BIST 9.627
DOLAR 35,21
EURO 36,68
ALTIN 2.960,65
HABER /  GÜNCEL

Erdoğan Baykal'a cevap verdi

Başbakan Erdoğan, 2005 Mali Yılı Bütçesi üzerindeki eleştirileri Hükümet adına cevapladı. Erdoğan konuşmasında slogan değil siyaset ürettiklerini savundu.

Abone ol

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, artık tek hedefe kilitlenmiş, tek yürek olmuş, birlik ve beraberliğini aleme ilan etmiş, özgüven sorunu yaşamayan bir Türkiye istediklerini belirterek, ''Bu büyük ülkeye teşekkür borcumuzu, minnet borcumuzu ödemek için öncelikle medeni bir uzlaşma diline ve geleneğine ihtiyacımız var'' dedi. Erdoğan, TBMM Genel Kurulu'nda 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki eleştirileri Hükümet adına cevapladı. Sözlerine ''Güney Asya'da meydana gelen elim deprem faciasında hayatlarını kaybeden kardeş ülkelere başsağlığı diliyorum'' diyerek başlayan Erdoğan, ''Bu acıyı iyi bilen bir milletin fertleri olarak diliyoruz ki Allah hiçbir ülkeye böyle acılar yaşatmasın'' dedi. Yüce Meclis'in iradesini en iyi şekilde temsil etmek, Türkiye'nin önünü açmak için her bir milletvekilinin önemli katkılarda bulunduğunu kaydeden Erdoğan, şunları söyledi: ''Sağ olun, var olun. 2005 yılı bütçesi şimdiden ülkemize hayırlı olsun. Allah mahcup etmesin ve kolaylıklar versin. Bu arada eleştirileriyle, uyarılarıyla bize yol gösteren bütün arkadaşlarıma, muhalefet partilerimizin saygıdeğer sözcülerine özellikle teşekkür ediyorum. Yol ve ufuk gösterici eleştirilere, itiraz ve uyarılara özellikle teşekkür borcumuz var, çünkü iktidarıyla, muhalefetiyle bizler bu ülkenin hizmetindeyiz. Bu büyük ülkeye teşekkür borcumuzu, minnet borcumuzu ödemek için öncelikle medeni bir uzlaşma diline ve geleneğine ihtiyacımız var. Diyalog, uzlaşma, mutabakat, müzakere kültürünü siyasetimizin temel üslubu haline getirmek, bunu kalıcı kılmak zorundayız. Zira bu eksiklik Türkiye'mize uzun yıllar, telafisi zor, çok büyük kayıplar yaşatmıştır. Uzlaşma, tartışma, eleştiri, uyarı, mutabakat arayışı, müzakere alışkanlığı herkesin aynı şeyi düşünmesi değil, aynı doğruyu araması, aynı hedefe yönelmesi ile mümkündür. 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra ülkemizin demokratik kültürüne kazandırdığımız bu seviyeli diyalog zemini, bu uzlaşma kültürü, bugünden gelecek nesillere iftiharla bırakacağımız en önemli kazanım olacaktır. İnanıyorum ki hepimiz, demokrasi kültürünü özenle koruyacağız. Bu özeni, bu dikkati Türk siyasetinin geleneği haline getireceğiz. Zira, uzlaşma, diyalog, birlikte düşünme milletimizi ötedenberi millet kılan en temel değerlerimizden biridir. Son iki yıla büyük başarılar sığdırdık ama en büyük başarılarımızdan biri bu dönemde kavganın yerini aklın, çatışmanın yerini diyaloğun almasıdır.'' AKIL VE SAĞDUYU Başbakan Erdoğan, millet iradesinin temsil edildiği TBMM'de aklın ve sağduyunun hakimiyetini sağlayan milletvekillerine özellikle teşekkür ederek, bundan sonra da, bu büyük başarıyı kalıcı hale getirmenin en büyük arzuları olduğunu söyledi. Konuşmasının, bütçe esaslı olmakla birlikte, hem ''Büyük Türkiye Fotoğrafının'' tamamını görebilmek, bu vesileyle fotoğrafın bütününü birlikte paylaşabilmek için, hem de kendilerine yöneltilen sorulara cevap mahiyetinde olmak üzere uzunca bir özeti olacağını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Sözlerime, demokrasi kültürünü, hoşgörü, uzlaşma ve diyalog zemininin temsilcisi ve sembolü olan TBMM'ne teşekkürle başladım. Zira bunun esas olduğunu, 'başardık' dediğimiz başarılarımızın sırrının burada olduğunu düşünüyorum. 