BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  POLİTİKA

Erdoğanın içi parçalanıyor

Başbakan Erdoğan, şehit haberlerinin kendisinin de içini parçaladığını söyledi

Abone ol

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Şehitler, bizim canımız, ciğerimiz her şeyimiz. Biz bu tür haberler duyduğumuz zaman yüreklerimiz parçalanıyor. Şu anda komuta kademesinin yüreği dağlanmıyor mu? Onlar da ellerinden geleni yapıyor. Bu terör belasıyla bu mücadele sürecek'' dedi.

Erdoğan, CNN Türk'ten canlı olarak yayımlanan programda Gürkan Zengin'in sorularını yanıtladı. Erdoğan, ''Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesi konusunda içiniz rahat mı'' sorusu üzerine, şunları söyledi: ''Sorumluluğun gereği yerine geliyorsa tabii ki rahat olursunuz. Biz şu anda böyle bir sorumluluğun gereğini yerine getirdik. Tüm ilgili birimlerle bunu enine boyuna istişare ettik, en sonunda tüm milletvekillerimizle bunun sorgulamasını en iyi şekilde yaparak değerlendirmesini yaptık. Genel Kurul'a getirdik, Parlamento da kararını verdi. Bundan dolayı, şu anda sorumluluğumuzu yerine getirmekte olduğumuz inancındayız.''

''Lübnan'a Kaç asker gidiyor?'' sorusuna Erdoğan, '' Şu anda sayısal olarak yapılmış herhangi bir değerlendirme yok. Belki Genelkurmayımızın kafasında oluşmuş bir sayı olabilir. Tabii o safhada değiliz'' yanıtını verdi. Erdoğan, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'a Lübnan'a gönderilecek asker sayısı konusunda herhangi bir rakam vermenin söz konusu olmadığını söylediğini belirterek, asker ve diplomatlardan oluşan bir heyetin New York gideceğini ve burada yapılacak görüşmelerden sonra buna göre bir güç belirleneceğini söyledi.

''Kamuoyunun Lübnan'a asker göndermeye pek sıcak bakmadığı görülüyor, sizin kanaatiniz ne'' sorusuna Erdoğan, şu karşılığı verdi: ''Biz bu işe başlarken rastgele girmedik, önce bazı şartların oluşmasını bekledik. Bu şartlar neydi? Bu şartların bir tanesi BM Güvenlik Konseyi'de bir kararın çıkması gerekiyordu. Bazıları diyorlar ki 'Efendim hemen üzerine atladı.' Biz hiç bir şeyin üzerine hemen atlamadık. İkincisi ise ateşkesin ilan edilmesi ve uygulamasını bekledik. Üçüncü şartımız da şuydu: istisnasız bütün tarafların bir kez barışı korumaya yanaşmasıdır. Çünkü, biz oraya barışı tesis etmeye değil, tesis edilmekte olan barışı korumak için gitmeye karar verdik. Dördüncü önemli bir beklentimiz vardı, o da şuydu: Biz orada, herhangi bir silahlı grubu silahsızlandırmak için gidemeyiz. Askerimiz gidip ev ev dolaşacak, silah arayacak, bulacak... Böyle bir görevimiz yok.''

-FİLİSTİN SORUNU-

Filistin sorunu konusunda, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Başbakan İsmail Haniye ve İsrail Başbakanı Ehud Olmert ile görüşmeler yaptığını hatırlatan Erdoğan, ''Biz, sayın Olmert'e şunu söyledik: Şu bombaları biraz durdurun. Biz bu askeri ne yapıp, yapıp teslim edeceğiz. İsrail Başbakanı Olmert'e, bir şey sordum: Bize güveniyor musunuz? 'Güveniyorum.' 'İnanıyor musunuz?' 'İnanıyorum.' 'Ama bak devam ettiniz, lütfen şunu durdurun' dedik. Ne yazık ki durdurmadılar. Bana güvendiklerini, inandıklarını söylediler, ama durdurmadılar'' diye konuştu.

''İsrail'in tavrı ortada. Şimdi İsrail'e nasıl güveneceksiniz?'' sorusuna da Erdoğan, ''Şu anda devrede BM Güvenlik Konseyi var. Bunun içinde Amerika, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer ülkeler var. Böyle bir güç Mavi Hatta ne yapacak? Yerleşecek. Burada İsrail'in de onlardan böyle bir talebi var'' karşılığını verdi. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yaptığı temasları da anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Tarafların kabulü çok önemli. Irak'ta bizden ikinci tezkereyi istediler. Biz ikinci tezkereyi TBMM'den geçirdik o zaman ama daha sonra dediler ki 'istemiyoruz'. 'İstenmiyoruz' deyince, 'biz istenmediğimiz yere gitmeyiz' dedik ve gitmedik. Amerika'nın o zaman talebi vardı, Irak'ın talebi vardı, ama kuzeyden böyle bir tepki gelince, 'istenmediğimiz yere gitmeyiz' dedik ve gitmedik. Burada da böyle bir şey olsaydı yine gitmezdik. Ama burada Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora sürekli aradı. Bugün de tebrik için aradı. 'Bizim misafirimiz olacaksınız' dedi. Keşke 1 Mart'ta Irak'a girseydik. Gitmeliydik. Gitmiş olsaydık. Bugünkü tablo olmazdı, bugün çok daha farklı bir tablo olurdu. Ben bunu açıkca söylüyorum. İnanarak altını çizerek söylüyorum. Şu andaki olumsuz tablo bugün böyle olmayacaktı. Ben bunu savunuyorum, arkasındayım. Irak'ta bize verilecek bölge belli idi. Neresiydi Kuzey Irak. Biz asker göndermedik. Peki Asker göndermediğimiz halde şu anda bizim kaybımız yok mu? Amerika'dan sonra en çok kayıp bizim. İngilizlerden daha fazla kaybımız var. Kim bunlar? Şoförümüz, mühendisimiz, işçimiz, orada çalışanlar maalesef orada iki ateş arasında kalıyorlar.''

