BIST 8.619
DOLAR 34,28
EURO 37,52
ALTIN 3.021,37
HABER /  GÜNCEL

Erdoğan'ın dostu ilk kez konuştu!

Erdoğan'ın "yakın dostum" dediği Atasay'ın patronu Cihan Kamer, bu dostluğun nasıl başladığını ve bugün nasıl yürüdüğünü, Sabah Gazetesi'nden Balçiçek Pamir'e anlattı.

Abone ol

Tayyip Erdoğan'ın 'yakın dostum' dediği Atasay Kuyumculuk'un sahibi Cihan Kamer başarısının sırrını anlattı. "Hiçbir işe Erdoğan'a yakınım diye girmedim, kendime güvendim. Girersem tokat yerim, ilk önce de Başbakan'dan". Cihan ve Çiğdem Kamer'in Florya'daki evlerinin önündeyim. Görkemli bir müstakil evleri var. Daha sonradan öğrendiğime göre Cihan Kamer'in anne ve babası da aynı evde oturuyormuş. Tam bir aile yuvası yani. Cihan Kamer Atasay Kuyumculuk'un üçüncü kuşak yöneticisi. Dedesi Hacı Mustafa Kamer ve babası Atasay Kamer'den sonra görevi o devralmış. Şirketi dünya altın üretiminde ilk 10'da. Yıllık üretimi 20 ton altının neredeyse yüzde yetmişini ihraç ediyor. Yeni Bosna'da 1500 kişilik bir fabrikaya sahip olan Kamer önümüzdeki günlerde bir fabrika da Çin'e açmaya hazırlanıyor. Türkiye altın ihracatının yüzde 14'ünü karşılayan Atasay'ın sahibi Cihan Kamer'i aslında başka bir yerden daha tanıyoruz. O Başbakan Tayyip Erdoğan için "Yakın dostum" diyen birkaç isimden biri. Hani, Erdoğan'ın servetinin kaynağı olarak gösterdiği 30 kilo altını paraya çeviren kuyumcu. Erdoğan ile belediye döneminden tanışan Kamer tabir-i caizse 'Başkan'ın adamları'ndan biri, belki de önemlisi. POZİTİF, SIMSICAK BİR AİLE Cihan ve Çiğdem Kamer kapıda karşılıyorlar beni. İlk defa gördüğünüz kişilere daha iki cümle konuşmadan ısınabilir misiniz? Eğer Kamer ailesiyse onlar, sorunun yanıtı kocaman bir evet. Müthiş pozitif insanlar. Hayatlarının büyük bölümünde kahkaha var. Öyle güzel anlatıyorlar ki hikayelerini, dalıp gidiyorsunuz. Çiğdem Kamer de kocasıyla birlikte çalışıyor. Atasay'ın tasarım bölümü ona bağlı. Bir akşam yemeği yedik beraberce. Başarı öykülerini konuştuk. Tabii ki Erdoğan'ı da. 17 Aralık öncesiydi ama Kamer ailesi çok emindi iyi bir sonuç çıkacağından. Çiğdem ve Cihan Kamer evlerinin kapılarını ilk defa bir gazeteye açtılar. Cihan Kamer ilk defa sorulara yanıt verdi. "Başkan'ın adamı"nın gözü çok ama çok yükseklerde. "Türkiye'de bir yere gelmek yetmez, Atasay dünya markası olmalı" diyen Kamer'in Erdoğan'ın etrafındakiler için söyledikleri de bir süre konuşulacağa benzer. "Beklentiye dayalı ilişkinin ilişki olduğuna inanmıyorum. Tayyip Bey, bana ihtiyacı olduğu dönemlerde bile benden hiçbir beklentide olmadı. Maddesel olarak ihtiyacı olduğu dönemler geçirdi ama bir gün dönüp de 'Cihan bir lira yardım et' demedi. Dolayısıyla ben de onunla ilişkilerimde maddi bir beklenti içinde değilim. Ben hangi işe girersem gireyim kendime güvenerek girerim. Eğer o işe Tayyip Erdoğan'ın yakınıyım diye girersem tokat yerim. İlk önce de Tayyip Erdoğan'dan tokat yerim. Eğer Başbakan'ın yanındaki insanlar sonradan zengin olmuş insanlar olursa bu, güçlük çıkarır. Karşısındakinden maddi bir talebi olan kişi asla doğru şeyleri söylemez ya da eleştirmez. Tayyip Erdoğan benim gibi ondan bir şey beklemeyen iş adamlarının görüşlerine büyük önem verir, vizyonlarına güvenir, daha rahat davranır" NEDEN KUYUMCULUK? Dedeniz Denizli'de hem kuyumculuk hem de manifaturacılık yapıyormuş. Evet. Ben de orada doğdum zaten, Denizli'nin Çığır kazasında. Dedemin ismi Hacı Mustafa Kemal. zamanlar manifaturacılık ve kuyumculuk birlikte yapılırmış. Düğün için gelen her istediğini