BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Eski Aydınlıkçılardan bomba itiraflar

Cengiz Çandar, Ergenekon tutuklusu Doğu Perinçek’le ilgili edindiği bir iddiayı yaklaşık 10 yıl sonra açıkladı.

Abone ol

Cengiz Çandar, 2004'teki bir görüşmede dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı'nın Perinçek için "Jitem'in sözleşmeli personeli" dediğini aktardı. Halil Berktay da Perinçek için "Atatürk hakkında 'puttu, yük oldu' diye yazılar yazmışken şimdi ultra Kemalizme rücu etti" tespitinde bulundu.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Erkam Tufan Aytav’ın kaleme aldığı, ‘Aydınlık’tan Kaçanlar’ adlı kitap Ufuk Yayınları’ndan çıktı.

1960’lı ve 70’li yıllara damgasını vuran Doğu Perinçek’in liderliğindeki Aydınlık hareketini mercek altına alan kitapta bugün çok farklı noktalarda olan 7 isim, deyim yerindeyse hayatlarının bir dönemiyle hesaplaşıyor. 

HIZLI MAOCULAR, AYDINLIKÇILAR NASIL DÖNDÜ?

O tarihlerin hızlı Maocuları’nın neler yaşadıklarına, neden döndüklerine ışık tutan kitap, Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Halil Berktay, Oral Çalışlar, Gülay Göktürk, Ethem Sancak ve Büşra Ersanlı’nın anlatımlarından oluşuyor. Bugün sinden Erdal Doğan, kitapta geçen bazı bölümleri derledi. 

HER ŞEYİ İZLİYORUZ

“2 Ağustos günüydü galiba 2004 yılının… Bir sürü şey anlattı bana. ‘Her şeyin farkındayız, her şeyi izliyoruz’ diye bana güvence vermek istedi. Yanından ayrılırken, ‘Size bir şey soracağım’ dedim, ‘Bu Doğu Perinçek sizin için kimdir’, dedim. ‘Şunun için soruyorum, öyle şeyler anlattınız ki bana birkaç saattir, benim hayal gücümün alamayacağı bilgiler verdiniz. Dolayısıyla, sanıyorum ki aramızda belli bir güven duygusu oluşmuş olmalıdır. Bundan cesaret alarak soruyorum, Doğu Perinçek sizin için nedir? Kimdir? Bunu paylaşır mısınız benimle?’ O da, ‘Cengiz Bey siz bu adamın kim olduğunu çok iyi bilirsiniz’ diye karşılık verdi. ‘Ben biliyorum’, dedim. ‘En azından kuvvetli tahminlerim var. Sadece Türkiye Cumhuriyeti Emniyet İstihbarat Başkanı nezdinde nedir, kimdir? Onu merak ettiğim için soruyorum’ dedim. Kayıtsız ve kendinden gayet emin bir tavırla, ‘JİTEM’in sözleşmeli personeli’ cevabını verdi. ‘Anlamadım’ dedim, bir daha söylesin de, doğru duyduğuma emin olayım diye. ‘Tekrar edeyim’ dedi, ‘üç kelime; JİTEM’in sözleşmeli personeli!’”

BİLDİĞİMİZ BÜTÜN ADRESLER BASILMIŞTIR

Şa­hin Al­pay Fi­lis­tin gün­le­ri sı­ra­sın­da ölüm­den dön­dü­ğü­nü şöy­le an­la­tı­yor: “Ben ve Fi­lis­ti­n’­de bu­luş­tu­ğum ya­kın ar­ka­daş­la­rım gü­ve­ni­lir bul­mu­yor­duk Do­ğu Pe­rin­çe­k’­i. Ka­rar­lı bir Mao­cu olan İb­ra­him Kay­pak­ka­ya ar­ka­da­şı­mı­zın da Tİ­İKP ile iliş­ki­si­ni ko­par­dı­ğı­nı öğ­ren­miş­tik. Ben ve bir­kaç ar­ka­da­şım İb­ra­him ile bu­luş­mak üze­re Tür­ki­ye­’ye dön­dük. Ni­ye­tim, İb­ra­hi­m’­i uzun so­luk­lu in­şa dö­ne­mi için güç­le­ri ko­ru­ma­ya ik­na et­mek­ti. Fa­kat bu­luş­ma ger­çek­le­şe­me­di. Bil­di­ği­miz bü­tün te­mas ad­res­le­ri ba­sıl­mış­tı. Bu­luş­ma ger­çek­leş­miş ol­say­dı, ha­ya­tım İb­ra­him ile bir­lik­te son bu­la­bi­lir­di­…” (sf. 76)

