BIST 9.729
DOLAR 35,22
EURO 36,72
ALTIN 2.969,16
HABER /  GÜNCEL

Erdoğan AB elçilerine yemek verdi

Başbakan Erdoğan, AB üyesi ülkelerin büyükelçilerine Başbakanlık Resmi Konutu'nda yemek verdi. Erdoğan müzakerelerin 2005 yılında başlamasını istedi.

Abone ol

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 17 Aralık'ta müzakerelerin açılması için net ve somut bir tarih üzerinde uzlaşılması gerektiğini belirterek, ''Bunun koşulsuz olması ve ikinci bir karar ya da değerlendirmeye mahal vermemesi bizim için esastır. Beklentimiz, müzakerelerin fiili başlangıcının 2005 yılının ötesine sarkmamasıdır'' dedi. Erdoğan, AB üyesi ülkelerin büyükelçilerine Başbakanlık Resmi Konutu'nda yemek verdi. BÜYÜKELÇİLERE BAYRAKLI MESAJ Konut'un bahçesinde bulunan bayrak direğine AB bayrağının çekilmesi, Türk ve AB bayraklarının bir arada dalgalanması dikkat çekti. Bu arada AB bayrağını görüntülemeye çalışan foto muhabirleri ile kameremanlar da Konut'un önünde ilginç görüntüler oluşturdular. Başbakan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, 41 yıllık maziye sahip Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine yönelik kararın alınmasının arifesinde gelenekselleşen bu yemekte bir arada bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Türkiye'nin adaylığının tescil edildiği Helsinki Zirvesi'nden bu yana, Türkiye'nin reform sürecinde kaydettiği ilerlemenin yakından bilindiğini dile getiren Erdoğan, tamamlanması gereken öncelikler konusunda üye ülkeler ile daima yakın bir diyalog içerisinde olduklarını söyledi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Sizler bize öncelik vermemiz gereken hususları anlattınız. Biz o alanlarda neler yaptığımızı ve yapacağımızı sizlere izah ettik. Reform sürecine devam etme konusundaki kararlılığımızı sözde bırakmadık, bizzat gösterdik. AB'den ayrıcalıklı muamele değil, sadece ve sadece eşit ve hakkaniyetli muamele beklediğimizi her fırsatta ispat ettik. Nihayetinde, Kopenhag Zirvesi'nde kararlaştırıldığı üzere, komisyon tarafından hazırlanan rapor da ülkemizin siyasi kriterleri yeterince yerine getirdiğini tespitle, müzakerelerin açılmasını önerdi. Artık, 17 Aralık günü her iki taraf için de ortak geleceğimizi yaşanabilir ve müzakere sürecini sürdürülebilir kılacak bir karara varılmasına çok önem veriyoruz. Bu nedenle geri sayımın başladığı bugün, bu masanın etrafında cereyan edecek görüş alışverişini son derece hayati görüyorum.'' KARAR ANI Başbakan Erdoğan, Kopenhag Zirvesi'nde hazırlanan raporun yayınlanmasından bugüne kadar geçen sürede gerek kendisi, gerekse Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile diğer yetkililerin karşıtlarıyla yaptıkları temaslarda 17 Aralık zirvesinde alınacak karara ilişkin beklenti ve öncelikleri AB üyesi ülkelerin Ankara büyükelçileriyle paylaştıklarını anlattı. Bunu yaparken, görüşlerini kamuoyu önünde değil, mümkün olduğu kadar resmi düzeyde dile getirmeyi tercih ettiklerini belirten Erdoğan, bu meyanda Türkiye'nin üye olarak AB'ye getirebileceği katkıların gerek AB içinde, gerek üye ülkelerin kamuoylarında ayrıntılı biçimde ele alındığını söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bu çerçevede, AB üyeliğimizin sonuçsuz bırakılmamasının, siyasi ve stratejik