BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

En geveze yazı işleri müdürü

Serdar Turgut, Akşam'da geçen bir gününü yazdı. Turgut, yazı işleri müdürü Oray Eğin'den bahsetti. Turgut'un yazısına göre Eğin dünyanın en geveze yazı işleri müdürü.

Abone ol

Serdar Turgut, Akşam'ın yazı işleri müdürü Oray Eğin'in gevezeliğinden dolayı bunalıma girdi. Ama ne kadar geveze ve kilolu da olsa Turgut, Oray Eğin'den vazgeçemiyor. kafası allak bullak olsa dahi. Ne diyelim "Gülü seven, dikenine katlanır"...

Dün benim için yazı yazmanın artık neredeyse imkansız hale gelmiş olduğunu fark ettim. Çünkü Oray Eğin artık benim odama taşınmış durumda. Taşınmadıysa da eğer, muazzam bir felç geçirmiş durumda ve de yerinden kıpırdayamıyor demektir. Ne zaman kafamı kaldırsam onu görüyorum. Katiyen de susmuyor. Örneğin ben tam yazı hakkında düşünmeye başlamışken o bana 'Million Dollar Baby filmini izledim çok iğrençti, Karate Kid diye bir film vardı ya, ondan bile kötüydü' deyiveriyor. Oscar almış bir film hakkında bu şekilde düşünmesine takmıyorum tabii, ancak ben de fazla normal olmadığımdan hayatta bir filmin Karate Kid kadar kötü olabilmesi gibi imkansız görünen bir işi nasıl başardığına kafayı takıyorum... Tabii ki o anda da aslında yazı konusu düşünmesi gereken beynim de boşalıveriyor.

Oray bir süre sessiz durduktan sonra -ki bu 10 saniyeyi geçmiyor- bana dönüp 'Mantı yemek ister misin?' diye de soruveriyor. Niye istemeyeyim ki, ama bu sorunun yeri ve zamanı bana garip geliyor doğrusu. AKŞAM Gazetesi'nde öğle vakti odamda nasıl mantı bulup da yiyeceğim? Bu kozmik sırlarla dolu mesele de beni meşgul ediyor. Bunun şoku daha bitmeden bu kez de 'Sushi yiyelim mi?' diyor. Dikkatinizi çekerim; olay an ve an daha da absürdleşiyor, biraz daha beklesek Japon aşçıyı da odama getirtmeyi teklif edeceğine eminim Oray'ın. (getiremez de demeyin lütfen, aşçıyı Tokyo'dan bile getirtebilir.) Şimdi siz de soracaksınız; arkadaş gün boyu sadece yemek konusunda mı konuşuyorsunuz ki? Hayır durum öyle değil ama, ben konuşmuyorum sadece Oray konuşuyor. Bir de Oray dünyada hızlı sushi tüketimi rekorunu Japonların elinden aldı geçen hafta. Bunun dışında kendisi ayrıca sadece sushi yiyerek kilo almayı başarma unvanına da sahip, bence yakında da sumo güreşçisi olacak. O sumocular Kırkpınar'a gelecekler ya, Oray yakında şimdiki unvanlarına ek olarak başpehlivan da olacak buna emin olun. Böylelikle ben de ilave olarak aynı zamanda başpehlivan da olan bir Yazı İşleri Müdürü ile çalışma mutluluğuna kavuşacağım.

Bütün bunlar rutin olarak yaşanırken odam aniden kalabalıklaşıyor ve Ahmet Tulgar da içeriye giriveriyor. Kalabalıklaşıyor derken nüfus içinde Oray'ı saymamam da gerekiyor biliyorum; çünkü o odanın bir içsel parçası haline dönüşmüş durumda. Ahmet ise başka tuhaflıklara sahip (hangisinden başlayıp anlatsam ki bilmiyorum, yazarlık mesleğinin heyecanı da burada işte) o da sadece tost ve Diet Cola tüketerek bir insanın yaşayabileceğini ispatlamaya çalışıyor. Hatta o bu yeme adetinin kendisini manen mankenlere yakınlaştırdığını düşünüyor ve hatta bana da anlatıyor bunu.

Oray ile Ahmet arasında kesin bir sınıf farkı var. Bir tanesi sushi düşlüyor, diğeri de tost ama sorsanız ikisi de komünist. Bence üçümüz arasında en komünist olan da benim laf aramızda da benim sesim çıkmıyor, çünkü bir onların konuşmasından bana fırsat gelmiyor. İki, ben teorik olarak diyetteyim. Dolayısıyla sınıfsal bağlantılarımı ifade edecek kavramlardan yoksunum.

Ben bu yazıyı yazarken bile iyi bir osso buco pişirme yolları üzerinde düşünüyorum. Bunun yanına iyi bir Toscana kırmızı şarabı iyi gider. Ve evet ben de komünistim ama ben Gramsci kanadındayım hareketin, bilmem anlatabiliyor muyum.

Sevgili okurlar, size bir haberim olacak: Bu aralar ben zayıflamış durumdayım. Hayatımda ilk kez olan bu fantastik olayı uygulamış olduğum diyete borçluyum. Bu diyetimin adı da yoğun bakım diyeti. Şöyle uygulayacaksınız bunu: Ne yapıp edip bir şekilde altı-yedi gün yoğun bakımda yatacak kadar hastalanın, sonra şak diye verirsiniz kiloları.

Ben bu yazıyı yazmaya çalışırken odadaki Oray bana Jonathan Safran Foer adlı bir kişinin yazmış olduğu 'Everything Is Illuminated' adlı romanı anlatıp duruyor. Ben de diyorum ki, acaba Oray'ı da ağır yaralasam da yoğun bakıma mı yatsa? Bu gerçekleşirse odada tabii ki sessizlik olur da ama o zaman da sumo güreşlerinde başarı kazanma ihtimali de tamamen ortadan kalkar. Ben de aynı zamanda başpehlivan olan bir Yazı İşleri Müdürü'ne sahip olma şerefinden mahrum kalırım.

YAZI:Serdar TURGUT
AKŞAM