BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

‘Esir alınan askerlerin salınması için devreye girmeye hazırız’

Barış ve Demokrasi Partisi Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Kürt sorununda gelinen süreci BBC Türkçe'ye değerlendirdi.

Abone ol

Kürt sorunu sön dönemde yeniden artan bir hızla askerileşme sürecine girdi. Siz siyasi alanda sorunun çözümü için mücadele ediyorsunuz. Süreçteki askerileşme sizin siyaset alanınızı daraltmıyor mu?

Elbette ki. Bütün çatışmalar en nihayetinde sadece BDP’nin değil siyaset yapmaya çalışan bütün partilerin, bütün alanların daralmasına yol açar. Zaten biz çatışmalar yeniden başlamasın diye çaba sarf eden bir partiydik. Ama her hâlükârda savaş, siyaset alanını daraltır tabii ki. Ölümler de, siyaset daralması da en nihayetinde BDP’yi memnun eden bir gelişme değil.

‘PKK’nin alan tutma taktiği olabileceğini düşünmüyorum’

PKK son dönemde yeni bir strateji uygulamaya koydu. Bu stratejiyle ilgili KCK tarafından yapılan açıklamalar ve uzmanların da analizleri var. Kamuoyunda alan tutma stratejisi olarak tanımlanan bu yeni stratejiyi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın daha önce yaptığı açıklamalarda biz hep silahla Kürt sorununun çözülemeyeceği, kesin çözüm yönteminin diyalog ve müzakere olduğunu belirttiğini gördük. Ben bu noktadan saptıklarını düşünmüyorum. Fakat gelinen aşamada hükümetin silahla ve ordunun operasyonlarıyla PKK’yi tasfiye etme açıklamaları ve girişimleri savaşı tırmanırdı. PKK de silahla tasfiye edilemeyeceğini göstermeye çalışıyor. Bunun tesisinde silahla uzun süreli alan tutma, alanı kontrol edip, PKK yönetiminde bir kontrol oluşturma şeklinde bir taktiğinin olabileceğini düşünmüyorum.

‘PKK’nin hiçbir askeri hamlesinin BDP’yle ilişkisi olmaz’

KCK tarafından yapılan değerlendirmelerde ortada yeni bir stratejinin olduğu, bunun askeri ayağı olduğu kadar siyasi ayağı da olduğu belirtildi. Böylesine kapsamlı bir proje içinde BDP de yer alıyor mu? Alıyorsa konumu nedir?

PKK’nin yürüttüğü hiçbir askeri hamlenin BDP’yle hiçbir ilişkisi olmaz, olamaz. Sonuçta PKK kendi kararlarını alıp uygulayan ve silahlı muhalefet yönetimini seçmiş bir harekettir. BDP demokratik, legal siyaset yapan bir siyasi partidir. Dolayısıyla PKK’nin herhangi bir hamlesinin, herhangi giriminin BDP’yle ortak yapılması mümkün değil. Fakat şunun farkındayız… PKK’nin yürüttüğü bütün faaliyetler BDP’nin tabanını doğrudan etkiliyor. Biz tabii ki siyasetimizi oluştururken bütün bu gelişmeleri dikkate alıyoruz. Fakat dediğim gibi PKK’nin askeri açıdan bir şehri, bir yerleşim birimini kontrol altında tutma, uzun süreli ele geçirme şeklinde bir taktiğinin olabileceğini düşünmüyorum. PKK siyasi çözüm yaratmak için askeri olarak gücünün ispatlama şeklinde bir yaklaşıma sahip olabilir.

‘Ölen askerlerin aileleri bizim ailelerimizdir. Taziye ziyaretlerine gidebiliriz’

Asker ailelerine daha önce de çağrılarınız olmuştu ama son konuşmalarınızda onlara çağrıya yoğun vurgu yaptınız. Peki bu çağrınız doğrultusunda, çatışmalarda ölmüş bir Türk askerinin ailesine taziye ziyaretinde bulunur musunuz?