bulsun diye. Bizim kuyumculukta devam etmemizin sebebi başka. Babam küçükken bir bisiklet kazası geçirmiş ve sağ kolu trenin altında kalmış. Manifatura işinde o zamanlar metre olmadığı için kolla ölçerlerdi. Babam tek kolla çok zorlanmış, o yüzden kuyumcu olma karar almış. Eğer böyle bir kaza olmasaydı şimdi Türkiye'nin sayılı tekstilcilerinden biri olabilirdik. Denizli'nin bir kazasında başlayan serüven nasıl oldu da Türkiye'nin en büyüklerinden biri olmanızı sağladı? O günlerde her gün bir ilçede pazar kurulurdu. Babam haftada birpazar ile yetineceğine sokak tezgâhını yanına alıp her ilçeyi gezmeye başlamış. Yani tam kapı kapı pazarlama işi. Bayağı varlıklı bir hale gelmiş. Ardından gidip dedemden İstanbul'a gelmek için izin almış. Dedem bir kez gidersen bir daha dönemezsin ama istersen ayakkabı boyacılığı yap ama geri dönme demiş. İstanbul'a geliş o geliş. Ben 5 yaşındaydım buraya yerleştiğimizde. Kapı kapı pazarlama işi İstanbul'da da devam etti mi? Etmez mi ama İstanbul'da değil. Babam bir steyşın Opel'in arkasına bütün ürünleri atıp Anadolu'yu gezmeye başladı. Örneğin Trabzon'da ne meşhursa onu alıyor ardından Kayseri'de satıyor. Geceleri bile arabasında yatıp kalkıyor. Yani bir anlamda Türkiye'de ilk aktif pazarlamayı başlatıyor. LİSE 2' DE OKULU BIRAKTIM Bu arada siz ne yapıyorsunuz? Ben her yaz, ilkokul dahil, babamın Kapalıçarşı'daki dükkânına gidip geliyordum. İlk dönemde çok zorlandım tabii. Kumburgaz'da bir yazlığımız var oraya gitmek istiyorum, yaşıtlarımla oynamak istiyorum ama babam "Geleceksin" diyor. Bir süre sonra hoşuma gitmeye başladı. Kendimden büyük insanlar beni muhatap falan kabul ediyorlar, dükkân işi derken lise 2'ye geldim ve okulu bırakmaya karar verdim. Baba dedim benim şu anda yanımda çalışan bir sürü üniversite mezunu var. Ben okusam da okumasam da üniversite mezunları çalıştıracağım zaten. O zaman öyle düşündüm. Gençlik! Pişman mısınız? Tabii ki pişmanım. Nasıl pişman olmam. Bugün benim oğlum gelip bana böyle bir şey söylese tahammülüm bile olmaz. Dolayısıyla Bakırköy Merkez Lisesi'ni bıraktım. Ama Balçiçek Hanım, içimde büyük bir şeydir, mutlaka imtihanlarına girip liseyi bitireceğim. bitireceğim. İnanın bunu yapacağım. Önemli olan en iyi okullarda okumak değil ama okumak. Hiç kimse okumayı bırakmamalı. Liseyi bıraktıktan sonra altın işini tercih etmemişsiniz ama... Babam bana bugünün parasıyla 50 bin dolar civarında bir sermaye verdi. Ben de gidip Türkiye'nin ilk döviz büfesini kurdum. İLK DÖVİZ BÜFESİNİ KURDU O zamanlar hayaliniz neydi peki? Yani hayatınızın sonuna kadar ne yapmayı istiyordunuz? Ben aslan burcuyum, hırsılıyımdır. Hayatımın her döneminde ne yaparsam yapayım hep sektörümde lider olmayı düşledim. Önce Türkiye'de sonra dünyada lider olmalıydım. Hakikaten de döviz büfemiz o zaman alış ve veriş volümleri açısından bir numaraydı. Ardından Menkul Kıymetler Borsası şirketi kurdum. Deha Menkul Kıymetler. Sürekli yurtdışına gidip borsacılık adına ne var ne yoksa izliyordum. İnanın şu anda bankalarda kullanılan bilgisayar programlarını bile getirdim şirkete. Sistem analizleri yaptırıyordum vesaire. İş Bankası'nda popüler kim varsa onu transfer ediyorum. Pamukbank'ta kim iyi iş yapıyor diye bakıyorum. İşte o dönemde lise mezunu bile olmamanın ezikliğini büyük ölçüde hissettim. Yanımda birileri çalışıyor, birtakım analizler yapılıyor ama ben bunu okuyamıyorum, yeterince algılayamıyorum. Sonradan arayı kapattım ama ilk ezikliğim odur işte. Peki bu kadar iyi giden