BIST 9.673
DOLAR 35,23
EURO 36,68
ALTIN 2.963,48
HABER /  DÜNYA

Erdoğan grup toplantısında konuştu (2)

Başbakan Erdoğan, “Annesinin karnındaki büzülmüş yatan, 2 bacağı kopmuş, minicik bedenini yarısı yanmış o bebekleri görmezden geleceğimize s...

Abone ol

Başbakan Erdoğan, “Annesinin karnındaki büzülmüş yatan, 2 bacağı kopmuş, minicik bedenini yarısı yanmış o bebekleri görmezden geleceğimize siyaseti bırakır çeker gideriz” dedi.
TBMM’de partisinin grup toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, Türkiye’de bazı kesimlerin Türkiye’nin uzun yıllardır terörle yaşayan, teröre maruz kalan bir ülke olduğunu unutarak, bazı noktalarda terörün tuzağına tekrar tekrar düşmekten kendilerini alamadıklarını söyledi. Terörün maksadının sadece saldırmak, bomba patlatmak, masum insanları ve güvenlik güçlerini hedef almak olmadığını söyleyen Başbakan Erdoğan, “Terör; yaptığı eylem ile propagandasını yapmak, ses getirmek ister. Gerçekleştirdiği eylemle toplumda korku, kaos oluşturmak ister. Terör hedef aldığı canların ötesinde onların üzerinde toplumu, politikaları şekillendirmek, onlara yön tayin etmek ister. Bomba yüklü araçları patlatmak, onlarca cana kıymak terörün kullandığı sadece bir araçtır. Terör ve terör örgütleri asıl o saldırın ortasından ortaya çıkacak manzaraya bakar, ona göre kendilerini başarılı ya da başarısız görürler. Terör örgütü saldırıyı gerçekleştirdiğinde, özellikle bunun gerçekleşmesiyle değil, saldırı sonrasında toplum korkarsa, infiale kapılırsa, kaosa kapılırsa işte o zaman hedefine ulaşmış olur. Eğer toplum ikiye ayrılırsa, toplumda soru işaretleri oluşursa, hatta toplumun fertleri arasında bir huzursuzluk ortamı baş gösterirse terör iste o zaman hedefine hasıl olur. 10 yıllardır terörle yaşayan bir ülke olarak bazıları terörün bu boyutu üzerinde hiç durmadılar. Arşivlere dönün bir bakın, bizim hükümetimiz döneminde ya da öncesinde bu tür acı hadiseler sonrasında sorumluluk sahibi kişilerin, kurumların nasıl tavır takındıklarını inceleyin. Başta siyaset kurumu ve medya. Bunların yaptığı açıklamalar, yayınlar, tavırlar son derece hassas olması gereken kesimlerin terörün tuzağına nasıl tekrar tekrar düştüğünü görürsünüz” diye konuştu.

“MEDYA VE SİYASETÇİLER ALÇAKÇA BU TUZAĞIN İÇİNDE YER ALDILAR”
Reyhanlı’da meydana gelen olayın ardından bazı siyasetçilerin ve medyanın sorumsuzca açıklamalar yaptıklarını söyleyen Başbakan Erdoğan, “Cumartesi günü meydana gelen hadisenin ardından bir kısım medya kuruluşları ve siyasetçiler bu açık tuzağa ve alçakta bu tuzağın içinde rol aldılar. Daha Reyhanlı’nın caddelerinde dumanlar tütüyor, feryatlar göğe yükseliyor, insanlar sokaklarda can mücadelesi veriyor, henüz hiçbir şey belli değilken birileri çıkıyor, sanki o saldırıyı bekler gibi, böyle bir fırsatı kolluyor gibi sorumsuzca açıklamalar yapıyor. Bu ne acelecilik, bu ne fırsatçılık. Hele durun bir gözyaşlarımızı dindirelim, hadiseyi anlayalım, cenazelerimizi defnedelim. Ondan sonra herkes söyleyeceğini söylesin. Reyhanlı sokaklarından kara dumanlar yükselirken saldırganların istediği gibi hemen suçlamalar yapmak, tahrik oluşturmak en hafif tabiri ile fırsatçılıktır ve son derece çirkindir. Saldırganlar o iki aracı patlattıklarında, 50 cana kıydıklarında değil, bu açıklamaları yaptırdıklarında Suriyeli mültecilere, Özgür Suriye Ordusu’na Türkiye’nin Suriye politikasına yönelik infiali oluşturduklarında küstahça tebessüm ettiler. İşte asıl o zaman sevindiler, o zaman ‘maksat hasıl oldu’ dediler. Bunun görebilmek için illa terör uzmanı olmak gerekmiyor. 30 yılını terörle mücadele içinde geçiren bir ülkenin siyasetçisi de, medyası da bunu artık görebilmeli. Bu tuzaktan uzak kalmayı becerebilmeliler” şeklinde konuştu.

