BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

En iyi darbenin Allah belasını versin!

Ünlü yönetmen Süreyya Önder askeri darbelere lanet okudu: En iyi askeri darbenin Allah belasını versin!

Abone ol

En iyi askeri darbenin Allah belasını versin... Bu sözler ünlü yönetmen Süreyya Sırrı Önder'e ait... Radikal Cumartesi eki 27 Mayıs 1961 darbesinin 50. yıldönümünde entelektüelleri konuşturdu...

İlk büyük günah mı, harikulade bir anayasa mı? Şehirli entelektüeller için onaylayabilecekleri bir zalim ereksiyon mu, bir tür kurtuluş mu? Siyaset üzerinde askeri vesayetin temelinin atıldığı gün mü, zaruret mi? Menderes'in bebek davasından Baykal skandalına uzanan senaryonun bir versiyonu mu, ordu her şeye rağmen teminat mı? 27 Mayıs 1960'ta olanlar, bugünden bakınca ne düşündürüyor? Kutlama mı, lanetleme mi?

Oral Çalışlar (Gazeteci)
‘Acı ve utanç yaşıyorum’

Başbakanı ve iki bakanı idam ettiler. Birçok CHP’li, benim gibi bu idamları az buldu. 50 yıl geçtikten sonra bunun acısını ve utancını yaşıyorum. 

Ayhan Aktar (Akademisyen)
‘İlk büyük günah’

İlk büyük günah olarak görüyorum, İngilizcesiyle ‘original sin’ yani. Bütün darbelerin yolunu açtığı için, Türkiye’de eğitimli kentli orta sınıflarda askeri müdahalenin bir çözüm tercihi olarak kafalara yerleşmesi bakımından...

Ali Nesin (Matematikçi)
‘20 yıl babamla bunu tartıştım’

Bugünden bakmamı bırakın, bunun yanlış bir şey olduğunu ta 20’li yaşlarda anladım. O zamana kadar herkes gibi ben de olumlu bir şey olduğunu düşünüyordum. 20 yaşındayken, 1977’de, komünist bir matematik öğretmenim vardı, benden 10 yaş büyük, çok parlak bir gençti. O bana, ülkesini savunmak için eline silah verilmiş ordunun hangi nedenlerle olursa olsun darbe yapmasının yanlış olduğunu söyledi. Dünyam orada değişti. Sonraki 20 sene babamla bunu tartıştım. O 27 Mayıs yanlısıydı, ben karşıydım. Sonra 1993’te ona yardım için Türkiye’ye geldim, gözleri iyi görmüyordu, o söylüyordu, ben yazıyordum. Orada hayretle gördüm ki karşı olduğunu söylüyor. O zamanlar ‘Hasan amca’ dediği bir gazeteci varmış, o bu yanlışlığı görüp söylemiş, inanmamışlar. ‘Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in üçüncü cildi olan ‘Yokuş Yukarı’nın ilk 50 sayfasında bir yerlerde, bir dipnotta görürsünüz bunu. Hayatta genellikle o haklı çıkardı, bu benim onu ikna ettiğim yegâne konudur herhalde.

Seçil Heper (Sanatçı)
‘Artık insanlığa uygun değil’

Demokratik ortamlarda ve hukuk çizgisi içinde ülke menfaati için yapılmış her olay kabulümdür. Bugünkü şartlar altında artık böyle şeyler insanlığa ve hukuka uygun hareketler değildir.

Tarık Bayazıt (Restoran sahibi)
‘12 Mart’ı normalize etti’

27 Mayıs 1960’ta daha ben doğmamıştım, ne gencim düşünün! Ama tabii keşke olmasaymış; Türkiye’ye kötü âdetler, alışkanlıklar kazandırmış, kabullenmeler getirmiş. 80’de iş bir parça değişmişti ama 12 Mart’ı da normal karşıladık. İyi bir şey demedik, kötü olduğunun farkındaydık ama artık
normalize olmuştu birtakım şeyler. 27 Mayıs, o yolu açtı.

