BIST 9.636
DOLAR 34,64
EURO 36,38
ALTIN 2.930,45
HABER /  GÜNCEL

Erdoğan ideallerinde kararlı

Başbakan Erdoğan 59 belediye başkanı ile biraraya geldi. Dar ufuklu siyasetçilerden bahsetti Erdoğan. Belediye başkanlarına ideallerini anlattı ve şu sözleri ekledi:

Abone ol

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin, bir daha eski girdaba çekilmek istense de oraya gitmeyeceğini belirterek, ''Başkalarının dar ufukları, dar çember siyasetleri bizi rüyalarımızdan, ideallerimizden alıkoyamaz'' dedi. Başbakan Erdoğan, AK Parti büyükşehir ve il belediye başkanları toplantısına katıldı. Ak Parti Genel Merkezi'ndeki toplantıda 12 büyükşehir ve 47 il belediye başkanı bulundu. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, toplantının 28 Mart seçimlerinden sonra yapılan ilk toplantı olduğunu belirterek, 3 Kasım seçimlerinden sonra ülke meselelerine ürettikleri çözüm yollarının 28 Mart 2004'te halktan en büyük ödülü aldığını, 3 Kasım'dan 28 Mart'a, 28 Mart'tan bugüne halkla birlikte AK Parti'nin de büyüdüğünü söyledi. Başbakan Erdoğan, ''Allah'a hamd olsun ki, yüzümüzün akıyla bugün çok daha ileri bir noktadayız. Zira her birimiz milletimizden aldığımız oylar kadar önemli, belki daha önemli bir de dua aldık. O dua şuydu: Allah mahcup etmesin. Evet, bütün çabamız bunu hak etmektir, bu sağlam millet iradesine layık olmaktır'' diye konuştu. Türkiye'nin büyümesi ve gelişmesi, demokrasinin yerleşmesinin şehirlere, şehirlerin akıbetinin de iyi yönetilmelerine bağlı olduğunu belirten Erdoğan, ''AK Parti büyük bir siyasal hareket ve akım olarak zaten öncelikle şehirlerimizin demokrasi talebinden, insanımızın hizmet talebinden doğmuş bir harekettir'' dedi. ''HALK MAZERET SİYASETİNDEN YORULDU'' ''Şehirler ülkemizin, medeniyetin aynasıdır. Bu aynayı siz belediye başkanlarımız ellerinizde tutuyorsunuz'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Unutmayın, bu aynada hem sizler görünüyorsunuz, hem de temsil ettiğiniz şehirlerimiz görünüyor. Bu aynayı özenle parlatmak zorundasınız. Emanetini omuzlarımıza yükleyen milletimizin bizi hayırla anması, emanet bilincini taşımamıza ve halka layık olabilmemize bağlıdır. Halkımız mazeret siyaseti üretenler tarafından yorulmuştur. Mazeret siyasetinin arkasına hiçbir arkadaşımın sığınmayacağından emin olmak isterim. Eğer temsil ettiğiniz şehrin kendi dinamiklerini, kaynaklarını, imkanlarını harekete geçiremiyorsanız, açıkça ifade edeyim ki, temsilde bir sorun vardır. Yerel yönetim tecrübesinden, Türkiye'nin özeti olan İstanbul'u temsilden buraya geldiğim için en açık ve net cümlelerle konuşuyorum. Türkiye'yi milletiyle, devletiyle birlikte, ama mutlaka birlikte büyütme sevdasındayız. Aksini düşünemeyiz.'' Türkiye'nin çok zaman ve yanlış ellerde güç kaybetmiş olabileceğini ifade eden Erdoğan, bunun zaten tecrübe ederek yaşandığını kaydetti. ''DÜĞÜMÜ ÇÖZMEK ZORUNDAYIZ'' Sorunların çözümsüz olmadığını vurgulayan Erdoğan, büyüme iradesini ister geçmişin mevzuat kirliliği engellemiş olsun, ister bizatihi insanlar engellemiş olsun, bu düğümü çözmek zorunda olduklarını anlattı. Türkiye'de ''ipe un serme'' alışkanlığının kamu yöneticilerini yıllarca esir aldığına işaret eden Erdoğan, kamu alanının, sanki toplumdan, halkın sorunlarından, talep ve ihtiyaçlarından bağımsız, ayrı ve adeta insansız bir ada gibi tanımlandığını kaydetti. Erdoğan, şunları söyledi: ''Gerçek şudur. Bu ülkeyi seviyorsak, şehirlerimizin mamur olmasını istiyorsak, toplumun huzur ve barışını istiyorsak, kendimize ayrı, halktan yalıtılmış