şirketleri neden bir anda ortaklara devrettiniz ve altın işine girdiniz? Bir kere mükemmelliğin sonu yok. Hedef hiç bitmiyor. O dönemde babam çağırıp beni dedi ki "Sana güveniyorum görüyorum ki artık sen aldığın işi bir noktaya getirebiliyorsun. Borsanın şu andaki yapısı kumarhaneyi andırıyor. Bir gün evimizin kapısını haciz için çalarlar diye korkuyorum" ben de hiç tereddüt etmeden hisselerimi devrettim. Babamın sermaye parasını zaten ödemiştim. Atasay'ın başına geçtim. Ama sermaye koyarak yaptım bunu, öyle bedava değil yani. Babam eşimi bulmuş benim haberim yok Çiğdem Kamer Ankaralı. Dil Tarih ve Coğrafya Üniversitesi Coğrafya bölümünde okurken, 18 yaşında Cihan Kamer ile tanışmış. Hiç tereddüt etmedim diyor evlilik teklifine "Evet" dedim. Çiğdem Kamer genç yaşta evlenmiş ve genç yaşta da çocuk sahibi olmuş. Büyük oğlu şu anda New York'ta işletme okuyor. Küçük kızı ise yanı başında. Cihan Kamer oğlundan bahsederken duygularını gizlemiyor. "Buradayken daha çok ayrı kaldığımız oldu ama şimdi burnumda tütüyor. Babam da bize duygularını hissettirmezdi ben de yapmıyordum ama yapmak lazım. Çocuklarınızı sadece eleştirmek yerine övmeniz de gerekir." Çiğdem ve Cihan Kamer çifti oğullarını New York'ta bırakıp Türkiye'ye dönecekleri zaman bin bir türlü numara yapıp havaalanına yalnız gitmişler. "Biliyoruz tabii ikimiz de ağlayacağımızı, o yüzden istemedik. El ele ağladık durduk" diyorlar. Çiğdem Kamer'e "Ankara'yı özlüyor musunuz?" diye soruyorum. Gülerek kaşlarını hayır der gibi kaldırıyor. "İstanbul'a bir gelen bu şehirden vazgeçemez. Ailem hâlâ Ankara'da. Ona rağmen ziyarete gitmiyorum onları sık sık buraya getirtiyorum." Söz Cihan Kamer'de. Karınızla nerede, nasıl tanıştınız? İlk görüşte aşk mı yoksa? Öyle ama hikâyesi farklı. Babamla annem beni erken evlendirmek istiyorlardı. Zaten annem beni 16 yaşındayken doğurmuş (Kahkahalar). İstanbul hayatı, ben de gencim, iyi de para kazanıyorum derken bunlar korkmuş yanlış yollara saparım diye. Aslında savruk bir yaşamım yoktu ama onlar itina gösteriyorlardı. 10 yıl önce Altınoluk'a gittiklerinde babam Çiğdem'i görüp beğenmiş benim haberim bile yok. Tekrar gittiklerinde sormuş "Acaba o gördüğüm sütun gibi bacaklı kız nerede?" diye... Hani anne babalar gittikleri her yerde oğullarına kız beğenirler ya... Sizinkisi o hesap galiba. Tamamen. Annem Altınoluk'tan aradı beni "Çabuk gel gördük çok beğendik" diye. Ben de açıkçası 19 yaşında evlenmek istemiyorum. Ayrıca "Yeter anne diyorum her gittiğin yerde kız bakıp durma." Yine de kıramayıp gidiyorum. Çiğdem ile o zaman tanıştık. Beraber zaman geçirdiğimizde mütemadiyen itişmeye başladık. Ben bir şey diyorum o eleştirisel bir şey söylüyor ya da tam tersi. İşte onun üzerine "Tamam" dedim kendi kendime. "Bu benim evleneceğim kadın". Çünkü beni çekip çevirebilir, bana hakim olabilir (Yine kahkahalar). Beraber çalışmak hiç de zor değil Çiğdem Kamer kendi deyimiyle evde oturup gezip tozarken bir gün kocası gelip "Benimle çalışacaksın" demiş. "İlk önce inanılmaz zorlandım. O zamana kadar iki çocuk büyütmüşüm tam rahat ettim derken bu iş çıktı. Fabrikaya beraber gidip gelmeye başladık. Fabrikaya gelen kocamın arkadaşları da isyan ettiler, 'Ne gerek var otursun evinde sıcak sıcak böyle fabrikalarda ne işi var?' diye. Zamanla işe alışmaya başladım. Tasarım bölümü bana bağlandı. Şimdi çalışmadığımı düşünemiyorum bile. Eve gelince bile alıyoruz laptopları bir köşeye oturup, çalışıyoruz." Röportaj: Balçiçek Pamir Kaynak: Sabah Gazetesi