Başbakanlık Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Başbakan Erdoğan'ın Büyük Kongre'de 2023 vizyonunu ortaya koyacağını söyledi.
Abone olAK Parti Ankara Milletvekili ve Başbakanlık Başdanışmanı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan, "Kongrede AK Parti, 2023 Siyaset Vizyonu'nu ortaya koyarak, nasıl bir gelecek öngördüğünü ve nasıl bir siyasal tasavvurla yeni döneme hazırlandığını gösterecek" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın kongrede, yönetim sistemindeki restorasyon ihtiyacına vurgu yapacağını belirten Akdoğan'ın, Yeni Şafak'tan Abdülkadir Selvi'nin sorularını yanıtladı...
Sayın Başbakan'ın manifesto niteliğinde bir konuşma yapacağı söyleniyor...
Sayın Başbakanımızın özellikle seçim, sonrası balkon konuşmaları ve büyük kongre konuşmaları her zaman için büyük önem taşır. Türk siyasetinde her biri kilometre taşı hükmünde olan bu konuşmalar toplumun her kesimini kucaklayan birlik mesajları ve toplumun geleceğe yönelik ümidini artıran vurgulara sahiptir. Birer manifesto olarak, Türk siyasetine de muhteva kazandıran bu konuşmalar, milletimizin siyasete duyduğu güveni artırmaktadır. Kongrede AK Parti 2023 Siyaset Vizyonu'nu ortaya koyarak nasıl bir gelecek öngördüğünü ve nasıl bir siyasal tasavvurla yeni döneme hazırlandığını gösterecek. Bu siyaset belgesiyle ise AK Parti'nin duruşu, siyasi perspektifi ve her alana yönelik siyaset tasavvuru ortaya konacak.
BİR NEVİ GÜNCELLEME
2001 parti programı o günün sorunları, ihtiyaç, talep ve beklentileriyle şekillenmişti. 2023 siyaset vizyonu ise bugünden kalkarak değişen dünya ve ülke gerçekliğine göre bir nevi güncellemeyi ifade edecek. AK Parti 2002'den itibaren güven ve istikran tesis ederek, Türkiye'yi ayağa kaldırdı, kriz ve gerilimleri ortadan kaldırdı. Şimdi ise hem sistemi restore ederek hem de revizyona tabi tutarak hangi reformları hayata geçireceğini, bölgesel bir aktör olarak dünyaya ne söyleyeceğini ortaya koyacak.
Kongreden bu kadar yüksek bir beklentiyi neye bağlıyorsunuz?
AK Parti üç dönem iktidarda olmasına rağmen bugün Türk siyasetinin en büyük gerçeğidir, kendisinden en fazla güven duyulan en büyük siyasi hareketidir.
Türkiye değişecek, dönüşecek, kronik sorunlarını aşacaksa bu yine AK Parti ile olacaktır. Halkımızın kahir ekseriyeti Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek siyasi aktör olarak AK Parti'yi görmekte, hem kendi geleceği hem ülkenin menfaatleri açısından AK Parti'ye bir misyon biçmektedir.
MKYK'DA YENİ İSİMLER
Sayın Başbakan hücre yenilenmesinden söz etti. Bu sadece Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu'nun katılımı ile sınırlı mı?
AK Parti sürekli hücre tazelenmesi yaşamakta, bir kısım katılımlarla gücüne güç katmaktadır. En son katılan arkadaşlarımız da AK Parti'ye ve Türk siyasetine önemli katkılar sağlayabilecek değerli şahsiyetlerdir. AK Parti MKYK'sında yer alacak bazı isimler aynı zamanda siyasete yeni girecek veya farklı kesimlerden gelen isimler olacaktır. Yalnız bu konuda yanlış bir okumada bulunmamak gerekir. Bu katılımlar, AK Parti'ye güç katacak, hücre yenilenmesi sağlayacak, adeta taze kan olacaktır. Ama katılımları, AK Parti'de kadro fakirliği veya yoksunluğunun bir sonucu gibi okumak doğru olmaz. AK Parti 10 yılda çok değerli ve tecrübeli kadrolar yetiştirmiştir. AK Parti'nin geleceği de bu katılımlara endekslenerek okunamaz. AK Parti aslında Türkiye'nin en büyük değişim/demokratikleşme hamlesini başlatmış, farklı toplum kesimlerini bu sürece kanalize ederek bir nevi lokomotif fonksiyonu görmüştür.
PARAMETRELER DEĞİŞTİ
2014 denilince Cumhurbaşkanlığı seçimi birinci gündem maddesi olarak önümüzde duruyor. Sizin 2014 projeksiyonunuz nasıl?
Bugün kimse Tayyip Erdoğansız bir Türkiye yönetimi düşünemez. Türkiye yönetiminin ve Türk siyasetinin geleceğinde yine en önemli şahsiyet Sayın Başbakanımız olacak. Cumhurbaşkanlığı süreciyle ilgili bugünden yorum yapmak, her iki ismin iradesine de saygısızlık olur.
Türkiye'nin ivedi meselesi Cumhurbaşkanının kim olacağı değil, nasıl bir yönetim sistemiyle Türkiye'nin yoluna devam edeceğidir. Ülkemizi 2023 hedeflerine taşıyacak bir düzenlemeye gidilmelidir.
