BIST 9.662
DOLAR 35,22
EURO 36,74
ALTIN 2.963,71
HABER /  MEDYA

Erdoğan Mehmet Ali Ilıcak'ı namaza başlatmış

Mehmet Ali Ilıcak'ın internethaber.com sitesine verdiği röportajda ikinci bölümde de bomba itiraflar var. Erdoğan'dan öğrendiği 3 şey bakın ne?

Abone ol

Eski medya patronu Mehmet Ali Ilıcak, medyanın bugünkü durumuna ilişkin de gündeme bomba gibi düşecek açıklamalar yaptı.

Fethullah Gülen'e 'Hocaefendi' diye hitap eden Mehmet Ali Ilıcak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisi için önemini ise şu sözlerle anlattı:

"Bana 3 şeyi öğretmiş bir adam: 1 - Cuma namazı, 2- 21 yaşındayken içkiyi bırakmamı sağlaması, 3 Kuran okumama vesile olması. Bunları bana anlatmış bir insanın, 20 yıl sonra böyle dünyanın en mafyöz, gaddar, hırsız adamı olduğuna inanmam. İnanmam çok güç, bir insan buradan buraya nasıl gelir? Bunlar olmuşsa da şahsi servet edinmek için olduğuna inanmam. Bu adamın zaten daha iyi bir şeye ihtiyacı yok."

30 Mart yerel seçimleri öncesi yayımlanan tapelere ilişkin Mehmet Ali Ilıcak, "Eskiden olsa bizim de adımız 'Alo Mehmet Ali' olurdu" diyerek, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in kendisine nasıl fırça attığını anlattı:

"SüleymanBey beni bir kere aramıştı şikayet için 'Oğlum gazetende benim aleyhime haber var' dedi. 'Efendim tatildeyim, farkında değilim, gereğini yapacağım' deyince, 'Ulan bir aydır mı tatildesin, her gün aleyhime yazı çıkıyor?' dedi."

İşte Mehmet Ali Ilıcak röportajının devamı;

mehmet-ali-ilicak-hadi-özişik-.jpg

SÜLEYMAN DEMİREL ALEYHİNDE ÇIKAN YAZI İÇİN ARADI

Alo Fatih'lerin yaşandığı bir süreç yaşandı...

Eskiden olsa bizim de adımız 'Alo Mehmet Ali' olurdu.

Sizi hangi başbakanlar arıyordu?

Süleyman Bey beni bir kere aramıştı şikayet için. Süleyman Bey'le biz her zaman görüşmüşüzdür, her zaman da saygım vardır. Akşam gazetesinin başındaydım o zaman. Tansu Hanım'ı desteklediğimiz için Süleyman Bey'in aleyhine yazılar çıkmış 28 Şubat döneminde. Süleyman Bey aradı beni, Antaya'da tatildeydim ben de. "Oğlum gazetende benim aleyhime haber var" dedi. "Efendim tatildeyim, farkında değilim, gereğini yapacağım" deyince, "Ulan bir aydır mı tatildesin, her gün aleyhime yazı çıkıyor?" dedi.

Tansu Hanım'ın iktidarında medya ilişkilerini Özer Bey kuruyordu. Ertuğrul Özkök'le de Zafer Mutlu ile de her zaman bu ilişkileri Özer Bey sağlardı. Hükümetin isteyeceği doğrultuda haberler her zaman yapılmıştır. Her dönemde bu olurdu ama bugünle farkı o dönemin yazarları, gazeteleri bugün Tansu Hanımı desteklerken aynı yazarlar ve gazeteler yarın Mesut Bey'i destekliyordu. Bugün ise, iktidar süresi çok uzun olduğu için, 12 yılı geçtiği için iktidarı yazarları ortaya çıktı. Farklı yazarlar ortaya çıktı. 7 yıl önce ortaya çıkmış bazı yazarlar, bu iktidarın her şeyine inanmış, bunlarla aynı dünyayı soluyan insanlar. Dolayısıyla farkılı bir yazar kesimi ortaya çıktı. Eskiden daha küçük gazetelerde yazan insanlar, AK Parti'nin uzun iktidarıyla beraber daha görünür hale geldiler.