adalar açmak yerine, aslolan halkla bütünleşmektir. Ak Parti iktidarı, Ak Parti siyaseti hiçbir zaman halktan kopuk bir alanda şekillenmemiş, şekillenmeyecek. Bizim siyaset üslubumuz, yönetim anlayışımız bir bütün olarak bu ülkenin güçlenmesidir. Unutmayalım, toplum güçlenmemişse devletin güçlü olması, devlet hak ettiği itibara kavuşmamışsa toplumun güçlenmesi mümkün değildir. Türkiye'yi büyütme konusundaki azmimizi, aşkımızı, sevdamızı sizlerle paylaştığımız için mutluyuz, bahtiyarız. Siz belediye başkanlarımızla birlikteliğimiz Türkiye ile birliktelik anlamına geliyor. Yıllar yılı Türkiye bu birlik ve vahdet sahnesine özlem duydu. Bizim birliğimizden Türkiye'yi baştan başa aydınlatan bir sinerji doğuyor. Güven ve istikrar zemini sağlamlaşıyor.'' ''HER TÜRLÜ AYRIMI REDDEDİYORUZ'' Her türlü ayrımı önce kafalarında, sonra da ortaya koydukları pratikle reddettiklerini anlatan Erdoğan, bu ülkenin bütün vatandaşlarına eşit yakınlıkta olmayı siyasetlerinin esası kabul ettiklerini söyledi. Erdoğan, ''Vatandaşımız bizden tarafgirlik, ayrımcılık beklemiyor, imtiyaz istemiyor, adalet istiyor. Adalet ise güneş gibi olmayı, her tarafı aydınlatmayı gerektirir. İşte Adalet ve Kalkınma Partisi adıyla, ışığı temsil eden sembolüyle, ilkeleriyle Türkiye'yi aydınlatma misyonunu taşıyanların partisidir'' diye konuştu. ''Başkalarının dar ufukları, dar çember siyasetleri bizi rüyalarımızdan, ideallerimizden alıkoymaz'' diyen Erdoğan, Türkiye'nin, dış politikada birçok alanı ihmal etmeseydi bugün çok daha güçlü olacağını söyledi. Erdoğan, ''İçeride demokrasinin en temel kriterlerini bile tartışarak güç kaybına uğramasaydık, bugün hem toplum, hem de devletimiz çok daha güçlü olurdu. Allah'a şükürler olsun ki, yine güçlüyüz ama, daha güçlü olmamız gerekiyor'' dedi. AK Parti iktidarının, huzur ve sükunun, güven ve istikrarın, kavga etmeden de yürümenin mümkün olduğunu gösterdiğini anlatan Erdoğan, bu süreçte Türkiye'yi eski tartışma temalarıyla germek isteyenlerin, halkı yeniden yormak isteyenlerin gerekçelerinin ellerinden alındığını kaydetti. ''ALIŞKANLIKLARI BIRAKMAK ZOR'' Başbakan Erdoğan, ekonomi yönetiminden bütün siyasi inisiyatif alanlarına kadar Türkiye'nin bugün zaaflarıyla değil, başarılarıyla dünyanın gündeminde olan bir ülke olduğunu vurguladı. Bu atmosferden, bu bahar ikliminden dolayı herkesin Ak Parti'ye teşekkür etmesi, herkesin bütün alışkanlıklarını bırakması gerektiğini söylemediklerini belirten Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bazı alışkanlıkları bırakmanın zor olduğunu biliyoruz. Ama Türkiye, bir daha eski girdaba çekilmek istense de oraya gitmeyecektir. Hepimiz, bu ülkenin bütün evlatları artık ileriye doğru bakıyorlar. Bizim gündemimizde sadece ama sadece Türkiye'nin yüzünü güldürmek var. İşte şehirlerimizde sizler bunun için varsınız.'' MAHALLİ İDARELER VE ŞEHİR YÖNETİMİ Erdoğan konuşmasında, mahalli idarelere, şehir yönetimine bakışlarıyla ilgili bilgiler de verdi. Mahalli idareler, belediyelerin, bugünün demokratik yönetim anlayışı içinde giderek artan bir önem kazandığına işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Esas itibarıyla mahalli idarelerin gerçekleştirmesi gereken fonksiyonlar arasında iki husus ön plana çıkmaktadır. Bunlardan biri, daha demokratik bir yönetim tarzına ulaşılması, diğeri ise daha etkin, daha verimli işleyen bir yönetimin gerçekleştirilmesidir. Hemen herkesin üzerinde uzlaştığı nokta, hizmetlerin sunumunda demokratikliğin ve etkinliğin sağlanması için mahalli idarelerin daha elverişli