Erdoğan bu kadar mitingi nasıl yapıyor?
SKY Türk'te, Nilgün Akay Ertop'un
sunduğu "Seçim Meydanı"nda liderlerin
performansını konuştuk geçen gün!
Can Ataklı, Deniz Som ve Nevval Sevindi ve ben... Erdoğan'ın gerçekleştirdiği mitingleri tartıştık. Sevindi, Ataklı ve Som bu mitinglerin "devlet imkanları" ile söylerken, Nilgün Akay Ertop'un elindeki istatistikler, her üç konuşmacıyı da tekzip ediyordu.
Şöyle ki..
AK Parti, 2002 yılında daha yeni kurulmuştu. İktidarda değildi. Nilgün'ün elindeki istatistiklere baktığımızda Tayyip Erdoğan 2002 yılında tam 47 miting yapmış.
Şimdi soruyorum:
-Tayyip Erdoğan hangi imkanlarla 47 ilde miting yaptı 2002 yılında?
AK Parti'nin "kronik düşmanı" Deniz Som, bu soruya türlü türlü kılıflar uydurmaya çalışsa da ne yazık ki başarılı olamadı. Önce, inanmadı Erdoğan'ın 2002'de 47 miting yaptığına. Sonra "ABD desteği"nden dem vurdu. En son, yapılan mitinglerin "mahalle mitingleri" olduğunu saçmaladı!
Velev ki öyle...
47 miting mahallede yapılmış olsa bile, alınan oy oranı yüzde 35'ün üstünde. Demek ki liderler istese miting yapılabiliyormuş. Demek ki, mahalle ve il mitingleri çok farketmiyormuş. Yeter ki, liderler halkla bütünleşmesini bilsin.
Bakın Erdoğan, 2007 yılında 67 miting yapmış.
Bu seçimde bekleti 60 ilde miting yapmak.
Bu kolay bir şe mi?
Kolay olmadığı için kafaları almıyor.
Kolay olmadığı için yapılan işlere kılıf uyduruluyor.
Devlet imkanları teraneleri bu yüzden ortaya atılıyor.
SKY Türk'te "liderlerin performansı"nı konuşacaktık ama rakamlar buna çok da izin vermedi. Çünkü Erdoğan rakiplerine fark atmıştı. 29 seçimlerinde de öyle, geçmişte de... Hal böyle olunca, tartışma Erdoğan'ın performansı üzerinde başladı ve bitti. Diğer liderlerin olmayan performansını konuşmaya gerek yoktu zaten!
Televizyona gel televizyona
Başbakan muhalefet liderlerini meydanlara çağırırken, Baykal televizyon resti çekiyor:
-Çık karşıma!
Niye çıksın sayın Baykal?
Ne konuşacaksınız?
Kozlarınızı meydanlarda zaten paylaşıyorsunuz?
Siz bir şey, öteki başka bir şey söylüyor?
Ha, televizyon ayağı eksik derseniz, haber televizyonları ile karşınıza dikilirim. Çünkü bir iki televizyon hariç, yapılan tüm mitingler haber kanallarında canlı yayımlanıyor.
Ben diyorum ki, her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Tayyip Erdoğan meydanları, Deniz Baykal ise ekranları seviyor. Şunun şurasında birkaç gün kaldı seçime. Halkın kimin daha iyi yaptığına karar verdiğini nasılsa 30 Mart sabahı hep birlikte göreceğiz!
Yeter ki, hır gür çıkarmadan o güne kadar sabretmesini bilelim!
"Halk" ifadesi bunlara batıyor!
SKY Türk'te ben halk dedikçe, Deniz Som'la Can Ataklı'nın canı acıdı. Ataklı "bilinçsiz seçmen" profili çizerken, ben itiraz ettim:
-Bu iktidara oy vermiş insanlar cahil mi?
Ataklı'ya fırsat vermeyen Deniz Som atıldı:
-Evet cahil!
Programın sonu geldi, Som bu sefer "ironi" yaptım diyerek, düştüğü çukurdan çıkmak için debelendi durdu. Oysa ağzından çıkmıştı o laf!
Niye peki, Deniz Som neden kıvırma gereği duydu?
E çünkü, Deniz Baykal halkın gücüne inanmaya başladı. Eskisi gibi orduya davetiye göndermiyor. Hal böyle olunca, Deniz Som çaresiz kaldı, ya boşta kalacaktı, ya da Deniz Baykal'ın ipiyle kuyuya inecekti.
Deniz Som ikincisini tercih etti!
Güneşi gördüm
Mahsun Kırmızıgül'ün "Güneşi gördüm" filmi inanılmaz. Yaşanmış hikayelerden derlenen filmi izlerken, bölgeyi bilen ve yaşayan biri olarak kanım dondu diyebilirim!
Anlamsız bir savaşı konu etmiş "Güneşi gördüm" filmi. Bir tek terör değildi Kırmızıgül'ün filmine konu olan; insan hakları konusunda, Norveç ile Türkiye arasındaki farkı da gözler önüne seriyor.
Okumamış, cahil kalmış çocukların nasıl bir yıkıma sebep olduğu da, filmin ön önemli bir başka bölümü...
Mahsun Kırmızıgül gibi ben de "Güneşi gördüm!" Çaresizliği, akan kardeş kanını ve kadınların içler acısı yaşam mücadelesini... Mahsun haklı, kadınlara düşüyor güneşi hakim kılmak. Onlar isterse, Güneydoğu'nun üzerindeki güneş hiç batmayacak belki de...