ABDÜLKADİR SELVİ ANKARA KULİSİNİ GÜZEL YAZIYOR

Bir yıldız yazar çıktı mı peki? "Bu dönemde en çok şu yazarı beğeniyorum" dediğiniz biri var mı?

Bu öyle 5 seneden olacak bir şey değil. Yıldız olmak, kalıcı olmak 30 yıl piyasada olmayı gerektirir. Hasan Cemal'ler, Mehmet Barlas'lar, Nazlı Ilıcak'lar... Bunlar Türk basın hayatında önemli kalemler. Bu da böyle 5 yılda olmaz ama popüler çok yazar var. Abdülkadir Selvi var, Yavuz Donat'ın yapmış olduğu gibi Ankara kulisini taşıyor. Mustafa Karaalioğlu var, kalemi güzel. şimdi yazmıyor ama...

KALP KIRARAK KİMSEYİ KOVMADIM

Sancak Grubu biliyorsunuz görevine son verdi...

O bence doğru bir son verme şekli değil. Bu da mı ilk? Hayır. Reha Muhtar'ın Cem Uzan'ın yanındayken kartının iptal edilip binaya giremediği dönemi de hatırlarım. Çirkin bir işe son verme biçimi. Medyadaki bir insanı star yapıyorsun, sonra işine son verme şekli kapıdan giremeyerek olmamalı.

Sizin döneminizde bu şekilde bir olay oldu mu, içininizi acıtan keşke yapmasıydım dediğiniz?

Hayat keşkelerle dolu ama ben yazar seviyesinde işine son verdiğim kimse olduğuna çok inanmıyorum. Yollarımızı ayırdığımız insanlar oldu ama kalp kırarak bir olay olduğunu hatırlamıyorum.

mehmet-ali-ilicak-tek.jpg

ESKİDEN PATRONLAR DA GAZETECİYDİ

İktidar da muhalefet de gazetecilikten şikayetçi bugün. 1980'lerde nasıldı?

Eskiden gazete patronları gazetecilikten gelme insanlardı. Tek işleri ağırlıklı olarak gazeteydi. Asil Nadir'le birlikte dışarıdan, basından olmayan insanlarla beraber sektör değişti. Gazetelerden para kazanma dönemi değil, gazeteler aracılığıyla başka işlerden para kazanma dönemi ortaya çıktı. Bu da gazetecilik sekterünü derinden etkiledi. Bütün iktidarların sözcüsü anaakım gazeteler oldu. Kimi o iktidarlara talimat verdi, kimi o iktidarlardan talimat aldı ama ner zaman sonuçta iktidarın istediği doğrultuda yayınlar oldu Türkiye'de.

Bunda da gazete patronalarını da siyasetçiyi de suçlayamazsın, bu iş böyle. Bu gazete okurun diyorsun mesela, para verimiyorum ben seni okurken? Hürriyet gibi bir gazeteyi 50 kuruşa alıyorsun. Yok böyle bir şey, okuyucu versin 1 buçuk lira, onun olsun. Gazete patronu da iktidara da reklam verene de mesafeli durur. Bizim zamanımızda iki firma vardı, onların aleyhine bir şey yazamazdın. 80 öncesi neler oldu ama yazılamadı. Nedeni de reklamdı. Türkiye'de hiçbir şey değişmedi. Bugün AK Parti'nin aleyhine yazanlar da var. Mesela benim aleyhimde 3 tani kötü yazı çıksa sinirim bozuluyor.

Mesela Sözcü gazetesi 'Tayyip' diye hitap ediyor.

Ayıp yani, hepsi ayıp. Bir cumhurbaşkanına böyle denmesi yanlış. Oradaki meslektaşlar da o işi profesyonelce yapıyorlar, bu bir akım, onlar da akımın üzerine binmiş gidiyor.

ERDOĞAN SAYESİNDE 3 ŞEY ÖĞRENDİM

Bugün ciddi bir savaş var. 17-25 Aralık'ı Mehmet Ali Ilıcak nasıl görüyor, darbe mi yolsuzluk operasyonu mu?