açılardan taşıdığı önemi vurguladık. Günümüzde, dinler ve kültürler arasında çatışma yaratmaya çalışanlar karşısında dışlayıcı değil, kapsayıcı olmanın daha da büyük bir zaruret haline geldiğine dikkati çektik. Türkiye'nin potansiyelinin ve üyeliğimizin gerçekleşeceği tarihe kadar bunun nasıl daha da büyüyeceğinin altını çizdik. AB'yi, kesinlikle Türkiye'ye mali kaynak aktaracak bir araç olarak değil, Cumhuriyetimize damgasını vuran, modernleşme ve çağdaşlaşma hedefinin bir amacı olarak gördüğümüzü konuştuk, tartıştık. Özetle, Türkiye olarak, söylenebileceklerin tamamını söyledik, yapılabilecekleri yaptık. Bu açıdan gönül rahatlığı içindeyiz. Söylediklerimiz, genelde kendisine dost kulaklar buldu ki bunun için müteşekkiriz. Artık sözün biteceği ve sonucun önem arz edeceği o karar anına çok yaklaşmış durumdayız. Bugün, 17 Aralık zirvesinin, bir olumsuzlukla sonuçlanmaması için Türkiye'nin her zamankinden de iyi dinlenmesi ve anlaşılması zamanıdır. Sizlerle paylaşacağım hususları, bu anlayışla, başkentlerine aktaracağınızdan şüphe duymuyorum.'' ''TARAMA SÜRECİNİN ZAMANLAMASI'' Başbakan Erdoğan, 17 Aralık Zirvesi'nin başkanlık sonuçlarında Türkiye için hayati ve öncelikli konular bulunduğunu ifade ederek, bunların bir bölümünün Hollanda dönem başkanlığı tarafından açıklanan ilk taslaklarda ele alınan hususlara ilişkin olduğunu belirtti. Geri kalanın ise şimdiye kadar kaleme alınmamış en üst düzeyde sonuçlandırılmak üzere devlet ve hükümet başkanlarına bırakıldığını vurgulayan Erdoğan, ''herhangi bir öncelik sıralaması gözetmeden eşit derecede önemli olduklarının altını çizdiği'' hususları şöyle sıraladı: ''17 Aralık'ta müzakerelerin açılması için net ve somut bir tarih üzerinde uzlaşılmalıdır. Bunun koşulsuz olması ve ikinci bir karar ya da değerlendirmeye mahal vermemesi bizim için esastır. Biz, müzakerelerin resmen başlatılacağı tarihin 2005'in ilk yarısı içinde tespit edilebileceğini düşünüyoruz. Böyle bir takvim, geçmiş uygulamalarla uyumludur. Keza, eski Genişleme Komiseri Günter Verheugen başta olmak üzere üst düzeyli AB yetkilileri 2002 Kopenhag Zirve sonuçlarındaki 'gecikmeksizin' ifadesini 3 ila 6 ay şeklinde yorumlamışlardır. Her hal ve karda beklentimiz, müzakerelerin fiili başlangıcının -tekrar vurgulamak istiyorum fiili başlangıcının- 2005 yılının ötesine sarkmamasıdır. Müzakerelere başlama tarihine bağlı olarak tarama sürecinin zamanlaması da ülkemize vakit kaybettirmeyecek bir şekilde planlanmalıdır.'' ''HEDEF YOLUN BAŞINDA BELİRLENMİŞ'' Başbakan Erdoğan, üzerinde durulması gereken bir diğer hususun ise müzakerelerin nihai hedefi ile ilgili olduğunu vurguladı. 1963 Ankara Anlaşması'ndan başlamak üzere, Türkiye ile AB arasındaki hiçbir belgede, hatta AB'nin Türkiye'ye ilişkin olarak aldığı tek taraflı kararlarda üyelik dışında bir seçenek bulunmadığını ifade eden Erdoğan, bu durumun 1999 Helsinki ve 2002 Kopenhag zirvelerinin sonuçları bakımından da varit olduğunu ve bu durumun müteakip zirvelerde de yinelendiğine dikkati çekti. Erdoğan, ''Yani, hedef, yolun en başında belirlenmiş, ondan sonra ise müteaddit defalar teyit edilmiştir. Bu hedef şimdi de hiçbir değişik yoruma mahal vermeyecek biçimde açıklıkla ortaya konulmalıdır'' diye konuştu. Türkiye'nin, müzakereye