BIST 8.946
DOLAR 34,34
EURO 37,01
ALTIN 2.975,73
HABER /  GÜNCEL

Erdoğan'ın dünürü anlatıyor

Hürriyet'ten Ayşe Arman, yılın gelininin annesi Reyhan Uzuner'le yılın röportajını yaptı.

Abone ol

Esma Çakır olmasaydı, bu röportajı gerçekleştirebilmem mümkün olmayacaktı. O, bu mesleğin gerçek gazetecilerinden biri. Kapıda üç gün, üç gece yatan bir muhabir. Onun sayesinde dünür Reyhan Uzuner'e ulaşabilmem mümkün oldu. Reyhan Uzuner, farklı bir kadın. Düğünde gördüğüm örtülü ciddi hanım, evin içinde bambaşka biri. Nedense içimden geldi, tebrik için çikolata yerine bir nazar boncuğu, kızı için de bir kalp kolye ucu götürdüm. Kapıda beni görünce kırmadı, içeri aldı ve ilk röportajını verdi. Açık yürekli ve zeki bir kadın. Bir de kızı kadar güzel. Saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Fotoğraf çektirmedi ama çok moderndi. Kırmızlı-mavili kapüşonlu uzun elbisesi hoştu. Gülerek ‘‘Harry Potter elbisemi beğendin mi?’’ diye sordu, kadınca. Karşımdaki çocuğunun mutlu olmasından başka bir şey istemeyen bir anneydi... Kızınızı iyi bir yere emanet ettiğinizden emin misiniz? - Kesinlikle! Anne olarak içiniz huzurlu yani... - Hem de çok. Bunun en önemli sebebi de Bilal. Çünkü olgun ve esprili. İnce bir espri anlayışı var. Karşılıklı gülebiliyorsunuz onunla. Ama ciddi bir mevzuya girdiğiniz zaman da, o konuda tık-tık-tık bilgisini sergileyebiliyor. Nice insan vardır ki, zekidir, birikimlidir ama yanında sıkıntıdan patlarsınız. Bilal öyle değil. Henüz genç ama, çok iyi yetişmiş. Onda birikimini, kimseyi ezmeden, tatlı tatlı bir aktarma hali var. Kızımı hem geliştireceğine hem de eğlendirebileceğine yürekten inanıyorum... Peki içinizin huzurlu olmasında, onu yetiştiren ailenin hiç mi etkisi yok! - Olmaz mı? Emine Hanım'la çok önceden tanışırız. Belli yerlere gelip, şımarmamış bir insan. Bu yüzden de takdir ediyorum onu. Benim evveliyatını bildiğim, çeşitli vesilelerle beraber olduğum ama, ilçe belediye başkan yardımcısı hanımı olduktan sonra değiştiğine tanık olduğum pek çok insan var. Belli konumları kaldırmak zordur. Oysa Emine Hanım her şeyi hazmetmiş biri. Tanışırdık ama, dünür olmak başka bir şey. Tayyip Bey'e gelince, sizler kadar tanırdım, o kadar. Sizin için hayatta en önemli şey ne? - Ben bir anneyim, tabii ki çocuklarımın mutluluğu. Kızımın hangi aileye gelin gittiği önemli ama, takdir edersiniz ki, damadın kişiliği herşeyden önemli. Bilal'i tanıdıktan sonra, kızımı emanet ettiğim kişinin doğru insan olduğundan hiç şüphem olmadı. Sağlam bir damadım var. Ama hani bir insan sağlam olur, süper olur, ‘‘Bizim kızla da yıldızı barışmadı. Elektriği tutmadı’’ dersiniz. Bu iki çocuğun elektriği de tuttu! Birbirlerine baktıklarında gözleri parlıyor. Reyyan'ın, evet miladi yaşı küçük ama, muhakemesi şaşırtıcı bir şekilde gelişmiştir. İstemediği bir şeyi ölseniz ona yaptıramazsınız. Ne istediğini, ne yaptığını bilen bir çocuk. Bir kaç sene sonra sadece güzelliğiyle değil, birikimiyle de ön plana çıkacaktır. Bilal da ona yardımcı olacaktır. Onları yanyana seyretmek bir zevk. Yani dünür olduğunuz ailenin muktedir olmasından ziyade, damatın özellikleri etkiledi sizi... - Elbette. Bir de Harvard'lı olması. Başbakan oğlu olmasından daha önemli bu. Biz tahsili hiçbir şeye değişmeyen bir aileyiz. Benim annem maalesef başörtüsü meselesi yüzünden 60'lı yıllarda üniversiteyi terk etmiş. Ben de ara vererek okudum. Başörtüsü yasağı olduğu zamanlarda devam etmedim. Ama sonunda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdim. Stajımı da yaptım. Çok ilginçtir, Sultanahmet Adliyesi'ne giderken, sizin Reyyan'ın düğününe geldiğinizde hissettiğiniz şeyleri hissettim. Aslında bütün hayatım boyunca bunu hissettim: Azınlık psikolojisi. ‘‘Hakim taktığım başörtüsüne bir şey der mi? Derse ne olur? Oysa, ben onun sinemadan müziğe kadar pek çok konuda sohbet etmekten zevk alacağı biriyim. Ama o öyle düşünmeyecek, önyargılı olacak...’’ Hep tedirgindim. Stajımı bitirdim ama, yemin etmedim. Çünkü yemin töreninde, başörtümü açmam gerekiyordu. Düğün izlenimlerinizi okurken, annemle gözlerimiz doldu. Diyorsunuz ya, ‘‘Başı açık birini gördüğümde gizli bir selam çakıyordum’’, bizde de tam tersi olurdu. Oysa, ben insan denilen varlığın olduğu yerde, şablonların söz konusu olamayacağını düşünenlerdenim. Herkes kendi tercihini yapabilmeli. Bu da eleştirilmemeli. Diyeceğim, annemin kaderini ben de yaşadım. Ve sonra kızım büyüdü, ‘‘Bir sene sonra üniversiteye gidecek yine aynı şey’’ dedim kendi kendime. Fakat ne olursa olsun, kızımın iyi bir tahsil görmesi benim için her şeyden çok önemli. Allah izin verirse öyle de olacak... Başbakanın oğlu olmasındansa Harvard'lı olması daha etkili oldu, öyle mi? - Kararımızı etkileyen şeylerden biriydi. Ama bir etiketten söz etmiyorum. Bilal'in kumaşı güzel. Bunun da bir Başbakan oğlu olmasıyla alakası yok. Benim çevremde öyle insanlar var ki, anne-baba mükkemmel ama, çocuk bambaşka bir tarzda çalıyor. Zaten bizim ne düşündüğümüzün ne önemi var? Reyyan da beğendi onu... İyi de Reyyan'ın flört etme ihtimali yoktu ki! - Belki de olabilirdi ileride. İslamcı kesim flört etmez diye bir şey yok. ‘Bir Yay’ı ancak bir Boğa mutlu eder’ derdi Güzel kızınızın hiç mi kusuru yok? - Var var. Ben öyle fallara-mallara inanan biri değilim. Kahve falından filan da hoşlanmam. Büyücüydü, üfürükçüydü hiç işim olmaz. Allah-u taalaya inanırım o kadar. Ama bizim kız astrolojiye meraklı. Kafayı burçlara takmış. Ben baskıcı bir insan değilim, tamam, olabilir... Okuyor, ilgileniyor... Ama ilginçtir, Reyyan Yay burcu. Onda şöyle bir şey gelişmişti: Bir Yayı'ı ancak Boğa mutlu edebilir! Ben ‘‘Kızım delirdin mi? İnanma böyle şeylere’’ derdim. Biliyor musunuz ki, Bilal Boğa Burcu! Neredeyse, onun batıl itikadı bile mutlu yuva kurmasına sebep olacak! Şöyle diyor: ‘‘Çok güzel bir hayatımız olacak, şöyle olacak, böyle olacak. Ve anne hatırlatırım sana Bilal bir Boğa...’’ Hallerini görünce burçların uyumuna benim de inanasım geliyor... Görücü usulü ama harika bir şey yaşıyorlar Siz ‘‘Bu çağda görücü usulüyle evlendiler’’ tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? - Gülay Göktürk bu konu üzerine bir yazı yazdı. Görücü usulü ve severek evlenmeyi son derece zekice kıyasladı. ‘‘Aradığınız vasıfsız çok özel olmayan bir şeyse, mesela bisiklet kollu, beyaz bir tişörtse, siz almasanız da olur’’ dedi. ‘‘Çok çok markası bu olsun dersiniz, biri sizin için gider alır. Ama aradığınız çok özel bir şeyse, hani anlatamıyorsunuzdur, görünce hah bu diyebileceğiniz bir şeydir, kendiniz gider bulursunuz onu...’’ Hoş bir yazıydı, ama fırsatım olsaydı kendisine şunu söylemek isterdim: Çok sevdiğiniz, sizin zevklerinizi de bilen bir arkadaşınız vardır. O derse ki, ‘‘Ya bak bir yerde bir şey gördüm. Tam senin tarzın. Bir git onu gör. Hoşlanacağını düşündüm. Ama karar senin...’’ Hiç mi ona itimat etmezsiniz? Bizim görücü usulü böyle oldu. Üstelik gençler birbirinden hoşlandı... Birbirlerine bir bakışları var ki... Harika bir şey yaşıyorlar... Masum bir sevgi... Benim kalbimin pası bile çözüldü onlara bakarken!