“SURİYE HALKI İLE BİZİM ZERRE KADAR MESELEMİZ YOKTUR”
Suriye ile Türkiye arasındaki politikaları anlatan ve Türkiye’nin Suriye rejimi ile ne zaman ipleri kopardığını açıklayan Erdoğan, “İktidar görevini üstlendiğimiz andan itibaren Suriye ile ilişkileri geliştirmek için samimi bir gayret içinde olduk. Suriye’de refah, huzur ve istikrarın tesis edilmesi, bölge meselelerine çözüm aranması için çok samimi girişimlerde bulunduk. Suriye halkı ile bizim zerre kadar meselemiz yoktur. Bizim Suriye’deki alçak, gaddar, zalim diktatör rejim ile meselemiz var. Kuzey Afrika ülkelerinde halk hareketleri başladığında aynı samimiyetle Suriye rejimine uyarıda bulduk. Suriye’de kanlı halk hareketlerinin olmaması için reformların yapılması gerektiğini ifade ettim. Dikkatinizi çekiyorum, Suriye’de olaylar başladığı anda bile biz Şam ile irtibatımızı kesmedik. Son bir umut, Şam’a sürekli tavsiyelerimizi ilettik, 6 ay boyunca sabırla hareket ettik. Bizim Şam yönetimi ile irtibatımızı kesmemiz Suriye’de halk hareketlerinin yayılması ve Suriye ordusunun halka acımasızca saldırması aşamasında oldu. Tankla, topla ihsanların üzerine saldırdıkları andan itibaren bizimde tavrımız değişmiştir. Geçmişte ne yaşanmış olursa olsun kendi halkına zulmeden, ülkesi ile birlikte tüm bölgeyi yangına sürüklemek isteyen rejimle bizim hiç işimiz olmaz. Biz zalimlerin yanında değil, mazlumların yanında yer alan bir ülkeyiz” ifadelerini kullandı.

“SURİYE POLİTİKAMIZIN 2 ANA EKSENİ VAR”
Türkiye’nin Suriye politikasının 2 ana ekseni olduğunu ifade eden Erdoğan, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Biz ana muhalefet partisi gibi zalimin, diktatörün, eli kanlı canilerin yanında duranlardan değiliz. Sadece hakkın yanında mazlumun, mağdurun yanında duranlardan olduk. ‘Bize ne Suriye’den’ diyenlere, ‘bizim Suriye ile ne işimiz var’ diyenlere, ‘mültecilere neden kucak açıyoruz’ diyenlere buradan sesleniyorum, bizim Suriye politikamızın 2 ana ekseni vardır; birincisi bölgede barış, huzur ve istikrarın Türkiye’yi çok yakında ilgilendirdiğine inanıyoruz, kendi huzurumuz, iç barışımız, güvenliğimiz için bölgede barış istiyoruz. Türkiye örneğin Filistin meselesine en başından itibaren kayıtsız kalabilirdi, görmeyebilir, duymayabilirdi, hiç ama hiç sesini çıkartmaya bilirdi. Türkiye Suriye meselesine de başından beri kayıtsız kalabilirdi, şunu herkes bilsin ki bölgede en küçük ateş dahi Türkiye’yi bulur ve Türkiye’ye dokunur. Türkiye bunun meselelerini geçmişte çok ağır ödemiştir. Filistin’e kayıtsız kalmış beledini ödemiştir, Arap ülkelerine sırtını dönmüş bedelini ağır ödemiştir. Türkiye bölge meselelerine yönelik kayıtsızlığı nedeniyle ekonomik, diplomatik bedeller, hatta terör nedeniyle hayatlara mal olan bedeller ödemiş, ödemek zorunda kalmıştır. Çok zor bir coğrafyada yaşıyoruz, kapıları kapatmak, duvarlar örmek asla çözüm değildir. Bölgesine, dünyaya, özellikle de kardeşlerine kayıtsız kalan bir devlet asla büyük devlet olamaz. Böyle bir devletin ekonomisi büyümez, refah seviyesi artmaz, saygınlığı, itibarı olmaz. Nitekim Türkiye çok uzun yıllar kardeşlerine sırt çevirmiş şekilde yaşamış, olduğu yerde saymış, itibarı çok ciddi şekilde zedelenmiştir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk Lirası’nın pasaportumuzun, ay yıldızlı bayrağımızın küresel saygınlığı varsa, bu aktif ve barışçı dış politikamızın bir eseridir. Suriye politikamızın ikinci ve en önemli ekseni insanı boyutu. Bosna Hersek’te çok acı katliamlar yaşanırken Türkiye ‘bana ne Bosna Hersek’ten’ deseydi bugün Saraybosna’nın yüzüne bakabilir miydi, “bana ne Kosova’dan’ deseydik bugün Priştine’nin yüzüne bakabilir miydik, Halepçe katliamı sonrası Kuzey Irak’tan kaçan Kürt kardeşlerimize kucak açmasaydık bugün Erbil’in yüzüne bakabilir miydik, Lefkoşa’dan, Karabağ’dan, Bakü’den ‘bana ne’ deme şansına sahip miyiz? CHP’nin Boraltan köprüsünde Stalin’in ordusuna teslim ettiği, Türkiye’nin yanı başında kurşuna dizilen Azeri kardeşlerimizin acısını bugün bile yüreğimizde taşıyoruz. Türkiye’ye böyle acı hatıralar, silinmesi zor lekeler bırakmaya hakkımız olabilir mi?”

