'türbanlı cumhurbaşkanı' yorumuyla gündemi belirleyen Demirel'den yeni değerlendirmeler. Demirel, Erdoğan ve Cumhurbaşkanlığı seçimini değerlendirdi.
Abone ol 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e göre, Başbakan Erdoğan 2007'de Cumhurbaşkanı adayı olursa, seçilir. Eşinin türbanlı olması da engel değil. Demirel, "Eğer, Erdoğan Cumhurbaşkanı olmazsa, iktidar ikiliği devam eder. Çünkü, kudret paylaşılamaz. Paylaşılması iyi de değildir. Ancak Meclis seçecekse AKP'nin Meclis'teki sandalye dağılımı ile seçimlerde aldığı oy oranı tutarlı olmalıSöyleşi: Ahmet Erhan Çelik
Kaynak:
Biyolojik yaşı 81'e ulaşan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le fütüristliğe soyunduk; gelecek on yılları konuştuk. Cumhuriyet tarihinin önemli bölümünde ülke idaresini üstlenen Demirel'e 2007'deki Cumhurbaşkanlığı seçimini sorduk. Demirel, "Cumhurbaşkanlığı seçimi nasıl başlayıp nasıl biteceği belli olmayan bir olaydır" dedikten sonra, seçim süreçlerinin kodlarını aktardı.
"Ahmet Necdet Sezer'den sonraki cumhurbaşkanı kim olmalı" sorusuna üzerine Demirel, kimi yerde açık kimi yerde ima içeren dört temel tespitte bulundu:
1) Başbakan Tayyip Erdoğan 2007'de Cumhurbaşkanlığına aday olursa, seçilir ve buna hakkı da vardır. Çünkü arkasında kitlesel güç ve Meclis grubu var. Eşinin türbanlı olması da Cumhurbaşkanı seçilmesine engel değildir.
2) Erdoğan Cumhurbaşkanı olmazsa, "İktidar ikiliği devam eder." Çünkü, "Kudret paylaşılamaz." Bu da iyi bir durum değildir.
3) Erdoğan'ı Meclis seçecekse AKP'nin Meclis'teki sandalye dağılım ile seçimlerde aldığı oy oranı arasında tutarlılık olmalı.
4) Bu durumda doğru olan Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesidir. İlk uygulaması da 2007 yılında yapılabilir.
Demirel'le söyleşiyi talihsiz bir günde yaptık. Basın danışmanı Türker Sanal, 14 saat önce kalp krizinden vefat etmişti. Sanal, "40 yıldır yanımdaydı. Öldüğünü duyunca gökkubbe başıma çöktü" sözleriyle anlatan Demirel, "Ama hayat devam ediyor" diyerek sorularımıza şöyle yanıt verdi:
Türkiye'nin cumhurbaşkanı olacak isim, nasıl vücut bulur?
Büyük Atatük'ün Cumhurbaşkanı olmayıp başka birisinin olacağı düşünülebilir miydi? Kurtuluş hareketinin lideri, Cumhuriyet'in kurucusu, "Al sen bunu yönet" diyeceği kendisinden başka bir adam olur muydu? Millette ona sarıldı zaten. Atatürk ebediyete intikal ettikten sonra onun yerine gelecek ikinci adam belliydi: İsmet İnönü. Türkiye'nin "Onun yerine bu adam gelmesin de başka biri gelsin" diyecek hali yoktu.
Bayar kaçınılmazdı
İnönü sonrası kimin cumhurbaşkanı olacağı belli miydi?
Tabiatıyla Sayın Celal Bayar. Neden? Çünkü Bayar hem eski Başbakandı, Atatürk'ün Başbakanıydı, hem demokraside muhalefet bayrağının taşıyıcısı idi. Muhalefet aslında bir ülkede iktidar kadar önemlidir. Onun içindir ki İngilizler "Her Majesty's Loyal Opposition (Kraliçe'nin sadık muhalefeti)" der. O günlerdeki muhalefet Bayar gibi birisi olmasa çığrından da çıkabilirdi. Siz zannediyor musunuz ki tek partiden çok partiye geçmek kolay bir şey. Çok zordu. 40 senede bunu ben yaşadım. Bizim Türkiye Cumhuriyeti olarak yaptığımız en önemli iş demokrasiyi kör topal bile olsa oturtmuş olmamızdır. Celal Bey'in Cumhurbaşkanı olması bana göre kaçınılmazdı.