Hakan Ezer (İç mimar)
‘Kafası karışıklardan biriyim’

Ben kafası karışık insanlardan biriyim; bir yandan Türkiye’nin durumundan endişeliyim laik biri olarak ama bir yandan da demokratik olarak daha olumlu görüyorum ortamı, çünkü darbelere karşıyım. Tabii ki o dönem çok karışmış ortalık, hep kötü bir anı olarak anlatılan bir şey bu ama benim bir taraftan da karşı olmama rağmen ordunun teminat olduğuna dair inancım var. Karşımızda gelişen olayın süratinden korkanlardanız. Elimizde kalan ne? Seçim sandıkları şaibeli, adam satın almak çok kolay, cehalete prim veriliyor; bizler de arada kalmış, kenara itilmişlerdeniz. Ne o döneme övgü yapmak isterim, ne de tam bilmeden konuşmak. Bunun doğru cevabı nedir, içinden çıkamadım!

Cengiz Çandar (Gazeteci, yazar)
‘Önemli kırılma noktalarından’

Türkiye’de askeri darbeler belasının başlangıç noktası... Askerin Türkiye’de anayasa yapımından siyasi hayatın dizayn edilmesine kadar siyasi hayatta her yeri kaplamasının başlangıcı... Cumhuriyet tarihinin en önemli kırılma noktalarından biri... 

Ayhan Sicimoğlu (Müzisyen)
‘Türkiye topal kaldı’

27 Mayıs’ta ben çok küçüktüm tabii ama hatırlıyorum. “Baba ne oldu?” dedim, “Darbe-i hükümet oldu” dedi. Babam da DP’den istifa etmişti iki sene evvel, Kayseri İl Başkanı ve belediye meclis üyesiydi. Menderes’le kavga etmişler bir şey için, babama “Sen karışma Şahap Bey” demiş. İyi ki de istifa etmiş yoksa başı belaya girecekti. Türkiye’nin kültür çürümesini başlatan adamlardı. Köy enstitülerinin kapanması, ezanın Arapça olması, duaların Türkçe olmaması, köyden kente göç etmek, olmayan burjuva sınıfının yeşermesi; bunları başlatan İsmet İnönü, takip ettiren Adnan Menderes olmuştur. Ha, bunun çözümü askeri darbe miydi? Hayır. Yara vardı bacakta ama tedavi bacağı kesmek olmamalıydı, ilaç uygulanmalıydı. Bacak kesildi, sonunda Türkiye topal kaldı.

Yazgülü Aldoğan (Gazeteci)
‘Bir tür kurtuluştur’

27 Mayıs 1960, demokrasi ve özgürlük vaadiyle iktidara gelip muhalefetin eleştiri ve uyarılarına, sokak gösterilerine, ayaklanmalara kulaklarını tıkayarak, kan dökerek, korku salarak baskı rejimi kurmaya kalkan bir iktidarın tek bir el silah sıkılmadan kansız sona erdirilişi, bir tür kurtuluştur. ‘Kardeş kardeşi vurur mu?’ türküsünün eşlik ettiği protestolar, ‘Gençlik, asker, polis elele’ sloganıyla, meşalelerle, bayraklarla kutlamalara dönüşmüş, cezaevlerindeki fikir suçluları serbest bırakılmıştır. Askerler, kurucu meclisin yaptığı ve Türkiye’nin gördüğü en ilerici, en demokrat anayasa kabul edilip seçimler yapıldıktan sonra idareyi sivillere devretmiş, Türkiye hiç alışık olmadığı bir özgürlük ortamına kavuşmuştur. O zamanki adıyla 27 Mayıs İhtilali, sabık iktidarın yargı ve infaz sürecindeki yanlış uygulamalar dışında, teoriye ters gelecek biçimde sivil iktidarın yürütemediği demokrasiye yeniden geçiş olmuştur. 

