Gazeteciler habere hep masum yolla ulaşmıyorlar. İşte en ünlü zarflama hikayeleri...
Abone olVatan Gazetesi'nden bir muhabirin "Ben Tümgeneral Yılmaz" diye TSK'yı arayıp gizli bilgileri edinmesinin ardından medyada "zarflama" yöntemi tartışılmaya başlanıldı. Vatan Gazetesi Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu her ne kadar ben yeni öğrendim dese de "zarflama yöntemi" gazetecilerin hayatlarında en az bir kez başvurduğu bir yöntem.
İşte medyanın en ünlü zarflama hikayeleri:
KESİK BAŞI GÖTÜRMEZSE KOVULACAKTI
Ankara muhabirlerinden Berat Yurdakul’dan meşhur ‘Kesik baş’ cinayeti ile ilgili fotoğraf isterler. Müdür, “Ya bu adamın fotoğrafını bana getirirsin ya da işten kovulursun.” der. Çaresizlik içinde kıvranırken telsizini alan muhabir, kendisini ‘Komiser Kemal’ olarak tanıtarak Adli Tıp’a girer. Kesik başı alır ve gazete kâğıdına sararak Uluç Gürkan’ın masasına koyar. Gürkan o dönemde Sabah Gazetesi Ankara temsilcisidir. Bundan sonra konu gazeteciler arasında, ‘Komiser Kemal’ numarası olarak kalır.
TELSİZDEN DİNLEDİ
Günaydın Gazetesi muhabiri Mehmet Ali Çıtak, dönemin başbakanı Tansu Çiller ile Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in araç telefonundan yaptıkları görüşmeyi telsiz vasıtasıyla dinler. Bu illegal yoldan dinlemeye takılan konu Genelkurmay başkanının görev süresinin uzatılmasıdır. Tabii haber ertesi gün gazetenin manşetinden verilir.
ÇÖPLERİ KARIŞTIRDI
Eski gazetecilerden Cüneyt Arcayürek, Cenova’da Kıbrıs görüşmelerini izlemektedir. Kendisi de BM heyetinin hemen yanındaki otelde konaklar. Gece saatlerin ilerlediği ve el etek çekildiği sırada çöpleri karıştırır ve Almanca bir metin bulur. Metni Ankara’ya fakslar ve içinde önemli bilgileri barındıran metin ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi’nin manşeti olur.
POLİS GİBİ İÇERİ GİRDİ
Ankara’da Danıştay saldırısının olduğu gün bir muhabir, saldırının yapıldığı kata ve ölen üyenin odasına girmeye çalışır. Bunu normal yollardan başaramayınca, ‘foto filmden geliyorum’ tekniğini kullanır. Polis gibi içeri girer, elindeki polislerin kullandığı küçük kamerayla çekime başlar. Ancak bir süre sonra polis olmadığı anlaşılınca emniyet güçleri tarafından yakalanarak gözaltına alınır.
FOTOĞRAFLARIN HEPSİNİ ALDILAR
Bir cinayette olay mahalline gelen muhabirler, polisiz diyerek aileden olayı dinlerler ve fotoğraf var mıydı diye sorarlar. Aile tüm fotoğrafların yer aldığı albümü getirir. Fotoğrafları incelememiz lazım diyerek albümü götürürler ve fotoğrafları da kendi aralarında paylaşırlar. Daha sonra eve asıl emniyet güçleri gelir. Olayı sorgular ve fotoğraf isterler. Ama uyanık muhabirler tüm fotoğrafları almıştır. Cinayeti çözmek durumunda olan polis de fotoğrafları alan muhabirleri tek tek arayarak yardım ister.
TOK SESLİ OLMAK AVANTAJ
90’lı yıllarda geçen olayda bir cezaevinde PKK’lı mahkumlar kendisini yakar. Gazeteciler kaç kişinin kendisini yaktığını ve isimlerini bir türlü öğrenemez. Sonra aralarından tok sesli biri cezaevi müdürünü arar. Ben Adalet Bakanlığı’ndan arıyorum, özel kalem müdürüyüm, sayın bakanımız görüşecek der. Onlar da hemen cezaevi müdürüne bağlar. Muhabir olayın nasıl olduğunu anlatır mısınız, ölenler kimlerdir diye sorar. Cezaevi müdürü önce olayı anlatır, arkasından da isimleri sayar. Teşekkür eden gazeteci hemen oraya geliyoruz der ve telefonu kapatır.
ANITKABİRİ BASAN AŞIKLAR KİM?
Günaydın Gazetesi’ne bir istihbarat gelir. ‘Anıtkabir’i âşıklar basmış’ şeklindedir gelen istihbarat. Bekir Coşkun da gazetede yöneticidir. Bu görevi muhabirin birine verir. Muhabir gider bakar ki öyle bir şey yok. Ertesi gün gider yine yok. Şefi sorar, nerede bu fotoğraf der. Bu haberi getirmezsen seni atarım diye de tehdit eder. Bunun üzerine evini arayan muhabir, telefona cevap veren eşine tripodu alıp Anıtkabir’e gelmesini söyler. Bir çiftin arkası dönük resmi bankta otururken çekilir. Ertesi gün gazetede yayınlanır. Fakat o kadarla da kalmaz. Anıtkabir’in güvenliği ile ilgili bir soruşturma da başlatılır.
Kaynak: Zaman