'Millet öncelikli siyasetimiz' ile biz, yani bu yüce Meclis, iki yılda sadece anlamsız kavgalara son vermekle kalmadık, Türkiye'nin büyüme iradesini, Türkiye'nin aklını harekete geçirdik. Türkiye, yıllardır söylenen ama sadece söylemekle kalınan sorun alanlarında devrim niteliğinde reformlar yaptı. Bir hukuk ve adalet ülkesi olmak için attığımız bütün adımlar sadece burada değil, bütün dünyada yankılar uyandırdı, karşılık buldu. Bizim siyasetimizle birlikte sadece eski siyaset, eski siyasi aktörler devre dışı kalmadı, eski üsluplar da devre dışı kaldı. Artık halkın vicdanında yara açan talihsiz beyanlar, halkı kamplara bölen yanlış işler, küçük menfaatler için yapılan büyük tahrikler siyasi birer metot olmaktan çıktı. İşte biz, bunun için siyaset üretiyoruz, slogan üretmiyoruz. Bunun için, 'ben yaptım oldu' demiyoruz, her işimizde kılı kırk yarıyoruz. Bunun için, 'siyaset ya da yönetim millete yaslanmalı, milletin rızasını almalı, milletin rızasının hilafına adım atmamalı' diyoruz. İşte bu yüzden demekle, söylemekle yetinmiyoruz, sözlerimizin arkasında duruyoruz.'' MİLLETİN HANESİ Bütün başarılarılarını milletin hanesine kaydettiklerini belirten Erdoğan, ''Bize düşen şerefiye payı, bize düşen onur ise bu ülkeye hizmet etmek, bu ülke çocuklarının yüzünü güldürmektir. Bu şeref, bu onur bize yeter'' diye konuştu. Erdoğan, kendilerine düşen görevin, her tür ayrımcılığı kaldırmak, adaleti halktan esirgememek, ülkeyi baştan başa kalkındırmak, Türkiye'yi ''muasır medeniyet'' hedefine taşımak olduğunu ifade ederek, bu hedefin kendilerinin millete ''ahdi'' olduğunu söyledi. Halkın yüreğindeki ukdeler tam olarak çözülünceye kadar çaba harcayacaklarını kaydeden Erdoğan, demokrasi, hukuk, adalet ve kalkınma hedeflerinden asla şaşmayacaklarını belirtti. Yasama ve yürütme olarak demokrasi yolunda devasa adımlar attıklarını, ''sessiz devrimler'' gerçekleştirdiklerini, Türkiye'nin dünya ile köprülerini kurduklarını anlatan Erdoğan, bunlarla yetinmediklerini ve daha yapacak çok işleri bulunduğunu söyledi. ''DAHA YAPILACAK ÇOK İŞ VAR'' Erdoğan, Cumhuriyet'in ve demokrasinin beşiği olan TBMM'de milletvekillerinin Türkiye'ye, yeniden büyük itibar kazandırdığını ifade ederek, şöyle konuştu: ''Yetmez... Daha yapılacak çok iş var. Halkımızın henüz çözülmemiş ukdeleri var. Bunları da bu çatı altında çözeceğiz. Bu çatı, bu kurum; kurumlardan bir kurum, herhangi bir kurum değildir. TBMM'nin gücü ve itibarı milletimizin gücü ve itibarıdır. Meclisin saygınlığı siyasetin, hukukun, demokrasinin, milletin saygınlığıdır. Zira bu Meclis, her şey bir yana 'istiklalimizin', 'egemenliğimizin' en büyük sembolüdür. 3 Kasım 2002'ye kadar çözüm üretemeyen siyasetçilerin elinde itibarı, güvenilirliği yara alan bu büyük çatıya itibarını iade ettiğiniz için ülkem adına, halkım adına siz saygıdeğer milletvekillerine ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu Meclis ki yürütme ve yargının da yol güzergahını belirleyen millet iradesinin temsilcisi olarak toplumun bütün fertlerinin hak ve hukukunu korumak için anayasa dahil bütün temel metinleri hazırlayan, devlet toplum bütünleşmesini sağlayan, milletin kalbinin attığı, en üst iradeyi temsil eden bir Meclistir. İşte bu Meclis, bu en üst irade, çıkardığı yasalarla, gerçekleştirdiği ak devrimlerle hem siyasete, hem ülkemize kaybetmek