BIST 8.629
DOLAR 34,33
EURO 37,45
ALTIN 3.028,76
HABER /  GÜNCEL

Erdoğan şehitleri şiirle uğurladı

Musul'da şenit edilen 5 Türk'ün cenaze törenine katılan Başbakan Erdoğan, Musul şehitleri için Mehmet Akif'in 'Çanakkale Şehitlerine' adlı şiirinden dizeler okudu.

Abone ol

Terörün dini, ırkı ve vatanı olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, Musul şehitlerini "Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber" dizeleriyle uğurladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta Irak'ın Musul kenti yakınlarında öldürülen 5 Türk güvenlik görevlisi için İçişleri Bakanlığı'nda düzenlenen törene katıldı. Şehitlerin huzurunda ancak hüzünlerini ifade edebileceğini belirten Erdoğan, "Kutlu bir yoluculukla hayatlarını kaybedeler bu kardeşlerimiz, şehitlerin saflarında yerlerini aldılar" diye konuştu. "Irak'ın bölünmeze bütünlüğü için elinden geleni yapan Türkiye'nin, bunu bedelini 80'e yakın şehit vererek ödemeliydi" diyen Erdoğan, faillerin bulunması için Irak'taki koalisyon güçleri nezdinde girişimde bulunduklarını bildirdi. Erdoğan, dini, vatanı, ırkı, milliyeti olmayan teröristlerin bu cinayetleri işlediğini belirtti. Erdoğan, Musul şehitlerinin Türkiye'nin Bağdat Büyükelçiliğini korunsa için ve orada Türk bayrağının dalgalanması için Irak'a gittiklerini ifade etti. Erdoğan, sözlerini şair Mehhmet Akif Ersoy'un "Çanakkale Şehitlerine" adlı şiirinin son iki dizesiyle bitirdi: Ey şehit oğlu isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber. İşte, Şair Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale şehitleri için yazdığı şiirin tamamı: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupa'lı" Dedirir, yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahut kafesi! Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak Boşanır sırtlara vadilere sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller, Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız teyyare. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler, Kahraman orduyu seyret ki, bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, haşa edecek kahrına ram? Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar taşlar... O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker, Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi, Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem sığmazsın. Hercümerc ettiğin edvara da yetmez o kitap Seni ancak ebediyetler eder istiab. "Bu taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına, Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına, Sonra gök kubbeyi alsam da rida namiyle Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan. Sen bu avizenin altında bürünmüş kanına Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına. Türbedarın diye ta fecre kadar bekletsem, Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem. Tüllenen magribi akşamları sarsam yarana, Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana... Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber. Mehmet Akif Ersoy (Hürriyetim)