Bayar'dan sonrakilere bakalım.
Merhum Cemal Gürsel (27 Mayıs 1960) ihtilal lideridir. Cevdet Sunay'ı da biz Cumhurbaşkanı yaptık. Ben yaptım Cumhurbaşkanı, benim partim yaptı, benim grubum yaptı. Çünkü bizim Cumhurbaşkanı seçecek gücümüz vardı. O günkü şartlar öyle icap ediyordu. Asker, sivil, üniversite, polis, öğrenci, halk filan diye parçalanmış bir Türkiye'yi, kahvelerini ayırmış, camilerini ayırmış bir Türkiye'yi birleştirmemiz gerekiyordu. Türkiye'nin 1960 sonrası birleştirilmesi büyük bir hikayedir.
1973 cumhurbaşkanlığı seçiminin özelliği nedir?
Türkiye cumhurbaşkanı seçecek durumda değildi; bölünmüştü çünkü. (Fahri Korutürk'ün) seçimi bir kombinezonun neticesidir.
Evren ve Özal kendini seçtirdi
Korutürk çözümü sonrasında ihtilal var...
1982'deki Cumhurbaşkanı (Kenan Evren) kendi kendini seçtirmiştir. Yani bir ihtilal olayıdır. 1989'da merhum Turgut Özal'ın cumhurbaşkanlığı çok tartışmalı olmuştur. Tartışmaları da açan benim. Turgut Özal benim 6-7 sene müsteşarımdı, benim en yakın çalıştığım arkadaşlardan biriydi. Ama 1989 seçimlerinde yani yerel seçimlerde yüzde 21.75'e inmiş bir oyla, Meclis'te ise yüzde 35 oyla, 290 milletvekilim var diye kendini cumhurbaşkanı seçtirmek bana göre yanlıştı. Sivil hareketin başı olarak Turgut Özal'ın kendisini kendi adamlarına cumhurbaşkanı seçtirmesi çok tartışmalıydı. Özal, 16 Nisan 1993'te vefat etti.
Ben hevesli değildim
Sizin cumhurbaşkanlığı seçim süreciniz nasıldı?
Ben cumhurbaşkanlığı hevesinde değildim. Beni cumhurbaşkanlığına iten Büyük Millet Meclisi'dir. Benim grubum ve benim grubumla beraber hareket eden SHP grubu seçim yaptı. O zaman biz koalisyon içindeydik. Ben hiç bir tartışma olmadan cumhurbaşkanlığına geldim. Ne, 'arkasında oy yok' denilenecek bir adamdım, ne de 'arkamdaki parlamento oyu halk oyu ile mütenasip değildi' denilecek bir adamdım, ne ihtilal lideriydim ne de kombinezon adamıydım. Yedi sene sonra 16 Mayıs 2000 tarihinde Türkiye'ye örnek olacak bir şekilde Cumhurbaşkanlığımı teslim ettim.
Sunay ve Korutürk'e eziyet
2000 yılında bir cumhurbaşkanı arandı. Celal Bayar, İsmet İnönü siyasi şahsiyetlerdi. Atatürk'te kendi dehasıyla siyasi bir şahsiyetti. Ama Korutürk siyaseti hiç sevmezdi, Sunay da hiç sevmezdi. Sanki o adamlara biz eziyet etmişiz gibi gelirdi. Özal da siyasi şahsiyetti, ben de.
Sezer'in seçilmesini sağladım
Bugün cumhurbaşkanı siyasi bir kişi değil. Anayasa Mahkemesi başkanlığında kim olur, kim olur diye tutup getirdiğiniz birisidir. Buna birşey diyeceğim yok; kurallara uygundur. Ben kendi elimle bu seçimin yapılmasını sağladım. Kendi elimle de götürdüm teslim ettim. Ben bir şey söylemiyorum, işin 5.5 senesi de geçmiştir.
Sadece bana geldiler, dediler ki, "Biz 5 sene daha sizin bu görevi yapmanızı istiyoruz." "Bakın ben size bir şey söyleyeyim" dedim: Benim hiçbir talebim yoktur. Arzum da yoktur. Ben 12 sene başbakanlık yaptım. 21 sene milletvekilliği yaptım. Yedi sene de bu görevi yaptım. Ben bunu tadında bırakacağım. Yalnız mutlaka benim olmamı istiyorsanız ben hiç bir gayret göstermem. Gidersiniz kanunuzu değiştirirsiniz. Seçiminizi yaparsınız, falan. Ama ben bir gayret göstermem. Allah aşkına en ufak bir gayret göstermedim.
