BIST 9.647
DOLAR 34,65
EURO 36,47
ALTIN 2.917,48
HABER /  GÜNCEL

Eski Rum Bakanı'ndan tarihi itiraf

Güney Kıbrıs Rum yönetimi eski bakanlarından Kostas Themistokleus adeta günah çıkarttı. Themistokleus yayımladığı kitapta Rumlar'ın 'affedilmez hataları'nı itiraf etti.

Abone ol

Güney Kıbrıs Rum yönetimi tarım ve doğal kaynaklar eski bakanı ve Birleşik Demokratlar Hareketi'nin (EDİ) ileri gelenlerinden Kostas Themistokleus, 1960'ta Türk-Rum ortaklığında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'ni nihai çözüm olarak değil Enosis için geçici bir istasyon olarak gördüklerini, ancak bunun siyasi açıdan akılsızca bir arzu olduğunu kaydetti. Themistokleus, Alithia gazetesinin ''serbest kürsü'' köşesinde yayımlanan yazısında, gazeteci-yazar Makarios Drusyatis'in ''İlk Taksim'' adlı yeni kitabını yorumladı. ''Kıbrıs'ın taksiminin esas sorumlusu Rum yönetiminin affedilmez hataları'' olduğuna dikkati çeken eski Rum bakan, şunları yazdı: ''Kıbrıs Cumhuriyeti nihai çözüm değil, geçici bir istasyon olarak görüldü. Yeniden toparlanacağımız bu istasyondan sonra Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması için nihai çabayı gösterecektik. Siyasi açıdan bu kadar akılsızca bu arzumuzsa bizi herkesle vatandaşlarımız Kıbrıs Türkleri, Türkiye, İngiltere, ABD ve hatta gerçeğin tahrif edilmesi tehlikelerini gören Yunanistan'ın kendisiyle bile çatışmaya götürdü.'' ''Enosis yolunda yeniden organizasyonun, sadece 13 maddelik Anayasa değişikliği yapılması önerileriyle değil, askeri hazırlıklarla da olduğunu'' belirten Themistokleus, ''Kıbrıs Rum liderliğinin stratejiyi belirlemesinde yanlış bir değerlendirme, birçok hataya neden oldu'' ifadesini kullandı. Kıbrıslı Türkleri sayıca küçük ve siyasi açıdan güçsüz gördüklerini, ancak bu küçük ve güçsüz toplumun arkasında her şeyini feda etmeye hazır güçlü bir ülke bulunduğunu fark etmediklerini kaydeden Themistokleus, şunları yazdı: BİLİNÇSİZCE GÖZDEN ÇIKARDIK ''Yanlış değerlendirme, Kıbrıs Türk toplumunun sayıca küçük, siyasi açıdan güçsüz ve özellikle ekonomik güçsüzlüğünün ağır baskılara dayanamayacağıydı. Bu küçük ve güçsüz toplumun arkasında her şeyini feda etmeye hazır güçlü bir ülke bulunduğunu fark etmedik, onu bilinçsiz şekilde gözden çıkardık. Yanlış tercihler, sadece iç politika konularında (ayrı belediyeler, kamu hizmetine personel alımı ve yüksek anayasa mahkemesi kararlarının uygulanması gibi anayasal kuralların hayata geçirilmesindeki isteksizlik) olmadı, dış politikaya da taştı. Bağlantısızlara katılma tercihi, hem de Kıbrıs Türk toplumuyla istişare etmeden, bir çatışma noktası daha yaratmamıza neden oldu. Daha sonra Sovyetler Birliği'nden askeri ve siyasi destek arayışımız, Kıbrıs sorununda söz sahibi başka faktörle de çatışmaya götürdü. Askeri alanda ve Atina'nın karşı görüşüne rağmen, ne askeri ne de politik yarar sağlamayan inisiyatifleri üstlendik. Bununla da tam aksine, Türkiye'ye Kıbrıs'a askeri açıdan darbe vurma, siyasi açıdan da Kıbrıs Türklerinin yaşadığı (kuşatılmış) yerleşim bölgelerini güçlendirme ve iki toplumun ayrı yaşama istediğini artırdık. Kitabı okurken ilk anda aklıma gelenler bunlar... Her şey Atina'ya yolculuğumuzu karadan yapmaya benziyordu, o nedenle taşıtımız battı ve onunla beraber 1964'ten beri bölünmüş Kıbrıs'ın bir kaşık suyunda biz de battık.''