Tabii ki. Ölen askerlerin aileleri, BDP’nin karşıtı olduğu, düşmanı olduğu bir aile yapısına sahip değil. Onlar da BDP’yi düşman olarak görmüyor. Bunların hepsi Anadolu’nun yoksul, emekçi çocuklarıdır. Büyük bir kısmı en azından bu şekildedir ve bu aileler aslında bizim ailelerimizdir. Türk veya Kürt, bizim ailelerimizdir. Dolayısıyla onların acısı bizim acımızdır. Biz hep böyle gördük. Ben bütün konuşmalarımda ailelere başsağlığı da diliyorum. Acılarını paylaştığımızı da ifade ediyorum. Yan yana gelmekten, taziyelerini ziyaret etmekten de hiçbir zaman gocunmayız. Bunun koşulları olsa, provokasyona veya kışkırtmalara mahal verilmeyeceğine inansak taziyelerine gider, ailelerin acılarını da paylaşırız çünkü biliyoruz ki aileler bu savaşı istemiyor.

'Başbakan gerilla ailesine taziye ziyaretine gitmeli'

Bizim tabii ki bu taziyelere gitmemiz önemlidir, anlamlıdır ancak asıl büyük değişim, sürece katlı sunacak şey, Başbakan’ın bir gerilla taziyesine katılması, bir gerilla ailesinin acısını paylaşmasıdır. Telefonla da olsa, yüz yüze dolsa bugüne kadar hiçbir hükümet yetkilisi taziyelerini bildirmemiş, acılarını paylaşmamıştır. Aileler Kürt düşmanı değil, Kürt hareketinin düşmanı değil. Zorunlu olarak çocukları askere alınıyor ve ailelere hiçbir bilgi verilmiyor. Maalesef çocukları bilmedikleri, niçin savaştıklarını anlamadıkları bir şekilde yaşamını yitiriyor. Dolayısıyla Kürt sorunu asker aileleriyle Kürtler arasındaki bir sorun değildir. PKK’yle asker aileleri arasındaki bir sorun da değildir. Ve bizce asker aileleri bu savaşta aslında taraf da değil. Doğru bilgilendirilseler belki bu savaşa en fazla karşı çıkacak olanlar onlardır. Tabii hepsinde bir korku, kaygı da var. Devlet bu kesimleri üstü kapalı bir şekilde şantajla susturmaya çalışıyor. Kimine maaş ve tazminat şantajı yapılıyor. ‘Sesinizi yükseltirseniz terör örgütünün ekmeğine yağ sürersiniz’ deniyor. ‘Bu, devletin hoşuna gitmez’ gibi telkinlerde bulunuluyor. Medyanın da bunda rolü var. Medya da savaşı pohpohlayan bir çizgiyle yayın yapınca kamuoyu da maalesef sağlıklı bir şekilde bilgilenemiyor. Ama nihayetinde çocuğu askerliğini yapmakta olan ailelerin de sesini yükseltmesi gerekir. Bizim çağrımız aynı zamanda onlaradır. Gidip valiliklere, askerlik şubelerine başvuru yapabilirler. ‘Benim çocuğum şu anda nerede, niye savaşıyor, sağ mı ölü mü, bilmek istiyorum’ demeleri lazım. Çünkü haftalarca, aylarca aileler çocuklarından haber alamıyorlar. Telefonla görüşemiyorlar. O çatışmalar süresince, çok sayıda kayıp yaşanıyor, devlet bunları gizliyor. Önce yaralı olarak veriliyor, intihar etti deniyor. Devlet bir şekilde toplumun baskısını hafifletmek için ölümleri gizliyor ve askerlerle ailelerin temasa geçmesini engellemeye çalışıyor. Savaş da bu yüzden uzayıp gidiyor. O yüzden herkesin sesini yükseltmesi lazım. Türk ve Kürt anaları ele ele vermeli diye çağrı yaptık. Hiçbir siyasetçi anaların bu çağrısının önünde çok fazla duramaz. Çünkü annelerin çağrısı savaşı durdurabilecek etkili bir güçtür. Ben bu yüzden daha çok Türk analarına, çağrı yaptım çünkü Kürt anaları bunu zaten yapıyor, yapmaya da hazırlar he zaman.

‘BDP kongresine PYD’yi çağırırız’

Suriye ile ilgili gelişmelere gelecek olursak… Türk hükümetinin açıklamalarında Suriye’nin kuzeyinde faaliyet yürüten PYD’ye nasıl yaklaşıldığını anladık. Diğer yandan sizse PYD’nin en önemli aktörü olduğu yeni süreci destekliyorsunuz. Siz bir siyasi partisiniz ve PYD de kendini bir siyasi parti olarak tanımlıyor. Bir sonraki kongrenize PYD’yi çağırır mısınız?

