Erdoğan Atatürkleştiriliyor...
"Sayın Erdoğan'a dokunabilirseniz, Allah'la temas etmiş gibi olursunuz" demek mi istedi?..
Ak Parti Bursa Milletvekili
Hüseyin Şahin, "Sayın Başbakan'a dokunmak
ibadettir" dedi...
Ne demek bu?..
Sakın, "Dokunamadığınız bir Tanrı'yı bırakın;
dokunabildiğiniz Recep Tayyip Erdoğan isimli tanrının etrafında
toplaşın" demek olmasın?..
Ya da...
"Sayın Erdoğan'a dokunabilirseniz, Allah'la temas etmiş
gibi olursunuz" demek mi istedi?..
Pekiii...
Ya dokunma imkânı olmayanlar?..
Dostlar!..
Kendinde olmayan birine "Kendine gel!"
diyemem ama aklı başında olanlara:
"Kendinize gelin!" diye
seslenebilirim..
Çünkü...
O milletvekilinin sözleri Şirk'tir...
Peki...
Sayın Başbakan, kendisini
"tanrılaştıran" o milletvekili için bir
şey yaptı mı?...
Yanına çağırıp, "kendine gel kardeşim!.. Bu yaptığın
Allah'a şirk koşmak, beni Allah'la eşleştirmektir"
diyerek azarladı mı?..
Kaç gündür bu konuda susuyor, muhtemel gelişmeleri
bekliyorum...
Çünkü...
Başbakan Erdoğan, yalakaları
sevmez...
"Ama... " diye bir televizyon
gazetecisini örnek verdiğinizi "görür"
gibi oluyorum...
İkisini birbirine karıştırmayın...
Biri "strateji gereği yanında görmek istediği bir
gazeteci/televizyoncu"...
Diğeri ise "dava arkadaşım" diyeceği bir
milletvekili...
Strateji gereği beraber olduğu kimselerin övgüleri de eleştirileri
de bir kulağından girer, diğerinden çıkar bir liderin...
Ama...
"Dava arkadaşım" dediği bir kişinin
söylediği her söz; övgü ya da yergi önemlidir...
Dostlar!.. “Komutansız ordu işte böyle şehit verir” diyenlerle... Gölcük depreminde: "Allah Faşistleri cezalandırdı" diyenler arasında ne fark var?. Ya da: "Atatürk, Şeriat hukukunu lağvettiği için Allah tarafından siroz hastalığı ile cezalandırıldı" diyenlerle... "Atatürk olmasaydı ezan sesi yerine çan sesi dinlerdiniz" diyenlerin birbirlerinden farkı ne?.. Şahsen çok merak ettim de onun için sordum yani... Başkaca da bir niyetim yok(!)... |
Aradan şu kadar gün geçti...
Erdoğan, kendisini tanrılaştıran
Milletvekiline disiplin cezası verilmesi için bir talepte bulundu
mu?..
Ben duymadım...
Eğer yanılıyorsam özür diler, avuçlarım patlayıncaya kadar
alkışlarım Başbakan'ı...
Soruyorum:
Sayın Başbakan, Ak Parti Disiplin
Kurulu'na başvurup:
"Beni Allah'a eş koşan, bana dokunmanın ibadet olduğunu
söyleyen bu müşrik'i partiden kovun" dedi mi?..
Demediyese neden demedi?..
Sayın Erdoğan da mı
"Tanrı" olduğuna inanıyor yoksa?..
Ya da...
Başbakan Erdoğan, bazı kendini bilmezler
tarafından Atatürkleştirildiğini görmüyor
mu?..
Kemalistler için de
Atatürk bir nevi
tanrı ("t" küçük harfle) değil mi?..
Çünkü ancak Tanrı'nın;
"Söylediği tartışılamaz ve sadece kabul
edilir"...
Çünkü sadece Tanrı dokunulamaz,
hakkında söz söylenemezdir...
Ve...
Yine
soruyorum:
Sayın Başbakan, Atatürk'ün tanrılaştırılmasını anlayışla
karşılayabilir mi?..
Bence karşılayamaz, karşılayamamalı da...
Peki...
Tekrar soruyorum:
Kendisini tanrılaştıran o milletvekili Ak Parti'de
kalacak mı?..
Devlet kişisel duyguyla yönetilmez!..
Adresime elektronik posta gönderen arkadaşlar
hem Hz. Ali'yi çok seviyorlar...
