BIST 9.916
DOLAR 35,16
EURO 36,58
ALTIN 2.962,67
HABER /  DÜNYA

Erdoğan kendisini anlattı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Beyaz TV’de katıldığı “Ustanın Hikayesi” adlı belgeselde çocukluktan, üniversite hayatına, askerlikten siyase...

Abone ol

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Beyaz TV’de katıldığı “Ustanın Hikayesi” adlı belgeselde çocukluktan, üniversite hayatına, askerlikten siyaset hayatına kadar olan bütün anılarını anlattı.
Başbakan Erdoğan, “O gün yazılı ve görsel medya bugün buna sosyal medya ilave edildi. Şimdi hala yaşam tarzımıza karışılıyor deniyor. Peki sormak lazım; yaşam tarzınıza karışılıyor da ne yapılıyor. Yani giyimine, kuşamına, yemene, içmene neyine karışılıyor. Ben soruyorum ama ben bu sorumun cevabını alamıyorum. Sadece bir başlık atmışlar ‘yaşam tarzımıza karışılıyor.’ Ne yapılıyor, kim nerede nasıl karışıyor. Bunu bir görelim” dedi.
“Milli Türk Talebe Birliğiyle İstanbul İl Başkanlığı arasındaki sürecinde neler yaşadınız” sorusu üzerine, “MTTB ile olan süreç İmam Hatip’te okuduğumuz yıllarda ortaöğretim çalışmaları, faaliyetleriyle başladı. Üniversiteye geçtikten sonra MTTB’de orada iki müdürlüğü üstlendiğim dönem oldu. Bunlardan bir tanesi Teşkilat ve Kültür müdürlükleri ayrı ayrı üstlendim. O dönemlerde MTTB yükseköğrenim gençliği noktasında muhazafar kesimi temsil eden en güçlü kuruluştu. Çok aktifti, çok faaldi. Sadece İstanbul değil, Türkiye genelinde yangın bir potansiyeli vardı. Bugün gerçekten devletimizin bir çok kademelerinde emeği geçmiş insanlar var. Parlamentoda bugüne kadar görev almış isimler var. Özelliklede gerek Kültür Bakanlığı yapmış olan İsmail Kahraman bey orada dönüşümün aslında ismidir. Onunla beraber MTTB çok farklı bir dönüşümü yaşamıştır. O süreç o şekilde devam ederek gelmiş ve MTTB’de çalıştığım süreç içerisinde Beyoğlu o zamanki Milli Selamet Partisi’nden bana teklif gelmişti. Beyoğlu İlçe Gençlik Kolu Başkanlığı için… Bizde muhasebesini, müzakeresi yaptık. Peki dedik. Beyoğlu’nda Gençlik Kolu Başkanlığı’na seçildim. Kısa süre başkanlık yaptıktan sonra partinin İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı için teklif edildi. Çekişmeli bir kongreden sonra İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı’na getirildim. Gençlik kollarına geldiğim dönem 1980 öncesi bir dönemdi. Gerçekten üniversitelerin sıkıntılı olduğu bir dönem. O zaman tabi terör yoktu ama anarşi vardı. Öğrenci olayları vardı. Bize düşen görevde tabi sorumlusu olduğumuz teşkilatımızı mümkün olduğunca bu olayların içerisine sokmamaktı ve şiddet olaylarından hamd olsun uzak tuttuk. O süre içerisinde de üniversiteyi tabi devam edemiyorduk. Ancak imtihanlara gidiyorduk. İmtihanlara giriyor ve çıkıyorduk. Böyle devam ettirdik. 12 Eylül 1980’deki süreç içerisinde de hem siyasetle uğraşıyorum, top oynuyorum, aynı zamanda çalışıyorum. İETT’deyim o zaman. İETT’de çalışıyorum ve orada top oynuyorum. Okul devam ediyordu. 12 Eylül hadisesi bizim üniversiteyi bitirmemize de katkısı oldu” diye konuştu.