Bundan sonra Cumhurbaşkanı kim olacak?
2.5 sene daha var. Köprülerin altından o kadar çok su akar ki. Siyasette bir hafta uzun zamandır. Bu söz benim değil, ben Wilson'dan duydum. Belki bu söz onun da değil. Cumhurbaşkanı seçimi Türkiye'de daima enteresan ve nasıl başlayıp, nasıl biteceği belli olmayan bir olaydır. 13 Mart 1973'te TBMM'yi hatırlayabilirseniz, benim ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.
Genelkurmay başkanıyla pazarlık
Bir gün Genelkurmay Başkanı geldi; "Ben cumhurbaşkanı olacağım" dedi. Biz de dedik ki buyur hadi. Biziz buyuran. Biz de seni cumhurbaşkanı yapmayacağız. Geldi oturdu; "Ben olacağım" dedi. Biz de onu yapmadık. Ama bu iki laftan ibaret değildir. Arkasında 60 ihtilali, arkasında başka işler bulunan bir Türkiye'de bu kolay bir iş değil.
Cumhurbaşkanını halk seçsin
Cumhurbaşkanlığı Türk milletinin hakkıdır. Bana sorarsanız, cumhurbaşkanını halka seçtirmek lazım. Bugünkü haliyle bile, Meclis'in seçtiği zaman da dahi, cumhurbaşkanı ile başbakan arasında sürtüşmeler oluyor. Tabi olur, çünkü sistem yanlış.
İktidardaki Bremen mızıkacıları
Kudret, iktidar paylaşılamaz. Eğer siz siyasi iktidar diye birisini çıkartırsanız onun iktidarını kimseyle paylaşamazsınız. Cumhurbaşkanının da diyeceği olsun dediğinizde bu iktidarı paylaşma anlamına geliyorsa o sistem yürümez. Çift başlı iktidar bir zaman sonra Bremen mızıkacılarına döner. Herkes bir telden çalar. Kudret sahibi tek olacak.
Avrupa'nın karizmatik liderlere ihtiyacı var
Demirel'le söyleşimizin önemli bölümünü dünya ve Türkiye geleceğine ayırmıştık. Ancak Demirel'in cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili açıklamaları diğer görüşlerinin önüne geçti. Bu görüşleri kısa başlıklar itibariyle şöyle:
Doğal afetlerin başında nüfus artışı vardır. Dünyayı, insanlığı tehdit eden ikinci mesele açlıktır. Dünya yarı aç, yarı toktur. Dünya, fakir dünya, zengin dünya olarak ayrılmıştır.
Avrupa Birliği büyük şanstır. Avrupa'da birlikteliği Roma yumrukla denedi. Sonra Napolyon ve Hitler denedi. Ama hiçbiri tutturamadı. Bugünkü rızaya dayalı bir birlikteliktir ve birliğin geleceği olduğunu düşünüyorum.
Avrupa bugün altın devrini yaşamaktadır. Buraya nasıl geldiğini ve bunu muhafaza etmek için ne lazım geldiğini anlatacak liderlere ihtiyacı var. Avrupa bu kişileri de çıkartacaktır. Bence Avrupa'da çok büyük potansiyel var. Türkiye'de bu birlikte yer almalıdır.
'Frakınla gel' modeli
Siz daha öncede başkanlık sistemine ihtiyaç olduğunu dile getirmiştiniz. Mevcut şartlar dikkate alındığında 2007 yılı için başkanlık sistemini mümkün görüyor musunuz?
Görmüyorum. Ama bakarsınız hadiseler döner dolaşır son gece Fahri Korutürk'te olduğu gibi...(Eliyle oturduğu koltuğu göstererek) Ben burda oturdum, (Bizim oturduğumuz koltuğu göstererek) İhsan Sabri Bey (Çağlayangil) burada oturdu. (İkimiz arasındaki boşluğa işaret ederek) Şurada telefon vardı o zaman. İhsan Bey, Maçka'daki Fahri Korutürk'e telefon etti; "Yarın frakınla beraber gel" dedi. Gittik, kendisi karşıladık; dedik ki şimdi seni götürüp cumhurbaşkanı seçtireceğiz. Karşı partiyle de (Cumhuriyet Halk Partisi) anlaştık. (Korutürk'ün) üç gün evvel aklından geçmeyen bir olaydı bu. Ben size işin süprizlerini anlatıyorum.
