Hürriyet yazarı Tufan Türenç'in Mısır olaylarını değerlendirdiği yazısı Başbakan Erdoğan'ı çok kızdıracak.
Abone olİNTERNETHABER.COM- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Hüsnü Mübarek'e 'çekil git' çağrısı yaptığı konuşma medyada geniş yankı uyandırdı. Dünya ve Arap dünyası Erdoğan'ın konuşmasını manşetlerine taşıdı. Ancak Doğan medyası yazarları Mısır olayına farklı baktı. Eleştirileri hedefinde ise Erdoğan vardı. Özellikle Hürriyet yazarı Tufan Türenç'in " başlıklı yazısı Erdoğan'ı çıldırtacak türden..
"ALLAH'TAN MISIR HALKINI EŞKİYA OLARAK TANIMLAMADI"
CHP'nin sivil direniş çağrısını eşkiyalık olarak gören Erdoğan'a baskıcı lider imasında bulunduğu yazısında "Allah'tan Başbakan Erdoğan, diktatöre karşı ayaklanan Mısır halkını "eşkıya" olarak tanımlamadı" diye ekledikten sonra sözü Türkiye'deki protesto gösterilerine getiriyor. Türenç'e göre Erdoğan, Türkiye'deki eylemcileri eşkiya olarak görüyor. Yazar daha sonra Türkiye'den eylem manzaralarını sıralıyor:
"(...)İki gündür üç büyük kentimizdeki tıp fakültelerinin hocaları sokaktalar.
Hükümet tarafından üniversite hastanelerinde başlaülan "Tam gün performansa dayalı sistem"i protesto ediyorlar.
Sisteme göre hocalar artık baktıklan hasta sayısıyla ölçülecek performansa göre ücret alacak. Yani hocalara "Bilim yapmayın, birbirinizle yarışın ve bol bol hasta bakıp fazla para alın" anlayışı getiriyor AKP iktidarı.
Şimdi sokaklara dökülen koca koca profesörler, doçentler, asistanlar eşkıya mı?
Peki ya işçilerin yaptıklan?
Başbakan'ın değerlendirmesine göre onlar daha büyük eşkıya.
Çünkü onlar kent içinde de değil, kentler arası protesto eylemine giriştiler.
DİSK, KESK, TMMOB ve Türk Tabipler Birliği, İstanbul, İzmir, Diyarbakır ve Trabzon'dan Ankara'ya kadar yürüyecekler, Meclis bahçesinde birleşip "Torba Yasası'na hayır zinciri" oluşturacaklar.
Şimdi bu emekçiler de eşkıya mı? "
OLMAYAN TESİSLER!
İktidarın yargıyı ele geçirme iddiasında olduğunu yazan Türenç'in toplu açılışlarla ilgili sözleri hükümeti çok kızdıracak gibi. Türenç, olmayan tesislerin açılışının yapıldığını iddia ederek protestocuların gözaltına alınmasını gündeme getiririyor:
"Başbakan Erdoğan Anadolu'nun çeşitli kentlerine kimselerin görmediği tesislerin "toplu açılışlarını" yapmak için gitmeden önce bazı insanlar peşin peşin gözaltına alınmaya başladı. İlk uygulama da Denizli'de yapıldı. Biri il başkanı olmak üzere 10 İşçi Partili Başbakan'ı protesto edecekleri gerekçesiyle gözaltına alındı."
"ORADA PİŞER BİZE DE DÜŞER" DİYEN YAZAR KİM?
Güngör Mengi (Vatan): Orada pişer, bize de düşer
Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek “Mısır halkının temel hak ve özgürlüklerini kullanmasına, taleplerini demokratik ve şiddet dışı yöntemlerle ifade etmesine müsaade edilmesi gerektiğini” belirtiyordu.
Şanslı kullara kader, yanlışlarını farkedip yönlerini düzeltmeleri için sebep ve fırsat yaratır; bu sözlerden öyle bir iyilik bekleyebilir miyiz acaba?
Çünkü vatandaş her şeyi görüyor ve yargılıyor:
“Tekel işçileri, öğrenciler, sıradan vatandaşlar dileğini, derdini, şikâyetini anlatmak için gösteri yaptığında karnındaki bebeği düşürecek, ağzını, burnunu, kolunu kıracak kadar şiddet gösterilmesine müsaade eden hükümet, bu hükümet değil mi?”
“Protesto eylemi yapabilir şüphesiyle mimlenen vatandaşları, Başbakan’ın gelişinden önce toplayıp tedbir diye polis nezarethanesine tıkan bir demokrasi dünyada var mı?”
Bu soruların cevabı olmaz.
Yapılması gereken, bu ağır yanlışın düzeltilmesidir.
Ortadoğu’da yayılmakta olan devrim alevleri diktatörlükleri silip süpürecekse tümünün cehenneme kadar yolu.
Hele bu yangın, bize kendi demokrasimizin
TÜRKİYE MISIR'A DÖNER Mİ? RUŞEN ÇAKIR CEVAPLIYOR
Ruşen Çakır (Vatan): Türkiye Mısır'a döner mi?