“HASDAL’IN İSTANBUL’DA NERESİ OLDUĞUNU BİLMİYORDUM, KAĞITHANE’NİN ÜSTÜ DEYİNCE BEN KEPİ FIRLATTIM”
Askerlik anılarını da anlatan Başbakan Erdoğan, Tuzla’da yedek subay eğitimi aldığını ifade etti. Yedek Subay eğitimin ardından güzel bir kura çektiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Artık çocuklar olmaya başlamıştı ve kurada da bilmediğim bir yere çıktı. Hasdal diye çıktı. Ben o zaman Hasdal’ın İstanbul’da neresi olduğunu bilmiyordum. Neşelenmedim. Albay, ‘oğlum niye neşelenmiyorsun’ dedi. Hasdal neresi albayım dedim. Kağıthane’nin üstü dedi. Kağıthane’nin üstü deyince ben o zaman kepi fırlattım. Evime yarım saat. Akşam servis aracıyla Kasımpaşa’ya evimize geliyoruz. Evden oraya gidiyoruz. Bölükte önce yedek subay olarak göreve başladım. Daha sonra kantin subaylığını üstlendim. Kantin subaylığını almak suretiyle 77. Piyade alayında bu görevi sürdürdüm.”

“ŞİMDİ HANGİ SİYASİ LİDER TABANDAN KAZIYA KAZIYA BİR YERLERE GELİYOR”
Siyasete başlangıç hikayesini anlatan Başbakan Erdoğan, “neden siyaset derseniz, insan için siyaset. Ülke için siyaset. Şimdi bu soruyu kendinize sorduğunuz zaman orada kendinizi buluyorsunuz zaten. Çünkü insan siyaset yaptığınız zaman kendiniz için aynı zamanda siyaseti yapıyorsunuz. Aileniz ve millet için yapıyorsunuz. Ülke için siyaset dediğiniz zamanda içinde bulunduğunuz bu ülkeye siz farklı zenginlikler katıyorsunuz. Gerek üniversite öncesi, gerek üniversite sonrası verilmiş olan bu mücadelede bizler tabii ki şimdikiler gibi böyle ‘gökten zembille in, parlamentoya gir. Öyle gelmedik bu işe.’ Siyasi liderlerin hangisi böyle tabandan kazıya kazıya biryerlere geliyor.

“RAHMETLİ HOCAMDAN BEYOĞLU BELEDİYE BAŞKAN ADAYLIĞI İÇİN İZİN İSTEDİM”
Başbakan Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemini ise şöyle anlattı:
“1989’de Partinin il başkanıyım. Aynı zamanda partinin Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesiyim ve Beyoğlu Belediye Başkanlığı seçimi için ben Beyoğlu’na aday olmak istedim. Ben rahmetli Hocamıza (Necmettin Erbakan) ben Beyoğlu’ndan aday olmak istiyorum dedim. Şimdi her zaman bizim bir iddiamız var. Biz diyoruz ki; ticaret risktir, siyaset risktir, yaşam risktir. Eğer siz bu riski göze alamazsınız başarıyı yakalayamazsınız. Ben Hocamdan izin istedim. Bizde bir anlayış var görev istenmez verilir. Fakat bu konuda bir şeyin ispat edilmesi gerekiyordu. Çünkü Refah Partisi o oranda kalacak bir parti değildi. Daha yükseklere çıkması gerekiyordu. Olabilirdi bunları başarabilir. Bazı tıkandığı noktalar vardı dedi.”

