Cumhurbaşkanı Erdoğan il müftülerine hitap etti.
Abone olErdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve 31. İl Müftüleri İstişare Toplantısı için Ankara'da bulunan il müftülerini Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde kabul etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam dünyasında cehaletin ve şiddetin yaşandığını belirterek, "Biz, cehaleti okuma yazma bilmemek gibi tanımlarsak en büyük cehaleti yaşamış oluruz. Cehalet zaten bu değil ki hakkı bulamamaktır. Kur'an ve sünnetin rehberliğinden uzaklaşan Müslümanlar, mezhepçiliğin, kavmiyetçiliğin maddiyatçılığın ağına düşmüştür" dedi.
Kabulde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, her dönemde ilme, alime, gönül insanlarına değer veren, onları tüm makamların üstünde gören bir medeniyetin mensupları olduklarını ifade ederek, gönül dünyalarını arifler, abitler, zahitler aydınlatırken, fikir dünyalarının da alimler ve münevverler tarafından zenginleştirdiğini söyledi.
Müftüleri de bu geleneğin günümüzdeki temsilcileri olarak gördüğünü vurgulayan Erdoğan, "Ülkemizin ve milletimizin bugün karşı karşıya bulunduğu meselelerin çözümü, diğer hususlarla birlikte hatta onlardan daha önce ve önemli olarak manevi gelişime önem vermemizden geçiyor. Milletimizin irşadı, hak yola, doğru yola çağrılması, bilgilendirilmesi, eğitim ve ibadet ihtiyaçlarının karşılanması hususunda en büyük sorumluluk sizlere düşüyor. Her birinizin bu konuda üzerine düşen görevin önemine müdrik olduğuna inanıyorum" diye konuştu.
Devletleri ve milletleri sadece askeri başarıların, topun, tüfeğin ayakta tutmadığını, milleti oluşturan bireylerin manevi donanımları ne kadar güçlü, istikametleri ne derece doğru olursa devletlerin gidecekleri yolların da o kadar güçlü ve doğru olacağını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kurtuluş Savaşımızı yöneten ilk meclis, din adamlarıyla askerlerin ve milletin her kesiminden insanın aynı safta buluştuğu bir törenle açılmıştı. Hacı Bayram Camisi'nde kılınan cuma namazının ardından Ulus'a hareket eden bu heyet dualarla, salavatlarla, hatmi şeriflerle Millet Meclisi'nin açılışını yapmıştı. Meclis çalışmalarında da benzer bir manzara söz konusuydu. Bu milletin manevi önderleri olan din adamlarının tıpkı Çanakkale'de ve diğer cephelerdeki mücadelelerde olduğu gibi Kurtuluş Savaşı'nda da çok büyük rolü ve çok ciddi katkısı vardır. Ancak daha sonraki dönemde maalesef milletin bu yönü bir kenara bırakıldı, ihmal edildi.
Dini kurumlar ve yapılarla birlikte din adamları da tek parti döneminin baskısından olumsuz etkilendi. Öyle ki ülkemizin bir döneminde din adamlarına sadece ölü yıkayıcı gözüyle bakıldı. İmam hatipte öğrenci olduğumuz dönemleri hatırlıyorum, hocalarımız bize 'Buraya gelip de ne yaptınız, siz de ölü mü yıkayacaksınız' diyorlardı. Hamdolsun o oyuna gelmedik, tuzağa düşmedik, yürüdük, yürüdük, Mevlam bizlere buraları tahsis etti, buralarla görevlendirdi. Televizyonlarda, filmlerde, dizilerde onlara sürekli kötü imajlar yüklenerek, toplumda din adamlarıyla ilgili olumsuz bir algı devamlı oluşturulmaya, yerleştirilmeye çalışıldı. Hala bu devam ediyor. Tek parti dönemindeki ilk dini kurumların kuruluş gayesi milletin irşadı değil, cenaze namazını kıldıracak din görevlisi ihtiyacını karşılamaktır. Öyle kuruldu, adım öyle atıldı. Hatta o dönemin lideri konumunda olan şahıs, 'Ben sizden, ölü yıkayıcısı kursları açmanızı istiyorum' diye talimat verdi."
"İmam hatip neslinin daha nitelikli olması lazım"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin imam hatip liselerini ve ilahiyat fakültelerini sahiplendiğini ve bu kurumlardan kısa sürede, kadim medeniyetin yeniden yükselişinin müjdecilerinin yetiştiğini ifade ederek, "Hamdolsun artık o sıkıntılı günler geride kaldı. Yeterli mi? Bana göre yeterli değil. Bundan sonra bizim nitelik üzerinde çok büyük gayretler sarf etmemiz lazım. İmam hatip neslinin daha nitelikli olması lazım, ilahiyat fakültelerinden çok daha nitelikli gençlerimizin yetişmesi lazım ve onlar yetiştikten sonra gittikleri hangi merci olursa olsun o mercilerde ilmiyle, ameliyle, yaşamıyla o topluma örnek olması lazım" diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, devletin en üst makamında müftüleri ağırlayarak, hasbihal ettiklerine, karşılıklı fikir teatisinde bulunduklarına işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin yeni döneminde din adamlarının sorumluluk alanının genişlediğini, Batı'nın içine düştüğü toplumsal çözülmeden ve İslam aleminin derin krizlerinden ülkeyi ve milleti korumak için müftülerden çok daha fazla gayret beklediğini söyledi.
