Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde katıldığı konferansta konuşan Erdoğan Ortadoğu'da IŞİD krizini yorumladı...
Abone olCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Paris'e yaptığı ziyaret kapsamında Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde katıldığı konferansta konuştu. Erdoğan, Irak ve Suriye konusunda, "İran ile Türkiye işi birlikte ele alabilmiş olsaydı, batı ülkelerine hiçbir iş düşmeyebilirdi" açıklamasında bulundu.
Konuşmadan satır başları şöyle:
"DAESH'İ KULLANIYORUM"
İslami bir örgüt olarak göstermenin gayreti içine giriyorlar. Bir defa İslam anlam itibariyle anlamı barış olan 'sin' kelimesinden türemiştir. Anlamı barış olan din asla teröre müsaade etmez.
Dikkat edin IŞİD'i de kullanmıyorum, DAESH'ı kullanıyorum. Çünkü bunlar terör örgütüdür.
Kobani bölgede yaşanan trajedinin çok cüzi bir kısmıdır bunun da istismarı yapılmaktadır. Ne var burada acaba? petrol mü var, altın mı var, elmaslar mı var? neden acaba kobani? Bunun üzerinde durmak gerekir. Bugün Kobani'yi bombalayanlar koalisyon güçleri. Açık söylüyorum, dost acı söyler.
Bakınız Hama vurulmuştur sesleri çıkmamıştır, Humus vurulmuştur sesleri çıkmamıştır, bütün onlar vurulurken sesleri çıkmayanlar acaba Türkiye'nin sınırındaki Kobani ile ilgili niye bu kadar aceleci dünyanın her yerinde bir stratejik konuma taşıdılar? onlar için stratejik önemi nedir?
Benim sınırımda burası. Eğer stratejik bir konumu olacaksa benim için olmalı. E 200 bin insan oradan çıkmış vaziyette. Şu an boş bir kobani var.
"PYD TERÖR ÖRGÜTÜDÜR"
Dediler ki biz PYD'ye silah yardımı yapmamız lazım. Bende kendilerine dedim ki yanlış yaparsınız, çünkü PYD bir terör örgütüdür.
Şu anda zaten orada halk bizde, Kobani'de bin iki bin tane savaşçı var. Bu attığınız silahlar DAESH'ın eline geçerse bunu neyle izah edeceksiniz. dediler yok hassasız. E ne oldu? atılan silahların bir bölümü DAESH'ın eline geçti.
Batı'nın Ortadoğu'ya karşı sergilediği çifte standartlı durum vicdanları etkiliyor. Bu tutum son bulmadığı, küresel adalet tesis edilmediği müddetçe, Ortadoğu'da ve diğer bölgelerde bu tahribat artacaktır. Batı da bu tahribattan uzak kalmayacaktır. Avrupa'nın bu tehlikeyi görmesi gerekiyor. Bugün Kobani’yi kurtarırsınız yarın başka Kobani’ler çıkar. PKK’ya yeşil ışık yakılırken, bu terör örgütüne kırmızı ışık yakılması samimiyetin sorgulanmasına neden olur.
Suriye’de 300 bin insanın öldürülmesine ses çıkarılmaması adaletin sorgulanmasına neden olur. AB bunu Türkiye ile başarabilir. Türkiye’nin ekonomik gücüyle birlikte tarihi birikiminden istifade edebildiği ölçüde büyüyebilecektir.
"İRAN'LA İŞBİRLİĞİ YAPSAYDIK BATI'YA İŞ DÜŞMEZDİ"
Bizim dinimiz İslam, İran'ın da dini İslam. Ama bu mezhebi yaklaşım dinin üzerine çıktığında orada sıkıntı başlar. Şu anda Irak ve Suriye konusunda, İran ve Türkiye işi birlikte ele alabilmiş olsaydı, batı ülkelerine hiçbir iş düşmeyebilirdi.
Ne yazık ki burada bunu oluşturamadık, bunu kuramadık. Şu anda Irak ordusunun yüzde 100'e yakını Şii'dir. Ama Irak halkı tamamen Şii'lerden oluşmuyor, Sünni'ler var. Bir katılımcı yapı ırak ordusunun içerisinde yok. Burada İran'ın kendine has bir etki alanı doğurması gerekiyor.
Suriye'de de yine İran'ın mezhebi taassup içerisinde olduğunu görüyoruz. Suriye yönetimi bir yanda İran'a dayıyor bir yanını açık söylüyorum Rusya'ya dayıyor. Bu gerçekleri biz Rusya ile ilişkilerimiz ileri olmasına rağmen Rusya ile de uyum sağlayamadık.