Ederiz tabiki biz dünyanın birçok yerinden değişik partileri kongrelerimize davet ediyoruz. Suriye Kürdinistanı’ndaki, Irak Kürdistan’ındaki bütün partileri davet edebiliriz.

‘Suriyeli muhalifler de terör estiriyor’

PYD’yi meşru bi siyasi parti olaralak algılıyorusunuz yani…

Şüphesiz. Yıllarca Esad rejimi altında zulüm görmüş bir halkın kendi iradesiyle örgütlenmesiyle ortaya çıkardığı partilerden biridir. Şu anda siyaset yapıyorlar. Suriye’de Özgür Suriye Ordusu, Suriye Ulusal Konseyi’ne bağlı güçler çok ağır silahlarla infazlar yapıyorlar. Tamam, Esad rejimine karşı bir savaş yürütüyorlar ama aynı zamanda insanları da infaz ediyorlar. Kendileri de bazen, bazı yerlerde terör estiriyorlar. Şimdi onlar bile meşru görülürken PYD gayrı meşru olur mu? Tek bir mermi bile atmamış, silahlanmamış bir parti gayrimeşru olabilir mi?

‘Esad’ın gölgesini Kürt hareketinin üzerine de düşürmek istiyorlar’

Türk hükümet yetkililerin ağızından yapılan ve Suriye’deki Esad hükümetinin Türkiye’ye karşı PKK’yi desteklediği yönündeki açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir buçuk yıl öncesine kadar Esad rejimi ve Ankara Suriye’deki Kürtlere karşı, Kürt hareketine karşı çok sıkı bir işbirliği yürütüyorlardı… Aynı işbirliği Bağdat ve Tahran’la da yapılıyordu. Şimdi o zamana kadar o rejim kendileri açısından çok kıymetliyken bugün düşman haline geldiği için bir şekilde olayları Kürt hareketiyle ilişkilendirip, Kürt hareketinin meşruiyetini tartışmalı hale getirmek istiyorlar. Bu bana göre bir psikolojik savaştır. Daha bir buçuk yıl öncesine kadar aralarında birçok anlaşma yapılıyordu. Bir Adana anlaşması var ki PKK’lilerin Türkiye’ye iadesi konusunda, PKK’lilere karşı yapılmış bir anlaşmadır ki Esad çok sayıda PKK’li tutsağı Türkiye’ye iade etmiştir. Şimdi Türkiye’de Esad’la ilgili negatif algı güçlendiği için o negatif algıyı Kürt hareketleriyle ilişkilendirerek, Esad’ın gölgesini Kürt hareketinin üzerine de düşürmek istiyorlar. Ben bunun bir gerçekliğinin olabileceğini düşünmüyorum. Evet Esad, kendi ülkesine sıkışmış durumda, Kürtleri karşısına almak istemiyor. Kürtler de kendilerini koruyacak bir güç olmadığını düşünerek bu iç ayaklanma sürecinde temkinli davrandılar. Kendi özgürlüklerini de sağlayacak bir siyasi çizgiyle süreci götürdüler. Ama hiçbir zaman Esad’a destek olan bir politika izlemediler. Esad’dan büyük zulüm görmüş olan Kürt halkının Esad yanlısı olmasını beklemek de haksızlıktır. Türkiye’nin bu politikası veya hükümete yakın kaynakların, medyanın bu politikasını kara bir propaganda, kirli bir savaşın parçası gibi görmek gerekir.

‘Ahmet Türk Büyük Kürdistan’dan bahsetmedi’

DTK Eş Başkanı Ahmet Türk son olarak bölgedeki Kürtler’le ilgili gelişmeleri değerlendirdiği bir konuşmasında ‘Herkes iyi bilsin ki Kürdistan'ın dört parçası birleşecektir’ ifadesini kullandı. Siz bu ifadeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ahmet Türk’ün açıklamalarına şöyle bakmak gerek: Kürtler’e karşı saldırı olması halinde dört parçadaki Kürtler de tepki noktasında birleşecektir. Birbirlerine sahip çıkma noktasında birleşecektir. Kürtler’in birliğinden bahsediyor. Yani Ahmet Bey orada büyük Kürdistan’dan bahsetmiyor. Kürtler’e karşı bir saldırı halinde Kürtler birlikte mücadele edecektir. Bunu kastediyor.

