Liseler 4 yıla çıkarıldı, ancak tartışmalar bitmedi. Boğaziçi Üniversitesi'nin eski rektörü Üstün Ergüder lise eğitime değindi. Rektör kendi döneminden örnekler verdi.
Abone ol Boğaziçi Üniversitesi'nin eski rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder Türkiye'de lise eğitiminin yok denecek düzeyde olduğunu savundu: "Üç ya da dört yıl olmuş fark etmez. Sorun üniversite sınavıdır. Bütün öğrenciler Lise 1'den sonra okulu bırakıp dershaneye gidiyor."Boğaziçi Üniversitesi'nin eski rektörü Üstün Ergüder eğitim bütçesinin yanlış kullanıldığını söylüyor "Rektörken ben bile sadece bütçemi bitireyim diye gereksiz alımlar yapardım".
Prof. Dr. Üstün Ergüder, Boğaziçi Üniversitesi'nin eski rektörü. Şimdi Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Direktörü olan Ergüder aynı zamanda çeşitli akademisyenlerin birlikte hazırladıkları Eğitim Reformu Projesi'nin göbeğindeki isim. Ergüder ile eğitim sistemini konuştuk. Ergüder, öncelikle kaynak doğru aktarılmıyor diyor ve ekliyor "Rektörken sadece bize ayrılan bütçeyi harcayalım diye portatif yazıcılar aldık. Kullanmadık bile. Biz yapıyorsak herkes yapıyordur." Ergüder'e göre yatırım yapılması gereken okul öncesi eğitim, yüksek öğretim değil. Ya liseler? Üstün Ergüder'in "Türkiye'de maalesef lise eğitimi yok" açıklamasının altında lise 1'den sonra sınav için dershaneyi tercih eden öğrencilerin çoğunluğu yatıyor.
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM DAHA ÖNEMLİ
Niye bir Eğitim Reformu Projesi başlatmaya ihtiyaç duydunuz? Bu soruda biraz da "Türkiye'nin eğitimdeki en önemli sorunu nedir?"in cevabını arıyorum
-Türkiye'de eğitimin özellikle 1. sınıftan 12. sınıfa kadar elden geçirilmeye şiddetle ihtiyacı var. Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim üyeliği, rektörlük yaptım, şimdi de Sabancı Üniversitesi'nde çocuklarla karşılaşıyorum. Onlara bakarsanız "Eğitimimizde bir problem yok" dersiniz. Çeşitli araştırmaların sonuçları var, ciddi kurumların. Onların vardıkları nokta şu, ki ben de katılıyorum. Türkiye'de bazı çocuklarımız çok iyi yetişiyor geri kalanı da çok kötü yetişiyor. Yani eğitimde de orta direk yok.
İyi eğitim verenler kolejler herhalde.
-Evet kolejler, fen liseleri, birtakım yabancı okullar. Onların ortalamasına bakarsak eğitimde Avrupa standartlarının bile üstündeyiz.
Ya geri kalanlar?
-Yaptığımız araştırmaların sonuçlarına göre konuşuyorum, Türkiye'de sürekli artan genç nüfusu acilen eğitmemiz gerekiyor. Bu çocukları okula göndermemiz ve kabil olduğu kadar okulda tutmamız lazım. Eğer Avrupa'ya gireceksek bu genç nüfusu avantaj olarak kullanmalıyız.
İyi eğitmek derken neyi kastediyorsunuz?
-Bu güzel bir soru çünkü iyi eğitim üç kilo fen öğretmek değil. Soru sorabilen, etrafını eleştirebilen ve demokratik bir ortamda iş yapabilen çocuklar yetiştirmemiz gerekiyor. Fikir alışverişinde bulunan, etrafındaki tartışmalara katılan, takım oyununa girebilen çocuklar olmalılar.
Peki mevcut sisteme baktığımızda eğitim için en önemli reformun hangi aşamada yapılması gerekiyor?
-Okul öncesi eğitimde. İnanılmaz derece önemli. Mesela Anne-Çocuk Eğitim Vakfı'yla "7 Çok Geç" kampanyası son derece iyi. O kampanya zaten bir araştırmanın sonucunda başlatıldı. Eğer çocuklar okula gitmeden ana okulunda eğitilmeye başlanırsa hayattaki başarılarında ve öğrenmelerinde iyi yönde etkisi oluyor.
Ne gibi bir etkisi oluyor?
-Okul ve iş hayatındaki başarısını doğrudan etkiliyor. Son derece olumlu bir katkısı var.
HAYIRSEVER OKUL YAPTIRMASIN
Bir zamanlar çok tartışılmıştı. 5-6 yaşındaki çocuk oyun mu oynasın yoksa okula mı gitsin diye..
-Biliyorum ama benim bahsettiğim tarzda bir eğitim oyunu çok da dışlayan bir şey değil. Artık oyunla öğretebilmek mümkün. Türkiye maalesef, erken çocukluk eğitiminde dünyanın en gerisinden gelen ülkeler arasında. O çağdaki çocuk nüfusumuzun sadece yüzde 15'i bu eğitimden yararlanabiliyor. Yani elimizdeki kaynağı okul öncesi eğitime aktarmamız gerekiyor. Çünkü çocuklar o yaşta yetişiyor o yaşta eleştirmeyi öğreniyorlar.
Yani yüksek eğitime yatırım yapmak yerine...
