BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  POLİTİKA

Erdoğan annesi ölünce değişti!

Yazar Perihan Mağden başbakan Erdoğan'ın annesinin ölümünden bu yana psikolojisinin bozulduğunu söyledi.

Abone ol

İNTERNETHABER - Ünlü yazar Perihan Mağden, Erdoğan hakkındaki psiko-analizi ile çok konuşulacak.

Gezi Parkı olaylarına hem eleştiri hem destek getiren yazar Perihan Mağden Erdoğan'ın artık kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söyledi.

Taraf'tan Tuğba Tekerek'e konuşan Perihan Mağden Erdoğan'ın bir ana kuzusu olduğunu ve annesi öldükten sonra her hafta mezarına giderek onunla konuştuğunu söyleyerek psikolojisinin bozulduğunu ima etti.

İşte Mağden'in Erdoğan yorumları;

ERDOĞAN BENİ ENDİŞELENDİRİYOR

Recep Tayyip Erdoğan’ın şehirle ilgili tasavvurlarının artık bütün şehri bir ahtapot gibi kaplar hale gelmesi beni inanılmaz endişelendiriyordu. Ben kışlaya bile razıyım. Çok daha büyük korkularım var şehre dair...Mesela üçüncü köprü; gerçekten şehrin ciğerlerinin katledilmesi demek. Kanal İstanbul dediğim anda, bak, tüylerim diken diken oluyor. Benim için bunlar çok daha büyük tehlikeler. Bu kadar eski, değerli, dünyanın en güzel şehrine bir çizik atacağım gibi bir şey bu projeler; kadının yüzüne bir çizik atacağım. Ben İstanbul’u hep güzelliğini asla bozamayacağın bir kadın, mermer bir heykel olarak düşünürüm. O Kasımpaşalılık’ta bir jilet atma arzusunu görüyorum. Erdoğan’ın bu gemlenemez arzuları Gezi’de, başından tutulursa zapturapt altına alınırsa bu çok çok olumlu bir şey olacak diye düşünüyorum.


GEZİ PARKI

Hiç gitmedim, gitmeyi de düşünmüyorum.Bu Gezi’yle ilgili değil, insanların karşısına çıkmama politikasının bir uzantısı. Ben imza günü de yapmıyorum. Ve açıkçası Gezi’ye gitmek için kendimi çok çok yaşlı buldum. Bu bambaşka bir kuşağın işi ve o kuşağın işi olarak kalmalı. Benim yaşımdaki bir çok insan buna çok heyecanla atıldılar ama bu insanlar son 20 yılda Türkiye siyaset adına taş üstüne taş koymadılar. Sadece kariyerlerini sağlamlaştırmakla, zenginleşmekle meşguldüler. Şimdi birdenbire hooop diye Gezi’nin üstüne atlamalarını, türedi ve yapmacık olarak telakki ediyorum. Ama böyle unsurların olması ve benim bu unsurlara kıl olmam Gezi olaylarına kıl olmam neticesini yaratmıyor.

NEFRET EDERİM

Orada çok temiz bir atardamar var ama bunun dışında çok ciddi Ergenekon damarı da var. Mesela üç beş çocuğun gece 12’de, kalkıp Murat Belge’yi tartaklaması çok çirkin bir şey. Bir de ben Kemalizm’den, militarizmden darbecilerden, ulusalcılardan o kadar nefret eden biriyim ki, onlarla aynı meydanda durmaya tahammülüm yok. Gezi’de bütün bunlar bir araya geldi. Bu çok kutsandı da benim için o kadar mutlandırıcı bir şey değil bu.

ERDOĞAN ANA KUZUSU

Recep Tayyip Erdoğan hasta olduğunu anladığı zaman, neredeyse aynı ay içinde annesini kaybetti. Erdoğan, mama’s boy, tam anlamıyla annesinin kuzusu... Annesine aşırı derecede düşkün bir çocuk ve haftada bir mezara gidip annesiyle konuşuyormuş. Ben Erdoğan’ın o zamandan itibaren ölümlülüğü sorguladığını ve bunun psikolojisinde bir shift yarattığını düşünüyorum. Ondan önce de dünyanın en başkalarına saygılı, uyumlu ve toleranslı insanı değildi ama annesinin ölümüyle birlikte şöyle bir Erdoğan çıktı: Dünyaya özellikle İstanbul’a bir damga vurmak, bir iz bırakmak istiyor.