“CHP BUNU HER ZAMAN YAPTI, BUNU MHP’DE DE GÖRÜYORUM”
CHP’nin Reyhanlı’da halkı Suriye’den gelen mültecilere karşı olmak için çalışmalar yaptığını belirten Erdoğan, “AK Parti teşkilatının, bize gönül vermiş vatandaşlarımızın, 76 milyon aziz milletimin şunu bilmesini istiyorum; biz Türkiye’nin, dünyanın çocukları için sorumluluk yüklenmiş bir iktidarız. Biz Türkiye ve dünyada çocukların, kadınların alçakça katledilmesine isyan ederek iktidara gelmiş bir kadroyuz. Çocuklar katledilirken susacaksak o zaman AK Parti’ye ne gerek var. Bunu CHP, MHP, BDP yapabilir, ama bunu AK Parti asla yapamaz. Kapımızı çalan misafirlere kapıyı kapatacaksak o zaman bu harekete ne ihtiyaç var. Reyhanlı’da CHP örgütü çalışmalar yaparak, oradaki 25 bin Suriye’den gelmiş kardeşlerimize karşı ‘bunlar buradan çıksın, niye burada duruyorlar, gitsinler’ Ama aklıselim Reyhanlılı kardeşlerim de tam aksini savunuyor, ‘onlar bizim kardeşlerimiz, onlar buraya farklı bir hareketlilik, canlılık getirdi, onlar bizim misafirimiz’ diyorlar. CHP bunu her zaman yaptı ve yapıyor. Ben aynı şeyi MHP’de görüyorum. Diğer statüko partileri bunu tarihleri boyunca yaptılar. Biz AK Partiyiz, bizim siyasetimizde vicdan var, bizim dış politikamızda kalp var, vicdan var. AK Parti milletin kurduğu, milletin istikamet çiziği bir partidir. Bu millet misafirperverdir, mazlumun ve mağdurun yanındadır, hakkın yanındadır. Öyleyse bizde mazlumun yanında duracağız, sonuna kadar hakkı savunacağız” dedi.

