bizim hoşlanmadığımız şeyler oluyorsa, onların birçoğunu toplum istiyor ve maalesef biz o toplumdan hoşlanmıyoruz demektir. Ama bunların yönteminde yanlışlık varsa o ayrı. Hukusuzluk, kayırma vs. olabilir, bunlara itiraz etmek lazım, bunların düzeltilmesi lazım. Ama tercihler, talepler yargılabilir şeyler değil. Beğenmeyebiliriz, hoşlanmayabiliriz ama bir demokrasi olsun diyorsanız, toplumun yüzde 60’ı, 70’i bir şeye evet diyorsa, ve AK Parti de onu yaptığı için o oyu alıyorsa o zaman da, laik kesimsek biz, şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz lazım. Bu sadece bizim hoşlanmadığımız bir şey olduğu için karşı çıkıyoruz.

YARIN NELER VAR?

ZAMAN GAZETESİNDEN NEDEN AYRILDI?

17 VE 25 ARALIK DARBE Mİ?

AK PARTİ GÜLEN CEMAATİ'NE NE TUZAK KURDU?

GÜLEN CEMAATİ'NDEN KİMLERLE GÖRÜŞÜYOR?

'PARALEL YAPI' İDDİASINA NE DİYOR?

GÜLEN CEMAATİ TABANININ NE KADARINI NEDEN KAYBETTİ?

FETHULLAH GÜLEN'İN BEDDUASI İÇİN NE YORUM YAPTI?

AK PARTİ'NİN CEMAATLE MÜCADELE YÖNTEMİ İÇİN NE DEDİ?