Soruya dönelim: Tabii ki benzemez. Hem de hiç benzemez. Hatta birbirlerine zıt iki ülkeden bile söz edilebilir. En basitinden iki ülkenin son 30 yılını katşılaştırdığımızda, Türkiye’nin bütün sancılarına, askeri darbelere, temel hak ve özgürlükler ihlallerine rağmen Mısır’ın fersah fersah ilerisinde olduğunu görürüz. Basitleştirip şunu bile söyleyebiliriz: Mısır’da sokağa dökülen yüzbinlerce insana sorulsa herhalde ezici bir çoğunluğu Türkiye gibi olma ihtimaline dudak bükmeyecektir.
Hal böyle olunca Türkiye’de, bir Tunus, bir Mısır gibi sokak hareketleri için kampanya yürütmek ne anlama geliyor? Aslına bakılacak olursa “sokak” ve “meydanlar” bizim gibi demokrasiyle yönetilme iddiasındaki ülkelerde hiç de korkulacak şeyler değillerdir. Parti siyasetinin sıkıştığı, çözümden çok sorun ürettiği anlarda sokağa dökülen kitlelerin ülkeyi yönetenleri uyarması, onlara ayar vermesi demokrasinin olmazsa olmazlarındandır. Ama Türkiye’de “sokak” siyasi iktidarları hep korkutmuştur. Bunun son örneklerini de AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan sergilemektedir. Değişik toplum kesimlerinin her türlü hak arayışının ardında “provokasyon” arama ısrarı AKP ve Erdoğan’ın demokrasiye bağlılıkları konusunda haklı şüphelere neden olmaktadır.
RUHAT MENGİ NEDEN TÜRKİYE'DE HALKIN HAYKIRIŞI YOK DEDİ?
Ruhat Mengi (Vatan): Mısır'a akıl verecek durumda mıyız?
Başbakan Erdoğan Mısır lideri Mübarek’e hitaben bir konuşma yapmış. “Demokrasinin hiç olmadığı” bir ülkede hoş yankılanmış velakin “demokrasinin büyük ölçüde kaybolduğu ama kırıntıları için mücadele edilen bir ülke” olan Türkiye’de aynı etkiyi yapması mümkün değil.
Bazı cümleleri alalım; “Halkın haykırışına, son derece insani taleplere kulak verelim... Biz demokrasiden kaos çıkacağına hiçbir zaman inanmadık.. İç huzurunu sağlayamayan ülkeler başarılı olamazlar. Tarihte baskı ve sindirmeyle ayakta kalmayı başarmış tek toplum yoktur. Hak ve özgürlüklere hiçbir yönetim kayıtsız kalamaz.. Halkın gözünü, kulağını kapayan yönetimler uzun ömürlü olamaz.” Bu cümleler sizce adeta Türkiye için söylenmiş gibi değil mi?
HALK HAYKIRIŞI YOK, ÇÜNKÜ..
Bu ülkede “halkın haykırışına kulak veriliyor mu” örneğin? Daha doğrusu halk artık korkmadan bir şey haykırabilecek durumda mı? Eğitim için yıllarını vermiş en önemli sivil toplum kuruluşlarına, eleştiren-tartışan gazeteciler, görevini yapan hakimlere, tepki gösteren işçilere veya öğrencilere, hatta sadece Atatürkçü veya Cumhuriyet rejimine bağlı olduğu bilinen insanlara, hayatını terörle mücadeleye adamış askerlere, özgür bir medya anlayışını sürdürmeye çalışan medya gruplarına yapılanlar ortadayken, polisin “suçlu bulmak için özel gayreti, telefon ve CD’lere ilaveleri” biliniyorken bırakın haykırışı, kim gık çıkarabilir?
MUSTAFA MUTLU TÜRKİYE'DEKİ EYLEMCİLERİ YAZDI
Mustafa Mutlu (Vatan): Başbakan dün çok güzel konuştu!
Başbakan’ın “eylemcilerden yana” bu konuşmayı yaptığı saatlerde Adana 5’inci Sulh Ceza Mahkemesi, çok ilginç bir davayı görüşmeye başlıyordu...
Sanık, Serkan Turaç adlı bir gençti...
Suçu, Adana’daki bir şehit cenazesinde Başbakan Erdoğan’ın adının yazılı olduğu çelengi parçalamak ve yazıyı söküp atmaktı.
Turaç bu “büyük suç” nedeniyle anında gözaltına alındı ve hakkında 2 yıl 4 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı... Yargılanmaya da dün başladı!
***
Bu sadece sıradan bir örnek; her gün bunun gibi onlarcasına tanık oluyoruz:
Haklarını arayan TEKEL işçileri, bu iktidarın polisi tarafından buz gibi suya atılmadı mı?
Parasız üniversite isteyen gençler, analarından doğduklarına pişman edilmedi mi? Yolları kesilmedi mi? Gözlerine biber gazı sıkılmadı mı?
Hamile bir kız, bebeğini bu yüzden düşürmedi mi?
Dünya Kadınlar Günü’nda kadınlar yerlerde sürüklenmedi mi?
Geçen yıla kadar her 1 Mayıs’ta ortalık savaş meydanına dönmedi mi?
Çok eskiye gitmeye gerek yok: Bakalım yarın ne olacak?
İktidar; yüksek yargıdaki düzenlemeleri protesto etmek için yurdun dört bir yanından Ankara’ya yürüyüşe geçen işçilere “Hoş geldiniz” mi diyecek?