Ertuğrul Özkök bugünkü yazısında gündemdeki Ermeni Konferansı fikrinin nasıl ortaya çıktığını yazdı. İşte son günlerin en çok tartışılan konferansının hikayesi...
Abone olKonferansın mahkeme kararıyla durdurulmasına da değinen Özkök kararı eleştiriyor.: Acaba Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan bir öğrenci, bu muhteşem manzara karşısında ne hisseder? Nasıl bir dünya vizyonuna sahip olur? * * * 1 Eylül günü Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Ayşe Soysal ile Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Tosun Terzioğlu’nun davetlisi olarak öğle yemeğini Boğaziçi’nde yedik. İki rektör beni ve başka bazı gazete yöneticilerini, önümüzdeki günlerde yapılacak olan Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili konferans hakkında bilgi vermek üzere davet etmişlerdi. Benim dışımda Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu, CNN Türk Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Boratav, Referans Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Hikmet Bila vardı. Masamızda üçüncü bir rektör daha bulunuyordu. Uzun yıllardır arkadaşım olan Prof. Aydın Uğur o sabahtan itibaren Bilgi Üniversitesi rektörü olmuştu. Yemeğin amacı, bize bu konferans hakkında bilgi vermekti. Yemeğe konferansın sivri isimlerinden kimse davet edilmemişti. Yanımda, fakülteden arkadaşım Prof. Zafer Toprak oturuyordu. Toprak, ilk konferansa konuşmacı olarak davet edildiği halde, bunu reddetmişti. Nedenini de şöyle açıklamıştı: ‘Davetiyeyi aldığımda, amacının çok köşeli olarak belirlendiğini gördüm.’ Bu konferans fikrinin nasıl doğduğunu anlattı. Geçen yılbaşından hemen önce Zafer Toprak evinde bir parti vermiş. Partide Halil Berktay, Murat Belge gibi isimler varmış. Fikir orada ortaya atılmış. * * * Prof. Ayşe Soysal bu konferansın nasıl finanse edildiğini şöyle anlatmıştı: ‘Konferans salonunu ve buradaki ağırlamayı biz sağlıyoruz. Katılımcıların gidiş geliş ve ağırlanmalarını Sabancı Üniversitesi.’ Masadakilerin hemen hepsi, ertelenen konferansın ilk sunumunda bazı hatalar yapıldığını kabul etti. Özellikle, Halil Berktay’ın ‘Ku Klux Klan’ benzetmesi onları da üzmüş. Merak ettiğim bir başka soru da, ertelenen ilk konferans hakkında Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin tavrının ne olduğuydu. Prof. Soysal, şöyle anlatıyor: ‘Konferansı destekliyorlardı. İki gün önce bazı öğrenciler gelip, bir başka üniversitenin öğrencilerinin otobüslerle gelip bu konferansı basacaklarını söylediler. ‘Biz sizi koruyalım’ dediler.’ Masada, benim doçentlik jürimde yer almış olan Boğaziçi’nin eski rektörü Prof. Üstün Ergüder de var. Ergüder üç-dört yıl önce bazı Türk ve Ermeni aydın ve diplomatlarının kurduğu ortak çalışma grubuna katılmıştı. O grupta yer alan Ermenilerden biri daha sonra bunalıma girmiş. Bir ötekisi de, diasporadan gelen tehditler yüzünden çekilmiş. O nedenle Türkiye’de böyle bir konferansın yapılmasının, diasporaya da ders olacağını tahmin ediyorlardı. O gün bizi davet eden konferans düzenleyicilerinin samimi olduğuna kanaat getirmiştim. Ama bakın bu olay nereye dayandı. * * * Önceki akşamüzerine kadar Hürriyet’in manşeti şöyleydi: ‘Türkiye farkı.’ İsviçre gibi bir Avrupa ülkesi ‘Soykırım yoktur’ demeyi suç sayıyor. Türkiye ise ‘Soykırım vardır’ diyenlere bile serbestçe konuşma hakkı veriyor. Ama iki mahkeme kararı ile bu manşet altüst oldu, denklem tersine döndü. Doğu Perinçek, cesur bir girişimle İsviçre mahkemesine ‘Soykırım yoktur’ demenin suç olmadığını kabul ettirdi. Türkiye’de bir mahkeme ise ‘Soykırım vardır’ diyenlere de konuşma hakkı verilecek bir konferansı durdurdu. İsviçre mahkemesi, kanunu bu şekilde yorumlamak zorunda kaldı. Türkiye’deki mahkeme ise, böyle bir kanun olmadığı halde toplantıyı engelledi. * * * Bu konferansa kızıyor olabiliriz. Başından beri ben de bu konferansa karşıyım. Ama yukarıdaki fotoğraf hepimiz açısından düşündürücüdür.