BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

En düşük emekli aylığı polisin

Namlu'nun ucunda gidip-gelen bir süreci tamamlayabilen polisi emeklilik döneminde yeni bir çile bekliyor. Usta yazar Behiç Kılıç, polisin emeklilik günlerini yazdı.

Abone ol

Olumsuz hayat şartları ile mücadele eden personeli çok olumlu gelişim ve değişim döneminde bulunan Türk Polis Teşkilatı,Cumhuriyet dönemimizin ilk ileri hamlesini 1970 li yıllarda başlattı. İstanbul'da görev yapan bazı polis şefleri şimdilerde efsanevi şekilde anılıyorlar. Cinayet ve Ağır Suç Masası'nın unutulmaz amirleri Ömer Aygün, Ahmet Ateşli ,Dedektif Cavit Acar,Köşebaşında göründüğünde mafya babalarına düğme ilikleten Engin Giray, ve elinde otomatik silahı karizmatik bıyıkları ,heybetli cüssesi ile iyilerin dostu kötülerin korkulu rüyası Saadettin Tantan...Müdürler Cemil Gülmen,Mahmut Dikler... Sıfır imkanla çözülen cinayetler,yok edilen terör hücreleri,titretilen mafya babaları... Ünlü Ceza Avukatı Hüseyin Rahmi Özkan o günleri,ünlü Sansaryan Han'ı ve 70 lı yılların cinayet masasını şöyle hatırlıyor. "Aldığım ilk ceza davalarından bir tanesiyle meşguldüm. Müvekkilim sanığın suçsuzluğunu veya mecburiyet tahtında elini kana buladığı gerçeğini ortaya koymaya çalışıyordum. Sanığın polisçe ifadesi alınmadan önce ilgili polis merkezine gittim. Sanıkla görüşmek istediğimi kısım amiri Başkomser Ömer Aygün'e ilettim. Hiç beklemediğim bir ilgiyle karşılaşmıştım. Bulunduğum yer İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü 1. Kısım yani Cinayet Masası Amirliği idi. Sirkeci'deki Sansasyan Han'ın 2. katında duvarları rutubetli, tavanları alabildiğince yüksek, mermer-taş merdivenlerinin soğukluğuna karşın, sıcak bir alâka ile karşılandım. Cinayet Masası'nın bir odasında oturup sanığın getirilmesini beklediğim bir esnada önce polislerin kendilerinin hazırladıkları sıcak bir çay ikramıyla üzerimdeki tedirginliği atarken arkasından gelen sanıkla başbaşa görüşmeye başladım. Sanığa hukukî moral vererek ve ilgililere de teşekkür ederek Sirkeci'de halen İstanbul Adliyesi Hukuk Mahkemeleri olarak kurulan binadan mutlu bir psikoloji ile ayrıldım. Yani günümüzde uyum yasaları ve CMUK ile temin edilen sanık-avukat görüşmeleri 35 yıl önce de karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesi içinde emniyet camiasının esirgemediği bir tolerans idi. Meslek hayatımın-ceza avukatlığımın ilk polislerle teması tahminlerimin üstünde, düşünülenin dışında gayet iyi şartlarda başlamıştı ve bu beni daha çok ceza davalarına, daha çok polisle temasa yönelten önemli etmenlerden biri olmuştu. Aynı yakın alâkayı zamanla emniyet camiasının bütün kademelerinden görmeye başlamıştım. Bu ilgi ve sıcak alâka neticesinde ben de bu camiaya karşı hukukî yardım imkânlarımı sonuna kadar kullanmaya başlamıştım. Görev esnasında istemeden işlenilen bir suçun sanığı olarak hakkında hukukî işlem başlatılan her kademedeki camia mensubuna soruşturma ve koğuşturma safhalarında hukukî yardımda bulunmayı ve bu kişinin haksız mağduriyetini gidererek yeniden görevine döndürmenin yıllarca hazzını tattım ve mutluluğunu yaşadım. Çünkü yakın temasım esnasında kışın soğuğu-karı-yağmuru demeden toplumun huzur ve selameti için canını dişine takarak üstün bir görev anlayışıyla hizmet veren bu camiaya yardımcı olmayı aslî görevimin bir parçası olarak kabul etmiştim. O günlerin genç polisleri şimdi emeklidirler.. Ne haldedirler?!. "Türkiye Emekli Emniyet Müdürleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Genel