“ÜNİVERSİTELİ KIZLARIMIZA ÇOK AĞIR HAKARETLER ETTİLER”
1989’da Beyoğlu’nda aday olduğu zaman orada 1.5 puanlık bir oy farkıyla kaybettiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, 3.7 puandan 21 puana tırmandıklarını kaydetti. Kimsenin bunları düşünmediğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, “Ama uyguladığımız stratejilerle puanı yükseltik. Gece yarısı oylar çalındı şu oldu bu oldu gibi bir sürü olay oldu. Üniversiteden biz 75 kişilik bir ekip aldık. Bunlara anket yaptırıyoruz belli bir ücret karşılığında. Kızlı ve erkekli gruplardı ve üniversiteli kızlarımıza bazı yerlerde çok hareket ettiler. Refah Partisi’nin içersinde bu tür kızlar nasıl çalışır. Halbuki bunlar bizim için anket çalışması yapıyorlar. Ben hergün göreceğiz dedim neredeyiz diye bu çalışmalar yapılıyor. Buna rağmen kızlı ve erkekli anket grubumuz son haftaya kadar çalışmaları yaptı. Bu hakaretlere rağmen. Son hafta yanıma geldiler. Başkanım; ‘müsahade ederseniz biz bu hafta sizden ücret istemiyoruz. Biz artık Refah Parti’li olarak çalışacağız’ öyle bir tempo ve çalışmaya gittiler. Dünyamda benim onların özel yeri var. Hepsine bu gece buradan sevgilerimi ve selamlarımı yolluyorum. Onların emekleri adeta bu işi tohumlamaları oldu. O gece geç saatlerde kaybettiğimiz öğrendik. Fakat; Avusturya’dan orada çalışan semtimizde bir arkadaşımız, yaşça benden büyük… İsviçre’de çalışan şuanda rahmetli bir Teyfik Aydeniz kardeşimiz vardı. Seçim için onları davet ettim. Çünkü tehditler geliyordu. Çıktılar geldiler onlardan birsi Balkan Şampiyonu olan bir kardeşimizdi ve kapıdan çıktım karşıya geçmiş ismini vermiş, bir yarımlık almış Yeni Rakı orada onu içiyor. İçerken ‘Başkanım sen ağlama diyor ben ağlıyorum diyor ama biz diyor oraya çıkacağız’ diyor. 1989’da 1994’ün sinyalini veriyor. Biz oraya çıkacağız dedi ve 1994’de biz İstanbul’u alıyoruz. Bunun adı inanmaktır ve o kişi rakıyı bıraktı ve bize yol arkadaşı oldu. Sonra Beyoğlu’nu ve İstanbul’u da aldık” şeklinde konuştu.

“40 GRAM KAHVE VAR 40 YIL HATIR İSTİYORUZ”
Ankara ve İstanbul’un alınmasının çok önemli olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, “Ankara ve İstanbul’un alınmasında iş bitti. Hemen arkasında milletvekilleri seçimleri gelecek, milletvekilleri seçimlerini de bu iki il ciddi oranda belirliyor. Türkiye’de o zaman Refah Partisi birinci konuma çıkardı. Ankara ve İstanbul deyip geçme Türkiye’nin özeti buralar. Öyle bir çalışma ki kadınlar 40 gramlık kahve yaptılar. Kadın Kolları bu kahveleri ev ev dolaşarak dağıttılar. Söyledikleri şey çok manidardı, ‘Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı varya, bak burada 40 gram kahve var 40 yıl hatır istiyoruz sizden’ dediler. Böyle çalıştılar” dedi.

“CHP; İSTANBUL’DA, ÇÖP, KİRLİ HAVA VE SUSUZLUK GETİRDİ”
İstanbul’un dertli bir şehir olduğunu sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, Belediye Başkanlığı’na seçildiği andaki yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Çöp, kirli hava ve susuzluk İstanbul’un en büyük derdiydi. İstanbul’da CHP iktidarı var. CHP iktidarı çöpü, kirliğini ve susuzluğu getirdi ve biz nedediysek bunu anında bitireceğiz. Hedefimiz bu ve işe başladığımız andan itibaren2,5 milyar dolar borçla devraldık. Bir defa 180 kilometre uzaklıktaki Trakya’dan İstanbul’a dağları delere su getirdik. O zaman benim İSKİ Genel Müdürüm şimdiki Orman ve Su İşleri Bakanımız Veysey Eroğlu beydi. Aynı şekilde yine Fen İşleriyle alakalı olarak geçen dönem milletvekilimiz olan Ayden Baştürk bey ile birlikte yaptık. Biz hazırlıklarımızı seçim öncesi çoktan yaptık. Yani şimdi bu siyaset akademisi diyoruz ya o zamanda biz yerel siyaset akademisi kurduk. Hamd olsun seçimlerden onların ummadığı seçimde neticeyle çıktık. Seçim sonrası sayımlar yapılıyor biz televizyonlar neticeyi açıklamadan biz neticeyi aldık. Gayet eminiz kendimizden. O zaman ki Sabah Gazetesi’nin bir temsilcisi geldi benimle orada bir röportaj yapmak istedi. ‘Geçmiş olsun seçimleri kaybettiniz’ dedi. Bende ‘Hayır seçimi kaybetmedim’ dedim. O da ‘Şuanda işte Anavatan İl Merkezi’nde kutlamalar var’ dedi. Bende ‘Yarın sabah tekrar ziyaretin gidersiniz’ dedim. Biz Allah’a hamd olsun o akşam aldığımız neticeyle seçimi kazandığımızı gördük” diye konuştu.

