BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Erdoğan'dan milliyetçilik uyarısı

Başbakan Erdoğan, "Biz bölgesel milliyetçiliğin karşısında olduğumuzu bunun için ilan ettik. Ne yapıp edip bu dengesizliği kaldıracağız" diye konuştu.

Abone ol

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son günlerde özelleştirme konusunda muhalefetin sergilediği tavrın, esas itibarıyla "fikri arka planı zayıf, reflekse dayalı bir tavır" olduğunu söyledi. Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin, milletin tercihiyle "yeni siyaset" dönemine girdiğini belirtti. Ancak, zihnen "eski" siyasetten kopamayanların, belli meseleler gündeme geldiğinde, "eski" siyasete ait refleksleri sergilemekten geri durmadıklarını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi: "Bu meselelerden biri de özelleştirme meselesi... Son günlerde özelleştirme konusunda muhalefetin sergilediği tavır, esas itibarıyla fikri arka planı zayıf, reflekse dayalı bir tavırdır. Bu alışageldiğimiz, zaman zaman tamamen tersinin yapıldığı bir tablodur. Özelleştirme, onların zannettiği gibi, kamunun elindeki zarar eden işletmelerin özel sektöre satılması, devredilmesi değildir. Özelleştirme politikası, devlete, topluma, ekonomiye, kamu sektörüne bakış esasında şekillenen, kamu işletmelerinin satılmasının ötesinde sonuçlar doğuran bir araçtır. Esasında özelleştirme, devletin fonksiyonlarıyla, devlet-toplum ilişkileriyle, devletin etkinliğiyle ilişkili daha geniş bir tartışma alanıdır. Biz, daha güçlü, daha etkin ve asli fonksiyonlarını eksiksiz yerine getiren bir devlet anlayışını benimsediğimiz için özelleştirmeden yana tavır alıyoruz. Bize göre, güçlü ve etkin devlet, özel sektörün de üretebileceği mal ve hizmetleri üreten, piyasa içinde ağırlık taşıyan bir devlet değildir. Bize göre, güçlü ve etkin devlet, adalet, iç güvenlik, milli savunma gibi asli fonksiyonlarını eksiksiz olarak yerine getiren ve kamusal nitelikli sosyal hizmetleri yeterli seviyede ve kaliteli bir şekilde sunan devlettir." "DEMOKRASİ İÇİN" Erdoğan, kamu sektörünün ekonomideki payının azaltılmasının, devleti zayıflatmayacağı gibi, aksine toplumu güçlendirici bir etkiye de sahip olduğunu ifade ederek, "Yani, siyasi ve ekonomik anlamda demokrasi için de kamu sektörünün ekonomideki payının azaltılması gerekmektedir" dedi. Kamu sektörünün ekonomideki ağırlığının olumsuz sonuçlarından birinin de bürokratik bir iktidara ve bununla bağlantılı olarak bürokratik yozlaşmaya yol açması olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti: "Kamunun belli malları üretmesi, ’sosyal devlet’ ilkesi çerçevesinde de savunulamaz. Çünkü, devletin ekonomideki payının büyüklüğü, toplumun bütününe yönelik fırsat eşitliğini sağlayıcı sosyal hizmetleri üretmesini de engellemektedir. İşte biz özelleştirmeye bu pencereden bakıyoruz. Daha demokratik, daha güçlü, daha verimli, daha adil bir devlet yapılanmasının arayışı içinde meseleleri değerlendiriyoruz. Muhalefetten de ’eski siyaset’ refleksleri yerine, mümkünse fikri temeli olan tavırlar bekliyoruz. Eğer bunu başarabilirlerse ülkemizin bundan elde edeceği fayda çok büyük olacaktır. Zaferlerin daima sahibi çoktur, yenilgiler ise sahipsizdir. Enflasyon tarihinin en düşük seviyelerine çekilmiş, Türkiye Cumhuriyeti hazinesi tarihinin en düşük faiz oranlarıyla borçlanmış, ekonomi büyüme hızında dünyada ilk sıralarda yer almış, dış ticaret, turizm gelirlerinde adeta patlama yaşanmış, uluslararası sermaye girişinde yine rekorlar kırılmıştır. Kamu net borç stokunun GSMH’ye oranı yüzde 63.5’e çekilmiş. Borçlanma faizleri düşmüş, borç vadeleri azalmış, işsizlikte, nüfus artışına rağmen bir miktar düşüş sağlanmış, ekonominin tüm göstergelerinde millete umut veren iyileşmeler