Türkiye'de cemaatlerin otoritesi var. Yıllardır böyle. Biter mi? Hiçbir zaman bitmez. 17-25 Aralık'a geldiğimiz zaman Türkiye ilk defa böyle deşifre olma hengamesi yaşadı, bir sürü şeyler görüdük, dinledik. Eskiden dinlenmiyordu ama Türkiye aynıydı. Sitem böyle gelmiş böyle gidecek. Tayyip Bey hayatta birçok şeyi öğretmiş bi insan. Ben Tayyip Bey'i Türkiye tanımazken, Refah Partisi il başkanı olduğu dönemden tanıyorum. Bana 3 şeyi öğretmiş bir adam: 1 - Cuma namazı, 2- 21 yaşındayken içkiyi bırakmamı sağlama, 3 Kuran okumama vesile oldu. Bunları bana anlatmış bir insanın, 20 yıl sonra böyle dünyanın en mafyöz, gaddar, hırsız adamı olduğuna inanmam. İnanmam çok güç, bir insan buradan buraya nasıl gelir? Bunlar olmuşsa da şahsi servet edinmek için olduğununa inanmam. Bu adamın zaten daha iyi bir şeye ihtiyacı yok. Bu hayat sadece gelip geçici, ben bunu onun sayesinde öğrenmişken, bütün bunlara vakıf bir insanın... Ayrıca aynı gelenekten 300 kişi var AK Parti'de. Ben bunu şahıslarına yönelik yapmış olduklarına inanmam. Ama Türkiye bir dönüşüm projesinden geçiyor,  buna katkı olarak bazı şeyler olabilir.

Mesela?

Türkiye bir dönüşüm dalgası yakalamış. Bir sürü şey değişiyor. Eskiden Cemaat'in içindeki insanlar bu değişimin içinde rol alıyorlardı ama AK Parti "Ben neden o yapıları (cemaatler) neden güçlendireyim, kendi görüşüm ve geleniğimden insanlar buralara gelsin" dedi. AK Parti vizyonu diye bir şey var. Cemaat AK Parti'yle özdeş bir yapı değil ki. Düşünceler çok farklı. Sadece namaz kılma ve bir Allah'a inanmak herkesi aynı potanın içerisine koyuyor anlamına gelmez. Ben namaz kılarım ama hiçbir cemaatle alakam yok. Eskiden solcular iktidardayken, yargıdakiler sol ve Alevi kökenli insanlardı. Şimdi AK Parti gelince de o yapıların AK Parti'ye benzer düşünceye sahip insanlardan oluşmasından kaçınamayız.

hadi-özişik.jpg

17-25 ARALIK DARBE DEĞİL

17-25 Aralık'ın adı ne oluyor o zaman?

Darbe değil, öyle olsa iktidar giderdi.

İktidar darbe, Cemaat yolsuzluk operasyonu olarak niteliyor...

Ben annem gibi düşünmüyorum. 17-25 Aralık operasyonunun birkaç polisin işi olduğuna inanmıyorum, bunun bir koordinasyonun neticesinde bu kadar olayların olduğuna inanıyorum. Türkiye gibi bir memlekette sen Başbakan'ın oğlunu takip edeceksin, bakanları takip edeceksin ve bunu kimse bilmeyecek! Yuh derim başka da bir şey demem. Bu demek ki bir koordinasyonun eseri. Burada sadece Cemaat faktörü de doğru değil, sadece Gülen Cemaati'nin koordinasyonu değil. Bu 11 Eylül'ü El Kaide yaptı demek kadar safiyene olur.

17 ARALIK CEMAAT TEK BAŞINA YAPMADI

Cumhurbaşkanı da net tavrını ortaya koyuyor, "Sadece Gülen Cemaati'nin işi değil, Türkiye'yi kuşatmışlar" diyor...

Ben sadece Cemaat'in bunu A'dan Z'ye koordine ettiğine inanmıyorum. Uzaydan bile her şeyden dinleniyor. Bazı insanlar kullanılmış ama bütün bu işin koodinasyonunun Cemaat'e ait olduğunu inanmıyorum, 'üst akıl' var.

Cumhurbaşkanı İsrail'in olabileceğini söylemişti.

