TBMM Yasadışı Dinlemeleri Araştırma Komisyonu bünyesinde kurulan Hukuk Alt Komisyonu, bilgi almak amacıyla gazetecileri dinledi.
Abone olHürriyet Gazetesi Yazarı Ertuğrul Özkök , komisyonda yaptığı konuşmada, komisyonun çalışmalarının, ''Türkiye'de illegal telefon dinleme konusunda insanlarda yaratılan kötü izleri silebilecek bir sonuca ulaşması'' temennisinde bulundu.
MAĞDURUM
Telefon dinleme mağduru olduğunu anımsatan Özkök, şöyle devam etti:
''Bunun ötesinde 25 yıldan bu yana hayatımın her anını, devletin 5 ayrı kuruluşu tarafından dinlendim şüphesiyle değil, emin bir duyguyla yaşadım. Buna emin olduğumu da bu devlet çeşitli defalar bana hissettirdi, öğretti ve gösterdi. Telefonu dinlenmiş, radyolarda yayınlanmış bir insan olarak, 'Allah kimsenin başına böyle bir şey vermesin' diyorum. Çünkü kendinizi Kızılay Meydanı'nın ortasında çırılçıplak hissediyorsunuz.''
Telefon dinlenmesinin yarattığı psikolojik etkinin çok ağır olduğunu ifade eden Özkök, telefonun herkes açısından bir ''psikiyatr' olduğunu söyledi. Özkök, ''Annenize kızarsınız karınıza şikayet edersiniz, karınıza kızarsınız annenize şikayet edersiniz İnsanın rahatlamasını sağlayan şeylerden bir tanesi telefon. Bunu hep mahrem konuşma diye kabul edersiniz'' diye konuştu.
Bazı bakanların, ''canım ne var bunda, telefonda saklayacak bir şeyim yok'' dediğini ve bu sözleri dehşetle karşıladığını belirten Özkök, telefon dinlemeyi meşrulaştırma konusunda her cümlenin kendisi için kötü ve yapılmaması gereken bir şey olduğunu söyledi.
RAKİBİMİZ HIRPALIYOR
Toplumun tamamının bilinçle hareket etmesi gerektiğine dikkati çeken Özkök, ''Medyası, siyasi partileri... Bu rakibimize yapıldığı için hoşumuza giden bir şey olmamalı. 'Rakibimizi hırpalıyor' diye, onun mutsuzluğu bizim mutluluğumuz haline gelirse bu işi çözmek mümkün değil'' şeklinde konuştu.
Özkök, 1997 ve 1998'de Sabah Gazetesi ile kanlı bıçaklı oldukları dönemde konuya ilişkin yaşadığı bir olayı anlatarak, ''Bir adam elinde bir çantayla geldi. Çantanın içi kaset dolu. Bir tane kaset çıkardı ve 'buyurun' dedi. Bana dedi ki 'epey kaset var, isterseniz satabilirim.' Kaseti aldım ve 'sana 5 dakika süre veriyorum kaybolursan kaybolursun, kaybolmazsan polisi arayacağım' dedim. Kaseti imha ettim'' dedi.
İKTİDARDAN İNDİĞİNİZ GÜN...
Komisyon üyelerinin sorularını da yanıtlayan Özkök, ''28 Şubat döneminde ve daha önceki dönemlerde bizim hatalarımız oldu'' diyerek, şunları söyledi:
''Ama bakın bugün aynı hataların ben yine devam ettirildiğini görüyorum. Çünkü siyasetçinin ve gazetecinin bir ortak psikolojik duygusu var. Siyasetçinin bir belagat şehveti, gazetecinin de bir manşet şehveti var. Bizim de bu şehvetlerden arınmayı öğretmemiz lazım insanlara. Bir insanın önüne bir başbakanın, bir siyasetçinin özel telefon konuşması geldiği zaman 'dolar' işareti görür gibi 'manşet' işareti görüyorsanız, bunu önlemek mümkün değil. Elinizin yanacağını hissetmeniz lazım.''
Basının da bu konuda ciddi bir kişilik değişikliğine ihtiyacı bulunduğunu dile getiren Özkök, ''Gazeteciler bunu öğreniyorlar. Ben bir dönemin en kudretli genel yayın yönetmeniydim. Benim telefonum çıktı işte. Başbakan bu ülkenin en kudretli adamı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bugüne kadar gördüğü en kudretli başbakanlardan bir tanesi hatta belki de en kudretlisi onun telefon konuşması da çıktı. Mail ortamından bütün gazetecilere gitti'' diye konuştu.
Özkök, illegal bilgi veren insanların ahlakı, Allah'ı ve imanı olmadığını vurgulayarak, ''Bize verdiği gün bilin ki bizimle ilgili bilgiyi de yedeğinde tutuyordur. İktidardan indiğiniz gün, o kudret elinizden gittiği gün karşınıza çıkar' dedi.
28 ŞUBAT'TA DİNLENDİM
Kendisiyle ilgili dinlemelerin bir tanesinin 15 yıl öncesine ait olduğunu belirten Özkök, şöyle devam etti:
'' 28 Şubat 'ın tam ortasında dinlenmişim. Dinlendiğimi biliyordum. Bana da o dönemde bir sürü şey yapıldı. Sadece birtakım insanlara yapılmadı, hepimize yapıldı. Ondan önceki dönemde de yapıldı, daha önceki dönemde de yapıldı. Türkiye'deki merkez sağ hükümetleri döneminde de yapıldı bunların hepsi. Sadece 28 Şubat'a ait alışkanlıklar değildi onlar.
Ergenekon döneminde ben şimdi dışarıdan baktığım için daha iyi görüyorum bazı şeyleri. Ergenekon davasının yürütmesi döneminde ben eskide gördüğüm alışkanlıkları aynı şekilde hatta daha kötüleşerek devam ettiğini gördüm. Dışarıdan daha iyi görüyorsunuz bunu. Bu alışkanlıkların sürdürüldüğünü gördüm. O yüzden bunun bir kültür olayı olduğunu söylüyorum. Bürokrasinin kültürünün değişmesi lazım, gazetecinin de siyasetçinin de kültürünün değişmesi lazım. Sadece kanunla halledilecek şeyler değil bunlar. Ne yazık ki şöyle bir şey oluyor. Her dönem kendinden öncesini yargılıyor, ayıplıyor. Fakat kendi döneminde devam ediyor. Ondan sonra da gelen dönemde onları yargılıyor. Fakat alışkanlıklar devam ediyor, halbuki bir yerde bitmesi lazım.''