'Emrediyorum, cumhurbaşkanı olacaksınız'
Rahmetli Cevdet Sunay'a ben gittim. Cevdet Sunay Genelkurmay Başkanı, ben Başbakanım. Sunay Başbakanlığın arkasındaki Saraçoğlu evlerinde oturuyor. Kendisine dedim ki, "Siz Genelkurmay Başkanı olarak benim emrimdesiniz. Ben başbakanım. Şimdi ben sana geldim, teklif ediyorum. Ben senin emrine gireceğim. Yani sen cumhurbaşkanı olacaksın; ben başbakan olmaya devam edeceğim. Ülkenin menfaatları bunu gerektiriyor".
Düşündü, tereddüt etti. Fevkalade temiz bir adamdı. Acaba her hangi bir sıkıntı olur muydu? "Biz sana yardım edeceğiz" dedim. "Ama gelin Türkiye'deki ikiliği, güçlüğü kaldıralım. Geçmişi bu güne, yarına taşıyamazsınız. Geçmişin ıstıraplarını sineye gömeceksiniz; onu tecrübe hanesine yazacaksınız. Bir milletin önünü öfkeyle, kinle tıkayamazsınız. Yani bizim üzüntülerimiz vardır. Ama üzüntülerimiz bize ait" dedim.
Emine hanımın başı
2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimi nasıl gelişir?
2007'de ne olacağını kimse söyleyemez. Mecliste çoğunluğu olan bir parti var, bunun başı var. Başı yarın cumhurbaşkanı olur ama bir tek manisi var. Hanımının başındaki türban buna mani olur mu? Hanımının başındaki türban Başbakan olmasına engel oluyor mu? Olmuyor. Başı türbanlı başbakan hanımı Amerika'da bugün Türkiye'yi temsil ediyor mu? Sen istediğin kadar beni temsil etmiyor de, Türkiye'yi temsil ediyor.
Efendim cumhurbaşkanlığı kamu alanıdır. Peki yolun bu tarafındaki cumhurbaşkanlığı (köşkü) kamu alanı da, diğer tarafındaki başbakanlık (konutu) kamu alanı değil mi? Efendim türbanlı cumhurbaşkanı hanımı olmaz. Niye? Türkiye laik devlettir. Laik devleti tarif ederken başında türban olan laik devlete zarar verir diye yazmış mı? Hayır. Türbanlı cumhurbaşkanı hanımı istemiyoruz, cumhurbaşkanının kendisini de istemiyoruz. Yani türbanlı bir hanım çıkar cumhurbaşkanı olmaya kalkarsa ona da karşıyız diyorsanız, ben de bir kıyafet sistemi koyun diyorum.
Serpuş değil, frak...
Ben diyorumki ya bu tartışmada hiç sesinizi çıkartmayın ya da "Türbanlı cumhurbaşkanı hanımı olmaz" diyenler desinler ki kıyafet tüzüğü şudur, cumhurbaşkanı şöyle, hanımı da böyle giyinir. Frak giyer, smokin giyer, elbise giyer. "Cumhurbaşkanının devleti temsil ettiği yerlerde hanımının da kıyafeti şöyle olur" desinler.
Serpuş yasaklanmıştır yerine şapka getirilmiştir. Çıkmıştır Kastamonu'da "Arkadaş buna şapka derler" demiştir; tamam. "Bundan sonra da serpuş yok" demiştir. Ben onu söylüyorum, herkes nereye çekiyor. Türkiye'de cumhurbaşkanı hanımının türbanlı olup olmaması benim meselem mi yani?
Bunu mesele edinenler varsa diyorum ben, o zaman tüzük, kanun talebinde bulunsunlar. Yok! bizim gücümüz yok deniyorsa... Gücünüz yoksa çoğunluğun azınlığa tahakkümü, azınlığında çoğunluğa tahakkümü ikisi de yanlıştır. İkisi de demokrasi değildir.