Extramücadele (Güncel sanatçı)
‘Bir zalim ereksiyon’

Şehirli orta sınıf için paranın eski kasaya geri dönüşü. Şehirli gençler için fütürist bir gençlik hatırası. Şehirli entelektüeller için onaylayabilecekleri bir zalim ereksiyon.

Leyla İpekçi (Yazar)
‘Bebek davasından Baykal’a...’

Cumhuriyet tarihindeki ilk darbe addedilen 27 Mayıs’a bugünden baktığımda, en çok sonraki darbelere zemin hazırlamak için derin odaklar tarafından uygulanan operasyonları görüyorum. Menderes’in bebek davasından tutun, bugünkü Baykal skandalına dek; provokasyonlarla, katliamlarla, patlayan bombalarla, faili meçhullerle, tetikçiler ve ortaya asla çıkmayacak azmettiricilerle 50 yıldır aynı senaryonun versiyonları sergileniyor. Ama giderek ne olup bittiği daha fazla görünür oldu. 27 Mayıs, adalet yerini bulana dek haksızlık ve zulümlerin hiçbir zaman unutulmayacağını da söylüyor bana. 

Pelin Batu (Oyuncu)
‘Darbe alışkanlığı devreye girdi’

Bana göre 60 darbesi ve idamlar tarihimizdeki en utanç verici vakalardan bir tanesidir. Darbe alışkanlığını devreye sokmuştur. 60 darbesi olmasaydı, bugün demokrasi tarihimiz bambaşka olurdu. Mesela erken seçim olsaydı, Menderes ve partisi anayasayı ihlal etmeseydi bambaşka olurdu her şey. Hem onların hataları hem de askerin vahşi hareketleri yüzünden bugün demokrasi açısından bayağı geri bir ülkeyiz. 

Sevan Nişanyan (Araştırmacı, yazar)
‘Faşizmin hortlama hadisesi’

1946’da gömüldü sanılan faşizmin hortlama hadisesidir. Bu memleketin başına gelmiş büyük felaketlerden biridir. Esas felaket 1923-50 dönemidir, bu da 1930’lar totaliter düşüncesinin 2. Dünya Savaşı sonunda tekrar hortlayıp geri gelmesidir. Bugüne kadar bunun vahim sonuçlarını yaşadık, yaşıyoruz.

İzzet Çapa (İşletmeci)
‘Devrim mi, darbe mi?’

27 Mayıs’ın bir devrim mi, bir askeri darbe mi olduğu çok tartışıldı. Anayasasının özgürlükler getirdiği söylendi. Ama bugün baktığımız zaman, Menderes ve arkadaşlarının idamlarının hüzünlü gölgesi, bunun bir devrim değil, askeri bir darbe olduğunu açıkça gösteriyor. Aradan geçen yıllar, Adnan Menderes’lere, Deniz Gezmiş’lere kurulan idam sehpalarının vahşetini yüzümüze vuruyor. Ben 27 Mayıs’ın bir askeri darbe olduğunu düşünüyorum ve gelişen Türkiye’de böyle şeylerin artık yaşanmayacağına ve tabii ki yaşanmaması gerektiğine inanıyorum. 

Ezel Akay (Yönetmen)
‘Lanetleme günü olsun’

Ben 1961 yılında doğdum. Doğduğum yıl, darbe olmuştu. Sonra 1971 yılında, lise yıllarımın başında bir darbe daha oldu. 80’de üniversite yıllarımın başında, bir darbe daha oldu. Ben askeri zihniyetin Türkiye’ye hâkim olmasından her zaman utanç duydum ve bunun da çok büyük zararlarını gördüm. Bu bir kutlama değil, lanetleme günü olsun. Adını koymazsak kurtulamayacağız çünkü.