Bunu mümkün buluyor musunuz?
Bu hem mümkündür hem de bugün için büyük bir ihtiyaçtır. 1990'lı yıllardan itibaren Türkiye çok partili, çok parçalı, zayıf ve etkisiz koalisyon hükümetleriyle yönetilmek durumunda kalmış ve bir krizler ülkesi olmuştur. Özal'ın son döneminde tartışılan en önemli konu 'sistemin tıkandığı, iflas ettiği' tartışmasıydı. 20 yıl sonra aynı gündem önümüzde. 2002'de AK Parti'nin güçlü iktidarıyla bu sistem bir noktaya kadar Türkiye'yi ileriye taşımıştır. Ama bu gömlek bu bedene dar geliyor...
Bölgesel güç haline gelmiş bir Türkiye'nin 20023 hedeflerine ve iddialarına ulaşabilmesi için sistemin yeniden ele alınması gerekiyor. Yani öncelikli konumuz yeni anayasa ve yenilenmiş bir sistemdir. Hele bir de cumhurbaşkanım halkın seçecek olmasıyla birlikte sisteme yeni bir parametre girmiştir.
Bu konuda acilen adım atmak gerekiyor.
SUKUNETLE BALYOZ DAVASINI İZLİYORUZ
Balyoz davasıyla ilgili mahkeme sonuçlandı. Mahkeme sonuçlannı ve cezaları nasıl buldunuz?z Ortada demokrasimiz açısından vahim iddialar var.
Bunlann yargının konusu olması, başlı başına büyük bir devrimdir. Yargılamayla ilgili halkı-haksız bir çok değerlendirme yapılabilir ama bu arada büyük resmi gözden kaçırmamamız gerekiyor. Türkiye normalleşecekse, bunlan geride bırakmamız gerekiyor. Büyük sıkıntılar yaşayan AK Parti iktidan, türlü yöntemlerle devre dışı bırakılmaya, halkın gözünden düşürülmeye, etkisiz kılınmaya çalışılmıştır. Hatta uydurulmuş belgeler üzerinden bir kapatma davası açılmıştır.
AK Parti bu süreçte kendi siyasi varlığını korumuş hem de 'Tûrk demokrasisini ayakta tutmayı ve ileriye götürmeyi başarmıştır. Ülkedeki tüm kurumlan idare etmesi gereken elbette hükümettir ve hükümet sorumsuz açıklamalar yerine sağduyu ve sükunetle gelişmeleri izlemektedir.
OSLO SÜRECİNİ KANDİL HAVAYA UÇURDU
Terörle mücadeleye geçmek istiyorum. Öıgütün bu yaz dönemiyle birlikte eylemlerini artırdığı ve bir konsept değişikliğine gittiği gözleniyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bu kadar çok yanlış yapan ve kendisini çıkmaz yola hapseden bir örgüt, başkasının hesabma hareket ediyor, başkasının amacına hizmet ediyor demektir.
Süvan saldırısıyla Oslo sürecini havaya uçuran ve Öcalan'ı îmralı'ya gömen Kandil, bugün kiralık katil konumundadır, bazı ülkelerin tetikçiliğini yapmaktadır. Özellikle bölgesel gelişmeler PKK'nın kimyasını bozmuş, yanlış sulara açılmasına sebep olmuştur. PKK'nın son saldırılarla bozguna uğraması ve şehir merkezlerinde halkı mobilize etme kabiliyetini kaybetmesiyle Devrimci Halk Savaşı stratejisi çöpe gitmiştir. Örgüt içindeki kanatlar, farklı ülkelerin inisiyatif mücadelesi sebebiyle birbirine düşmüş durumdadır.
PKK'nın saldınlannı artırmasına rağmen hala bir diyalog imkanı görüyor musunuz? Selahattin Demirtaş ve Zübeyir Aydar'ın üst üste açıklamalan var, Oslo yeniden başlayabilir diye. Bu zemin hala var mı?
Şu an herhangi bir diyalog söz konusu değil. Oslo sürecinde îmralı, Kandil ve Avrupa uzantılarıyla farklı diyalogların olduğunu zaten kamuoyu biliyor, önceki süreci sabote eden ve bugün bataklıkta debelenen bu kanalların hangisiyle ne düzeyde bir diyalog kurulur, kurulur mu kurulmaz mı bunu bilemeyiz. Bunlar devletin kullanabüeceği enstrümanlardır, ihtiyaç hissedilirse kullanılabilir. Ama her diyaloğu muhtevalı bir müzakere olarak da görmemek gerekir.
Yazılarınızda sıkça değindiğiniz bir nokta da BDP'nin rolü. BDP çözüm sürecinde muhatap olabilecek bir aktör mü?
Sorumlu davranmak ve misyon üstlenmek, kendi siyasi perspektifini geliştirebilen sahici bir aktör olmakla mümkündür. PKK'nın propaganda birimi gibi hareket eden, PKK'yı meşrulaştırmaya çalıştıkça kendi meşruiyetini yitiren, PKK'yı muhatap haline getirmeye çalıştıkça kendi muhataplığını kaybeden bir BDP ne kendisine fayda sağlar, ne Kürtlere, ne Türkiye'ye...