“BİZ TÜRKİYE’NİN DÜNYANIN BEBEKLERİ İÇİN SİYASET YAPIYORUZ”
Başbakan Erdoğan; Banyas’ta yaşanan katliamı hatırlatarak, “Suriye’de her gün onlarca bebek katlediliyor. Banyas’ı gördünüz. O yavruların üst üste orada nasıl katledildiğini gördünüz. Annesinin kucağında onların nasıl şehit edildiklerini gördünüz. Suriye’de her gün onlarca masum kadın katlediliyor, tecavüze uğruyor. ‘Suriye’den bize ne’ diyenler acaba çocuklarının yüzüne nasıl bakabiliyorlar, hele bu Banyas’tan sonra. ‘Suriyeli mülteciler gitsin’ acaba komşularının yüzüne nasıl bakabiliyor. ‘Türkiye Suriye ile ilgilenmesin’ diyenler vicdanlarına bunu nasıl anlatıyor. Biz ırkçı, bencil bir millet değiliz. Bizi büyük millet yapan, zor zamanlarında mazlumun yanında durmamızdır. Kim ne derse desin, mazlumun yanında durmaya, hakkı savunmaya devam edeceğiz. Annesinin karnındaki büzülmüş yatan, 2 bacağı kopmuş, minicik bedenini yarısı yanmış o bebekleri görmezden geleceğimize siyaseti bırakır çeker gideriz. Biz Türkiye’nin bebekleri için, dünyanın bebekleri için siyaset yapıyoruz. Onları görmeyeceksek, duymayacaksak, onlardan yüz çevireceksek siyaset yapmanın anlamı yok. Biz hesap gününe inanın kadroyuz. Hesabımızı alnımızın akıyla verebilmemiz için dünyanın mazlumları için bebekleri için sesimizi yükseltmeye, onlar için çırpınmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

“CHP GENEL BAŞKANI’NI UYARIN”
CHP’ye gönül verenlerin ve partililerden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu uyarmalarını isteyen Erdoğan, “Ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz adına çok önemli bir hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Türkiye 1950 yılında demokrasiye adımını atığı andan itibaren CHP egemenliğin kaynağını halkta aramak yerine her zaman başka yerlerde aramıştır. Halktan teveccüh göremeyen CHP, olağanüstü durumları kendisi için bir fırsata çevirme gayreti içinde olmuştur. 10.5 yıllık iktidarımız sürecinde CHP’nin bu arayışlarına defalarca şahit olduk. Seçim sandığında başarı gösteremeyen CHP, demokrasi dışı yöntem ve odaklardan, kaoslardan medet umarak, buradan fırsat devşirmenin gayreti içinde oldu. Yeni genel başkanın yönetiminde CHP’nin bu arayışının çok farklı ama çok tehlikeli mecralara sürüklendiğini görüyoruz. Sokak sokak direniş çağrısı yapan, çözüm sürecini dahi bir ayrışma fırsatı olarak gören, sürekli olarak Alevi vatandaşlarımızı tahrik eden CHP Genel Başkanı şuanda Suriye’nin kanlı rejimine koşulsuz destek vererek çok tehlikeli bir oyun oynuyor. CHP’ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum, bu oyunun lütfen farkında olun. CHP Genel Başkanı Türkiye’nin düşmanlarıyla, Reyhanlı’yı kana bulayan canilerle aynı fotoğraf karesinde bulunmak, onların değirmenine su taşımak gibi vahim bir hata yapıyor. CHP Genel Başkanı en kanlı terör örgütlerine karşı sessiz ve tepkisiz kalmak gibi, onları yüreklendirmek gibi bir tavrın içine giriyor. Reyhanlı’da kara bulutlar dağılmadan, çıktılar hükümeti suçlayan, Suriye politikasını eleştiren sorumsuzca açıklamalar yaptılar. Adeta suçun üzerine örten, saldırganları koruyan, saldırıyı çok başka yerlere çekmeye çalışan tavrın içine girdiler. Buradan CHP’nin yönetimine sesleniyorum, CHP’ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum; CHP Genel Başkanı’na ateşle oynadığını, topluma, siyasete ve demokrasiye çok ağır bir zarar verecek tavır içinde olduğunu lütfen hatırlatsınlar ve onu uyarsınlar. Türkiye en basit meselelerde dahi ağır gerilimler yaşayan bir ülke haline getirilmek isteniyor. Arkasına halkı alıp muhalefet yapamayan CHP, MHP gibi partiler bu gerilimi, bu ayrışmayı körükleyen, kaos ortamına zemin hazırlayarak buradan medet umuyor, buradan fırsat kolluyorlar. Biz CHP ve MHP yönetimi ile onların seçmenlerini, gönüldaşlarını hep ayrı tuttuk. Çünkü ben CHP’ye gönül veren kardeşlerimin bu yanlışı anlayacaklarını görüyorum, MHP’ye gönül veren kardeşlerimin de genel başkanlarının hakaret dolu ve bu süreci adeta küfürle sürdürmesinin yanlışlarını gördüklerini inanıyorum. Bugünde bütün bu olaylara rağmen, gerek şahsıma ve partime yönelik hakaretleri yenilir yutulur değil, tahrik unsuru. Biz onun tahriklerine bu güne kadar nasıl aldanmadıysak bugünden sonrada aldanmayacağız. Milletim ona gereken dersi sandıklar geldiği zaman ona en güzel şekilde verir. Kime oy vermiş, kime gönül vermiş olursa olsun 76 milyona sesleniyorum; muhalefet tarafından tırmandırılan gerilime lütfen prim vermeyin. Bölücü, ayrıştırıcı dil, üslup ve tavırlara asla aldanmayın. Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürecek açıklamalara karşı dikkatli olun” diye konuştu.