-Evet tamamen. Ben yüksek eğitimi kendi kendine finanse eden bir sistem haline getirmekten yanayım. Yani okuyanın çok daha fazla katkıda bulunacağı, parasızlıktan okuyamayanın ancak devlet tarafından burslarla desteklenebileceği bir sistem. Yani liberal bir finansman modeli. Ben eğitime biraz da toplumsal seferberlik olarak bakıyorum, her şeyi devlete bırakmamak gerek.
EğitimReformu Projesi içinde çeşitli raporlar hazırlıyorsunuz. Öncelikle müfredatla başlayalım. Nasıl buldunuz yapılan değişiklikleri?
-Öncelikle yapılan değişiklikler olumlu. İyi bir niyet var. Ama müfredatı anlatan öğretmenin eğitilmesi bence çok daha önemli. Çok kötü bir kitabı iyi bir eğitmen çok iyi anlatabilir ya da tam tersi. 650 bin öğretmenden bahsediyoruz. Hepsinin meslek içi eğitimden geçmeleri şart. Hayır sever kişilerimiz sık sık bağışlarda bulunuyor, eğitime yatırım yapıyorlar ama...
GEREKSİZ ALIMLAR YAPTIK
Okul yaptırmak yetmez yani.
-Kesinlikle yetmez. Okulun içini doldurmadıktan sonra. O yüzde biz hayırseverleri eğitim programı verdirmeye ikna etmeye çalışıyoruz. Çok daha önemli çünkü. Hem öğretmen hem de ailelerin. Eğitilmiş annenin çocuğunun okulda çok daha başarılı olduğuna dair yapılan araştırmalar var.
Ben biraz bunu uçaktaki uyarıya benzetiyorum. Önce kendi maskenizi sonra çocuğunuzunkini takın.
-Çok güzel bulmuşsunuz. Tamamen mantık aynıdır. Kendini kurtar ki çocuğunu kurtarasın. Son derece akılcı.
Gelelim bütçeye. Eğitime ayrılan pay yeterli mi?
-İzafi bir kavram. Aslında hiç bir zaman yeterli değildir ama bizdeki problem başka. Eskiye oranla bütçede gözle görülen artış var ama biz kaynağımızı doğru yere aktaramıyoruz. Bir kere çok önemli personel harcamaları var. Şu andaki bütçe sistemi bu paraların etkin bir şekilde kullanılmasına -bu merkezi düşünce yapısında- izin vermiyor.
Ne demek bu?
-Boğaziçi'nde rektörlük yaptığım dönemden biliyorum. Bu sistem rektörlere kendi bütçelerini yönetmekte ve para harcamakta esneklik vermez. Vermedi de. Mesela sene başında "Alet edevat alacaksınız şu kadar para verdik" derler. Bütçenin bilmem kaçta kaçı o kalemlere ayrılmıştır. Siz o kalemdeki parayı sene sonuna kadar harcamak zorundasınız. "İhtiyacım yok alete ben öğretmen alayım, ya da başka bir ihtiyacıma harcayayım" diyemezsiniz.
BÜTÇE İYİ KULLANILMIYOR
Ne yapıyordunuz peki?
-Her rektörün yaptığı gibi bende zorla harcıyordum. Çünkü eğer parayı harcamazsanız bir sonraki yıl o oranda azalma olur alacağınız bütçede. Hiç unutmam ilk yılımda seferber olmuştuk "Ne alalım, ne alalım?" diye. Sonunda portatif yazıcılar aldık. Ben ayrılırken hala çekmecelerde duruyorlardı. Güya örneğin Ankara'da sunuş yaptığımızda laptop'a bağlayacağız. Hiç kullanmadık. Bunun gibi çok örnek vardır. Biz yaptıysak fakülteler ve diğerleri de aynı şeyi yapıyor demektir. Söyler misiniz kaynak az mı yoksa doğru yönlendirilmiyor mu? Bütçenin çok iyi kullanılması lazımdır.
LİSELERİ TOPTAN KALDIRSINLAR BARİ
Ya liseler? Şimdi 4 yıla çıkardılar.
-Türkiye'de lise eğitimi diye bir şey yok ki. Maalesef bu söylediğim doğru. Üç yıl olmuş, dört yıl olmuş, hiç fark etmez. Sorun ÖSS'dir. ÖSS'yi halletmediğiniz sürece lise sorununu çözemezsiniz. Çocukların hepsi sınava hazırlanabilmek için lise birden itibaren dershanelere gidiyorlar. Bari kapatsınlar liseyi herkes doğrudan dershaneye gitsin. Olacak şey mi yani? Liselerimiz kanayan bir yaradır eğitim sistemimizde. 4 yıla çıkardılar. Bu dershane problemini ortadan kaldırıyor mu? Belki lisenin ilk bir yılını kurtarmak için bu yolu seçtiler. Ama ben ondan da emin değilim.
Ya çözüm?
-YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın el ele verip üniversite sınavı konusunda acilen bir şeyler yapması gerekiyor. Maalesef Yüksek Öğretim Yasası yüzünden iletişim koptu, işbirliği yok. Ama etkilenenler liseler. Ayrıca ne kadar çok lise çeşidi var. Süper lise, tarih lisesi, fen lisesi. Çok fazla.
Haber: Balçiçek Pamir
Kaynak: www.sabah.com.tr