üzere olduğu itibarı yeniden kazandırdı. Bunu sizler yaptınız. Bu Meclis demokrasi ve hukuk yolunda kararlı iradesini ortaya koymasaydı 17 Aralık ya da önümüzdeki 3 Ekim tarihi olmayacaktı. Yeri gelmişken belirteyim ki 3 Kasım 2002 takvim yapraklarında günlerden bir gün olmadığı gibi, 3 Ekim 2005 tarihi de günlerden bir gün olmayacaktır.'' ''İŞTE KAYNAK İŞTE TÜRKİYE'' Başbakan Erdoğan, AK Parti hükümetinin 2003 yılı bütçesini hazırladığında en çok sorulan sorulardan birinin, ''Kaynak nerede?'' diye sorulduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''O zaman demiştik ki kaynak AK Parti'dir, kaynak Türkiye'dir. İşte kaynak, işte Türkiye... İşte sorun çözme melekelerini yitirmiş bir Türkiye'den AK Parti iktidarının beyaz reformlarına, ak, sessiz devrimlerine... İşte, refahın ön şartı demokrasidir, ak siyasettir. İddiamızın bu ülkeye kazandırdıkları ortadadır. Hatırlarsanız, 2004 yılı bütçemizi hazırlarken demiştik ki: Adalet milli bir meseledir, hukuk devleti milli bir meseledir, sosyal barışın korunması milli bir meseledir. Millet ile devletimizin aynı yöne bakması en büyük milli meseledir. İşte milli meselelerimize ne kadar sahip çıktığımızın, işte sözlerimizin arkasında ne kadar durduğumuzun ispatı... Şimdi yeni bir başlangıç yapıyoruz. Yeniden kolları sıvıyoruz. Önümüzde bütün meselelerimizi hal yoluna koymanın yanı sıra AB sürecini itinayla yönetmek gibi bir sorumluluğumuz var. İnanıyorum ki siz saygıdeğer milletvekilleri bugüne kadar olduğu gibi hiçbir özveriden kaçınmayacaksınız. Artık tek hedefe kilitlenmiş, tek yürek olmuş, birlik ve beraberliğini aleme ilan etmiş, özgüven sorunu yaşamayan bir Türkiye istiyoruz. Falanca meselesi, filanca meselesi olan, meselelerini konuşmayan, her zeminde mahcup edilmek istenen, zaafları istismar edilen, zaaf alanları üzerinde siyaset yapılan, millet bilinci yara alan, halkının aidiyet duygusu zedelenen bir ülke değil, bütün meselelerini sağlam bir irade ile çözmeyi tek meselesi haline getiren, tek yürek haline gelmiş bir Türkiye... Allah'ın izniyle ve yardımıyla bu birliğin, bu büyük gücün doğurduğu kuvveti daha çok harekete geçireceğiz. Eğer biz kardeşlik hukukumuzu zedelemezsek, şımarmazsak, kibirlenmezsek, istikametimizi şaşırmazsak önceliklerimizi, varoluş gayemizi unutmazsak... Eğer biz, yoksulu gözetirsek, alınteri dökersek, sosyal yaraları kapatırsak, gayret edersek başarmış olacağız. Hiç ama hiç unutmayalım ki esas başarımız da varoluş gayemize, zeminimize, Türkiye ve dünya tasavvurumuza bağlı kalmak, bu bağı güçlendirmek olacaktır.'' KÜÇÜK MENFAATLER Erdoğan, siyaset felsefelerinin, siyaset zeminlerinin, mefkurelerinin 'sonuna kadar, son nefese kadar sorumluluk'' olduğunu ifade ederek, ''bunun için küçük menfaatlerin esiri olmayacağız, büyük ideallerimizi küçük hesaplara feda etmeyeceğiz'' dedi. Devlet millet birlikteliğinin ne kadar büyük bir servet ve sermaye olduğunu, ne kadar büyük bir hazine olduğunu AK Parti iktidarının iki yılında herkese gösterdiğini kaydeden Erdoğan, ''halka güvendik ve halk bize güvendi'' diye konuştu. Halka rağmen siyaset izlemediklerini, attıkları her adımda toplumsal mutabakatı esas alıdıklarını belirten Erdoğan, ülke fotoğrafının tamamına baktıklarını, dünyadaki bütün adımları, hareketleri dikkatle izlediklerini söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu bakışın, buna göre ülkeyi yönetmenin sonucunu, sadece iki yıllık sonucunu açıklıyorum: Evet, artık