Ama hem de "kişisel kin ve nefreti yüzünden
öldürdü" denmesin diye yüzüne tüküren
müşriki affetmesini doğru
bulmuyorlar...
Yani...
Arkadaşlar, Hz. Ali'den daha
dirayetliler(!)..
Kimileri ise "efendim o Hz. Ali... Cumhurbaşkanımızdan
onun gibi olmasını beklemek haksızlıktır" diye
eleştiriyor bendenizi...
"Peki" diyor, eleştirilerini cevaplayıp
kısaca soruyorum:
"Hz Ali doğru mu yapmıştır yanlış
mı?"
Cevap vermek yerine, Sayın Abdullah
Gül'ün, Org. Güner'i
KKK'na atamamakla iyi yaptığını çünkü
orgeneralin Hayrunnisa Hanım'ın elini sıkmamakla
saygısızlık ettiğini savunuyorlar...
İçlerinde,
"O paşa bir vatan hainidir, nasıl olur da Hayrünnisa
hanımefendinin elini sıkmaz?" diyenler bile
var...
Unutmayınız... TSK'da müthiş bilgili, becerikli, deneyimli nice komutan; sadece ve sadece eşlerinin başları örtülü diye terfi ettirilmemişti... Evet evet!... "Eşlerinin başları örtülü olduğu" için... Yani... Nice değerli komutan; teknik yeterlilikleri gözönüne alınarak değil, eşlerinin inançları nedeniyle terfi edilmemiş ve hatta sorgusuz sualsiz ordudan atılmıştı... Ve bendeniz bunu hep eleştirdim, her zaman da eleştiririm... Peki... Bir Hanımefendinin inançları gereği başını örten kumaş parçasını, kocası olan komutanın bilgi ve deneyiminden daha önde tutan zihniyeti eleştireceğim de; eşinin elini; bir komutanın bilgi ve becerisinden daha ön planda tutan bir Cumhurbaşkanı'nı eleştirince mi yanlış yapmış olacağım?.. |
"İyi ya işte" diyorum...
"Demek ki Sayın Gül, Devleti
yönetirken bir komutanın liyakat ya da
liyakatsızlığını değil, kişisel öfkesini 'ölçü' olarak
kullanmıştır..."
Ve...
Diyorum ki:
"Bu, Devletimiz için bir
felâkettir..."
Org. Güner "becerikisiz, başarısız,
saygısız" bir komutan olduğu için atanmamış olsaydı
KKK'na kim ne diyebilirdi?..
Benim haddim miydi eleştirmek?..
Hele çok sevip saydığım Gül'ü üzmek ister
miydim?..
Halen "Org. Sayın Aslan Güner'in KKK komutanı olmasının
engellenmesinde dahlim yoktur, haliyle kişisel duygularımın rol
oynadığı ileri sürülemez" diye bir açıklama
yok...
Ne yani?..
Milyonlarca kişinin okuduğu, günlük ortalama okur
sayısı 60 bini bulan bir yazar olarak ciddiye mi
alınmıyorum yoksa?..
Yoksa Sayın Gül'ün gözünde;
Mimar Sinan'ın sözünü dinlediği o çocuk
kadar değerim yok mu?..
Dostlar!...
Org. Güner'in, Sayın
Gül'ün eşinin elini sıkması ya da sıkmaması vatandaş
ve bir yazar olarak beni değil, tarafları ilgilendirir...
Bir yurttaş ve yazar olarak beni ilgilendiren; Org.
Güner'in liyakati ya da liyakatsizliğidir...
Keşke, Harp Okulu Komutanlığına atanacağı yerde,
liyakatsizliği nedeniyle emekli edilseydi...
Eğer
liyaketsizse...
Hanımefendi'nin elini sıkan "Vatensever"... Sıkmayan "Hain"... Halka bakın, hizaya durun!.. |
Yok eğer askerliğinden şüphe edilmiyorsa; hakkı teslim edilmeli, Sayın Hayrünnisa Gül Hanımefendi'ye karşı gösterdiği saygısızlık hatırlanmamalıydı bile...
İtiraf ederim ki Sayın Abdullah Gül ve temsil ettiği
siyasi görüşten "taraf"ım...
Ama ne Sayın Gül'ün taraftarıyım...
Ne de Sayın Erdoğan'ın...
Hukuk Devletinden yanayım...
Ve öyle kalmaya devam edeceğim...