Can Ataklı, Deniz Som ve Nevval Sevindi ve ben... Erdoğan'ın gerçekleştirdiği mitingleri tartıştık. Sevindi, Ataklı ve Som bu mitinglerin "devlet imkanları" ile söylerken, Nilgün Akay Ertop'un elindeki istatistikler, her üç konuşmacıyı da tekzip ediyordu.
Şöyle ki..
AK Parti, 2002 yılında daha yeni kurulmuştu. İktidarda değildi. Nilgün'ün elindeki istatistiklere baktığımızda Tayyip Erdoğan 2002 yılında tam 47 miting yapmış.
Şimdi soruyorum:
-Tayyip Erdoğan hangi imkanlarla 47 ilde miting yaptı 2002 yılında?
AK Parti'nin "kronik düşmanı" Deniz Som, bu soruya türlü türlü kılıflar uydurmaya çalışsa da ne yazık ki başarılı olamadı. Önce, inanmadı Erdoğan'ın 2002'de 47 miting yaptığına. Sonra "ABD desteği"nden dem vurdu. En son, yapılan mitinglerin "mahalle mitingleri" olduğunu saçmaladı!
Velev ki öyle...
47 miting mahallede yapılmış olsa bile, alınan oy oranı yüzde 35'ün üstünde. Demek ki liderler istese miting yapılabiliyormuş. Demek ki, mahalle ve il mitingleri çok farketmiyormuş. Yeter ki, liderler halkla bütünleşmesini bilsin.
Bakın Erdoğan, 2007 yılında 67 miting yapmış.
Bu seçimde bekleti 60 ilde miting yapmak.
Bu kolay bir şe mi?
Kolay olmadığı için kafaları almıyor.
Kolay olmadığı için yapılan işlere kılıf uyduruluyor.
Devlet imkanları teraneleri bu yüzden ortaya atılıyor.
SKY Türk'te "liderlerin performansı"nı konuşacaktık ama rakamlar buna çok da izin vermedi. Çünkü Erdoğan rakiplerine fark atmıştı. 29 seçimlerinde de öyle, geçmişte de... Hal böyle olunca, tartışma Erdoğan'ın performansı üzerinde başladı ve bitti. Diğer liderlerin olmayan performansını konuşmaya gerek yoktu zaten!
Televizyona gel televizyona
Başbakan muhalefet liderlerini meydanlara çağırırken, Baykal televizyon resti çekiyor:
-Çık karşıma!
Niye çıksın sayın Baykal?
Ne konuşacaksınız?
Kozlarınızı meydanlarda zaten paylaşıyorsunuz?
Siz bir şey, öteki başka bir şey söylüyor?
Ha, televizyon ayağı eksik derseniz, haber televizyonları ile karşınıza dikilirim. Çünkü bir iki televizyon hariç, yapılan tüm mitingler haber kanallarında canlı yayımlanıyor.
Ben diyorum ki, her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Tayyip Erdoğan meydanları, Deniz Baykal ise ekranları seviyor. Şunun şurasında birkaç gün kaldı seçime. Halkın kimin daha iyi yaptığına karar verdiğini nasılsa 30 Mart sabahı hep birlikte göreceğiz!
Yeter ki, hır gür çıkarmadan o güne kadar sabretmesini bilelim!
"Halk" ifadesi bunlara batıyor!
SKY Türk'te ben halk dedikçe, Deniz Som'la Can Ataklı'nın canı acıdı. Ataklı "bilinçsiz seçmen" profili çizerken, ben itiraz ettim:
-Bu iktidara oy vermiş insanlar cahil mi?
Ataklı'ya fırsat vermeyen Deniz Som atıldı:
-Evet cahil!
Programın sonu geldi, Som bu sefer "ironi" yaptım diyerek, düştüğü çukurdan çıkmak için debelendi durdu. Oysa ağzından çıkmıştı o laf!
Niye peki, Deniz Som neden kıvırma gereği duydu?
E çünkü, Deniz Baykal halkın gücüne inanmaya başladı. Eskisi gibi orduya davetiye göndermiyor. Hal böyle olunca, Deniz Som çaresiz kaldı, ya boşta kalacaktı, ya da Deniz Baykal'ın ipiyle kuyuya inecekti.
Deniz Som ikincisini tercih etti!
Güneşi gördüm
Mahsun Kırmızıgül'ün "Güneşi gördüm" filmi inanılmaz. Yaşanmış hikayelerden derlenen filmi izlerken, bölgeyi bilen ve yaşayan biri olarak kanım dondu diyebilirim!
Anlamsız bir savaşı konu etmiş "Güneşi gördüm" filmi. Bir tek terör değildi Kırmızıgül'ün filmine konu olan; insan hakları konusunda, Norveç ile Türkiye arasındaki farkı da gözler önüne seriyor.
Okumamış, cahil kalmış çocukların nasıl bir yıkıma sebep olduğu da, filmin ön önemli bir başka bölümü...
Mahsun Kırmızıgül gibi ben de "Güneşi gördüm!" Çaresizliği, akan kardeş kanını ve kadınların içler acısı yaşam mücadelesini... Mahsun haklı, kadınlara düşüyor güneşi hakim kılmak. Onlar isterse, Güneydoğu'nun üzerindeki güneş hiç batmayacak belki de...