"Aramızdaki birlik, beraberlik, muhabbet, bunda ciddi sıkıntımız var"
Müftülerden bir istirhamı bulunduğunu dile getiren Erdoğan, "Özellikle Türkiye olarak üzerimizde çok ama çok önemli bir sorumluluk var. İslam dünyasının içine düştüğü krizi hep birlikte görüyoruz. İslam dünyasının dışında nüfusun çoğalmasına baktığınız zaman, bakıyorsunuz ki 2 katı bile zor yakalamışlar, ama İslam dünyasında neredeyse bire beş, bire altı bir nüfus artışı söz konusu. Peki eksiğimiz nerede? Eksiğimiz aramızdaki birlik, beraberlik, muhabbet, bunda ciddi sıkıntımız var" ifadesini kullandı.
İslam dünyasının ilim erbabının kendi arasında ilmi meselelerde bile bir birliği, vahdeti yakalayamadığını, ciddi kopuşlar yaşandığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu fikri kısırlıktan kurtulmamız gerekiyor. Manevi hayat damarlarımızın tıkanması veya kirletilmesi bizim için en büyük tehlike. Merhamet adeta İslam aleminden çekilmiştir. Kardeşin kardeşe kinle, nefretle, düşmanlıkla baktığı günlerden geçiyoruz. Çok rahat öldürüyor bakıyorsun Müslüman'ım diyen Müslümanı. 'Allahü Ekber' diyerek, bakıyorsun 'Allahü Ekber' diyeni öldürüyor, kelime-i şehadet getirerek öldürüyor. O bakımdan ilim, İslam dünyasından kaçmış, yerini cehalete ve şiddete bırakmıştır. Biz, cehaleti okuma yazma bilmemek gibi tanımlarsak en büyük cehaleti yaşamış oluruz. Cehalet zaten bu değil ki hakkı bulamamaktır. Kur'an ve sünnetin rehberliğinden uzaklaşan Müslümanlar, mezhepçiliğin, kavmiyetçiliğin maddiyatçılığın ağına düşmüştür.
O bakımdan Derviş Yunus'un şu ifadelerini hatırlamamak mümkün değil; 'Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter / Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer'. Taş gönüllerden zehirler saçılmaktadır. Halbuki kalbinde imanı olan, Allah ve Peygamber sevgisi olan hiç kimse Müslüman kardeşine kin duymamalı, nefretle bakmamalı, hele onun canına ve malına asla kastetmemeli. Çünkü Müslüman elinden, dilinden emin olunan kimsedir, öyle olmak mecburiyetindedir. Müslüman'ın dili yumuşak, sözleri kadife gibi tatlı olmalıdır. Zaman zaman tabii ben de sert olabiliyorum ki ama ciğerler parçalanınca o hale getiriyorlar. Yüzlerin yöneldiği Kabe'den yani Allah'ın evinden gönüllerini uzaklaştıranlar kendilerine farklı kıbleler bulmuşlardır. Çeşit çeşit fitneler Müslümanları adeta kör etmiş, İslam alemini esir almıştır."
"Geçmişte medeniyetimizi besleyen Yunusların, Hacı Bayramların, Mevlanaların sayesinde bu topraklarda Müslümanlar ve her kavimden, her inançtan insanlar asırlarca huzur içinde yaşamıştır" diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İşte bunu sağlayan anlayışı yeniden İslam aleminin tümüne teşmil etmeli, Müslümanları huzura sükuna kavuşturmalıyız. Bu noktada özellikle Doğu ve Güneydoğuda görev yapan kardeşlerime çok büyük bir sorumluluk düşüyor."
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile huzur derslerinde bir araya geldiğini anlatan Erdoğan, son görüşmelerinde aralarında, "Ne kadar camimiz var diye sormuştum, 85 bin. Ne kadar din görevlimiz var Kuran kursları ile birlikte 125 bin" şeklinde konuşma geçtiğini ifade etti. Erdoğan, "Böyle bir imkan, böyle bir güç, bunun özellikle ülkemizde İslamın anlaşılmasına doğru çok daha hareketli bir gücü devşirmesi lazım diye düşünüyorum. 'Günde beş vakit sadece namazla başlayıp biten bir mesainin ben inanıyorum ki camideki imamlarımız ve siz değerli müftülerimiz de her halde bitmez' diye düşünüyorum" diye konuştu.
