Başbakan, ABD gezisine gazeteci ordusuyla gitti. Geziye katılmayan Özkök'ün bir şey dikkatini çekti. "Erdoğan'ın uçağında kimsenin içki istememesi". Bunun gerekçesi şu:
Abone ol Ertuğrul Özkök, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın uçağında yolculuk yapan fakat içki içmeyen gazetecilere değindi. Özkök'ün böyle bir yazı yazmaya iten ise: uçakta bulunan ve içki içmeyi seven gazeteciler oldu. Peki neydi bu gazetecilerin alkol alamasına engel olan şey? Özkök, "Dönüşte ne olur bir kadeh isteyin" dedi ve işin iç yüzünü anlatmaya başladı.Yazı : Ertuğrul Özkök
Kaynak : www.hurriyetim.com.tr
TAHMİN ediyorum benim aklıma gelen şu sorunun cevabını siz de merak ediyorsunuzdur.
Başbakan’ın ABD dönüşünde uçakta içki isteyen gazeteci olacak mı?
Gidiş yolu hakkında yazılan notlarda bir şey dikkatimizi çekti.
Uçakta gazeteci arkadaşlarımızdan hiçbiri içki istememiş.
* * *
Bu konu sanırım gazete ve televizyonların yazı işlerinde epey konuşulmuştur.
Geziye katılan gazeteci arkadaşlarımızın çoğunu iyi tanıyorum.
Mesela Hasan Cemal iyi bir şarap meraklısıdır.
Benim kadar iyi olmasa da şarap kültürü vardır.
O nedenle merak ettim. On iki saate yakın yolculuk sırasında niye içki istemedi?
* * *
Vatan Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Bilal Çetin ile Radikal’in Ankara Temsilcisi Murat Yetkin de içer.
Keza Nazlı Ilıcak...
Sabah’ın Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş’ın içip içmediğini bilmiyorum.
Ama uzun yıllar Amerika’da yaşamış bir insan. Herhalde canı bir kadeh Napa şarabı çekmiştir.
Öyleyse yolda niye istemediler?
Başbakan Erdoğan, seçimlerden önce Hürriyet’e şöyle bir formül söylemişti.
‘Eğer birisi benim evime gelirse, ben içki servisi yapmam. Ama bir yere davetliysem, orada içki servisi yapılmasına karşı çıkmam.’
Bu durumda, Başbakanlık uçağını Erdoğan’ın evi kabul edip, o formüle saygı mı gösterdiler?
Benim açıklamam başka.
Uçak gece saat 23.30’da havalandı.
Yani akşam yemeğinden epey sonra hareket ettiler ve Türkiye zamanına göre gece ve sabah uçtular.
O saatte içki istemek için ancak ‘erkenci’ olmak gerekir.
Maazallah insana ‘alkolik’ derler.
* * *
İyi ama dönüş yolunda ne olacak?
Onun takvimine de baktım.
Uçak oradan da gece 23.00’te kalkıyor. Yani yine yemeklerini yemiş olabilirler.
O sırada Türkiye’de saat sabahın 6’sı olacak ve uçak akşamüzeri Ankara’ya ulaşacak.
Yani, uçuş sırasında en azından bir öğle yemeği var.
Bakalım, bu yemekte içki isteyen arkadaşımız olacak mı?
* * *
Bunlar işin şakası.
Ancak mesleğimizle ilgili çok ciddi bir başka sorun var.
Uçakta Hürriyet’ten kimse olmadığı için bu yazıyı herkesten daha rahat yazabilirim.
Hürriyet dahil bazı gazetelerin köşelerinde bu arkadaşlarımızı eleştiren bazı yazılara rastlıyorum.
Bunlar arasında ‘hakaret’ sayılabilecek ifadeler kullananlar bile var.
Ben bunları çok haksız buluyorum.
Uçaktaki arkadaşlarımızın hepsi iyi gazeteciler. Mesleklerinde önemli başarılara imza atmış kişiler.
Bir başbakan böyle önemli bir ziyarete gidiyorsa, elbette buna katılacaklar. Dünyanın her yerinde gazeteciler başbakanların, devlet başkanlarının uçaklarına biniyorlar.
Bu yazıları okurken bundan 14 yıl öncesine döndüm.
Bazı gazeteci arkadaşlarımız özellikle beni Başbakan Özal’ın uçağına bindiğim için ağır ifadelerle eleştiriyorlardı.
İki ağabeyimiz işi, bana kötü bir lakap takmaya kadar götürmüşlerdi.
Sonra 1991 seçimleri yapıldı ve ANAP iktidardan düştü, Demirel başbakan oldu.
Demirel ilk dış gezisine, bana hakarete varan eleştiriler yapan bu iki meslektaşımızı davet etti.
Onlar da hiç tereddüt etmeden bunu kabul edip uçağa bindiler.
Üstelik, bizim hiç yapmadığımız bir şeyi yaptılar.
Bakanlar Kurulu kararı ile kendilerine resmi ‘harcırah’ bile çıkarıldı.
* * *
Kimler olduğunu merak mı ediyorsunuz?
O günlerin Hürriyet Gazetesi’ne bakın görürsünüz. Uçağa binerken fotoğrafları yayınlandı.
O nedenle kıdemli bir ‘hakaret mağduru’ olarak arkadaşlarıma şunu tavsiye ediyorum.
Hiç takmayın, iç rahatlığıyla işinizi yapın.
Ama ne olur, dönüş yolunda içinizden hiç olmazsa biri, bir kadeh içki istesin...