BIST 9.660
DOLAR 34,60
EURO 36,32
ALTIN 2.925,49
HABER /  POLİTİKA

Erdoğan ve Kılıçdaroğlu nasıl bir lider?

Marka ve İletişim uzmanı Semih Yalman liderleri markalaşma açısından değerlendirdi.

Abone ol

Marka ve İletişim Uzmanı Semih Yalman Akşam'a verdiği röportajda günümüz siyasetçilerini markalaşma açısından değerlendirdi. Yalman'a göre Başbakan Erdoğan günümüzün, CHP lideri Kılıçdaroğlu ise 20 yıl sonrasının lideri.

İşte Yalman'ın Erdoğan ve Kılıçdaroğlu için ilginç tespitleri:

ERDOĞAN: Tayyip Erdoğan ise Türkiye'deki en sistemli siyaset hareketidir ve bunu da marka adına en sistemli yapan partidir. Yüzde 50 oy almasının sebebi de budur. Yaptıklarına kesinlikle girmek istemiyorum, ben siyasetçi değilim, siyaseti bilmem ama marka açısından baktığım zaman yaptıkları kesinlikle ona o yüzde 50'yi sağlamıştır. Ya da şöyle diyelim, o yüzde 50'nin yüzde 60'ı kesinlikle marka olmasından geliyor. İnsanların duygularına, insanların akışlarına hitap edebilmesiyle, gündemi istediği noktalara çekebilmesiyle, partisini konumlamasıyla ve duruşuyla geliyor. Bence kesinlikle ve kesinlikle markalı siyaset, marka siyasetçi açısından bakıldığı zaman Tayyip Erdoğan, Özal'dan sonra Özal'ın başlattığı ekolün en iyi örneğidir.

ADI AKP'NİN ÖNÜNDE: Erdoğan, AKP'nin önünde giden bir marka. Özal da öyleydi, Demirel de. Partisinin önünde gidiyor ama burada ona konum veriyor, diğer markalara ve Türkiye'ye verdiği gibi. Bu konumlar da değişmiyor, çok istikrarlı bir süreklilik var. Söylemlerinde de bir süreklilik var ve çok anlaşılır. Bunun üstüne liderlik şeklini de eklediği zaman Tayyip Erdoğan markası ortaya çıkıyor. Ben bugüne kadar hiçbir Türk siyasetçisinin çok net bir şekilde, Avrupalı işadamlarının önünde durduğunu görmedim. Bu, Erdoğan markası için iyi bir konumlama. Bu bir özgüvendir ama yanlış yaptı mı onu bilmem. Aykırı düşündüğü bir olaya bir dakika diyebildi. Marka olarak şunu söylüyor: Ben güçlü bir liderim, ilişki kuran bir liderim, sosyalim, kararlıyım ve bildiğimi de okurum. O yüzden bana güven kardeşim, benle savaşa gel, ben seni yarı yolda bırakmam. Markanın özü bu. Sen toplum olarak böyle bir lider istiyorsan, gidersin böyle bir lidere oyunu verirsin.

KILIÇDAROĞLU: Kılıçdaroğlu'na baktığım zaman çok farklı bir lider tiplemesi çiziyor ama yanlış bir lider tiplemesi değil bu. Ancak şu anda bu topluma göre bir lider tiplemesi değil. Belki benim çocuklarım, onlar büyüdüğü zaman öyle bir lider isteyebilirler. Siyasetçinin de buna göre kendi markasını konumlaması ve bunda istikrarlı olması lazım. Kılıçdaroğlu'nun felsefesi buysa, o zaman bu felsefeyi daha etkin icra etmesi lazım, oy atmayı unutmayacak ya da atamama durumu olmayacak.

Kendi duruşu çerçevesinde aynen şu andaki iktidar partisinin yaptığı gibi, bir markalı örgütleşmeye gitmesi lazım. Bu kişilerle olan bir örgütleme değil, konumlama ile olan bir örgütleme. Benim çekirdeğimdeki özüm ne, benim değerim ne, ben bu değerlerimi hangi stratejiyle aktive edeceğim ve iletişim kanallarında ben bunu nasıl sürekli yansıtıyor olacağım; bunu yapması gerekir. MHP'nin de yapması gerekiyor. Sistemli çalışmaları lazım. Şunu söylemeliyim; Kılıçdaroğlu'nun yurtdışındaki aktivasyonuyla parti markasına çok şey katabileceğini düşünüyorum.

ABDULLAH GÜL: Göreve geldiğinden bu yana kendini çok geliştirdi. Dışişleri Bakanlığı döneminden de çok konum kazandı, daha sonra da şekil kazanmaya devam edecek bence. Demirel'in arzulu ve babacan yaklaşımı biraz Gül'de de var.

BAYKAL: Ürünlerin de markaların da yaşam evreleri var. Markalar daha sürekli olmalı, Baykal'ın kendi marka değerini daha net kullanabileceği dönemler vardı. Son başkanlık döneminde kendi marka değerini CHP'nin marka değeriyle doğru bütünleştiremedi, doğru işleyemedi. Aslında en kıdemli siyasetçilerden biri, Demirel'den boşalan koltukta çok daha etkin bir muhalefet markası oldurabilirdi CHP'de.