Gezi Parkı eylemleri konusundaki açıklamalarında sık sık Erdoğan ve Gül karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor.
Abone olİNTERNETHABER.COM- Yabancı basının Gezi Parkı olaylarında hükümette uzlaşmazlık olduğu yönünde haberler yapması dikkatlerden kaçmadı.
Financial Times Gezi Parkı olaylarında yabancı basın, Abdullah Gül'ü ılımlı konuşan isim olarak nitelendirirken Başbakan Erdoğan'ın ise kutuplaştırıcı olduğunu savunup Gül ve Erdoğan arasında gerilim olduğu izlenimi yaymaya çalıştı.
The Economist dergisi ise Erdoğan'ı yeniçeriler tarafından öldürülen 3. Selim biçiminde çizerek adeta imada bulundu. Dergi Erdoğan'ın görevi bırakmasını ve yerine Abdullah Gül'ün gelmesini istedi.
Financial Times gazetesinde yer alan David Gardner imzalı yazıda “Türkiye’de kriz devam ederken Gül izliyor ve bekliyor" deniyor. Yazının bir bölümü şöyle:
“Taksim meydanından yayılan öfke ve enerji, Başbakan'ın kendi imajına göre şekillendirmeye çalıştığı Türk toplumunun çeşitliliğini ortaya çıkardı. Ama bu aynı zamanda hiç olmadığı kadar Erdoğan’la Gül’ün tarzlarının farklılıklarını da gözler önüne serdi. Daha önce Avrupa ve diziler konusunda farklı görüşler belirten iki lider hiç bu kadar birbirleriyle ters düşmemişti."
"İki lider şimdi özde ayrılmaya başlıyor. Kutuplaştırıcı bir figür olan Erdoğan sandıktaki olağanüstü hünerinin kendisine Türklerin özel yaşamına müdahale etme hakkı verdiğini düşünüyor. Açık Toplum Vakfı Hakan Altınay’a göre Gül ise ‘Tamam oyların yüzde 50’sini alabiliriz ama bu çoğulcu bir toplum bunu kabul etmeliyiz’ diyor.
ERDOĞAN LİDERLİĞİ DEVRETSİN
İngiliz Economist dergisi 'Demokrat mı sultan mı?" başlıklı kapağında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı, gelecek seçimlerde AKP liderliği ve icra yetkilerini Abdullah Gül'e devretmeye çağırıyor.
"Türkiye, Osmanlı sultanları gibi davranan orta sınıf demokratlara artık tahammül etmeyecek" diyen dergi, Erdoğan iktidarda kalırsa, ülkesini artan bir biçimde yönetilemez halde bulabilir" diye yazıyor.
Derginin kapağında Erdoğan, kaftan giymiş olarak bir elinde tespih diğer elinde gaz maskesiyle resmediliyor.
'Tahrir değil Taksim'
Yazıda, Gezi Parkı protestolarında ortaya çıkan görüntülerin Kahire, Trablus ya da acımasız bir diktatörlüğün başkentinde yaşanabilecek görüntülere benzediği savunularak şöyle deniyor:
"Ama burası Tahrir değil, Avrupa'nın en büyük kenti, demokrat Türkiye'nin finans ve ticaret merkezi İstanbul'daki Taksim meydanı. Protestolar, Türkiye'nin Atatürk'ten sonraki en önemli lideri Erdoğan'a karşı artan huzursuzluğun işareti. Ayaklanma, orman yangını gibi ülkeye yayıldı."
"Bazı gözlemcilere göre Türkiye'deki olaylar, İslam ve demokrasinin bir arada olamayacağının başka bir kanıtı. Ama mesele Erdoğan'ın dindarlığı değil. Bu olaylardan çıkarılacak gerçek ders, otoriterlik."
Yazıda Erdoğan'ın iktidarı sırasında birçok başarı elde ettiğini, Türkiye'nin Arap Baharı'ndan çıkan ülkeler arasında model ülke olarak görüldüğünü, Erdoğan'ın özellikle küçük işletme sahipleri ve Anadolu'da hala büyük desteği olduğu belirtilerek etkisiz bir muhalefet karşısında AKP'nin pekâlâ yeni seçimleri de kazanabileceği belirtiliyor. Yazı özetle şöyle devam ediyor:
'Sorun İslam'da değil Erdoğan'da'
"Ama Erdoğan'la ilgili kaygılar var. Bir keresinde istasyona varınca ineceğiniz bir trene benzetmişti. İstanbul ve İzmir burjuvazisini küçümsüyor. Partisinin İslami kökleri birçok kişiyi Atatürk'ün laik devletinin İslamlaştırılacağı endişesine sevk ediyor. Alkol satışını sınırlayan yasa bu kaygıları artırdı. Bazıları, AKP'nin bir İslami demokrasi modeli olmak bir yana bu kavrama zıt düştüğünü düşünüyor.
'Türkler Erdoğan'dan usanmaya başladı'
"Dahası partisi içinde Erdoğan'ın otoriter tavrından hoşnut olmayan ve demokrasi anlayışını dar bulan birçok kişi var. Ve Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ve Macaristan Başbakanı Viktor Orban gibimütehakkimdavranan Müslüman olmayan liderler var. Sorun İslam'da değil Erdoğan'da. Çoğunlukçu bir siyaset anlayışı var. Seçimi kazanırsa bir sonraki seçime kadar istediğini yapma hakkı olduğuna inanıyor. Sosyal muhafazakârlığı sosyal mühendisliğe dönüştü. Şimdi iktidara daha sıkı tutunması riski var. AKP'nin milletvekilliğini üç dönemli sınırlayan kuralları uyarınca Erdoğan 2015'te başbakanlıktan ayrılması gerekecek. Anayasayı değiştirip icra yetkisine sahip güçlü bir başkan olmak, ya da partisini cumhurbaşkanlığı sarayından yönetmek isteyebilir veya kuralları değiştirip iktidarda kalabilir.
'Thatcher ve De Gaulle'
Erdoğan iki nedenle bu fikirlerden vazgeçmeli ve AK Parti'nin liderliğini ve icra yetkisini gelecek seçinde daha bir devlet adamı gibi davranan Gül'e devretmeli. Birincisi 1990'da kelle vergisi isyanının halkın Thatcher'dan usanmasını göstermesi ve 1968'den sonra Fransızların De Gaulle'ü reddetmesi gibi Türkler Erdoğan'dan usanmaya başladı. Ayrıca hâlâ hassas dengelere dayalı olan başarılarını korumak zorunda. Sorunsuz bir iktidar devri sözü vererek Türkiye'yi doğru istikamette tutabilir. Erdoğan kalan zamanını anayasal reformlara, Kürt sorununun çözümüne, AB'yle canlandırılacak görüşmeleri kullanarak demokrasiyi ve ekonomiyi rayına oturtmaya harcarsa Türk tarihinde yerini alır."
Economist'in yazısı şöyle noktalanıyor:
"Bu haftaki gösteriler sadece göz yaşartıcı gaz yaşaran gözlerden ibaret değildi. Sıradan semtlerde sıradan insanlar seslerini duyurmak için tencere tava çalıyor, bayrak asıyorlardı. Birçok Türk, zamanla gerçek ve çoğulcu bir demokrasiyi geliştirecek bir birlik duygusu hissediyor - ama tabii sultan bunu dinlerse. Şimdi her şey büyük oranda Taksim Meydanı'ndaki protestoculara nasıl davranacağına bağlı.