“YAŞAM TARZINIZA KARIŞILIYOR DA NE YAPILIYOR”
Refah Partisi döneminde Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kazandığında “insanların kapasın da yaşam tarzımıza müdahale edilecek korkuları vardı. Bunları nasıl değerlendireceksiz” sorusuna ise Başbakan Erdoğan, “O gün yazılı ve görsel medya bugün buna sosyal medya ilave edildi. Şimdi hala yaşam tarzımıza karışılıyor. Peki sormak lazım; yaşam tarzınıza karışılıyor da ne yapılıyor. Yani giyimine, kuşamına, yemene, içmene neyine karışılıyor. Ben soruyorum ama ben bu sorumun cevabını alamıyorum. Sadece bir başlık atmışlar ‘yaşam tarzımıza karışılıyor.’ Ne yapılıyor, kim nerede nasıl karışıyor. Bunu bir görelim” şeklinde konuştu.
“BAŞÖRTÜLÜ KIZLARIMIZA YAPILANDAN DAHA BÜYÜK MÜDAHALE Mİ OLUR”
Bunu anlamakta zorlandığını, anlatmaya da güçlerinin yetmediğini ifade eden Başbakan Erdoğan, “Ülkemde biz bunların teminatı ve güvencesi olduk. Herkes isteği yerde isteği eğleniyor, geziyor, yiyor ve içiyor. AK Partili hiçbir belediyeden veya Merkezi yönetimden bugüne kadar olmamıştır ama buna rağmen belli merkez bunu yapıyor. Bize oldu, aileme oldu… Başörtülü kızlarımızın bu ülkede eğitim ve öğretim hakkı ellerinden alındı. Bundan daha büyük bir müdahale olur mu? İmam hatipte ‘siz ölü yıkayıcı mı olacaksınız’ dediler. Bundan daha büyük bir müdahale olur mu? Biz bu müdahalelerin içerisinde ezile ezile geldik ve inandık, bugünlere geldik. Halkımız eğer bizi kucaklıyorsa işte onlar dışlanmanın olmadığını onlar görüyor. Yaşam tarzımıza karışıldığı mı, karışılmadı mı, onu görmedikleri için yüzde 50 AK Parti’ye oy veriyor. Diğerlerine oy verilmiyorsa, diğerleri diye kullandığımızda rahatsız oluyorlar. Tabi ki sen bir zihniyet oraya koyuyorsun, diğeri ortaya bir zihniyet ortaya koyuyor ama halkım sizde toplanmıyor. Siz kucaklayamıyorsunuz ya etnik bir unsurun temsilcisi olsun yada bir bölgenin temsilcisi oldunuz. Biz ise Türkiye 81 vilayetin temsilcisi olduk. Farkımız bu” dedi.

“SANATÇIYI, SANATI SEVDİKLERİNİ SÖYLEYENLER O GÜN AHMET KAYA’NIN KARŞISINDA DİKİLENLERDİ”
Hapis hayatı dönemini de anlatan Başbakan Erdoğan, kendisinin cezaevine girerken Ahmet Kaya’nın verdiği konserle ilgili Kaya’nın daveti kırmadığını söyledi. Başbakan Erdoğan, “Sağolsun Ahmet Kaya kardeşimiz o gün seve seve diye oraya geldi ve hakikaten coşku içerisinde sanatını icra ederken mesajları da en güzel şekliyle verdi. Bizde duygu dolu deva töreninde hem Ahmet Kaya’yı dinledik. Bugün onları savunduklarını söyleyenler ona çok şeyler yaptılar ve otelin arka kapılarından kaçırdılar Ahmet Kaya’yı… Sanatçıyı, sanatı sevdiklerini söyleyenler bugün değişik yerlerde, meydanlarda nutuk atanlar o gün onun karşısına dikilenlerdir. Bunları hep yaşadık ama ben kendisini ne zaman nereye davet ettiysem geldi ve o veda gününde de tablonun içerisinde yer aldı.