başladığı anda bunun başarılı biçimde sonuçlanmasının öncelikle Türkiye'nin göstereceği performansa bağlı olacağını da bildiklerini belirten Erdoğan, Türkiye'nin müzakereler süresince bu performansı en başarılı biçimde sağlayacağı konusunda en ufuk bir tereddüt taşımadığını bildirdi. Erdoğan, şöyle devam etti: ''Vurgulamak istediğim nokta, müzakerelere başlanırken, nihai hedefin üyelik olduğunun açıklıkla ortaya konulması gereğidir. Müzakerelerin son derece zorlu geçeceği alanlar olacaktır. Burada ilerleme kaydettme şevkimizi ancak müzakerelerin nihai hedefi konusunda zihnimizde en ufak bir soru işareti olmazsa koruyabiliriz. Aksine bir durumun sadece müzakere sürecinde önemli yükümlülükler üstlenecek ve bunları yerine getirmek durumunda olacak siyaset ve bürokrasi için değil, kamuoyumuz için de yaratabileceği düş kırıklığını takdirlerinize bırakıyorum.'' Erdoğan, 17 Aralık'ta verilecek kararın bazı yönleriyle AB ülkeleri bakımından güçlükler içerebileceğini ifade ederek, ''Biz de AB'ye verdiğimiz taahhütler doğrultusunda hareket ederken pek çok güçlükle karşılaştık. Ama yılmadık'' dedi. Erdoğan, AB Komisyonu tarafından kullanılan ''açık uçlu'' tanımlamasının, bahsettiği kaygıları yeterince dikkate almadığını düşündüğünü kaydetti. ''Açık uçluluğun'' müzakerelerin sadece sonucu değil, hedefi bakımından da tehlikeli bir belirsizlik taşıdığını belirten Erdoğan, ''1997 Lüksemburg Zirve sonuçları, 'müzakerelere başlanması bunların hepsinin başarıyla ve aynı anda tamamlanacağı anlamını taşımaz' diyerek çok daha isabetli bir ifade kullanmıştı. Bunun değerlendirilmesini bekliyoruz'' diye konuştu. Erdoğan, diğer bir hususun da hem komisyon tavsiyesinde hem de dönem başkanlarının taslaklarında yer alan 'daimi korunma tedbiri'' ifadesi olduğunu, dönem başkanlığının ikinci taslağının, buna bir de derogasyonları eklediğini kaydetti. Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Bir kez daha altını çizerek vurgulamak istiyorum. Ülkelerimizin belirli konulardaki hassasiyetlerini biliyoruz. Türkiye olarak diğer aday ülkeler gibi biz de bazı alanlarda geçiş dönemi tedbirlerine ihtiyaç duyacağız. Bunların hepsini zamanı geldiğinde esnek bir yaklaşımla ele almaya da hazırız. Ama öngörülebilecek tüm geçiş dönemi tedbirleri, sadece Türkiye ve AB arasındaki entegrasyon bütünüyle sağlanıncaya kadar ihtiyaç duyulan süre için konu edilebilir. Nasıl entegrasyonun sağlanması sürecinin daimi olması düşünülemezse korunma tedbirleri de daimi olarak elde tutulamaz.'' Kişilerin serbest dolaşımı için AB kurucu antlaşmalarında öngörülen kısıtlamaların gerekçesinin sadece kamu sağlığı, kamu güvenliği ve kamu politikalarıyla sınırlı olduğunun bilindiğini belirten Erdoğan, ''Önerilen bu kısıtlama ise ekonomik kaygılarından kaynaklanmaktadır ve dolayısıyla kurucu antlaşmalara uygunluğu da büyük ölçüde tartışmalıdır'' dedi. Erdoğan, derogasyonlar konusunda ise Komisyon'un geçmiş müzakerelerde son derece sıkı davrandığını ve bu tür kalıcı istisnalara hiç bir surette cevaz verilmeyeceğini bildirdiğini anlatarak, ''Bunun şimdi Türkiye için öne sürülmesini kabullenmekte güçlük çektiğimizi belirtmeliyim. Yinelemek istiyorum, koruma tedbirlerini, geçiş dönemi önlemlerini zamanı geldiğinde ele almaya açığız. Ama bunların daimi niteliği hem hukuki hem siyasi açıdan tartışma yaratacak niteliktedir'' diye konuştu. ''KOPENHAG KRİTERLERİ ÖN ŞARTTIR'' Başbakan Erdoğan, bir diğer konunun da ''aday ülke ile AB arasında ahdi yükümlülükler olması durumunda'' bazı müzakere başlıklarının görüşmeye açılması için önceden performans kriterleri belirlenmesi ile ilgili olduğunu belirterek, şöyle devam etti: ''Müzakerelere başlanması için Kopenhag Siyasi Kriterleri yegane ön şarttır. Şimdi getirilen düzenleme ise ilave ön şartlar yaratır niteliktedir. Bir müzakere faslını geçici olarak kapatabilmek için zaten o başlık altındaki tüm önceliklerin yerine getirilmesi gerekecektir. Burada belirlenecek performans kriterleri, adayın öncelikleri yerine getirmesini en etkin biçimde izlenmesini sağlayacak ve teminat altına alacaktır. Ama konunun görüşmeye açılması için güçlük yaratılmamalıdır. Üstelik müzakerelerin askıya alınması gibi ciddi bir karar için nitelikli çoğunluk aranırken, performans kriterlerinin oybirliğiyle kararlaştırılması öngörülmektedir. Müzakere başlıklarını kapatırken oybirliği istenmesi anlaşılır ve makuldür. Ama görüşmeye başlamak için de performans kriteri istenir ve bir de oybirliği aranırsa, bu müzakere sürecini gereksiz ve usandırıcı bir biçimde uzatacaktır.'' KIBRIS Erdoğan, ''Hakkında rekor sayıda değişiklik önergesi verilmiş bir Avrupa Parlamentosu Raporu'na zirve kararında yer verilmesinin de bugüne kadarki uygulamalardan farklı bir yaklaşım olacağına ve bunu arzu etmediğimizi vurgulamak istiyorum'' diye konuştu. Kıbrıs konusuna da değinen Erdoğan, şunları kaydetti: ''4 Aralık'ta KKTC Hükümeti ile yapılan istişareler sonucunda, BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonu çerçevesinde Kıbrıs sorununa kapsamlı çözüm bulunması yönünde Türk tarafının taşıdığı kararlılık vurgulanmıştır. 'Tanıma' konusunun nihai çözüm kapsamında değerlendirileceği açıklanmıştır ve bu yönde çaba gösterme irademiz teyit olunmuştur. 2 Ekim 2004'te yaptığımız düzenlemeyle Gümrük Birliği rejiminin tüm AB ülkelerine teşmil edilmesi sağlanmıştır. Bu düzenleme 1 Mayıs 2004'ten geçerli olacak şekilde uygulanmaktadır. Öte yandan AB, Kıbrıs Türkleri'nin tecridinin giderilmesi yönünde geçtiğimiz Nisan ayında 15'ler düzeyinde aldığı kararı, 25'ler düzeyinde hayata geçirmeyi başaramamıştır. Kapsamlı çözümden yana irade sergilemiş olan Kıbrıs Türkleri cezalandırılmaya devam edilmektedir. Buna rağmen Türkiye, Kıbrıs konusunda mevcut aşama itibariyle gösterebileceği siyasi sorumluluk ve esnekliğin azamisini göstermiştir. 17 Aralık zirvesi bağlamında hafızalarımızı tazelemekte bu bakımdan büyük yarar görüyorum.'' Başbakan Erdoğan, 17 Aralık'ta verilecek kararın bazı yönleriyle AB ülkeleri bakımından güçlükler içerebileceğini ifade ederek, şöyle konuştu: ''Biz de AB'ye verdiğimiz taahhütler doğrultusunda hareket ederken pek çok güçlükle karşılaştık. Ama yılmadık. İnsanoğlu korkularına esir olursa, istekleri için göze alabileceğinden çok daha fazlasını gözden çıkarabileceğini unutmadık. Ülkem adına, her alanda AB standartlarına erişmekte kararlı olduğumuz konusunda bir kez daha teminat veriyorum. Buna gücümüz vardır, AB'nin de bu yolda bizimle birlikte ilerlemeye arzulu olduğuna inanıyorum.''