"İSRAİL BİR DOSTUNU KAYBETTİ"
İsrail aslında bölgede bizim halkı Müslüman olan ülkeler olarak münasebetleri ilişkileri en ileri olan ülke Türkiye'dir. İsrail böyle bir dostunu kaybetti. Çünkü gerek Mavi Marmara olayı diye uluslararası sularda Gazze'ye insani yardımı vurmalarından sonra, içinde 36 farklı ülkeden aktivistler vardı. Bu olaydan sonra aramızdaki münasebetler olumsuz gelişti.
Biz kendilerine üç maddeden oluşan şart koştuk. Bir özür, iki tazminat, üç Filistin'e ambargonun kaldırılmasıydı. Özür dilendi, tazminatta belli noktaya gelindi. Hatta ambargonun kalkması konusunda da artık Netanyahu'nun önünde imzalayacak dediler. Fakat bunu beklerken Gazze Filistin vurulmaya başlandı. Gazze ve Fiilistin aslında bir insanlık dramını yaşıyor. Buralar açık hava hapishanesidir.
Bakın orada her türlü hastaneler yıkıldı, BM'ye ait 20'ye yakın bina vuruldu. Bütün bunların hepsi BM'nin aldığı kararlara rağmen yapıldı, hala yapılıyor. Şu anda da devam ediyor.
Bizim İsrail halkıyla sorunumuz yok. Ama İsrail'in yönetimiyle bizim sorunumuz var.
Ben demokratik bir liderim. Dolayısıyla Mısır'da da bir demokrasi mücadelesinde sayın Mursi yüzde 52 oyla Mısır'a başkan seçildi. Mursi şu andaki Sisi'yi kendine milli savunma bakanı yaptı.
"SİSİ MASADAYSA BEN GİTMEM"
Milli Savunma Bakanı yaptığı Sisi kalktı darbeyle batı çok büyük yanlış yapmıştır. Ben batı'ya sesleniyorum. Siz demokrasiden yana mısınız, darbeden yana mısınız?
Ben uygulamasıyla darbeden yana olduğunu gördüm. BM genel kurulunda verilen yemekte, sordum masada kimler var. Dediler ki Sisi de o masada.
Sisi o masadaysa ben o masaya gitmem dedim. Niye? Benden meşruiyetini alacak bir darbeciyle yan yana olamam ve gitmedim. Şu anda batıda bir yol ayrımı var. Eğer demokrasi diyorsak, mücadelemizi kalemlerimizle de vreceğiz, söylemlerimizle de vereceğiz.
Şu anda Mursi cezaevinde.Üç bini aşkın siyasi tutuklu cezaevinde. Düşünün bir günde üç bini aşkın insanın öldürüldüğü bir ülke var mı? Burada öldüren işte darbeci Sisi.
"KIRIM'DAKİ İŞGALİ KABUL ETMİYORUZ"
Rusya ve Ukrayna iki ayrı devlet. Burada Rusya’nın özellikle şu anda Kırım’daki yapmış olduğu işgali biz kabul etmiyoruz. Etmemiz mümkün değil. Kırım’da yüzde 14 gibi de Tatar Türkleri vardır. Biz bunları konuştuk, kendilerine olumsuz yaklaşımımızı sayın Putin’e ifade ettik. Bağımsız bir Ukrayna, toprak bütünlüğüne saygı duyulması gereken bir Ukrayna anlayışımız devam ediyor. Artık süreli değil süresiz bir barış Ukrayna’ya hakim olur diye düşünüyorum.
Ortadoğu’daki yeni sınırlar sorusuna gelince, Türkiye’nin sözde sınırlara evet demesi mümkün değil. Bu süreçte atılan ve atılmakta olan adımlar çok çok önemli. Fakat mesela Irak’ta maalesef bazı zihinsel adımlar başka ülkeler tarafından atılıyor. Bu da önemli. Şimdi burada DAESH böyle bir adımı atmadığını kimse söyleyemez. Ama tabi ki bu bir terör örgütüdür. Böyle bir netice alabileceğine ihtimal vermiyorum.
Konsolosluğumuzla ilgili konuya gelince, biz oradan bu olaylardan sonra büyükelçimizi ve elemanlarımızı seçince bunlarda boş buldukları binaya yerleşmiş oldular. Olayın aslı budur. Buraları koruma görevi aslında Mısır devletine, pardon Irak devletine aittir. Tabi konsoloslarımızın buradan malum sebepten çıkmaları ve DAESH tarafından 102 gün rehin olarak tutuldu, bu boşaltılmış yere bunlar girmiş oldu. Zaten Irak’ın yüzde 40’ına hakimler. Biz rehinelerimizi kurtarmış olduk. Temenni ederim ki bizde oradaki başkonsolosluğumuzu yeniden kazanırız, hizmetlerimizi sürdürürüz.