yaşanmış, istikrar sağlanmış, güven ortamı tesis edilmiş, Türkiye dünyanın dikkatini çeken atılımlar gerçekleştirmiştir... Peki bunlar başarı mı? Evet, bunlar başarıdır... Bunları kim yapmış? Bakıyorsunuz, sahiplenen çok kişi var." HATIRLATMA Türkiye’nin eşiğine kadar geldiği felaketlerin sahibi bulunmadığını kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu: "Bundan sadece birkaç yıl önce bu ülkede neler yaşanıyordu, bir hatırlayalım: Enflasyon yüzde 130’lar seviyesini aşmış, bir gecede faiz oranları yüzde 8 binlere çıkmıştı. Ekonomi yüzde 9.5 oranında küçülmüş, borç stoku GSMH’nın yüzde 90’ını aşmış, işsizlik artmış, yoksulluk artmış, istikrar kalmamış, güven kalmamış, her şeyden önce halkımızın umudu tükenmeye başlamıştı. Peki kim ülkeyi bu karanlığa sokmuş, kim bunların sahibi? Bunların sahibi yok, bunlar cami avlusuna bırakılmış... Şimdi biz bu tartışmalarla ne kendimizi, ne de milletimizi oyalayacak değiliz." Erdoğan, iş yapmak, çözüm üretmek, yol almak için iktidara geldiklerini ve iki buçuk yıl gibi kısa bir süre içinde de oldukça uzun bir yol katettikleri ifade ederek, "Elde edilen başarıları milletimizin her bir ferdiyle paylaşmaktan da imtina etmeyiz. Ancak şimdi bakıyorsunuz, bazı çevreler bir hususu dillerine dolayıp bu başarıya gölge düşürmek istiyorlar. Neymiş? 2004 yılında işsizlik oranı yüzde 10.3’müş, 2005 yılında 11.5’e yükselmiş..." diye konuştu. İŞSİZLİK Erdoğan, Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 2005 yılından itibaren işsizliğe ilişkin verilerinin, daha önce üçer aylık dönemler halinde açıklarken, şimdi aylık olarak açıklamaya başladığını hatırlattı. Nisan ayında da 2004 Aralık-2005 Ocak-Şubat dönemini içeren, "2005 Ocak" verilerinin açıklandığını kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu verilerle henüz kıyaslama yapma imkanımız yok. Ne zaman kıyaslama yapabileceğiz? Bu ayın sonunda, Şubat 2005 verileri açıklanınca, geçen senenin ilk çeyreğiyle kıyaslama mümkün olacak. Şimdi eğer, bu sistem değişikliğini gözardı edip, ’işsizlik arttı, bakın yüzde 11,5’e yükseldi’ derseniz, kusura bakmayın, buna ekonomiden anlayan herkes güler. İşsiz olan 1.1 milyon insanımız ülkemizde iş sahibi oldu. Bunlar resmi rakamlar. Hiç rakamları eğip bükmeye, öncesini sonrasını görmeden yorum yapmaya, ’ben yaptım, oldu’ demeye gerek yok. Bizim hiçbir çekincemiz, hiçbir kompleksimiz, hiçbir korkumuz yok. Biz bizzat yaşıyoruz. Başarılı olduğumuz alanlarda çıkıp bunu gururla anlatıyoruz. Başaramadığımız, henüz başaramadığımız alanlarda da şapkamızı önümüze koyup gayet iyi düşünmesini de biliyoruz. Biz daha yolun başındayız, ’Bizden üç yıl bir şey beklemeyin’ dedik. Neredeydik, şimdi neredeyiz? "HALKIMIZIN BEKLENTİLERİNİ BİLİYORUZ" Hafta sonu Siirt’teydim. Esnaf, fiyatlarının düştüğünü söylediler, ’piyasada hareket yok’ dediler. Biz bunu da düşünüyoruz. Vatandaş kredi temin ediyor, ev alıyor, araba alıyor. Bu insanlar eskiden ’acil’ dediği ürünlere yönelmiyor. Büyük yatırımlara vatandaşın girmesi küçük esnafta sirkülasyonu etkiliyor. Buna bir zihniyet değişimi diyebiliriz. Bu takdir vatandaşımıza aittir. Halkımızın beklentileri çok yüksek, bunu çok iyi biliyoruz, çok iyi hissediyoruz ve çok açık olarak görebiliyoruz. Ülkemizde bölgeler arasında ciddi dengesizlikler var. Yatırımlar sürekli belli bölgelere tahsis edilmiş. Belli bölgeler tamamen ihmale uğramış. Bu bölgeler feryat ediyor. Yoksulluk yaygın, sosyal güvence, eğitim ve sağlıkta sıkıntılar var. İktidarımız bölgesel dengesizliği giderebilmek için yeni hamleleri üst üstü yapıyor. Biz bölgesel milliyetçiliğin karşısında olduğumuzu bunun için ilan ettik. Ne yapıp edip bu dengesizliği kaldıracağız. Onun için yollar, hastaneler, okullar yapıyoruz bu bölgelerde..."