Türkiye küresel bir güç olma yolundadır. Çünkü artık Türkiye, dünya ile eşit şartlarda konuşuyor. Ekonomiye bakın, dış politikaya bakın, toplumsal dokunun sağlamlaşmasına bakın, toplumun değişen gündemine bakın, umutların yeşermesine bakın, göreceksiniz bütün alanlara bu siyasetin nasıl yansıdığını. Devalüasyonlu günleri hatırlayın, dalgalanan dövizleri hatırlayın, moratoryum endişelerini hatırlayın, Türkiye'nin iç ve dış borçlarının bir günde katlandığı günleri hatırlayın. Hatırlayın dedim ama, dilerseniz hatırlamayın, unutalım o günleri. Zira az kaldı. O günlerde ne oluyordu, siyaset ne kadar yamalıydı, kurumlar ne kadar yaralıydı, yolsuzluk ne kadar sıradanlaşmıştı. Her gün yeni bir skandal patlak veriyordu. Siyaset her gün itibar kaybediyordu. İşte Türkiye'ye defalarca kalp sektesi yaşatan o ekonomik krizler siyasi krizlerin sonucuydu. Bugünkü ekonomik başarı da bugünkü siyasi güven ortamının eseridir. Kaldı ki bu siyasi istikrar ortamına göre bu ekonomik başarımızı da yeterli görmüyoruz. Bugünleri de geride bırakacağız. Evet, AK Parti iktidarında Türkiye'nin kalbi saat gibi işliyor. Ne dolar, ne döviz dalgalanıyor ne de siyaset çalkalanıyor. Çünkü, AK Parti iktidarında ritim bozuklukları, siyasi kan uyuşmazlıkları yok. Halktan gelen taleplere en duyarlı parti, en duyarlı kadrolar işbaşındadır. Artık güven ortamındayız, artık toplumun hiçbir kesimi diğerlerini samimiyet testinden geçirmiyor. Unutmayalım ki biz millet olma sürecimizi bin yıl önce tamamladık. Binlerce yıllık devlet geleneğimiz var. Biz, şu senin milli hassasiyetin, şu da benim milli hassasiyetim diye bir şey kabul etmiyoruz. Bu ülke, bu millet, bu vatan, bu toprak, bu bayrak, bu özgürlük, bu istiklal bizim, hepimizin... Hepimiz yürekten hissediyoruz bu aidiyeti, daha çok hissedecek, daha çok seveceğiz ülkemizi. Vatandaşlık bilincine halel getiren bütün mayınlı alanları temizleyeceğiz. Bu süreçte, Türkiye'nin iddialarını gerçekleştirmeliyiz. Bu aziz milletin tarihinde yeni bir dönem başlıyor. Buradan aydınlarımıza, bilim adamlarımıza, bu ülkenin ufkunu açmaya katkı sağlayacak herkese sesleniyorum: Önümüzdeki süreci derinlemesine analiz edelim. Dikkat buyurun, Avrupa Birliği müktesebatı bin yıllık medeniyetimizin, müktesebatımızın unsurlarından biri olacaktır. Bu yeni döneme tam bir hazırlık içinde olmalıyız. Özgürlükler, insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasinin en geniş manada kavranması hepimizin elimizi taşın altına koymamıza bağlıdır. Bunlar lütuf değildir, haktır.'' BÖLGESEL AĞIRLIK Erdoğan, bugün dünya genelinde yaşanan gelişmelerin, Türkiye'nin bölgesel ağırlığının giderek artırdığına işaret etttiğini belirterek, Hükümet olarak tarihin bu döneminde bölgeye ve insanlığa karşı sorumluluklarının arttığını kaydetti. Türkiye'nin milli menfaatlerine, tarihi sorumluluklarına ve sahip olduğu engin birikime uygun yeni bir diplomatik perspektif geliştirme konusunda hassasiyet gösterdiklerini ifade eden Erdoğan, ''Türkiye'nin büyüklüğüne, milletimizin sahip olduğu büyük birikime yakışan ve tarihi sorumluluklarımıza sahip çıkan bir aktif barış stratejisi geliştirdik'' dedi. Başbakan Erdoğan, bugün Türkiye'nin, bulunduğu hemen her uluslararası zeminde kendi menfaatlerini en gür şekilde savunan, problemlerinin üstüne cesaretle gidebilen ve inisiyatif alabilen diplomatik duruşa sahip olduğunu belirterek, bu duruşu göremeyenlerin, dünya medyasını daha yakından izlemelerini önerdi.