Rıfat N. Bali (Araştırmacı, yazar)
‘Büyük bir trajedi’

1960 yılında 12 yaşındaydım. Hatırladığım, herkesin çok sevinçli olduğu. Bugün baktığımda kabul edilemez bir yanlış ve büyük bir trajedi olduğunu düşünüyorum.

Özcan Alper (Yönetmen)
‘Özgürlük değil tepki anayasası’

Bir kere sonrasındaki bütün o askeri darbe süreçlerinin önünü açtı. Toplumda, askeri darbeden sonra sanki kısmi özgürlükler gelmiş gibi bir algı var. Ama bir yanlışlık var bunda... Özgürlükçü bir anayasadan çok Menderes’e karşı bir tepki anayasası geldi. Bir de bazı haklar anayasa sayesinde geldi dense de aslında 61-63 arasındaki ciddi grev ve işçi eylemleri sayesinde olmuştur ama sanki 61 Anayasası’yla asker bahşetmiş gibi bir yanılsama var. Menderes’lerin asılması Türkiye’de siyasi idamları başlatması açısından da kötüydü. Kimse bunu konuşmak istemiyor. 65 seçimlerinden itibaren Türkiye sağına en büyük iyiliği yaptılar! 

Büyük bir yol kazası!

Diğer yorumları okumak için ikinci sayfaya geçin


[PAGE]



Zeynep Fadıllıoğlu (Tasarımcı)
‘Donmuş düşünce sistemleri ve adalette zaafiyet’

27 Mayıs ihtilalinde henüz beş yaşında olduğum için o devri algılayamadım ama ailemden duyduklarım, o günlerin tamamen bilinçsiz bir ortamda ve çoğunluğun kutlamalarıyla geçtiği yönünde. Bugün düşündüğümde, tüm ihtilalleri hazırlayan ortamı kınıyor ve yaşananları çok üzücü buluyorum. Toplumun bilinçli olarak hakikatlerden nasıl uzak tutulmuş olduğunu kendi yaşamımda sürekli olarak gördüm. 27 Mayıs birçok insanın ölümüne sebep olması dolayısıyla da benim için ayrıca bir üzüntü kaynağıdır. İhtilallerin bana hissettirdikleri: Korku, endişe, üzüntü; neticesinde demokrasinin ertelenmesi, katılımcılığın yok edilmesi, donmuş düşünce sistemleri ve adalet sisteminde zaafiyet.

Ahmet İnsel (Akademisyen)
‘Büyük bir yol kazası’

27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin ilk adımıdır. 27 Mayıs darbesi olmasaydı Türkiye’de bir dizi demokratikleşme, bugün hâlâ sıkıntısını çektiğimiz statükocu güçlerin tasfiyesi çok erken olabilecekti. Kürt sorunu başta olmak üzere, bugünkü birçok acil durumun kaynağı değildir ama onların çözülmesinin önündeki engellerin yerleşmesine yol açmıştır. 27 Mayıs, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin demokratikleşmesi, toplumun demokratikleşmesi açısından büyük bir yol kazasıdır. 

Nadire Mater (Gazeteci, yazar)
‘İlk kare: Nispet yapan kız’

İlk karede arkadaşlarıyla ‘Hatırla Menderes o meşum geceyi’ diye hançeresini parçalarcasına şarkı/marş söyleyerek ihtilale üzülen öteki arkadaşlarına nispet yapan bir kız çocuğu görüyorum. Her birimiz ilkokulu bitirmek üzereydik, ailelerimizin kopyasıydık. 27 Mayıs, daha sonra ‘Anayasa ve Hürriyet Bayramı’ bile oldu. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonraki darbelerin, olağandışı mahkemelerin, İstiklal Mahkemeleri ve İzmir Suikastı yargılamalarından sonra siyasi idamların yeniden kapısını açtı. 1961 Anayasası, Başbakan’a karşı sorumlu tuttuğu, her bir yerden bağımsız Genelkurmay Başkanı’yla asıl iktidarı işaret etti. Askeri vesayet o gün bugündür sürüyor. Dahası, ‘egemenlik’ de ‘millet’ten alındı, ‘Türk milleti’ne verildi. 