bir zemin oluşturduğu yönündedir. Bildiğiniz gibi, Türkiye'de de mahalli idarelerin güçlendirilmesine yönelik tartışmalar uzun yıllarımızı almıştır. Ancak, tarihi zemine ve yerleşikliğe sahip merkeziyetçi devlet geleneği ve bu geleneğin ürettiği zihni yapı, idare sistemimizin yeniden yapılandırılması ve mahalli idarelerin sistem içindeki ağırlığının artırılması istikametindeki gayretlerin bugüne kadar neticeye ulaşmasını engellemiştir. Merkeziyetçi gelenekten kaynaklanan bu zihni yapı içinde mahalli idarelere hep şüphe ile bakılmıştır. Mahalli idareler, uzun yıllar merkezi idarenin merkez dışındaki uzantıları şeklinde algılanmış, mahalli idareler asli vasıfları olan mali ve idari özerklik bakımından sınırlı birimler olarak kalmışlardır.'' ''MERKEZİN SORUNLARI YERELE SİRAYET ETMİŞ'' Mahalli idarelere güvensizliğin, topluma karşı beslenen güvensizliğin bir yansıması olduğunu belirten Erdoğan, bütünüyle asayiş zeminine hapsolmuş bir yönetim anlayışı ve onun ürettiği idari pratiklerin, merkeziyetçi kontrolü öncelikli hale getirdiğini, toplumun idari süreçlere katılarak tercihlerini dillendirmesini engellediğini anlattı. Erdoğan, yaşanan bu sürecin, mahalli idareler açısından da çeşitli olumsuzlukları beraberinde getirdiğini ifade ederek, ''Merkeziyetçi geleneğin ve merkezi idarenin problemleri mahalli idarelere de sirayet etmiş, mahalli idarelerin olgunlaşması, reşit bir nitelik kazanmaları mümkün olmamıştır'' diye konuştu. Belediyelerin, hemşehrilerle, şehir sakinleriyle sağlıklı bir bütünleşme sağlayamadığını, onların yönetim sürecine katılımını temel bir gereklilik olarak kavrayamadığını belirten Erdoğan, bunun yanında, yerel siyasetin de şehirdeki rantın paylaştırılması gibi dar bir zeminde yürütüldüğünü, mahalli idarelerin, şehir kimliği ve şehir dokusu esasında bir şehirlilik bilinci üretemediklerini, şehre bir medeniyet perspektifinden bakamadıklarını anlattı. ''BELLİ BİR ZİHNİ YÖNELİŞİN ÜRÜNÜ'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gerek Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı, gerekse belediyelere ve büyükşehir belediyelerine ilişkin kanun düzenlemeleriyle yapmaya çalıştıklarının, hem merkezi idarenin hem de mahalli idarelerin fonksiyonlarını demokratik bir idarenin gereklerine uygun olarak yeniden düzenlemek ve süreç içinde idari yapıya hakim olan zihniyeti dönüştürmek olduğunu söyledi. Kanuni düzenlemelerin belli bir zihni yönelişin ürünü olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Söz konusu kanunlar, devlete, siyasete, ekonomiye, topluma bakışımızla doğrudan alakalıdır'' dedi ve şöyle devam etti: ''Bizim bakış açımıza göre merkezi idarenin üstleneceği hizmetler, esas olarak, devletin asli fonksiyonlarıyla ilgili hizmetler olmalıdır. Bunun dışında kalan mahalli nitelikli ve mahallinde görülmesi mümkün bütün hizmetler, mahalli idareler tarafından yerine getirilmelidir. Böylelikle hem daha demokratik hem de daha verimli bir devlet ve yönetim yapısının ortaya çıkacağına inanıyoruz. Bugün hem dünyadaki gelişmeler hem de bizim çalışmalarımız sonucunda 'kamu hizmeti' kavramı ciddi bir mahiyet değişimi geçirmektedir. Kamu hizmeti, bu hizmeti kullananlardan ve onların tercihlerinden ayrı mütalaa edilmemektedir. Kalitesi ve sunum şekli tek taraflı olarak kamu otoriteleri tarafından belirlenen, vatandaş tercihlerini dışlayan kamu hizmeti anlayışı geçerliliğini yitirmiştir. Bu sebeple demokratik katılım bakımından daha uygun bir coğrafi alana tekabül eden mahalli idarelerin kamu hizmetlerinin yürütülmesindeki