Uluslararası Kriz Grubu'nun 'Çözüm sürecini kurtarmak' raporunda ‘Süreç başarılı olursa Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Abdullah Öcalan’ın barış ödülü alırken yan yana durduğu olası bir senaryoyu zihninde canlandırması gerek' ifadesi yer aldı.
Abone olDünyanın sorunlu bölgelerinde yaptıkları çalışmalar ve hazırladıkları raporlarla saygın yere sahip, çatışma çözümlerinde dünyada akla ilk gelen düşünce kuruluşlarından Uluslararası Kriz Grubu (IGC) Türkiye Direktörü Hugh Pope, çok konuşulacak "Türkiye ve PKK; çözüm sürecini kurtarmak" başlıklı bir rapor hazırladı. Bu raporun en çarpıcı yanı ise ‘Türkler, süreç başarılı olursa Cumhurbaşkanı Erdoğan ile PKK lideri Öcalan’ın uluslararası bir podyumda barış ödülünü kabul ederken yan yana durduğu olası bir senaryoyu tahayyül etmek durumunda’ gibi provokatif algılanma potansiyeli yüksek bir öneri bulundurması...
Raporu yazan ve hazırlayan IGC Türkiye Direktörü Hugh Pope’a göre, o gün geldiğinde Öcalan’ın durumu zaten çoktan normalleşmiş olacak.
İşte o rapordan önemli satırlar ve raporun yazarından çarpıcı açıklamalar:
"SÜRECİN GERÇİREĞİ AŞAMALAR: SÜRECİN 3 AYAĞI OLMALI"
Sürecin üç ayağı olmalı. Birinci ayakta, bugüne kadar yapılanlar var. Yani işin hukuki altyapısının hazırlanması, kamu diplomasisi vesaire. İkinci ayakta reformlar var; Türkiye’nin kendi kendine yapması gereken şeylerden bahsediyoruz. Anayasa reformu, ademimerkeziyetçilik, anadilde eğitim, terörle mücadele reformu gibi. Bunları PKK ile müzakere edemezsiniz, Ankara’da parlamentoda müzakere etmeniz gereken şeyler. Buralarda muhatabınız PKK değil, siyasi partilerdir. Üçüncü ayakta silah bırakma ve PKK liderlerinin geleceği gibi çetrefilli konular var. Bu boyutlar üzerine Türkiye’de kimsenin henüz tam olarak kafa yorduğunu düşünmüyorum. Bir barış sürecinde iki taraf için de gerçek zorluk şudur; günün sonunda barış yapıldığında belki daha önce işlenen suçlardan dolayı cezaevine gidecek olanlar kendileridir.
RAPORDAN ÇARPICI BİR KESİT: GEÇİCİ ADALET MEKANİZMASI NEDİR?
(Geçici adalet mekanizması) Savaş sırasında gerçekleştirilen suçların cezalandırılmasından bahsediyoruz. Cezalandırma insanların adaletin yerini bulduğunu düşüneceği ölçekte ama aynı zamanda barışın gerçekleşmesinin önüne geçmeyecek hafiflikte olmalı. Uluslararası mekanizmalar o hafifliği barış sürecinde kat edilen mesafeyle dengeleyebilir. Mesela Türkiye o en başta ikinci ayak diye anlattığım reformları başarıyla gerçekleştirmişse ‘Belki ağır cezalar vermedik ama suça neden olan temel gerekçeleri ortadan kaldırdık’ gibi bir argüman ortaya koyabilir. Tecil edilen mahkeme kararları ya da ev hapsi gibi formüller de gündeme gelebilir.
"BARIŞI YAPANLAR CEZAEVİNE DE HAZIR OLMALI"
Cemil Bayık, Murat Karayılan, Sabri Ok gibi isimler barış sürecinin sonunda cezaevine gidebileceklerinin farkındalığı içinde yürümeli, ya da Kuzey Irak’ta kalabilirler. Seçim onların. Aralarında bir kısmı zaten daha önce de cezaevine girmiş isimler. Sabri Ok mesela, 20 yılını cezaevinde geçirdi. Sonuçta herkes üzerinde anlaşılmış kriterler çerçevesinde bir geçiş dönemi hukukuna muhatap olmak durumunda kalacak.
"TÜRK ORDUSU DA YARGILANABİLİR"
(Türk hükümeti bu durumun farkında) Bence bunu biliyorlar ama insanlara nasıl söyleyeceklerini bilmiyorlar. Malum, bu Türk güvenlik güçlerinin de olası bir uluslararası araştırmaya tabi tutulabileceği anlamına geliyor. Ancak Türk kamuoyu bundan haberdar değil. Evet kolay şeyler değil ama sonuçta hükümet barış yapmakta kararlıysa gidilmesi gereken yollar bunlar. O yüzden de buradaki kritik eşik henüz atlanmış değil. Türkiye bu konuda Kolombiya’daki sürece katılmış olan uzmanların deneyimlerinden faydalanabilir. Kolombiya, uluslararası mahkemelerde savunulabilecek türden bir barış yapmayı başardı. Elbette konuştuğumuz her şey PKK için de geçerli. PKK’nın sivilleri öldürmekle ilgili korkunç bir şöhreti olduğunu hatırlatmaya gerek var mı bilmiyorum.