“HALKIMIZ ÇÖZÜM SÜRECİNE DESTEK VERİYOR”
Kamuoyu araştırmalarına göre halkın büyük çoğunluğunun çözüm sürecine destek verdiğini belirten Erdoğan, “Çözüm sürecinde akademisyenler, medya mensupları, sanatçı, sporcu, bütün 63 akil insan Türkiye’yi dolaşıyor, dikkat edin onları provoke etmek isteyen 10-20 kişilik gruplar hep aynı tipler. CHP, MHP, marjinal gruplar bir araya gelerek provoke etmenin gayreti içine giriyorlar. Ne yazık ki, bunların yanında da yazılı ve görsel medya yer alıyor. Sanki halk bunlar gibi düşünüyor. Bütün o medyadaki tekniği kullanmak suretiyle bu olayları böyle göstermenin gayreti içine giriyorlar. Şuanda halkımız büyük bir teveccüh göstererek, hamdolsun yaptırdığımız kamuoyu araştırmaları ile bunu görüyoruz, bu çözüm sürecine her şeye rağmen desteğini veriyor. Yalanlar, iftiralar, düzmece senaryolar üzerinden yürütülen tahriklere benim milletim gelmiyor ve gelmeyecek. Benim milletim bu tuzaklara düşmeyecek. Demokrasilerde her meselenin müzakere ve çözüm yeri sokak değil meclistir. Meclisin dışına çıkartılan, sokağa taşınan her mesele Türkiye’nin de, demokrasinin de aleyhinedir. Bu gerilim tuzağına düşmeyin, tahriklere aldanmayın, tartışmak, ayrışmak, gerilim hatları oluşturmak, teröristleri, saldırganları Türkiye düşmanlarını sevindirir. Biz onları sevindirmeyeceğiz” şeklinde konuştu.
Amerika dönüşü Reyhanlı’ya gideceğini belirten Erdoğan, “İnşallah Reyhanlı’daki yaralı saracağız. Amerika dönüşü Hatay ve Reyhanlı olmak üzere ilçelerin bir kısmını dolaşacağım. Reyhanlı’yı çok daha güçlü şekilde manen madden inşa edeceğiz. Düşmana inat kenetleneceğiz, kucaklaşacağız” ifadelerini kullandı.