Hasan Cemal (Gazeteci, yazar)
‘Silah seslerine sevinmiştim’

1960’ın 27 Mayıs’ında, Ankara’da lise 2’de öğrenciydim. Devrin Demokrat Parti iktidarına karşı hiç de olumlu hisler beslemeyen mülkiyeli ağabeylerimizin yanında yer almıştım. Bu yüzden 27 Mayıs sabahı Ankara’da, Kızılay’daki evimizde sabaha karşı silah sesleriyle uyandığımızda sevinmiştim. Ancak üst katımızda oturan arkadaşlarımın babası, Samsun mebusu Ferit Bey’i askeri bir ciple alıp gittiklerinde üzülmüştüm. 16 yaşında 27 Mayıs’ı destekleyen Hasan Cemal, yıllar geçtikten sonra askeri müdahalelerin, darbelerin, muhtıraların kesin olarak karşısına geçecekti. Hayat böyle bir şey işte.

Turgay Oğur (Genç Siviller üyesi)
‘Hâlâ hesap sorulmuş değil’

27 Mayıs siyaset üzerindeki askeri vesayetin temellerinin atıldığı bir gündür. 50 yıldan beri başbakanlık koltuğuna oturan herkes kendisinden önce o koltuğa oturan birinin idam edildiğini, vücudu üzerinde onlarca sigara söndürüldüğünü bilerek başbakanlık yaptı. Askeri vesayetin esas kaynağı, 27 Mayıs’ta seçilmişlerin içine salınmış bu korkudur. O gün 27 Mayıs’a devrim diyenlerin çocukları 12 Mart ve 12 Eylül’de idam edildi. 12 Mart ve 12 Eylül’e sevinenlerin kızları 28 Şubat’ta eziyet gördü. Bugün herkes darbelerden gereken dersi çıkardı. Darbenin 50. yılında artık favori darbesi olmayan insanların çoğunlukta olduğu bir ülkeyiz. Ancak hâlâ hiçbir darbeciden hesap sorulmuş değil. 

Timur Selçuk (Müzisyen)
‘Ortak bir yanlış’

Bir; hükümetlerin devlet erkini kullanırken dikkatli olmaları... İki; halkın üzerine düşen görevi doğru yapması... Üç; bürokrasi, medya ve sermayenin ülke çıkarlarını doğru korumaları... Bütün bu görevler yerine getirilmemişse, yani suskun halk, suskun bürokrasi, suskun medya, suskun sermaye söz konusuysa, gençlik herkes adına konuştuğunda, bu çığlığı yalnızca Silahlı Kuvvetler duyduğunda ortak bir yanlış var demektir. 

Nejat İşler (Oyuncu)
‘Çocukken güzeldi, şimdi değil’

Eskiden bahar bayramıydı, biz ilkokuldayken. Bendeki tezahürü bu. Okul tatil olurdu eskiden, güzeldi. Ama çocukken güzeldi... Şimdi bakınca, güzel bir şey değil tabii... 

Sebati Karakurt (Fotoğrafçı)
‘Biz büyüğe saygı gösteririz’

Öyle birine sordunuz ki hayatı boyunca hiç kitap okumamış, kafayı hiçbir şeye takmamış, ideolojik, siyasal hiçbir fikri olmayan biriyim ben. Ayrıca balık hafızalı biriyim, çevremin hemen etkisinde kalırım. Ama ben 1962 doğumluyum, o benden iki yaş büyük ve ben büyüklerime saygılı bir adamım, biz öyle gördük!

Sırrı Süreyya Önder  (Sinemacı)
‘En iyisinin...’

En iyi askeri darbenin Allah belasını versin! 