YANLIŞTAN DÖNME ERDEMDİR

Ki­tap­ta Şa­hin Al­pay bir “dö­ne­k” ol­du­ğu­nu ka­bul edi­yor, “dö­nek­li­ğim­le if­ti­har edi­yo­ru­m” di­yor ve ne de­mek is­te­di­ği­ni de şöy­le açık­lı­yor: “Dö­nek­li­ğin bir ah­la­ki, bir de fel­se­fi an­la­mı var. Ben ah­la­ki ba­kım­dan her za­man sö­zü­ne sa­dık, gü­ve­ni­lir, dü­rüst, şef­faf ol­ma­ya ça­lış­tım. Ama fel­se­fi ba­kım­dan bir dö­ne­ğim ve dö­nek­li­ğim­le if­ti­har edi­yo­rum. Çün­kü yan­lış­lar­dan dön­mek, bir er­dem­dir. Sö­zün­de dur­ma­mak, sö­zün­den dön­mek an­la­mın­da dö­nek­lik ah­la­ken kö­tü bir şey­dir ama yan­lış fi­kir­ler­den dön­mek, ah­la­ken de er­dem­li­dir, çün­kü baş­ka­la­rı­nın ay­nı yan­lış­la­rı tek­rar­la­ma­la­rı­nı ön­le­ye­bi­lir.” (sf.79)

KÖPÜK YERİNE KREM KULLANSILAR

Oral Çalışlar “Maalesef o dönem öyle kabalıklar oluyordu” diye anıyor o günleri ve devam ediyor: “Mesela hiç unutmam Doğu Perinçek tutturmuştu ‘ya bu Nuri Çolakoğlu’yla Muzaffer Tuncağ köpük kullanıyorlar tıraş olurken’ dedi, ‘evet mantıken pratik değeri var ama’ dedi ‘yani niye kullanıyorlar, yani krem kullansınlar köpük yerine, tıraş fırçası ile krem kullansınlar…’ Yani bu kadar abuk sabuk noktalara gelecek kadar hayata müdahale ediliyordu... İnsanların kaç tane zeytin yiyeceğini söyleyip, yenilen zeytinleri sayan adamlar vardı mesela. Yukardan sen öyle yapınca aşağı doğru bu iyice katılaşıyordu. (sf. 131-132)

YOLDA GÖRÜRSEN KARŞI KALDIRIMA GEÇ

Çan­dar Lüb­na­n’­ı terk et­me­den ön­ce Ebu Ha­lid ona hiç unu­ta­ma­ya­ca­ğı bir na­si­hat­te bu­lu­nur. Bu na­si­hat Çan­da­r’­ın ha­ya­tı bo­yun­ca ku­la­ğı­na kü­pe ola­cak­tır : Ar­tık bir­bi­ri­mi­zi gör­me­ye­bi­li­riz. Sen şim­di gi­di­yor­sun, ola ki af çı­kar ül­ken­de, ül­ke­ne dön­me im­kâ­nın olur, sa­kın de­di bir dö­nem be­ra­ber ol­du­ğun ör­güt­le hiç­bir iliş­ki kur­ma. Do­ğu Pe­rin­çe­k’­ten uzak dur. Hat­ta ‘Gör­dü­ğün za­man kar­şı kal­dı­rı­ma ge­ç’ de­di. ‘Ni­ye­’, de­dim ben de. ‘Po­li­se in­ti­sap et­miş ola­bi­lir­ler de onun içi­n’, ce­va­bı­nı ver­di. ‘Na­sıl ya­ni?’ di­ye sor­dum. ‘Sen yaz­dı­ğın ra­por­lar­da ba­na an­lat­tı­ğı­na gö­re, hep­si ko­nuş­muş bun­la­rın po­lis­te...’ (sf.53)

BİR ZEYTİNİ ÜÇ KEREDE YİYECEKSİN

Gülay Göktürk o yılları ‘fanatizmin doruğu’ şeklinde nitelendiriyor ve bir anısını şöyle anlatıyor: “Yani çok iyi hatırlıyorum, yine bizim bir kız arkadaş anlatmıştı. O da böyle köylüler içinde mi işçiler içinde mi çalışmak için evinden kopmuş bir arkadaşıyla beraber bir gecekondu tutmuş, orada çalışıyor. Bir zeytini bir kerede yemenin bile burjuvalık olduğu, bir zeytini üç kerede yemek gerektiği lider arkadaşlar tarafından söylenmiş ona. O kadar fanatizm yani...”  (sf.159)