"ANNEEE BAK OĞLUNUN CAMİSİNE" DİYECEK

Çamlıca’ya dev bir cami dikildiği gün, tabii bunlar çok psikanalitik yorumlar, sanki gökyüzüne bakıp “Anneee, bak oğlunun camisine” diyecek. Kışla da öyle. Belki Taksim’de en büyük hayali bir camidir. Sanki gökyüzündeki anneye, onun inanışına göre cennetteki anneye, İstanbul’dan çok büyük, çok grandiyöz işaretler yollamaya çalışıyor. “Oğlunu görüyor musun anneciğim, bak bunu da yaptım” deme gibi bir psikoloji içine girdiğini düşünüyorum.

SULTANLARA HAS ARZUSU VAR

Sultanlara has çok büyük ve çok kalıcı değişiklikler yapma arzusu var. Ama bizim rızamızı sormuyor ve “Aldığım oy bana yeter kardeşim” diyor.

Bir yandan da hakikaten totaliter bir liderle karşı karşıya değiliz. Bu nedenle eleştirilerin şirazesinden çıkması Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan’ın Esed’den farkı yok” demesi benim adalet anlayışımı rencide ediyor. Bu adam, bizim seçtiğimiz bir başbakan. Fakat görev tanımının sınırlarını giderek giderek giderek esnetmeye ve bütün Türkiye’yi kendi iktidar bahçesi olarak görmeye başladı. On yıl önceki Başbakan bambaşka bir adamdı. Sonuç olarak hep Sezar’ın hakkını Sezar’e vermek lazım, biz on yılda onu çok destekleyen yazılar yazdık.

İKTİDAR ZEHİRLENMESİNE UĞRADI

Bence o zaman çok daha temkinli bir adamken, şimdi karakterinin bütün gemlerini boşalttı.
Hem on yıl önce bir nevi kendini tutuyordu. Hem de on yılda insanlar değişir. Ve iktidar çok zehirleyici birşeydir. Herkesin bir kullanım süresi vardır. On yıldan sonra iktidar zehirlenmesine herkes uğrar, feriştahı olsa, Freud’un denetiminde bir insan olsa yine uğrar. Bir de dediğim gibi anne ölümü, kendisinin ciddi bir hastalık geçirmesi, giderek iktidarını pekiştirmesi ve kanıksaması, bütün bunlar nedeniyle hem kişiliğini gem altında tutmaktan vazgeçti hem de kişiliği değişti.

ERDOĞAN BENİM İÇİN DÜŞKIRIKLIĞI

Benim kalbim çok kırık. Yıllar evvel yazmıştım “Erdoğan’ın demokrat olma ihtimalini sevmiştim” diye. Şimdi bu ihtimalin ne kadar boş olduğunu bana kanıtlamış oldu. Büyük bir düş kırıklığı içindeyim. Ama ben Türkiye siyasetinde kalp kırıklığına da alıştım, nasır bağladım...

ERDOĞAN BENİ EŞEKTEN DÜŞMÜŞE ÇEVİRİYOR

(...) Hakikaten yiğidi öldür hakkını ver, ki biz Erdoğan’ı öldürmedik de sürekli hakkını verdik. Askeri vesayetin geriletilmesi konusunda, ifade özgürlüğümüzün azıcık da olsa artması konusunda bu adama müteşekkirim ama barış meselesini masaya koyduğu ve önemli adımlar attığı -bugün dağlardan çekiliyor Kürtler- için ona inanılmaz minnettar olduğum bir noktada beni gafil avladı. Ve Gezi olaylarıyla beni inanılmaz bir düş kırıklığına uğrattı. Adama müteşekkirliğimin tavana yaptığı bir noktada beni eşekten düşmüş karpuza döndürdü. Erdoğan beni zaten 2-3 ayda bir eşekten düşmüş karpuza döndürüyor. Bu bir pattern haline geldi.