BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  MAGAZİN

Erbilin kurbanı ilk kez konuştu!

Mehmet Ali Erbil'in donunu indirdiği Hilmi Türe, o günü unutamıyor..

Abone ol

Güner Ümit 1990'ların Mehmet Ali Erbil'i idi. Türk halkı ilk defa bu derece şov içerikli bir program görüyordu. İnanılmaz bir seyirci kitlesi oluşmuştu. Ümitte de laf cambazlığı vardı, zaman zaman yanındaki "hostes kızlara" sözle veya hareketleriyle çeşitli imalarda bulunuyordu. Ta ki, Aleviler hakkındaki o saçma iftira dolu sözleri sarf edene kadar. Tepkiler üzerine Ümitin defterini dürdü ve toplum vicdanında mahkum edildi.

Röportaj: Murat Erol
Kaynak: www.anadolugenclik.com.tr

Bu olaydan birkaç yıl sonra, Mehmet Ali Erbil çıktı ortaya. Şov programındaki tarzı, Erbil'in hayatının adeta tüm alanlarına yansımaya başladı. Düşük seviyeli seri üretim ürünü esprilerine dizi ve sinema filmlerinde ve diğer her tür televizyon programlarında da görmeye başladık.

Erbil, zaman geçtikçe sınır çizgilerinde gezmeye ve oralara alışmaya başladı. Zeka ve ahlakın bu hassas çizgileri Erbil'i frenleyemez oldu. Olan geçen ay oldu ve Erbil yapabileceği en kötü şeyi yaptı. Üstelik bunu, aylardır programına çıkardığı gariban bir özürlüyü, adeta tüm milletin gözü önünde aşağılayarak yaptı.

Erbil aylarca çevresine topladığı bir grup kimi özürlü kimi ise görünüm itibarıyla farklı gençlere aylarca söylemedik söz bırakmadı. Ama kendisi bu gençleri "sosyalleştiriyor", bir "özgüven" veriyordu. Nasıl bir mantıktır ki bu, stüdyoda koyun kırkar gibi bir insanı yatırıp koyun ile aynı şekilde işleme tabi tutarak özgüven kazandırdığını . Yine bu nasıl bir sosyalleşmedir ki, çırılçıplak soyundurulan bir özürlü, stüdyoda küvet içinde yıkanıyor?

Aslında, millet olarak bu tarz programlara tepki ve tavrımızı çoktan ortaya koymalıydık.

Nobel alacaktı

Erbilin son olayının kurbanı Hilmi Türe ile geçen yıl Ankaranın Kazan ilçesinde tanışmıştık. Dört ay bir iş vesilesi ile bulunduğum ilçede, Hilmi ile defalarca görüştük. Kafası çalışan, zeki ve belki şaşıracaksınız ama son derece inançlı bir insan vardı karşımda. O sıralar iş problemi yaşıyordu, kendisiyle bir söyleşi yaptım; hem zekiliği ile ilgimi çekmişti hem de bir şekilde iş konusunu gündeme taşımayı düşünmüştüm. Ama söyleşi metni ilçeden ayrılmamla öylece kaldı. Sonra güz aylarında televizyonda görünce o halde, üzülmedim desem yalan olur; ama kızamadım, çünkü 37 yaşındaydı ve işe çok ihtiyacı vardı.

Erbil'in programını Hilmi için zaman zaman izlemeye başladım. Ama izledikçe oradaki gençlerin haline daha çok üzüldüm. Elimdeki metni bir şekilde yayınlayıp, özürlülere yapılan bu haksız ve yakışıksız muamelelere son verilmesi gereğini tartışmalıydım. Önemli bir konuydu çünkü. Önemli olan bir konu da Hilminin idealleri ve dünya görüşü itibariyle aslında Erbil ile yan yana gelmesi mümkün olmayan bir insan olmasıydı. Kapalı bir kasaba kültüründe kendine bir dünya kurmuş bu zeki insan Nobeli almaktan bahsediyordu. Evet, evet Nobel.

Hilmi Nobeli alacak kadar idealistti ama Erbilin ellerinde medya değirmeninde harcandı. İşsizdi, "özürlüydü" ve belki de mecbur kalarak, gururu incinerek Erbille yan yana bulundu. Sözü fazla uzatmadan geçen yıl temmuz ayında Hilmi Türe ile yapmış olduğum uzun konuşmanın bir kısmını dikkatinize sunmak istiyorum:
(Konuşma yazı yazmak bahsinden açıldı)

- İçeriye girmeye hazırlanıyorum.
- Nereye?
- Bu zamanda yazar olup içeriye girmeyen yok. Yani ben de medrese-i Yusufiyeye bir gireyim bakalım neymiş kerameti oranın.
- Abi bu arada eğitim durumu nedir?
- AÖF terk.
- Niye?
- Bilirsiniz köydeki imkanları. Kıbrısta Basın Yayını kazandım oraya da gidemedim.
- İş güç var mı? Ailenin geçim kaynağı nedir?
- Bizimkiler köydeler, ne yapsınlar otogaleri işletecek halleri yok ya, çiftçiler.
- Abi sendeki bu hale hastalık mı diyoruz, nedir, biraz açıklar mısın?
- Gittiğim bir doktor var. Diyor ki hiperaktif enerjiyi vücut atmak istiyor ama atamıyor. Bu yüzden bu hareketler oluyor. Tik işte.
- Abi hangi kanallar seni reyting rekoru kırmak için davet etti?
- Show Tvde Reha Muhtar zamanında çağırdı gittim. Sonra TGRT, Kanal 7, Kanal D. Bizim bölgenin televizyonları.
- Yazı çizi işleri diyordun?
- Kitap yazmayı düşünüyorum. Birinci kitabım sosyal konularla ilgili. Futbol, sigara gibi konuları yazacağım. İkinci kitabım çok beğendiğim yazıların toplamı olacak.
Benim şiirlerimi çaldılar!
- Şiir?
- Benim şiirlerimi çaldılar!
- Nasıl yani...?
- Üstad Necip Fazıl, Mehmet Akif, Yunus Emre benim yazacaklarımı yazdılar ve bana yazacak şiir bırakmadılar.
- Anladım. Hangi tarz şiirleri seviyorsun?
- Ben şiirde ses ve söz uyumunu önemserim. Ama artık şiir değil yazılara yoğunlaştım. Yazdığım yazılar ses getirecek. İddialıyım bunda.
(Bu arada başlıyoruz Osmanlıdan, Cumhuriyetten, derin devletten konuşmaya. İlginç şeyler söylüyor. Mantıklı. 28 Şubat kararlarını eleştiriyor. Ayrıntılarına giriyor. Bir takım olayları yorumluyor. "Kalabalığa uymayalım" derken özgüveni yerinde. Namazını aksatmıyormuş. Namazın sağlığa faydasından bahsederken "bak ben beton gibiyim" diyor.)
- Ne okursun, kimleri seversin abi?
- Yavuz Bahadıroğlunu çok seviyorum. Fazla kitap yok, eldekilerle idare ediyorum. Rastladığım zaman Sızıntı ve Altınoluk dergilerini okurum. Yüz kadar kitabım var.
- Yakın zaman önce sana bilgisayar hediye edildi?
- Yazarlık hayatımın miladı desem... yazılarımı bilgisayarımla yazacağım. Daha kolay olur değil mi?
- Bilmem nasıl kullanacağına bağlı?
- Ya, bakarım onun da çaresine.
- Yazarlıkta hedefin nedir abi?
- Benim yazarlıktan maddi bir beklentim yok. Ama bazı değerleri paylaşmak istiyorum, Türkiyede okumaya yazmaya ilgi yok. Kültür Bakanımıza sesleniyorum, bana imkan versinler Nobeli bile alırım. Temennimi gerçekleştirsinler kafi. Şimdi ben iş güç derken tükenip gideceğim. Ben bir yazar adayıyım. Orhan Pamuktan önce alırım Nobeli. Memleket için istiyorum, şu iş problemim de hallolursa var ya, bu memlekete getiririm Nobeli.
- E Orhan Pamuk gibi konuşmaya başlarsın artık?
- Orhan Pamuka bir takım gerçekleri bilmeden konuşuyor. Ben Nobele aday olduğumda, bu memlekete ihanete zorlanırsam ödülü bile reddederim. Kimse benden şahsiyetime, düşünceme aykırı şeyler beklemesin.
- İş?
- İş yok tabii. Ben istiyorum ki bir kütüphaneye gireyim yeter. Hem okur hem yazarım. Özürlülerin elinden tutulmalı. Bugüne kadar özürlülerin elini bırakın parmağından bile tutulmadı.
- Abi sınavlar...
- Sene 99'da memurluk sınavını kazandım ama atamam olmadı. Her teşebbüsüm boşa çıktı. Özellikle AKP'ye kırgınım bu konuda.
- Son olarak ne söylemek istersin.
- İş problemimin çözülmesini istiyorum. Kitap istiyorum. Nobeli istiyorum...

(Konuşma sonunda Hilminin hareketliliği algımı darmadağın etti. Birkaç saatte ancak kendime geldim) Olaydan sonraya Hilmiyi ev telefonundan aradım ama ulaşamadım ama aldığım haberlere göre Kazanda geziniyormuş.

Biri attı, diğeri kaptı

Mehmet Ali Erbil, Hilmiyi toplum önünde aşağıladıktan sonra kanalından "kovuldu" ama hemen başka bir kanal kaptı. Şimdi bu ülkede bir şeyleri nasıl düzelteceğiz ki? Biri ahlaksızlık yaptı diye kovuyor, diğeri para için kapıyor. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) sadece Erbil konusunda değil, sabah kuşağında yayınlanan sözde kadın programlarındaki psikopatlıklara da dikkat etmeli ve bunlara bir çözüm üretmeli. En azından bir isimlere belli sürelerle ekran yasağı getirilebilir. Bir dönem kanal kapatma yolu vardı, bu cezaya benzer şekilde kişilere çeşitli sürelerle ekran yasağı cezası verilebilir. Başka şimdilik bu tiplere verilebilecek bir ceza yok gibi; en azından onları mahkum edecek güçlü bir toplum vicdanına tekrar sahip olana kadar.