“CEZAEVİNDE, GÜNDÜZ GELERLERLE GÖRÜŞÜYORUM, GECE SABAH NAMAZINA KADAR MEKTUPLARA CEVAP YAZIYORUM”
Ceza evine uğurlanış anını ise Başbakan Erdoğan şöyle anlattı:
“Ben aslında o gün çok farklı şeyler yaşadım. Beyoğlu seçimlerinde benimle beraber olan İsviçre’den çıkıp gelen Teyfik Aydeniz kardeşim o gün vefat etti. Fatih Cami’den o gün Cuma namazının ardından onu kabre uğurladık ve beni de bütün sevenlerimiz Pınarhisar’a uğurladılar. Kabir, Pınarhisar Cezaevi… İşte yol arkadaşlığı bu çok önemli ve Pınarhisar’da binlerce sevenimiz hep beraberdik. Orada duygulu anlar yaşandı. Fakat bütün Pınarhisar sürecim dolu dolu geçti. Hayret ediyordum her gün yüzün üstünde ziyaretçi… Ziyarete geliyorlar kendileriyle kısa kısa görüşmeler yapıp uğurluyoruz. Ama burada da yoğun bir şekilde bana mektuplar geliyor. Yaklaşık 10 bine yakın mektup geliyor. Gündüz gelenlerle görüşüyorum, gece sabah namazına sürekli onlara cevap yazıyorum.”

“BIKMADAN USANMADAN MEKTUPLARA CEVAP VERDİM”
Cezaevinde yaşadıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, “Size bir görev yükleniyor, bir sorumluluk yükleniyor. Birde tabii ki haksızlığın karşısındanız. Binlerce mektup içerisinde ne duygular var. İfade edildiği gibi geleceğin tespitini yapıyorlar. Bende usanmadan, bıkmadan mektuplara cevap yazdım. Hiç usanmadım… Geçmişin hesabını yaparak buradan çıktım. Benimkine koğuş demeyelim ama tuvaleti banyosu olan bir yerdi. Yan tarafımda da maltamız var. Orada voltamızı atıyoruz fırsat oldukça. İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı olmam dolayısıyla sadece yanıma bir kişi verdiler. Onunla beraber o süreyi doldurduk. Yanımızdaki oda da bugün terör örgütüne mensup kişiler var dendi. Ondan sonra ben bir gün savcı beye dedim ki müsahade edersiniz ben tanışmak istiyorum dedim bu arkadaşlarla. Sayın Başkan böyle bir şeyi yapmayalım doğru olmaya bilir dediler. Ne olacak dedim belki bir vesile oluruz. Sonra neyse müsahade ettiler tanıştık. Odaya girdik 9 kişilerdi, bir muhabbetimiz oldu. Yanlarında tabii yanlarında yataklık etmek suçundan da bir Kürt vatandaşımız vardı. Onlarlada bir sohbetimiz oldu. Onlar bizim onlara verdiğimiz mesajlar karşısında da çok duyguluydular ve süreç içerisinde attığımız adımlarla çıktığımız andan itibaren biz bir şeyin sorumluluğunu üstlendik. Ne yapacağım ama... Türkiye bir boşluk var mı yok mu siyasette. Bir boşluk varsa biz bu adımı atmamız lazım. Nedir bu; Türkiye’de şuanda bir siyasi partinin kurulması isteniyor mu, isteniyorsa bu siyasi parti 81 vilayette kimler tarafından kurulması lazım” dedi.