İsrail olabilir, batıdaki ülkeler olabilir. Putin bile çok güçlü bir liderken Ukrayna'ya girdi diye, petrol 50 dolara indi, hiçbir Arap ülkesi de buna sesini çıkaramıyor. Dünyanın bir düzeni var. Sen bu dünya düzenine karşı gelemeye başladığın andan itiraren, düzen seni tutmaya çalışıyor. Mısır'da 1 milyon insan kendi kendine mi sokacağa çıktı? Mesala Gezi olaylarının da başı çok iyidi ama sonra AK Parti'yi devirmeye yöneldi.

Tayyip Bey Afrika dönüşü havaalanınıda otobüsün üzerine çıkmasaydı daha mı farklı olurdu? Abdullah Gül o dönem "Mesaj alınmıştı" dedi, Bülent Arınç yumuşak bir üslup kullandı ama Erdoğan otobüsünün üzerine çıkıp konuştuktan sonra mı ortam değişti?

Biraz insanların gazı alınsaydı farklı olabilirdi. Yine bunların da işinde dış güçler var, zaten Türkiye'nin her işinde dış güçler var.

Cemaat'in Gezi'de dahli var mı? Çadır yakma işinde Cemaatçi polislerin olduğu söylendi.

O zaman emri belediyenin verdiği söylendi. Detayını bilmiyorum ama her şeyin Cemaat'e bağlanması yanlış. Bir sürü tanıdığım, Cemaat okullarında eğitim almış iyi insanlar var.

mehmet-ali-ilicak-hadi-özişik-2.jpg

FETHULLAH GÜLEN'E HOCAEFENDİ DİYORUM ÇÜNKÜ...

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da Cemaat'in tabanıyla değil, doğrudan Fethullah Gülen'le ilgili şikayeti var...

Hocaefendi Türkiye'yken temasımız olmuştu.

Hala hocaefendi diyorsunuz...

Bana direkt kötülüğü olmamış bir insan. 

Tayyip Erdoğan'ı sevdiğinizi söylüyorsunuz. Erdoğan, Cemaat ifadesinin kullanılmasına bile kızıyor. Size de kızmasın?

Benim öyle bir ilişkim yok. Benim ona yakın gazetelerle bir ilişkim yok. Devletle de bir ticari ilişkim yok. Tayyip Bey'in benim hayatıma etkilerini de unutamam. Her namaz kıldığımda hatırlıyorum. Hocaefendi'yle Akşam gazetesi zamanı tanıştım. Bana bir röportaj verdi. Fethullah Gülen söyleşisi yayımlandığında gazete bayağı tiraj almıştı. Mehmet Emin Karamehmet de o dönem bir paşayla konuştu. Adını şimdi hatırlayamadığım bu paşa, Karamehmet'e yazı dizisini durdurmasını söylemiş. Ben durdursak ayıp olacak dedim Karamehmet'e, ayrıca o zaman zordu Fethullah Gülen'le röportaj yapmak. Durdurduk sonuçta. Gazetenin dağıtımını polis durdurmuştu, ilk arayan kişi "Yapabileceğimiz bir şey var mı?" diye soran Fethullah Gülen'di. Bana hiçbir zaman direkt olarak düşmanılk yapmamış bir insana, büyüğüme karşı fikrimi değiştiremem.

PARELEL YAPI HEP VARDI

Paralel yapı var mı?

Hep vardı. Öyle parelel olmasa, böyle paralel var. Paralel yapı alternatif bir ilişkilen yumağı değil mi bu paralel. Daha öneceden de yargıda sol ve Alevi kökenli bir paralel yapı diyorsan böyle bir yapı vardı. Bugün de farklısı olabilir. Yarın da bir başkası olacak, her zaman olacak böyle şeyler. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan bana da söylemişti. Fethullah Gülen'in Türkiye'ye dönüp lider olarak Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne Humeyni gibi oturacağını...

ABD, İran'da yaptığı aynı hatayı bir daha yapar mı bilemiyorum. ABD hatalardan ders almıştır sanırım. Zaten Cemaat ve AK Parti arasında suni bir birliketelik vardı. Hiçbir zaman Gülen Cemaati Milli Görüş çizgisine yakın olmamıştır. Milli Görüş de Gülen Cemaati çizgisine yakın olamamıştır. Zoraki bir nişanlılık yaşandı ve ayrıldılar ama kötü bitti. Bazi evlilikler doslukta biter, bazıları da kavgalarla sona erer.