-ASKERLİK-

Askerlikle ilgili bir açıklama yaptığını da anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Yaptığım açıklamanın önünü arkasını görmeden, sadece 'Askerlik yan gelip yatma yeri değildir' ifadesini kullanmak suretiyle bunu sağa sola çekmek isteyenler oldu. Askerlik bir heyecanın, bir aşkın, imanın gereği yapılan bir iş. Askere giden niçin gidiyor? Analarımızın o yaktığı ağıtlar, 'git oğlum git ya gazi ol ya şehit.' O günkü konuşmamda bu da var. Kına yakarlar. Bizde kına biliyorsunuz iki yerde yakılır. Bir askere giderken, bir de kızını evlendirirken. Bu hassasiyeti bilmeyenler, görmeyenler benim bu ifademi adeta şehitlikle, şehit analarıyla bir alay gibi nitelemeye çalıştılar. Haşa şehitlik bizim en kutsal müessesemizdir. Şehit analarına olan saygımız her zaman daimdir, ama askerliğin kaderi bu. Askere giden insan kim olursa olsun bu tür bir şeyle karşı karşıya kalabilir. Ha bugün terör bölgesi var, bundan dolayı o bölgeye kurasını çekenler, düşenler... Bunlar özenle seçilip de gönderilmiyor ki, bilgisayarla seçiliyor. Ahmet olmazdı, Mehmet olurdu, Hasan olmazdı Hüseyin olurdu, bundan kaynaklanan şeyler. Dolayısıyla 'Vatan sağ olsun, devletimiz sağ olsun, bir gider 2 gider' diyenler var.''

-''BİZ YAN GELİP YATMIYORUZ''-

Erdoğan, ''Devlete hakkımı hela etmiyorum diyenler de var'' şeklindeki sözler üzerine, şunları kaydetti: ''Ben burada medyamızdan müştekiyim. Bu işi farklı bir yöne çekme gayretleri, bilerek ya da bilmeyerek, ülkemizde bu havayı doğurur. Ben mesela geçenlerde bir tanesine telefon açmadım, bir tanesine açtım. Telefondaki açıklamalar, komutanların yakasına sarılmalar. Şimdi telefonda aynı durumla ben de karşılaşırsam bunu mu dinleyeceğim ben. Ama öbürüne açtım. Öbürü de tam aksi. O da 'Vatanımız sağ olsun, sizler sağ olun, sizler koşturuyorsunuz, didiniyorsunuz.' O da bana tam aksine bir taraftan da dualar etmeye çalıştı. Biz yan gelip yatmıyoruz ki, biz de koşuyoruz. Bazı köşe yazarları gazetelerinde 'Başbakanlık yan gelip yatma yeri değil.' Başbakanın nerede yan gelip yattığını görüyorsun. Bizim gecemiz, saatimiz, o köşesinde yazı yazanların saatleriyle aynı değil. Ölçsün, biçsin bakalım, kaç saat Başbakan yatıyor, kaç saat kendisi yatıyor.' '

Erdoğan, şehit aileleriyle ilgili yaralayıcı bir ifade kullanmadığını da belirtti. Erdoğan, şunları söyledi: ''Böyle birey olabilir mi? Şehitler bizim canımız, ciğerimiz, her şeyimiz. Biz bu tür haberler duyduğumuz zaman yüreklerimiz parçalanıyor. Şu anda komuta kademesinin yüreği dağlanmıyor mu? Onlar da ellerinden geleni yapıyor. Bu terör belasıyla bu mücadele sürecek. Bunun şartları belli. Kesip at, bitsin... Böyle birey değil ki. Dünyada herkes bu terör belasıyla bu şekilde uğraşıyor. Ama bunun istismarını yapanlar siyasiler. Bu ülkede geçmişte bu işi yaptılar. Ne oldu? Bitirdiler mi bu işi? Hayır. 2000-2004 arasında terördeki azalma adeta şimdi bunun için bir fırsat oldu. Ülkemizde öyle günler öyle haftalar gelmiştir ki biz bir günde 38 tane teröre kurban vermişiz.''