“ALLAH’IN RAHMEDİNDEN ÜMİDİNİZİ KESMEYİNİZ”
Ümidini hiçbir zaman kesmediğini dile getiren Başbakan Erdoğan, “Biz bir şeye inandık; ‘Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz’” dedi. Bununla yürüdüklerini ifade Başbakan Erdoğan, yol arkadaşlarıyla beraber yürüdüklerini kaydetti. Başbakan Erdoğan, “Bu demokrasi hayatında Türkiye’de yaşanmamıştır. Bu kader darbe üstüne darbe, tokat üstüne tokat böyle bir gelen yapıda 34,4’le biz parlamentonun barajı aşamayan partiler sebebiyle CHP ile yüzde 63’nü aldık milletvekillerinin…. İki parti parlamentoda grup kurdu yüzde 63’ünü aldık ve o günden bugüne de sürekli yükselen bir trendimiz var. Buna o yol haritamızın bize getirdiği zenginlikler var ve çalışan ekip, bu çalışan ekip planıyla birlikte geleceği gayet güzel bir şekilde öre öre gerek genelde, gerek yerelde yolumuza devam ettik” şeklinde konuştu.

“MUHTAR BİLE OLAMAZ DİYENLER HALA VAR”
Zamanında kendisine ‘muhtar bile olamaz’ diyenlerin olduğunu sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, cezaevi sürecinde Diyarbakırlı bir vatandaşın kendisine gönderdiği mektupta ‘geleceğin Başbakanı’ sözünü hatırlatarak, “Muhtar bile olamaz diyenler şuanda bile var. Başlığı atanlar hala var. Onlar yazılı ve görsel medyada şuanda yazıyor ve çiziyor ama bir şey var utanmıyorlar. Bu başlığı siz attınız. Şuanda o medya, amiral laflarını kendilerine yakıştıranlar var ya işte bu başlıkları siz atmıştınız” dedi.

“CEZAEVİNDE YEMEN TÜRKÜSÜNÜ SÖYLERDİK”
Başbakan Erdoğan müzik aletlerine ilgisinin bulunadığını ama kulağının iyi olduğunu söyledi. Kulağının iyi olması sebebiyle müzik dinlediğini ve söylediğini belirterek, cezaevinde sürekli şarkı ve türkü söylediğini kaydetti. Yanındaki cezaevi arkadaşı ile birlikte şarkı söylediğini dile getiren Başbakan, “Yemen türküsünü çok söyledik” dedi.
Cezaevinde kendisine gönderilen mektuplar arasında Diyarbakırlı bir vatandaşın gönderdiği mektubu unutmadığını söyledi.
“AK PARTİ KAPATILSAYDI YENİSİ KURARDIK”
AK Parti’ye açılan kapatma davası ile ilgili soru üzerine ise Başbakan Erdoğan, AK Parti’nin kapatılmasının ardından yeni parti kurmayı düşündüklerini söyledi. Parti kapatmanın bir çözüm olmadığını dile getiren Başbakan Erdoğan, suçlu bireyin olması durumunda bireyin kendisinin cezalandırılması gerektiğin ifade etti. Tüzel kişinin suç işleyemeyeceğini, tüzel kişinin cezalandırılmasının bir anlam ifade etmediğini sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, sürekli bunu savunduklarını kaydetti. AK Parti olarak tüzel kişiliklerin kapatılmasına karşı olduklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, kişilerin cezalandırılması gerektiğine vurgu yaptı.

“DÜNYANIN HER YERİNE UZANAN BİR TÜRKİYE VAR”
Kendisinin ‘dünya lideri’ sözlerinin kullanmasının doğru olmayacağını dile getiren Başbakan Erdoğan, “Bizim söylemimiz gereken şudur; biz birinci derecede mazlumların sevgilisi olabiliyor muyuz. Mağdurların sevgilisi olabiliyor muyuz. Sadece Recep Tayyip Erdoğan olarak değil, Türk milleti olarak olabiliyor muyuz. Şuanda önceliği hem kendi milletimizin sevgilisi olmak ve hem aynı değerler silsilesi içerisindeki dünyada bütün mazlumların nerede olursa olsun, hangi dini inaçtan olursa olsun onlarında sevgilisi olabilmek. Biz Türkiye olarak görevi geldiğimizde böyle dünyanın her yerinde uzanan bir Türkiye yoktu. Şimdi dünyanın her yerine uzanan bir Türkiye var. Milyarlarca doları dünyanın değişik kıtalarına, oradaki fakirleri, garipleri bulan, onlara dağıtabilen bir Türkiye var. Bunları TİKA ile yapıyoruz. Bunlar rastgele olmadı. Bunlar bir aşkın, bir heyecanın, bir programın neticesi olarak gerçekleşti” diye konuştu.

