Berlin'de yapılan görüşmeler, 36 Adet Airbus uçağını Türkiye'nin alımıyla sonuçlandı. Peki Türkiye, AB için bu konuda Fransa'ya ekonomik bir rüşvet mi verdi? Analiz haber.
Abone ol İNTERNET HABER ANALİZ
Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği için ikna turlarından birisi olan Berlin'de yapılan görüşmeler, 36 Adet Airbus uçağını Türkiye'nin alımıyla sonuçlandı.
Fakat görüşmelerden sonra Türkiye'nin durumu konusunda belirli açıklamalar yapılmadı. (Uçak alım kararı birkaç ay önce gündeme gelmişti. Fakat "Hızlandırılmış Tren Kazası" konuyu gündemden düşürmüştü.)
Fransa-Almanya-Türkiye arasındaki görüşmeleri siyasi, felsefi, ekonomik yönlerden irdelemek gerekiyor. Bu noktada;Türkiye ile yapılacak müzakere tarihinin belirsizliğini sürdürdüğü şu süreçte, Türkiye'nin Fransa ve Almanya ile bu alışverişi yapması zamanlama açısından ne kadar doğru? AB devleri ve Türkiye arasındaki uçak alışverişi, hem AB'nin hem de Türkiye'nin diplomatik kuralları çiğnemiş olduğunu yansıtmaz mı? Bu durum, "ekonomik rüşvet" tartışmalarını alevlendirmez mi? Halkın ekonomik darboğazda olduğu şu günlerde, yetkililerin eylemleri bir çelişkiyi ifade ediyor mu?
Öncelikle "ucu açık" diye tabir edilen müzakere konusunun Türkiye'nin geleceği açısından çok önemli olduğu su götürmez bir gerçektir. "Ucu açık" nitelendirmesi, bilindiği gibi gündemde halen tartışılmaktadır. Bu koşullarda müzakere tarihi belli olmadan ve üyelik durumunun ne olacağı açıklığa kavuşturulmadan Türkiye'nin 2.8 milyar dolarlık uçak alımını THY için yapması akılcı bir strateji yolu olamaz. Üstelik Avrupa halkının bir kısmının Türkiye'ye olumsuz yaklaşım sergilediği, Fransa'da referandum tartışmalarının sürdüğü ve Fransız Cumhurbaşkanı Jacgues Chirac'ın çelişkili açıklamalar yaptığı bu günlerde izlenen bu yolun Türkiye'nin menfaatlerini sağlamakta hiçbir fonksiyonu olmayacağı açıktır. Müzakere tarihi almadan eğer Türkiye, AB devlerine mavi boncuk dağıtıyorsa, müzakere sürecinde neler olacağını zihinlerde soru işareti.
Bunların yanı sıra, diplomosinin uygulanışı mevzuatının da bu konuyla birlikte tartışılması gerekir. Diplomasi uzmanlarının görüşlerinden yola çıkarak Fransa-Türkiye- Almanya arasında yapılan bu görüşmeler irdelenebilir. Öncelikle şu hususuda belirtelim: Dünya devletlerinin küresel dünya stratejisinde söz sahibi olabimek, çıkarlarını muhafaza edebilmek, kalıcılı sağlayabilmek adına faaliyet yelpazesini genişletmektedirler. Özellikle küresel güçlerin ülkelelerle ilişkilere girdiğinde birçok alanda anlaşmalar yaptığı gözardı edilemez.
Fakat, gelişmelere AB açısından bakınca, AB'nin ilke olarak benimsediği insan hakları, özgürlük, demokrasi kavramları Türkiye'nin yaptığı temaslarda önplanda tutulmamıştır. Söylem ve eylem arasındaki tezatlığın örneğini, bu olay resmetmektedir. Sonuçta gidilen fikirler, AB'nin çelişkili bir görüntü sergilediği yolundadır.
Türkiye perspektifinden bu hadise hangi durumu sergiliyor? Bir de Türkiye'den olaya bakalım: Siyasi istekleri koparabilmek için, AB'den uçak almaya razı olmak, diplomasi sanatının bilinemediğinin bir boyutu. Ülkemizin vaziyetini analiz edersek; ekonomik anlamda sıkıntılı günler geçiriyoruz. Dolaylı vergilerin ağır bir yük olacağı, 2005 Yılı Bütçe Kanununu tasarısıyla algılanabiliyor. IMF'yle de sıkı bir mali politika uygulanacağı Bakanlar'ın ağzından duyulmakta. Halkın ekonomik yaşamında bu kadar yüklerle karşılaşacağı acı bir sonunu sinyali. Ekonomik şartların sıkı bir ekonomik tedbiri gerektireceğini söyleyen AKP Hükümet'i, deyim yerindeyse 'ordada fol yok, yumurta yokken' AB'nin büyüklerine bu kadar cüretkar davranabiliyor. Ayrıca, yazının bazı yerlerinde vurgulanan diplomasi kuralları, Türkiye tarafından da çiğnenmiştir. Siyasi çıkarlar için yapılan ekonomik tavizler, "ekonomik rüşvet" adını alabilir. Diplomasi yönünden sert eleştiriler alabilecek bir yapı görülebilir. Bu alışverişi yapan devlet adamları da siyaset felsefesinin alanında olan "Siyasal Etik"e göre ahlak boyutu ele alınabilir.
Bütün bu olaylardan sonra, Türkiye'nin AB yolunda iyi bir konuma gelebilmesi çok güç gözüküyor. Türkiye AB yolunda attığı adımların karşılığını alabilmek için, sıralanan yanlışları kendi içinde müzakere etmelidir. Türkiye kendi iç dinamikleriyle birlikte evrenselleşme yolunda adımlar atabilir. Pragmatik yaklaşım çerçevesinde Türkiye haklarını alabilmek için AB'ye tavizler vermemeli, özeleştiri yaparak moderneleşmeyi kendi içinde kozmopolitleşen kültürel zenginliğiyle sağlayabilmelidir.
Analiz: Osman Demirok