Hüseyin Gülerce'den önemli açıklamalar. Erdoğan ABD ziyaretinde Gülen'i ziyaret etti mi?
Abone olDevrim Sevimay'ın Hüseyin Gülerce ropörtajı.
-----------
Hakkında verilen beraat kararından sonra "Fethullah Gülen Türkiye'ye dönecek mi" tartışması başladı ama hep sağlık sorunları öne sürüldüğü için sanırım birden bire "iyileşti" denemez değil mi?
Gülen'in sağlık sorunları gerçekten de ciddi ama bunun sadece iyileşmekle ilgisi yok. Bugüne kadar başta ben olmak üzere tüm çevresi Gülen'e "Gelmeyin" diyoruz. Çünkü siyasetçilerden, işadamlarına, halktan, gazetecilerden sanatçılara, sporculara kadar binlerce insan onu görmek istiyor. Düşünün ki diyalog görüşmeleri çerçevesinde Oktay Ekşi eşiyle birlikte ziyaretine gelmişti. Yani çember çok geniş. Gelirse ya hepsiyle görüşmesi, ki buna sağlığı el vermez, ya da görüşmeyip insanları küstürmeyi göze almak gerekecek. Oysa ABD'de kalması bu sorunu kökten çözüyor.
Tansiyon, kalp ve şeker hastası olduğunu biliyoruz ama bunların şiddeti nedir; günlük hayatını ne kadar etkiliyorlar?
Birincisi günde 15-20 ilaç içiyor. Şeker yüzünden kendi kendine günde üç defa iğne vuruyor. Hatta bir defasında bana "Artık karnımda iğne vuracağım yer kalmadı, dizlerime yapıyorum" dedi. Sürekli olarak vücudunun alt tarafı soğuk, üst tarafı sıcak. Biz kış ayları Hocaefendi'nin grip olmaması için sürekli dua ederiz, çünkü olduğu anda normal insanın ik-üç katı ağır geçiriyor. Bazen namaz sırasında ayağa kalkarken bile yardım etmemiz gerekiyor.
"Tam bir linç girişimiydi"
Ama dönmemesi için tek sorunu sağlık değil?
Evet, çünkü beraat kararı çıktığından beri Gülen'in dönüşünü Humeyni'nin dönüşüne benzeten yazılar yazılıyor. O bunları gördükçe dönmeyecektir, biz de dönmesini istemeyiz.
Gülen Milliyet'te yayınlanan söyleşisinde "Dönersem, tamir etmesi mümkün olmayacak şekilde bir kısım tahribata sebebiyet veririz endişesini taşıyorum" demişti. Nedir bu tamir edilemez tahribat; dönerse askerler darbe mi yapacak, laikler mi ayaklanacak?
Bir kampanya başlatılabilir. Başlatıldığında ne olacağını ise biz kaset olayında gördük. O öylesine ters bir rüzgar ki sesinizi duyuramıyorsunuz. Düşünün, o kaset olayının ertesi günü dönemin Cumhurbaşkanı Demirel "Biz de kendisini hoca zannediyorduk" dedi. Oysa Demirci'm Gülen'i tanımaması mümkün değil.
Yani "Öyle bir kampanyaydı ki içinde Cumhurbaşkanı Demirel de vardı" mı diyorsunuz?
Evet, bu söz, bu kampanyaya dahil olmak değil midir? Her kesim var bunun içinde. Tam bir linç girişimiydi.
Peki yeni bir "kampanya" olup olmayacağına ilişkin CHP Genel Başkanı Baykal'ın "Gülen'in Türkiye'ye dönme hakkı vardır" sözünü bir işaret olarak kabul etmez misiniz?
Ama öyle bir kampanyayı Baykal'ın durdurma gücü olabilir mi? Bu sözü sadece Baykal'ın samimiyetine ve iyi niyetine veririm.
Fakat bir güvence olarak kabul etmiyorsunuz?
Hayır, edemeyiz. Zaten kendisi de bir kampanya başlamayacak diye güvence veremez; hangi gazeteciye, ne diyecek?
Zemini anlamak adına hangi gazetecilere bakıyorsunuz; şimdi hemen aklıma gelen Ertuğrul Özkök ama siz kime bakıyorsunuz?
Özkök'e değil, İlhan Selçuk'a bakarız. Cumhuriyet gazetesini sadece 60 bin tirajlı bir gazete olarak görmemek lâzım. Bana ikinci bir örnek verebilir misiniz; Cumhurbaşkanı Sezer, İlhan Selçuk'tan başka hangi gazeteciyle görüşüyor acaba?
Avrupa'dan istek var
Yani siz İlhan Selçuk'un Gülen'le ilgili görüşlerini Sezer'in ve kimi başka odakların da görüşü olarak mı kabul ediyorsunuz?
Etmesek bile en azından ciddi veri.
Ama herhalde Gülen'in Türkiye'ye ne zaman döneceği sadece Cumhuriyet gazetesine bağlı değildir?
Bize göre ona o rahatlığı, sizin deyiminizle o güvenceyi bütün çevrelerin vermesi lâzım. Sadece Baykal'ın ya da Adalet Bakanı'nın değil; devletin bütün kurumlarının "Sizi eleştiren bazı marjinaller olabilir ama siz Türkiye'ye lâzımsınız. Gönül rahatlığıyla buyurun, gelin" demesi gerekir. İşin sırrı bu.
Sizce bunu derler mi?
Bilemem tabii. Ama deseler Türkiye için iyi olur. Çünkü bu Türkiye'yi rahatlatan bir sinerji yaratır.
Peki bu denmezse Gülen'in hayatı yurtdışında mı sonlanacak?