ALİ FUAT YILMAZER'LE BİR KERE KONUŞTUM

Ben polis şefleri iyidir ya da kötüdür demiyorum, tanımam hiçbirini. Ali Fuat Yılmazer'le hayatımda bir kere konuştum. Biri beni devamlı rahatsız ediyordu, anneme söylemiştim. O da Ali Fuat Bey'in adını verdi, bir kere bunun için konuştum sadece. Eksik olmasın o da yardımcı olmuştu. Ne bunlar kötüdür derim, ne de bunların söylediği her şey doğrudur derim.

Bunlar ne kötüdür derim derken biraz sanki durumu idare ediyormuşsunuz gibi. Sayfa sayfa mahkeme kararı olmaksızın yapılan dinlemeler yayımlandı...

Ben hiçbir şey yapmadılar demiyorum. 5 sene sonra mahcup olacağım bir şey söylemek istemiyorum. Biz çok gördük böyle dendi, öyle dendi. 6 yıl geri gidip, Ergenekon ve Balyoz'u konuşalım. Öyle denmişti böyle çıktı. Türkiye bu. Bilmiyorum, ben ne hakimim ne savcı, ne polis şefiyim ne de siyasetçi.

İlker Başbuğ'un tutuklanması mesela...

Kişisel olarak gitmemek lazım. İlker Başbuğ'u terörden tutuklamak bence çok büyük yanlış. Ergenekon'da da suçlu olan insanlar vardı ama yargılamaları doğru mu yapıldı yanlış mı yapıldı onları ben bilemem. Türkiye'de darbe yapmak isteyen bir kesim var mı? Var. Olmaması mümkün mü? Bunların da üstünde 'paralel akıl' mı dersin 'üst akıl' mı dersin, mutlaka bir akıl var.

Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanması...

Hiç tanımam. Tutuklanana kadar ikisini de tanımıyorum. Tutuklanmalarına da üzüldüm, salındılar sevindik.

Hanefi Avcı?

Onu da tanımam. 5 sene öncenin gazetelerine bakalım, şimdi aynı gazetelere bir de bugün bakalım? Neye inanacağız? Ben sonuçta bir vatandaşım.

Sizden iki kişiyi mukayese etmenizi isteyeceğim. Sizi Kuran ve namaza başlatan, içkiyi bıraktıran bir Tayyip Erdoğan, öbür tarafta zor zamanınızda arayan Fethullah Gülen. Tayyip hakkında iddia edilenleri yapsa ona arkanızı döner miydiniz?

Herhelde. Tayyip Bey sonuçtu bir insan. Ben onu neden sevmişim, sahici gördüğüm için. Yağcılık yapılması gereken bir ortamda tanıştık. Ben Türcüman gazetesinin patronunun oğluyum, o Refah Partisi'nin il başkanı. Çok önemli değildi o zaman. Ben düğünümde 2000 yılında Tayyip Bey'i şahidim yapmışım. Tayyip Bey o zaman hapishaneden yeni çıkmış. O zaman yanına kimse gelmiyor. Meyra'nın şahidi de Tansu Hanım'dı. Hiç unutmam, Tayyip Bey biraz gecikerek geldi. Tansu Hanım da "Aman biz Tayyip Bey'ye yakın görünmeyelim diyor. Duyduğumda da hiçbir zaman inanmadım öyle şeyler yaptığına.

Alim olarak tanıdığımız, okullarını gezdiğimiz Fethullah Gülen, bir bakıyorsunuz ekrana çıktı, eller havada yakarıyor, beddua ediyor...

Ona mülaane diyorlar. Bun bunlardan anlamıyorum. Biz yaptıysak bizim, siz yaptıysanız sizin diyor. Ben hadiseye baba olarak bakıyorum bana hoş gelmiyor. Beddua etmekten sakınmak lazım. Ben dünyanın en kötü insanı olabilirim ama evde masum var, neden taş düşürüyorsun? Bu olmaz. Beddua meddua olamaması lazım. Ben bunu kabul edemem, bana ters geliyor. Bir cemaatin bu kadar politize gözükmesi yanlış çünkü inancın temiz olması lazım.

