Ersin bey'e de biz puan veriyoruz. Türkiye'de konu bulma sıkıntısına düşen tek yazar olduğu için 'sıfır' puan...
Abone olKöşe yazarı eleştirmeni oldum Şimdi bir şey diyeceğim ama siz bi zahmet Burhan Ayeri'yi birazcık oyalayın. Ne bileyim, şu köşede bir fıkra filan anlatıverin. Bir paragrafçık zaman kazandırın lütfen bana. Televizyon eleştirmenliği denen müessese (müessese! süper bi laf) sizce de dünyanın en kolay işi değil mi? Benim konu bulmak için göbeğim çatlıyor. Onlarsa seyredip seyredip yazıyorlar. Ben de bu dolçe vita (bugünkü ikinci süper laf) hayattan payımı almak için haftada bir günümü 'köşe yazarlığı eleştirmenliği'ne ayırmaya karar verdim. En açık tribün halimle söyleyeyim, ahkam keseceğim. İşim gereği zaten çoğunu takip ediyorum. Bazılarına ne yazmış diye şöyle bir göz atıyorum, bazılarını da genelde sonuna kadar okuyorum. Şunu da belirteyim: İçlerinde sadece Emre Aköz'ü ve Ayşe Arman'ı tanıyorum. Fakat bu da tanışıklık düzeyinde, arkadaşlık değil. Hiçbiriyle bir alıp veremediğim de yok haliyle. Bir şey daha: Bir gazetede birine, isminin baş köşeye konduğu bir alan verildiyse, onun öyle veya böyle bunu hak ettiğini düşünüyorum. Bundan sonra gelen paragrafları bu dediklerimi göz önüne alarak okumanızı isterim. Naçizane. Perihan Mağden Az satan bir gazetede yazmasına rağmen buluşçu yazı tarzından ötürü haklı bir şöhret kazandı. 'Arıza kadın' lafını literatüre kattı. Şimdilerde ise o dönemde biriktirdiklerini hapır hupur yemekle meşgul. Haftanın en az üç günü televizyonda izlediklerini yazıyor, ki bunlar da çoğunlukla Ben Evleniyorum ve Popstar. Perihan Hanım'ı artık Reina'nın önündeki seyyar pilavcı gibi görüyorum. Bu cümleye eşlik eden Televole şarkısı da şu oluyor: Yanlış zamaaan, yanlış mekaaan, yanlış insaaan. Sanırım köşe yazmaktan çok sıkıldı ama geçim kaynağı olduğu için de zoraki devam ediyor. Sıfır heyecan. Sıfır emek. Bu hafta benden de sıfır puan. Perihan Mağden ou point. Perihan Mağden ziro point. Serdar Turgut Akşam'ın en çok ilgi gören yazarı olduğunu düşünüyorum. İlla ki her gün ne yazdığına bakıyorum fakat pek azını okuyorum. Bunun iki nedeni var. Birincisi çok uzun yazıyor. İkincisi (bu aslında gayet subjektif tabii) mevzuları ilgi alanım dışında. Çocuğunun kakasının duvara yapışmasını anlattığı zaman okuya okuya bir hal oluyorum. Kıbrıs'ı yazdığında ise kaçacak delik arıyorum. Ama yine de bu konudaki 'Hangi gazetecilerin KKTC pasaportu var açıklansın bakalım' meselesi ile şahsi gazetemde manşet oldu. Onu da söyleyeyim. Konu yelpazesinin genişliğinden yana 7, kolay okunmada 5, karşı sayfamda yazdığı için de 10 puan. Ortalaması yedi nokta üç oluyor. Ahmet Hakan Yazılarını mutlaka sonuna kadar okuyorum. İslamcı kimliğinden ötürü hele de popüler kültüre dair her yazdığı çok ilgimi çekiyor. Aslına bakarsanız Ahmet Bey'in böyle bir garp cephesi durumu olmasa yazdıkları gayet sıradan şeyler. (Garp lafını 'diğer cephe' anlamında kullandım.) Yazı dilinde parlak bir durum yok. Sadece düşündüklerini anlaşılır şekilde aktarıyor. Fakat okuyorum kendisini. İlgi alanlarını, samimiyetini takdir ederek okuyorum. Sabah zaten bence 'okunur yazar' çıkarma açısında en başarılı gazete. Bunu da araya sıkıştırmış olayım. (Her türlü transfer teklifine kapılarım ardına kadar açık. Hatta bizim evde kapı yok.) Ahmet Hakan'a, daldan dala atlamadan 9, köşesindeki kullandığı fotoğraftaki kıl çokluğu-ten azlığından dolayı ise 3 puan veriyorum. Hayrını görsün. Ayşe Arman Son dönemde çok şişiriyor. Okur mektupları, bir önceki günün röportajından kalanlar, kitaplardan alıntılar gibi hazır malzemeyle götürmeye çalışıyor. Sürekli sevişmekten bahsettiği için 'yazı yazmaya vakti kalmıyor herhalde' türünden iğğğrenç bir cümleye maruz kalacak ama ne yalan söyleyeyim hak ediyor. O yüzden de vicdanım rahat. Sapık taksiciyi gündeme taşıdığı için 9 verdim. Ama köşesi için harcadığı zamanı giderek azalttığından 9 puan birden kırıp sıfırı bastım. Neyyire bana gene kızacak kesin.