ağırlığı ve önemi artmaktadır. Bunun da ötesinde, mahalli ihtiyaçları kavramada, bu ihtiyaçlara uygun hizmet ölçülerini belirlemede mahalli idarelerin daha rasyonel hareket edebileceği aşikardır.'' ''ŞEHİR, CANLI BİR VARLIK'' Mahalli idarelerin kendiliğinden demokratik yapılar şeklinde algılanmaması gerektiğini belirten Erdoğan, Türkiye'nin tarihi tecrübesinin de bunu açıkça gösterdiğini kaydetti. Erdoğan, mahalli idarelerin demokratik vasıflarının tebarüz etmesinin, ancak demokratik süreçleri işletmeleriyle, toplumun katılımına imkan veren mekanizmaları açık tutmalarıyla mümkün olduğunu söyledi. ''Tabii bu durum esaslı bir zihniyet değişikliğini gerektirmektedir'' diyen Erdoğan, demokratik belediyecilik anlayışı yanında, bir şehre ait olmanın bilincini geliştirmek, şehri bütün unsurlarıyla yaşayan canlı bir organizma gibi görmek gerektiğini anlattı. Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Yaşayan canlı bir organizma olarak şehrin sahiplerini, yani şehir halkını yönetim ve karar sürecinin en önemli unsuru olarak görmediğimiz müddetçe, demokratik bir belediyeciliği hayata geçirmemiz mümkün değildir. Bunun için biz, 28 Mart Mahalli Seçimleri'nin gecesinde kendimizi ve belediye başkanlarımızı bağlayacak şekilde, belediye başkanlarımızın bütün şehir halkının belediye başkanı olacağını, bütün hemşehrilerini kucaklayacaklarını, şehir zemininde azami bir demokratik ortam tesis edeceklerini taahhüt ettik. Sizlerle birlikte bu taahhüdümüzün sonuna kadar arkasındayız.'' ''ŞEHİRLERİMİZ BU ÜLKENİN KALBİDİR'' Mahalli yöneticilerin, her şehrin bir ruhu, bir kimliği olduğunu bilmeleri ve bu ruha, bu kimliğe uygun davranmaları gerektiğini kaydeden Erdoğan, şehrin, içinde yaşayan insanlarla, tarihi dokusuyla, gelecek perspektifiyle bir medeniyetin göstergesi olduğunu, şehirlerin, medeniyetin gerçek mekanı olduğunu söyledi. Erdoğan, medeniyetlerin, onları var eden şehirlerle kaim olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: ''Medeniyetin kadim değerleri, ancak şehirde hayat bulur. İstanbul'u, Edirne'yi, Konya'yı, Bursa'yı, Malatya'yı, Mardin'i, Diyarbakır'ı, Erzurum'u, Tokat'ı, Antalya'yı, İzmir'i anlamadan bizim medeniyetimiz anlaşılabilir mi? Bu şehirleri sevmeden bizim medeniyetimiz sevilebilir mi? İstanbul başta olmak üzere bu şehirlere bakmadan medeniyetimizin kadim değerleri görülebilir mi? Evet, şehirlerimiz bu ülkenin kalbidir, ruhudur. Onları kendi kalbimiz, kendi ruhumuz gibi koruyacağız. Bu ruha dikkatle eğilmesi gereken, bu ruhu koruması gereken, beslemesi gereken sizlersiniz.'' ''BÜTÜN BELDE SAKİNLERİ SİZE EMANET'' ''Belediyecilik anlayışımızın, siyaset anlayışımızın, ülkeye, topluma bakışımızın, medeniyet kavrayışımızın en güzel, en ince, en rafine örneklerini ortaya koymak zorundayız'' diyen Erdoğan, belediye başkanlarına şöyle seslendi: ''Sizlerden beklentim, bu sorumluluğun ağırlığını sürekli omuzlarınızda hissetmenizdir. Bütün belde sakinlerinin size emanet olduğunu asla unutmamalısınız. Şehir üzerinde bütünlüklü bir bakış geliştirmeniz, her mahalleyi, her meydanı, her sokağı kendi eviniz gibi hissetmeniz, şehir halkının bütününü kucaklamanız, onların dertleriyle, sıkıntılarıyla hemhal olmanız özel bir önem arz etmektedir. Adaletli olmak, adil davranmak en önemli gücünüzdür. Şunu da ifade etmek durumundayım ki, Türkiye siyasetinde başarılı ve kalıcı olmamız, şehirlerimizi mamur kılmamızla doğrudan ilgilidir. Bu manada yapacağınız işler, parti olarak çıktığımız yolculuk açısından da hayati bir değer taşımaktadır.''