“TÜRKİYE UZUN BİR ARADAN SONRA IMF’YE OLAN BORCUNU KAPATTI”
Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’nin Merkez Bankası’na Türkiye’nin IMF’ye olan 412 milyon dolar borcunun ödenmesi amacıyla talimat verdiğini ve bugünden itibaren Türkiye’nin IMF’den borç alan değil, borç verecek durumda olan bir ülke olduğunu ifade eden Erdoğan, “Acımız, hüznümüz ne kadar ağır olsa da bugün milletçe buruk bir sevinci yaşıyoruz. Bugün Türkiye’de tarihe tanıklık ediyor, büyüyen güçlenen Türkiye yolunda çok önemli bir aşamaya geçiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi, Türkiye’nin Uluslararası Para Fonuna (IMF) olan 412 milyon dolar borcunun ödenmesi amacıyla Merkez Bankası’na talimatı verdi, Merkez Bankası IMF’nin değişik hesaplarına bu borcu aktarmaya başladı. Aktarma işlemi bugün tamamlanıyor. Böylece Türkiye uzun bir aranın ardından uluslararası para fonuna olan borcu kapattı. Bu güzel gelişmenin, bu sevindirici haberin ülkemize milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye 11 Mart 1947’de IMF’nin faaliyete başlamasından 10 yıl sonra 43 milyon dolarlı kota ile ona üye olmuştu. IMF’den ilk borç 1961 yılında yapılan bir standby anlaşmasıyla Cemal Gürsel hükümeti tarafından alınmıştı. 1961’den bugüne kadar IMF ile 19 standby anlaşması yapıldı. Toplamda 56.5 milyar dolarlık borç ilişkisi kuruldu. Türkiye‘nin IMF’ye olan borcu 2001 krizi sonrasında rekor bir düzeye ulaştı. Biz iktidara geldiğimizde 23.5 milyar dolar ile iktidarı devraldık. Her ay IMF heyetleri Türkiye’ye geliyor, heyetin incelemeleri büyük olay oluyordu. Esnaf, iş dünyası, piyasalar, sokaktaki vatandaş, IMF’den gelecek haberleri, heyetlerin görüşmesine göre pozisyon belirliyordu. O dönemin DSP, MHP, ANAP hükümeti IMF’den borç alabilmek için ciddi taahhütlerde bulunmak zorunda kalıyordu. ‘Biz milliyetçiyiz, biz milletimizi çok seviyoruz, biz şöyleyiz’ Bahçeli; IMF’ye borçlanan kim, siz, IMF’ye neyi ödediniz? Siz o dönem içinde standby anlaşmaları, aldığınız talimatlarla 3.5 yıl geçirdiniz. Yanlış yönetimleriniz neticesinde bu ülkenin en önemli bankası Ziraat Bankası sürekli görev zararı yazıyordu, sizden dolayı. Halk Bankası çöktü gidiyor, Vakıfbank hakeza öyle. Bütün bunlarla beraber enflasyon yüzde 30. Devletin borçlanma faizini yüzde 63 ey Bahçeli siz çıkarttınız. Yüzde 63 faiz ile Türkiye Cumhuriyeti borçlanırken bunun bedelini benim milletim ödüyordu, bunu siz milletimize ödettiniz. Kamu borçlanmasına baktığınız zaman milli gelire oranı yüzde 74. Ey bahçeli şuanda yüzde 36. Siz bunuş 74’e kadar çıkartınız. Bütün bunlar olurken şuanda devletin borçlanma faizi 6, 6.5 buralarda dolaşıyor, enflasyon hakeza buralarda dolaşıyor. Bütün bunlarla beraber biz hamdolsun şimdi 23.5 milyar doları ödemek suretiyle süreci sonlandırdık ve 19 standby anlaşmasını yapanlar artık bugün itibariyle son buldu. Şuanda artık IMF’ye borcu olan bir ülke değiliz, tam tersine IMF’ye borç vermek için müzakereler yürüten bir ülkeyiz. Rabbim bizlere o günleri bir daha yaşatmasın. İhtiyacımız olan borcu Türkiye ve dünya piyasalarından tarihi seviyelerde seviyede düşük faiz oranları ile almak suretiyle, mali disiplini ve para politikalarını muhafaza etmek suretiyle Türkiye’nin o günlere dönmesine asla mahal vermesin. Bugün, Türkiye ekonomisi için gerçekten önemli bir gün, bugün Türkiye yeni bir aşamaya geçiyor. Bu yeni dönemin hayırlara vesile olmasını diliyorum” dedi.

ABD ZİYARETİ DETAYLARI
Grup toplantısı sonrasında beraberindeki heyet ile birlikte ABD’ye hareket edeceğini belirten ve ziyaretin detaylarını açıklayan Erdoğan, “Grup toplantımızdan sonra bugün beraberimizdeki heyetle ABD’nin başkenti Washington’da resmi temaslarda bulunacağız. Perşembe günü Başkan Obama ile görüşmemiz olacak, ardından bir basın toplantısını birlikte düzenleyeceğiz, öğle saatlerinde ise ABD Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı tarafından heyetimize verilen yemeğe, aynı ün akşam Beyaz Saray’da özel bir akşam yemeğini Başkan Obama ile 2 çalışma arkadaşlarımızla birlikte yiyeceğiz. Washington Temsilciler Meclisi başkanı ile bir grup işadamı ile ve Türk toplumu temsilcileri ile görüşeceğiz. Oradaki resmi temaslarda Türkiye ABD ilişkilerini, Suriye başta olmak üzere bölgedeki sorunları görüşme fırsatımız olacak. Bunun içinde Irak, İsrafil-Filistin ilişkileri., Mısır ve Libya’yı görüşeceğiz. Bir de Türkiye-Amerika arasındaki ekonomik ilişkileri görüşme fırsatımız olacak. Silikon Vadisi’ni ziyaret edeceğiz, orada bulunan tüm Türk STK’ları ve İslam ülkeleri STK’ları ile toplu görüşme imkanımız olacak. Bütün bu temaslarımızın ülkemiz ve bölgemiz için hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.
(İHA)