"PKK KEMALİST SİSTEMİN ÇOCUĞU"
Ak Parti’nin seçmen tabanının güçlü olduğu Sünni bölgelerden IŞİD’e yüzlerce gencin katıldığını biliyoruz. O nedenle bu konudaki görüşlerini kamuoyunda çok açık etmek istemiyor olabilirler. Ama Ankara’da kime ‘Türkiye’nin geleceği, bölgede ortaya çıkacak Sünni Arap yapılarla mı yoksa Kürtlerle mi’ diye sorsanız herkes ‘Kürtlerle’ diyor. Kürtlerin de bir numaralı düşmanı IŞİD. PKK da seküler bir örgüt, Türkiye’de geneline baktığınızda seküler bir ülke. PKK gayet açık biçimde Kemalist sistemin çocuğu. Evet, belki Kemalizmin evrim geçirmiş, tuhaf bir hali ama sonuçta seküler ve modern bir kimlikten bahsediyoruz. Belki size ‘Kemalist’ dediğim için tuhaf gelecek ama siz buna Türkiye’de Kemalizm diyorsunuz ancak işin özünde evrensel Batı değerleri ve sosyal devlet var.
"ERDOĞAN YA DA ÖCALAN’A BİR ŞEY OLSA HER ŞEY SIFIRDAN BAŞLAR"
Erdoğan’a ya da Öcalan’a bir şey olursa, her şey sıfırdan başlar. Gidilmiş yolların üzerinden yeniden gidilir. PKK, Öcalan zamanında hep tek merkezden yönetilen bir örgüt oldu. Öcalan şu anda da bir şekilde örgütü tek parça tutmayı başarıyor. Ama ekim olaylarında gördüğümüz gençleri gelecekte kimin nasıl kontrol edebileceği belirsiz. Öcalan bugün hapiste, çıkmak istiyor ve bugün için insanlarını etkileyecek güce sahip. Türk hükümeti de ona son derece güveniyor. Buradaki sorun şu; Türk tarafı Öcalan’ı sokağı bastırmak için kullanmaya devam ederse Öcalan gerçekten barış aşamasına gelindiğinde zayıflamış olacak. Bazı Türk yetkililerin ısrarla Öcalan’ı PKK’dan ayırıp farklı bir yere koymaya çalışan söylemlerini izliyoruz. Eğer barış süreci yürütüyorsanız bu yöntem çok tehlikelidir, çünkü sonunda başkalarıyla yeni bir barış süreci başlatmak zorunda kalırsınız. ‘Öcalan başka, PKK başka’ tavrından kesinlikle vazgeçilmeli.
"TÜRK HÜKÜMETİ ŞİMDİDEN ÖCALAN'IN İMAJINI NORMALLEŞTİRMEK ADINA BİR ŞEYLER YAPIYOR"
Bugün sizin ve benim gibi insanlar bunu konuşabiliyorsa, beş sene sonra daha fazla insan konuşuyor olacaktır. Türk hükümetinin daha şimdiden Öcalan’ın imajını normalleştirmek adına pek çok önemli adım attığını görüyoruz. Türkiye’deki gazetelerin siyasi sayfalarında Öcalan’ın demeçlerine yer vermek normal bir durum oldu. Barış geldiğinde iki tarafın temsilcisinin aynı podyumu paylaşacağını düşünmek de o kadar uç bir durum değil artık.
O podyumdakilerden biri Davutoğlu ile Demirtaş da olabilir. Beş sene sonra ya da o gün ne zaman gelecekse o zamanın siyasi aktörleri kimse, onlar çıkar sahneye. Ama bugün herkes bu süreci başlatanın ve sürdürenin Erdoğan olduğunu biliyor. Bugün Erdoğan’ın bu ülkeye bırakabileceği bir miras varsa o da Anadolu’ya barışı getirmektir. Bu Türkiye için muazzam bir kazanım olacaktır ama elbette siyasi bir yatırım gerektiriyor.
"ÖCALAN SERBEST KALSA DA ASLA TEK BAŞINA İSTİKLAL CADDESİ’NDE YÜRÜYEMEYECEK"
Öcalan açısından acıklı olan şu; serbest kalsa da asla özgür olamayacak. Serbest kalsa da hayatı boyunca İstiklal Caddesi’nde tek başına, özgürce yürüyemeyecek. Daima etrafında korumalar olacak. Bildiğim kadarıyla şu an için Öcalan’ın hakkındaki yargı kararının tartışmaya açık hiçbir yanı yok. Ama Türk hükümeti Öcalan’ın barış süreci açısından kıymetini gayet iyi anlamış durumda. Barışın Öcalan açısından bir ödülü olacaktır muhtemelen. Türk yetkililer şimdiden ev hapsine dair tünelin ucunda ışık anlamına gelecek bir tutum içinde. Ev hapsi dediğiniz çok esnek bir kavramdır.