Suna Selen  (Oyuncu)
‘Harikulade bir anayasa’

27 Mayıs bana harikulade bir anayasa anımsatıyor. Yani bu anayasa değişikliğinden sonra ileride tekrar o gelse çok mutlu olacağım. Sendikal haklar, işçi hakları hepsi vardı orada...

Tuğba Özay (Model)
‘Bana göre doğruydu’

Bana göre doğruydu. Şu anda da zaten Kemalistler açısından baktığınızda en kabul edilebilir anayasaydı. Bildiğim kadarıyla sendikaların açılması, bazı insani hakların kabul edilmesi açısından çok büyük gelişmeydi o dönemde. Şu anda da bazı haklar savunulabiliyorsa hâlâ, o dönemde yapılan hareketlerin sonucu. 

Aslan Fatin Yener (İşadamı, Fatin Rüştü Zorlu’nun torunu)
‘Dedemin mektubu hâlâ bende’

İhtilalden iki sene sonra doğdum. Bu olay bizim aile içinde de tahmin edersiniz ki hep konuşuldu. Bizce Türk siyasi hayatını ve demokrasiyi çok zedeleyen, başarısız bir harekettir. Ama benim şahsi bir şikâyetim yok çünkü halk birinci yılından itibaren bize desteğini gösterdi. Hareketi yapan askeri cunta, TSK’ya bile kabul ettiremedi bunun doğruluğunu. İspatı ortada; bu tarih bayram olarak kutlanıyordu, bayram olmaktan Kenan Evren zamanında çıktı. Dolayısıyla bizim ailemizin TSK ile de halkla da sorunu olmadı hiç. Benim en üzüldüğüm şey, iktidarda çok genç ve dinamik bir kadro olmasıdır o zaman. Büyükbabam idam edildiğinde 51 yaşındaydı, en verimli olabileceği yaşlar. Ama bakın bugün Fatin Rüştü Zorlu Anadolu Lisesi var, Hasan Polatkan Caddesi’nde gezilebiliyor, Adnan Menderes Havaalanı’na inilebiliyor. Dedemin mektubu hâlâ bende durur, “Tanrı memleketi korusun” diye biter o mektup!

Gökhan Avcıoğlu (Mimar)
‘Elimizde bir tek demokrasi var’

O tarihten üç-dört ay sonra doğdum. Ben bu ihtilale, tüm darbelere karşı birisiyim. Bu ortamın sonunda iyi bir şey yaratmadığını düşünüyorum. Beğensek de beğenmesek de seçimle gelenlerin yönetim tarzını, kabul etmek zorundayız. Çünkü elimizde bir tek demokrasi var ve onun gereklerini yerine getirmek gerekiyor. Aradaki kesintiler hiçbir zaman hoş sonuçlar doğurmuyor.

Murat Belge (Akademisyen)
‘Adeta tapu kadastro dairesi’

Ben ilk üç ayından sonra 27 Mayıs’a iyi bakmamış insanlardanım. İlk üç ay olumluydu çünkü tabii ben de DP’nin iktidar tarzına muhaliftim. Onların oradan gönderilmesi başka siyasi çıkış fikrimiz olmayan bir çağda sevindirdi. Ama aradan geçen bunca zamandan sonra artık daha da sevimsiz tabii çünkü hâlâ içinden çıkamadığımız darbeler sürecini başlatan olaydır. Atatürk’le İnönü olduğu sürece, en güvendikleri insan baştayken sessiz kalan Türk ordusu kaybedilen iktidarı 1960’ta geri aldı. Sonra da durmadan tekrarladı bunu. Tabii 27 Mayıs ilk olduğu için emir-kumanda zinciri dışındaydı, sonrakiler o zincirin içine de girdi. Adeta tapu kadastro dairesi, posta idaresi nasıl çalışırsa onun gibi bir yöntem, bir gelenek oldu.