"YENİ TÜRKİYE’YE YENİ HİZMET BİNALARI"
Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına dair bir soru geldi. AOÇ’deki yeni yaptırdığımız Cumhurbaşkanlığı sarayıyla alakalı. Kusura bakmayın da, Gazi Mustafa Kemal’in zamanında veya daha sonra yapılmış olan ki, kullanılan Cumhurbaşkanlığı köşkü Gazi Mutafa Kemal’in hizmet verdiği köşk değildir bir defa. Benim oturduğum hizmet verdiğim yer Mustafa Kemal’in hizmet verdiği yer değildir. Pembe Köşk diye adlandırılan bir yerdir. Biz bu yeni yaptığımız yere geçerken, başbakanlık binası hizmete elverişli olmadığı için, Başbakanımızı benim hizmet verdiğim yere alacağız. Pembe Köşk’ü gazi Mustafa Kemal ile alakalı bir müze haline getirmek ve ondan kalanları orada toplamak suretiyle oraya, bir bağ evi diye bir yer vardı, onu da Pembe Köşk’e, oraya taşımak suretiyle Pembe Köşk’ü daha anlamlı kılabilecek bir adımı da atmış olacağız.
Artık biliyorsunuz bir yeni Türkiye var, hizmet verebilecek binalarımızın da olması gerekir. Yeni yer yine bizim mimari üslubumuza, çünkü Türkiye medeniyetin varisidir. Nasıl ifade ediyorsunuz, Atatürk’ün mirasları diyorsunuz, biz Osmanlı bakiyesi üzerine gelmiş bir ülkeyiz. Bizim bir mimari anlayışımız var, Ankara Selçuklu’nun payitahtı olmuş bir yerdir. Sizi de misafir etmek isterim. Gelip görmenizde fayda var. hizmet mekanı olmuş diyebileceğinize inanıyorum.
“RUSYA İLE NÜKLEER ENERJİ ADIMI ATTIK”
Nükleer enerji santrali konusunda, Rusya ile bir adım attık Mersin’de. Dediğiniz doğrudur, böyle bir eserin meydana gelmesi 7-8 yılı bulmaktadır. Yaklaşık 20 milyar dolar civarında yatırım kapsıyor bu. Ve Türkiye Fransa Japonya olarak Sinop’taki nükleer enerji santralini yapma gayreti içindeyiz.
İLK KEZ DAESH'İ KULLANDI
Erdoğan’ın, Paris'e resmi ziyaretinde bir ilk yaşandı. Daha önceki tüm açıklamalarında Irak Şam İslam Devleti Terör Örgütü'nden Türkçe'de kullanılan kısaltılmış adıyla, yani "IŞİD" olarak bahseden Erdoğan, Paris'te örgüt için "DAESH" terimini kullandı.
Erdoğan, Paris'te Elysee Sarayı'nda Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile düzenlenen ortak basın toplantısında, "Bu terör örgütlerinin attıkları adımlara karşı herhangi bir tavır alınmamıştır. Ama maalesef buralarda da yalnız kaldık. Esed rejimini karşısına almayan acaba Esed giderse ne olacak diye düşünen bir anlayışın DAESH (IŞİD) ile mücadele etmesi mümkün değil" diye konuştu.
FRANSA "DAESH" KAMPANYASI BAŞLATMIŞTI
Terör örgütünden bahsederken daha önceki açıklamalarında hep "IŞİD" kısaltmasını kullanan Erdoğan'ın Paris'te bunu değiştirmesi tesadüf değil. Çünkü Fransa hükümeti resmen, örgütün adından "DAESH" olarak bahsedilmesi için kampanya başlatmıştı.
DAESH, terör örgütünün Arapçasının (ad-Dawlah al-Islamiyah fil-‘Iraq wa ash-Sham) ilk harflerinden oluşuyor.
KAMPANYAYI FRANSA DIŞİŞLERİ BAKANI BAŞLATMIŞTI
IŞİD terör örgütünden, kendi ilan ettikleri "İslam Devleti" ismiyle bahsetmeme kampanyasını, bizzat Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius başlatmıştı.
Fabius, 10 Eylül'de yaptığı açıklamada, IŞİD için, "Bunlar bir devlet değil, bir terörist gruptur. Ben, İslam Devleti terimini kullanmamayı tavsiye ediyorum, çünkü bu terim İslam, İslamiyet ve Müslüman terimlerine çağrışım yapıyor. Bu grup sadece, Arapların söylediği gibi DAESH, ya da benim bundan sonra kullanacağım gibi, DAESH katilleri" demişti.
Fabius'un bu sözlerinden sadece beş gün sonra, Fransa Cumhurbaşkanı Holland terimi kullanmaya başlamıştı.