KADINLAR YOKSA BEN DE YOKUM

Kitapta, içinde kadınların olmadığı hiçbir yapıda yer almak istemediğini belirten Büşra Ersanlı bunu şöyle açıklıyor: “Bugünkü yaklaşımımda devam eden belirgin bir tek şey var: Tek liderli otoriter, kadınlara çok az yer veren örgütlenmeler içinde olmak istemiyorum, hatta mümkün olmuyor; isterse bir sivil toplum örgütü olsun fark etmiyor. Tek liderli tüm sistemleri birbirine benzer bağnazlıklar içinde görüyorum.” (sf.203)

ASİSTANLIK MAAŞIMI PARTİYE VERİYORDUM

Halil Berktay örgütlü yıllarında, sadece örgüte gelir olsun diye değil, “burjuva kültür ve sanatı”ndan vazgeçmenin de bir nişanesi olarak, gözü gibi baktığı plak koleksiyonunu satılması için partiye bağışlar. Devamını Berktay’dan dinleyelim: “Öyle bir proleterleşme kampanyası sürüyordu ki, hepimiz varımızı yoğumuzu veriyorduk. Benim Siyasal Bilgiler Fakültesi asistanı olarak, hiç unutmuyorum, 1.454 lira maaşım vardı; anneme babama götüreceğime 1.000 lirasını partiye veriyordum… Zaten dar bir kadro örgütüsünüz, kapalı bir çevresiniz. Yunus Emre ilâhileri ve Alevî semahlarını ister söyleyin ister söylemeyin, yani sosyalizme folklorik bir mistisizmi de ister katın ister katmayın; bir çeşit tekke, bir çeşit tarikatsınız enikonu. Böyle bir hareketin içinde böyle bir aşırılık yarışı başladığı zaman, tırmanır da tırmanır. İyi devrimci, iyi partili, iyi yoldaş olmanın ölçütleri bunlar olduğunda, bu da bir gösteriş yarışı haline gelir ve kendi tırmanışını yaratır. (sf.95-96)

HACCA GİTTİM AF DİLEDİM

Et­hem San­cak ki­tap­ta şu tes­pit­ler­de bu­lu­nu­yor: “Ge­nel­lik­le Tür­ki­ye­’de Mark­sist­ler Mark­siz­m’­i din­siz­lik di­ye al­gı­la­dı­lar. Ma­ocu­lar da öy­ley­di. O dö­nem inanç­lı bi­ri var mı idi ara­mız­da di­ye dü­şü­nü­yo­rum da yok­tu ya­ni. Ben dâ­hil yok­tu ya­ni. Ben de yol­dan sap­mış­tım, son­ra­dan dön­düm. Biz de in­kâr et­miş­tik Ya­ra­da­nı­mı­zı­… Son­ra­dan hac­ca git­tim af di­le­dim.” (sf. 177)

PUTTU YÜK OLDU

Halil Berktay kitapta, Doğu Perinçek’in bugün geldiği noktadan nefret ettiğini söylüyor: “Bir şekilde döndü dolaştı; hep ultra olacak ya, bir zamanlar Atatürkçülük hakkında ‘en köhne ideoloji’ ve Atatürk’ün kendisi hakkında da ‘puttu, yük oldu’ diye yazılar yazmışken (hatta bu yüzden mahkûm da olmuşken), bu sefer ultra Kemalizme rücu etti. 1990’ların ikinci yarısından beri, tekrar tekrar orduyu müdahaleye çağırdı ve çağırıyor. Aydınlık gazetesinin çizgisi ortada. Türkiye’de neo-faşizmin en militan organı. Sözcü bence fasarya. Sözcü birkaç yüz bin satıyor olabilir ama işin teorik ve politik mutfağı aslında İşçi Partisi ve Aydınlık gazetesi. Sürekli metastaz yapmaya yatkın bir kanser imal ediyorlar.” (sf.111)

MUAZZAM BİR OTO SANSÜR

“Muazzam bir oto sansür başlamıştı. Sevdiğim kadına sevgi sözcükleri yazmak istiyorum, değil mi? Yok, yazamıyorum; kendi kendimi sansürlüyorum. Radyoda klasik müzik dinlemek burjuvalık; halk müziği dinlemek proleterlik... Yemekte iştahlı olsan kabahat olur;
az yesen başka kabahat olur.” Halil Berktay (sf.99)