İslamın halka tam manasıyla anlatılması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Acaba bu sadece cuma namazları başlayıp cuma namazlarıyla mı devam etmesi lazım veya bayramdan bayrama böyle mi gitmesi lazım. Eskiden çocukluğumuzda şunu bilirim ben, tüm evlerin kapılarını en rahat açabileceği kişi hocalardı. Öyle mi? Hoca dendiği zaman kapısını rahatlıkla ona açardı. Bunu bizim yeniden kazanmamız lazım ve hocalarımız o evin çocuklarını emanete aldığı zaman onları işlemeli ama şimdi bakıyorsunuz camimizden silahlar çıkıyor, bu hale geldik. Camilerimiz elden gidiyor bu hale geldik ve bu konuda bizim yapmamız gereken çalışma öyle zannediyorum ki bugüne kadar olan süreçten çok daha farklıdır."
Müftülerin Ankara'da bir araya geldiği toplantıdan sonraki sürecin farklı olacağına inandığını belirten Erdoğan, "İl müftüleri olarak ilçelerdeki müftü kardeşlerimle bir araya gelmek suretiyle tüm imam kardeşlerimizle illerde bir araya gelmek suretiyle yeni bir dinamizmin, yeni bir heyecanın illerimizde doğmasına inşallah bu buluşmanız vesile olur diye düşünüyorum" dedi.
"İşte kadim medeniyet değerlerimiz DAİŞ zihniyetinin de mezhepçilik belasının da kavmiyetçilik tehlikesinin de panzehiridir" diyen Erdoğan, "Biz, 'fitne, öldürmekten beterdir' anlayışıyla bu yöndeki her türlü gayretin önünü peşinen kesen bir kültüre sahibiz" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam dininin düşünmeyi, üretmeyi, farklı fikirleri teşvik ettiğini, daima gelişmenin ve yeniliğin öncüsü olduğunu belirterek, "Böyle bir yaklaşım hiç kimsenin kendi içtihadını, kendi görüşünü, kendi yorumunu mutlak hakikat sayıp, diğerlerine dayatmasına asla müsaade etmez. Bugün yaşadığımız sıkıntıların en büyük sebebi işte bu anlayışın kaybedilmiş olmasıdır" diye konuştu.
"İslam alemi birliğe, beraberliğe, kardeşliğe hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğu bu dönemde sürekli yeni çatışmalara, kardeş kavgalarına, parçalanmalara sahne oluyor" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Üzerimizdeki sorumluluk çok büyük"
"İşte bugün 8 şehidimiz daha var. Sömürgecilerin bir buçuk asırdır altını sürekli alevlendirerek, kaynattıkları fitne kazanı her gün yeni canlar alarak, yeni ocaklar söndürerek, fokurdamaya devam ediyor. Müslümanı Müslümana kırdırma projesi tüm canlılığıyla tüm acımasızlığıyla yürüyor. Bu ortamda bize düşen Müslümanları uyarmaya, onlara hakkı ve hakikati anlatmaya kesintisiz bir şekilde devam etmektir. Üzerimizdeki sorumluluk çok büyük. İslam aleminin gözü, şunu bilin ki Türkiye'nin üzerindedir. Nereye gidiyorsam, İslam dünyasında hep gördüğüm budur ve bizlere ağlayarak yükledikleri yük çok ama çok fazla. Müslümanların umudu unutmayın Türkiye'dir, sizlersiniz. Bunun için öncelikle bizim kendimize çeki düzen vermemiz gerekiyor. Cehalete, provokasyonlara, yanlış din anlayışlarına karşı ilmi, vicdani en önemlisi de irfanı devreye sokmalıyız."
Sözlerin ve istikametin dosdoğru olmasını, böylece İslam dünyasının içinde bulunduğu bu çıkmazdan kurtulma konusunda katkıda bulunabilmenin rehberi olunabileceğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Bu çalışmaları dünyadaki diğer Müslüman alimlerle, zahitlerle birlikte yürütmeliyiz. Her ülkedeki din adamlarının temel kaynaklarımız etrafında birleşerek kendi toplumlarını aydınlatmaları için elimizden geleni yapmalıyız. Diyanet İşleri Başkanlığımız adeta bu işin dünyada merkezi konumuna gelmelidir. Burada atılması gereken her türlü adımı rahatlıkla atabiliriz. Bu beklenti de dünyada var, onu da söyleyeyim. Elhamdülillah imkanlarımız da var. Öyleyse bunu yapmalıyız ve buradan dönenler döndükleri zaman 'aradığımı buldum ve yeni bir doğuş' diye bunu işlemeli."
"Hiç şüphesiz din Allah'ındır. İslamın koruyucusu da Rabbimizdir" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bizler müktesebatımızla istikametimizle gayretimizle ona layık olmaya çalışmakla mükellefiz. İnşallah emeklerimiz zayi olmayacaktır, bundan şüphem yok. Bu düşüncelerle sizin her birinize, sizin nezdinizde ülkemizdeki tüm din görevlisi kardeşlerime, hizmetleriniz için şükranlarımı sunuyorum. Bir kez daha sizleri sevgiyle saygıyla selamlıyor, hepinizi Allah'a emanet ediyorum. İnşallah bu dönüş illerimizde yeni bir heyecanın, yeni bir aşkın oluşumuna vesile olur diyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun."