Vatan yazarı Mustafa Mutlu'nun Atatürk'ü anmak isteyenlere, Dolmabahçe Sarayı'nı tavsiye etmesine takılan Engin Ardıç, Mutlu'yu şok edecek bir soru sordu.
Abone olAtatürk ile ilgili yazılamayanları yazan yazar olarak tanınan Engin Ardıç, "Atatürk'ün yatağı yorganı" başlığını verdiği yazısında, hem okurlarını, hemde Mustafa Mutlu'yu şok edecek notlara değindi... İşte Ardıç'ın polemiklere gebe yazısı... Atatürk'ün yatağı yorganı Sevgili dostum Mustafa Mutlu her yıl ısrarla yazıyor, güzel bir gelenek oluşturmaya çalışıyor: 10 Kasım sabahları Dolmabahçe Sarayı'na gidin, gezin, törenlere katılın, saygı duruşu yapın! Gerçi üzerinden bir hafta geçti, konu güncelliğini kaçırdı ama, nasıl olsa seneye yeniden gelmeyecek mi önümüze? Öyle ya, madem Ankara'ya, Anıtkabir'e gidemiyorsunuz, Dolmabahçe'ye gidin... Yattığı yeri tavaf edemiyorsunuz, öldüğü yeri tavaf edin! (Gerçi mezarı yerin kaç metre altındadır, siz yalnızca bir taş bloka saygı duruşunda bulunuyorsunuz Anıtkabir'de, küçük bir kandırmaca sözkonusu ama zarar yok...) Yatağını yorganını görün. Dokunmak, yüz sürmek yasaktır, kordonun arkasından bakın. Yorganı ayyıldızlıdır ama yanılmayın, o sonradan dikilip serilmiştir. Lakin orada, Mutlu'nun deyimiyle 'halısında Ata'nın ayak izleri, havasında Ata'nın nefesi olan' yerde, Abdülmecit'in, Abdülaziz'in, Beşinci Murat'ın, Reşat'ın, Vahdettin'in, 'sadece' Halife Abdülmecit'in, hatta azıcık Abdülhamit'in de izleri vardır, Yıldız'a geçmeden önce. Hareme girseniz, yüzlerce kadının nefesini de duyarsınız belki, daha başka seslerini de... Koku almak istiyorsanız korkarım haremden burnunuza sperm kokusu gelecektir. Belki yoğun rakı kokusu da gelir ha... Beşinci Murat'ın içtiği rakıların... Kendisi alkolikti de... Aman, Atatürk'ün yatağını göreyim diye başladığınız iş, Abdülaziz'in paçalı donunu görmeye dönmesin, şaka kaka olmasın ha! 'Çocuk mezarı' gibi terlikleri vardır Abdülaziz'in, kırk dokuz numara mı ne, iki kürek tak, Üsküdar'a geç. Fakat yalnız Atatürk'ün öldüğü yatağı görüp çıkacak değilsiniz herhalde, gitmişken Osmanlı izlerini de süreceksiniz... Canım, Balyan 'biraderlerin' yaratmak istedikleri 'Osmanlı Tanzimat mimarisinin' üslupsuz karmaşıklığını ve zevksiz debdebesini tartışın demiyorum, o çok kişinin çapını aşar. Ama bakın, gitmişken, 'dünyada bir sarayın tam burnunun dibine ve saray ahırlarının yerine yapılmış ilk ve tek futbol stadyumunu' tartışabilirsiniz!... Bu rezilliğe kim izin vermiştir? Sakın, tek parti döneminin, Milli Şef devrinin CHP'li vali ve belediye başkanı olmasın? Atatürkçü partinin hani... Atatürk'ün öldüğü yere nasıl böyle bir saygısızlık edilmiştir? Canım, saygısızlık ona değil padişaha edilmiştir... Peki o zaman Atatürk'ün o çatı altında ne işi vardı? Yahu, orası, har vurup harman savuran Abdülmecit'in halkın parasını çarçur ederek yaptırdığı gereksiz bir saray değil miydi? Okulda öyle öğretmemişler miydi bizlere? Öyleyse, Atatürk orada niçin kalıyordu? Padişahı bütün sülalesiyle birlikte defetmemiş miydi memleketten? Kamutay da saltanatı boğmuştu hani... Niçin kalıyordu Türkiye Cumhuriyeti'nin başkanı, Osmanlı sultanının evinde? İstanbul'da otel mi yoktu? Florya Köşkü yapılmamış mıydı? Orası 'artık cumhurbaşkanlarına layık' bir yerse, Çankaya Köşkü benzeri bir çeşit 'resmi rezidans' ise, niçin İnönü, Bayar, Gürsel, Sunay, Korutürk, Evren, Özal, Demirel kalmadılar? Sezer niçin kalmıyor? Orası niçin yıllarca 'devlet dairesi' olarak halka kapalı tutuldu? Şimdi saray mıdır, müze midir? Müzeyse, niçin Kültür Bakanlığı'na değil de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bağlıdır? Niçin güvenliksiz, yangına karşı son derece dayanıksız bir durumdadır? Niçin çürümektedir? Niçin oradan birtakım tablolar, halılar vesaire kaybolmuştur ve bu konu örtbas edilmiştir? Gezerken bu soruları da sorsunlar mı Mustafa? Çocuklarına da anlatsınlar mı?