“40 YILI AŞKIN BİR ARKADAŞLIĞIMIZ VE KARDEŞLİĞİMİZ VAR”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise Başbakan Erdoğan’ı şöyle anlattı;
“Herkes biliyor ki, Tayyip beyle bizim arkadaşlığımız çok uzun yıllara gidiyor. Eski yıllar dediğim de gençliğimizin ilk yıllarıdır. Benim üniversiteye ilk girişimdi. Tayyip bey o zaman İmam Hatip lisesini bitirmek üzeriydi. Bu 1970’liren başıdır. Yani o günden bugüne baktığımız da 40 yılı geçendir arkadaşlığımız ve kardeşliğimiz var. Bu süre içerisinde çok tabi olaylar oldu. Bu 40 yıla yakın arkadaşlık bir mahalle arkadaşlığı değil. Bu arkadaşlık vatan ve millet sevgisi üzerine dava arkadaşlığıdır. Onun için çok anlamlı ve manalı bir arkadaşlıktır. Allah nasip etti memleketimize ve milletimize gerçekten hizmet yolunda da bizlere çok onurlu hep görevler düştü. Öğrenci yıllarımızdaki mücadelerimiz ve faaliyetlerimiz unutuldu ama şu bir gerçek ki gerek Refah Partisi’nde gerek Fazilet Partisi’nde benim milletvekili olarak Tayyip beyin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak hep yaptıkları çok dikkat çekti. Esas AK Parti’yi kurmamız ve AK Partiyi iktidara taşımamız hiç unutulmayacak olaydı. Türkiye’nin tarihine adeta beraber yazdık. Doğrusu bir olayı anlatın deseniz işin içinden çıkmamam açıkçası. O kadar çok heyecanlar yaşadık, o kadar çok önemli karar verdik, o kadar çok cesur adımlar attık ki hepsi kıymetliydi. Hep beraber ilk heyecanları yaşadık. Adım adım Türkiye’nin bütün illerine gidildi. Sonunda 2002 seçimlerinde iktidar olduk. O da sancılı bir süreçti. Onlar artık hatıra oldu ama çok önemliydi.”

“BUNU YAKALAYAMADIKLARI İÇİN KAHROLUYORLAR”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kendisini tarif etmesinin ardından konuşan Başbakan Erdoğan, “Kuruluş hareketini yapan arkadaşlar olarak birbirimize güvendik ve geçmişten aldığımız birlikteliğimizi bir kardeşlik hukuku içerisinde aynen geleceğe taşıdık. Bu süreç içerisinde makam, mevki bunların birisi bu kardeşliğimizi gölgelemedi. Aramıza bir sıkıntı sokamadı. Hatırlayın; yine yazılı görsel medyalar neler yazdılar. Bizimle ilgili, eşlerimizle ilgili yazdılar. Halbuki yani Abdullah beyinde ifade ettiği gibi eşlerimizin birbirleriyle hukukları çok farklıdır. Çocuklarımız yine aynı şekilde böyle bir sıkıntı hamd olsun hiçbir zaman aramızda yaşanmadı. Olmadı… Zaten bunu yakalayamadıkları için kahroluyorlar tabiî ki ama biz aynı şekilde inandığımız bu doğru yolda kardeşlik hukuku içerisinde milletimize hizmet yolunda bir dava aşkı inancıyla bu yola devam ediyoruz. Bende sayın Cumhurbaşkanımıza milletimizin huzurunda şükranlarımı özellikle ifade etmek istiyorum” dedi.

“BANA HER ŞEY MİLLETİMİ HATIRLATIYOR”
Programın sonunda ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bana her şey milletimi hatırlatıyor” şirini okudu.
(İHA)