Gülen'in Türkiye'ye hiç gelemeden, yurtdışında vefat etmesi Türkiye için çok kötü bir şey olur. Ama Türkiye de bu yüksek tansiyona dayanamaz. Şu Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra sanırım tansiyon biraz daha düşer. Zaten ben Gülen'in dönüşünün çok uzun zaman alacağını da sanmıyorum.
Geliş tarihinin seçim takvimiyle bir ilişkisi olur mu?
Erken seçim olursa geciktirir. Çünkü arada bir bağ kurulmasını istemez. Ama seçimin hemen peşi sıra döner.
Cumhurbaşkanlığı seçimi önce yapılırsa?
Gelişi o tarihe (Mayıs 2007) kadar kalmaz.
Yani her an "Geliyorum" diye ABD'den bir telefon alabilirsiniz?
Evet, alabiliriz. Sayın Gülen'in sürprizleriyle şaşırttığı zamanlar da olmuştur. Sabah bir kalkarız ki Hocaefendi gelmiş. Kaldı ki ben de bunu tercih ederim. Meselâ "Gülen üç gün önce gelmiş" gibi bir sonuç daha iyi olur. Çünkü gazeteciler havaalanında Gülen'e soru soracaktır; o zaman da ne cevap verse olay olur.
Dönünce sizce nerede yaşar?
Daha önce Altunizade'deydi. Belki şimdi İzmir'de yaşamayı isteyebilir. Hatta şu anda yeni bir şey söylüyorum; Gülen ABD'den çıktıktan sonra sürekli Türkiye'de yaşamayabilir. Bence dünyayı dolaşacaktır, özellikle Avrupa'da yaşayacaktır. Yoğun istek var Avrupa'dan.
Peki bu arada oturma izni bitmedi mi?
Oturma izni her defasında uzatılıyor. Din adamı olarak bulunuyor ve o konuda bir sorun yok. Ayrıca sürekli oturma hakkı için de başvuruldu. Bunu da ilk kez size söylüyorum, ama henüz bir yanıt alınmadı.
Erdoğan'la Gülen arasında kuvvetli bir bağ yok
Diyelim ki Gülen bugün yarın geldi; sizce Türkiye'de değişen bir şey olur mu?
Ön plana çıkmak istemeyecektir. Ama şu olur; bizim şevkimiz artar. Okul ve diyalog çalışmalarımızı daha büyük şevkle yaparız.
Peki meselâ Erdoğan üzerinde bir etkisi olur mu?
Gülen Türkiye'de de olsa mevcut durum değişmez. Sayın Erdoğan partiyi kurarken de, belediye başkanlığı sırasında da Sayın Gülenle çok sık görüşen biri değildi. Belki bir defa, belki iki defa görüştüler.
O zaman demek ki Gülen'le en az görüşen siyasetçilerden biri?
Evet, öyledir. Doğrusu ben şahsen keşke bugüne kadar Gülen'i ABD'de ziyaret etseydi diyorum.
Aralarında bir kopukluk mu var?
En azından kuvvetli bir bağ olmadığını söyleyebiliriz.
Seçimlerde Gülen'in Erdoğan'a alternatif başka bir partiyi destekleyeceği söylentisi konuşuluyor.
Bu tip kanaatler tamamen spekülasyon.
Konumu Papa'dan da yukarıda
Gülen hakkındaki iddialardan biri de "İslam dünyasının papası" olmayı istediği yönünde?
11 Eylül'den sonra Gülen'in hoşgörü yanlısı olmasının önemi dünya çapına yayılmıştır. Bence böyle bir insan papaya da tekabül etmiyor, onun da üzerinde bir şey. Çünkü Papa sadece Katoliklere hitap ediyor; Gülen sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa hitap ediyor. Amerikalı akademisyenler de bu özelliğini ön plana çıkarıyor; tüm dünyada adına enstitüler kurulmak isteniyor.
Fotoğraftaki adam hala gülmüyor
Ruşen Çakır beraat kararından sonraki yazısında "Fethullahcılık Türkiye'de resmen tanınmış oldu" dedi?
(Fethullahçılık kelimesine şerh düşerek devam ediyor) Bence böyle olmadı. Türkiye'de gerçek bir mutabakat olmadığı sürece yarın başka bir konudan tekrar böyle bir dava açılabilir. Şu anki fotoğraf böyle. Fotoğraftaki adam hâlâ gülmüyor.
Peki Emniyet raporlarındaki farkı nasıl açıklayacaksınız? Emniyet'in 1992 tarihli raporunda Gülen'in şeriatı getirmek isteyen bir örgüt lideri olduğu belirtiliyor. Emniyet'in mahkemeye sunduğu son raporda ise tam tersi söyleniyor. 14 yılda değişen ne?
Bence değişen sadece kanunlar. Eğer AB süreci döneminde terör tanımına cebir ve şiddet unsuru girmeseydi, Emniyet de böyle bir rapor vermeyebilirdi. Ben Gülen'e karşı devletin kurumlarında köklü bir değişiklik olduğu kanaatinde değilim.
Ama bakın MiT'in 96'daki raporunda "Totaliter rejim özlemcisi" denmiş; askerin 94 tarihli raporunda "PKK'dan bile daha tehlikeli" denmiş. Şimdi ise temiz kağıdı veriliyor?
Temizdir denmiyor ki, sadece "Fethullahçı diye bir örgüt var mı" sorusuna Emniyet "Yoktur" yanıtını veriyor o kadar.
Yani sizce Gülen'in kara kaplı defterdeki kaydı hâlâ duruyor mu?
Bence devletin bazı kademelerindeki insanların kafası hâlâ karışık. Ama bazılarının; hepsinin değil.
Devrim Sevimay
Vatan