Tayyip Erdoğan'la karşı karşıya geldiniz. Fethullah Gülen için ne diyeceksin? Erdoğan'ın yanında 'Hocaefendi' diyebilir misin?

Neden böyle bir şey olsun? Niye Tayyip Bey'in yanında Hocaefendi demeyeyim? 

Cumhurbaşkanı Cemaat denmesini bile istemiyor...

O istiyor ama gerçeği değiştiriyor mu? Var, Cemaat var. O Cemaat'e gönül vermiş binlerce insan var. Tavan, tavan ayrılamaz, ikisi birbirine bakıyor. Riya içinde olmak doğru değil. Ben Cemaat içinde yetişmiş herkesi örgüt gibi görebilme imkanına sahip değilim, o zaman çok büyük günah işlemiş olurum.

Ama seçimede tabandaki insanlar seçimde tavana bakmadı, yönlendirmeleri dinlemedi.

Bizim genlerimizde büyütme huyu var. Belki taban bu kadar. Belki 50 bin kişi, belki 100 bin kişi. İki yıl önceki Gülen Hoca ve Cemaat'le ilgili düşüncelerimi sorsan bundan sonra çok farklı konuşmazdım.

MEHMET ALİ ILICAK BUGÜNKÜ MEDYA İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR?

Yılmaz Özdil'i nasıl bulursun?

Yılmaz'ı tanırım. O yazdığı gibi bir insan. Okur muyum, okumam. Hürriyet'teykin de okumazadım, kırıcı bir üslubu var. Ama Yılmaz'ın kalemi iyi ama fikirleri bana uygun değil.

Ahmet Hakan?

Ahmet Hakan'ın üslubu süper, kısa kısa... Ben uzun yazı hiç sevmem. Fikir olarak demiyorum, yazım şeklini beğeniyorum.

En beğendiğiniz yazar kim?

Rauf Abi. 10 satırda her şeyi anlatıyor. Fikir olarak sormayın artık benim kendi fikrim var. Kendim yazarsa kendimi beğeneceğim.

Siz yazmayı düşünüyor musunuz?

Yazdık biz zamanında, artık vakit yok. Ben yarım saatte yazardım 1200 vuruşu.

AYDIN DOĞAN'LA ÇOK KAVGA ETTİM

Aydın Doğan mühim bir gazete patronu. Ben Aydın Bey'le çok büyük kavgalar ettim. O zaman yaşam mücadelesi veriyorduk. Allah rahmet eylesin Nezih Demirkent bana gelmişti, "Oğlum sen deli misin, bu adamla neden kavga ediyorsun?" demişti. O zaman Hürriyet-Akşam zamanı kavgaları... Yaş 27, oyun başı merdivenden düşsem ayağım kırılır ama o tepede düşse daha kötü olur, ben askere gidip gelirim yine gazete çıkartırım. O zaman öyle bakıyordum.

Tabii Dinç Bey'in gazına gelip kavgalar ettik. Her zaman karıştıran Dinç Bilgin'di yoksa Aydın Bey özünde çok iyi bir insandır. Bir Anadolu insanı duygu düşüncesi vardır Aydın Bey'de, Dinç Bey'de öyle bir yapı yoktur, gözünün içine bakar arkadan bir şey yapar, o ara gitmişsindir, farkında olmazsın. Dinç Bey beni uçağıyla teknesine götürdü, hafta sonu orada kaldık. Pazartesi geri döndük, gazete durduruldu. Yumuşatır, işi halleder, anlamazdın ne olduğunu. Ama Aydın Bey böyle değildir. Aydın Bey bana ne yapıyorsa hakkıydı çünkü kavga ediyordum ama Dinç Bey'in yanındaydım...

Biz o zaman Akşam'ın sahibiyiz, çok iyi para kazanıyoruz, gencim de. Radyolar, dergiler, gazeteler hepsini biz kurmuşuz sıfırdan, burnumuz havada. Dinç Bey'le oturuyoruz, matbaa kurmak istediğini söyledi: Benim makinaları alırsan izin veririm dedim. 1 milyondan fazla tiraj var. Makine 3 milyonsa bize 7 milyon dedi, biz de aldık o zaman makinaları. Yoksa matbaa kurmama izin vermezdi.