‘Esir alınan askerlerin salınması için devreye girmeye hazırız’

Son olarak üç Türk askeri PKK tarafından kaçırıldı. Siz parti olarak daha önce, Dağlıca sürecinde olduğu gibi daha önceden kaçırılan askerlerin salıverilmesi için devreye girmiştiniz. Bu askerler için de devreye girer misiniz?

Tabii ki. Biz çağrılar yapıyoruz. Sürekli PKK’nin elinde bulunan askerlerin, polislerin, kim varsa bunların salınması için çağrılar yapıyoruz. Ama girişimde bulunabilmemiz için ailelerin ve hükümetin bu konuda bize destek olması ve bizi harekete geçirmesi lazım. Tek başında BDP’nin çağrıları ve girişimleri sonuç almıyor. Geçmiş deneyimlerimizden bunu biliyoruz. AKP hükümeti bu konuda çok ketum davranıyor. İsrail bile askerlerinin mezarları için yüzlerce Filistinli esiri serbest bırakırken Türkiye’de hükümet, kaçırılan askerlerin serbest bırakılması için girişimde bulunulmasına tahammül göstermiyor. O dönemde gidip Dağlıca’da kaçırılan askerleri teslim alan milletvekilimize dava açıldı. Aileler bu konuda BDP’nin harekete geçmesi için talepte bulunmalı, BDP’nin desteğini istemeli. Hükümette de önümüzü açmalıdır. Bunu şart olarak söylemiyorum. Başarılı olabilmemiz için, sonuç alabilmemiz için bunlar önemlidir diyorum. Yoksa biz serbest bırakılacaklarına emin olsak hiç bu iki şarta gerek olmadan da girişimde bulunabiliriz. Sonuçta insanların hayatı bizim için önemlidir. Ama sadece BDP’nin girişimde bulunması veya çağrı yapması sonuç almayabilir. PKK bu konuda ailelerin ve özellikle de hükümetin tavrını görmek isteyebilir. Ben sizler aracılığıyla da tabii ki çağrı yapabilirim. Alıkonnan askerlerin serbest bırakılması, ailelerine kavuşması bizim için önemlidir. Buradan da bir kez daha çağrımızı yinelemek istiyorum.

‘Öcalan’a tecridin kalkması çatışmaları durdurabilir’

Kürt soru çok yönlü bir tarihsel sorun, dolayısıyla çözümü de zaman ve emek isteyecek. Ama bugünlerde artan çatışmaların durması için hem şimdi hükümetten nasıl bir adım atmasını bekliyorsunuz? Hükümetin atacağı hangi güncel adım son günlerdeki çatışma sürecini durdurabilir?

Şu anda en acil yapılacak şey İmralı’da sayın Öcalan üzerindeki tecridin derhal kaldırmasıdır. Bu çok hızlı ve önemli bir adım olur. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılabilir. Avukatları, ailesi ve hatta örgütle temas kurabileceği koşullar hızlı bir şekilde yaratılabilir. Aşamalı olarak da hızlı bir şeklide İmralı’dan çıkarılıp barış konusunda rol oynayabileceği koşullara alınabilir. Ev hapsi ve giderek özgürlüğüne kavuşacağı koşulları hükmet programatik olarak önüne koyabilir. Bu bir süreçtir. Tabii Öcalan üzerinden uygulanacak bu program savaşı da durdurabilir. Çözüm kapılarını da açabilir çünkü sayın Öcalan Kürt hareketi üzerinde, Kürtler üzerinde çok etkili bir liderdir, aktördür. Şu anda bir yılı aşkın bir süredir ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmüyor. Sağ olup olmadığı, sağlık durumunun ne olup olmadığı bile bilinmiyor. Bu da PKK’de çok büyük bir tepkiye, öfkeye neden oluyor. Çünkü PKK yetkilileri ve halkın önemli bir bölümü şunu söylüyor: ‘Öcalan’a yaklaşım bize yaklaşımdır. Devlet Öcalan’a nasıl yaklaşmışsa bize de öyle yaklaşmış kabul ediyoruz.’ Pozitif yaklaşım bence PKK’ye ve Kürt halına da pozitif yaklaşım olarak algılanacaktır. Bence en hızlı adı İmralı’yla ilgili atılacak adımdır.’