Başkanı Şükrü Nail ATALAY "POLİSİMİZİN ALDIĞI ÜCRET İSE, POLİSTEN DAHA İYİ ŞARTLARDA AYNI NİTELİKTE GÖREV YAPAN JANDARMA VE MİT MENSUPLARINDAN ÇOK DAHA AŞAĞIDADIR. EMEKLİLİKTE İSE, BU DURUM DAHA DA HAZİNDİR." diyor. Başkan Atalay "Bugün Emniyet Teşkilâtı'nda Hukuk fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Mühendislik Fakülteleri ve Kamu Yönetimi Bölümü karşılığı olan Polis Akademisi mezunu rütbeli ve bir kısmı yüksek lisans ve doktora yapmış olan personel, insan üstü çalışma temposu ile görev yapmaktadır. Ancak 15 yıl hizmetten sonra Emniyet Müdürü rütbesini alabilen bu nitelikteki personel, diğer kurumlarda görev yapmış olsa idi, bu süre içinde birileri mutlaka daire başkanı, genel müdür yardımcısı veya 1. sınıf hakim ve kaymakam olabilmekte ve makam ile temsil tazminatlarından yararlanabilecek iken, sadece Emniyet Teşkilâtı'nda görev yapmaları nedeniyle ancak 28 yıl sonra daire başkanı olabileceklerdir." diye ekliyor. Emekli Emniyet Müdürü Atalay arkadaşları adına devlete soruyor... "1- 28.000 personelin her eyleminin sorumluluğunu ve riskini taşıyan, hırsız, uğursuz, bölücü ve organize çetelerle mücadele eden İstanbul Emniyet Müdürü ve diğer il emniyet müdürlerinin özel kurullarda çalışan bir sekreter kadar maaş alamadığını nasıl ve hangi hukukî kural ve vicdan ile kabullenilir? Ücret belirleme parametrelerinden hangi kurala uymaktadır ve hangi insan hakları kapsamındadır? 2-Emekli Sandığı tarafından yapılan emekli ödemelerinde en düşük emekli maaşı polise ödenmektedir. Polisin yaptığı hizmet ve risk ile ücret parametreleri dikkate alındığında bu rakamı kabullenmek hangi insaf ölçülerindedir? Diğer devlet memurlarının emekli maaşları çalışırken aldıkları maaşın en az % 75 iken, niçin polisin aldığı emekli maaşı oranı % 48'dir? Emekli olunca aldıkları ücret yetersizliği nedeniyle bir kısım da olsa bazı personelin karanlık emelleri olan kişilerin emrinde ve karanlık işlerinde aracı olarak kullanmaları vatandaş olarak bizleri rahatsız ettiği gibi, vatandaşın gözünde emniyet mensuplarının güvenirliliğinin azalması öncelikle devlete zarar vermiyor mu? 3-Maliye Bakanlığı tarafından 6 ayda bir açıklanan maaş tablo göstergelerinde hiçbir devlet memurunun maaş rakamı içinde fazla mesai yer almamakta iken, niçin emniyet personelinin maaş rakamı içinde fazla mesai rakamı yer almaktadır? Diğer kurumlarda görev yapan personele verilen fazla mesai ve çeşitli adlar altında oluşturulan döner sermayelerden aylık olarak personellerine ödenen miktar bilinmekte midir? 4-Makam tazminatlarını düzenleyen 657 sayılı kanun ve 4.7.2001 günlü, 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 14.03.2002 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan Bakanlar Kurulu'nun 10.01.2002 tarihli ve 2002/3546 sayılı Kararnameleri gereğince; Daire Başkanları için 2000 makam tazminatı ve buna bağlı olarak 8000 görev tazminatı öngörülmekte ve emniyet hizmetleri sınıfında çalışan personel için hiçbir ayırım yapılmamıştır. Ancak: a) Diğer devlet kurumlarında çalışan fakülte mezunu bir memurun 10 yıl sonra daire başkanı olma imkânı var iken Emniyet Teşkilâtı Kanunu ve kadro sıkıntısı nedeniyle fakülte mezunu hiçbir emniyet personeli 28 yıl hizmet vermeden daire başkanı olma imkânı bulamamaktadır. Bu husus bilinmekte iken, görev tazminatları düzenlemesi esnasında niçin emniyet mensuplarının tabi olduğu özel kanunî düzenlemeler gözardı edilmiştir? b) Aynı kararnamede emniyet benzeri rütbe sistemi uygulanan Türk Silâhlı Kuvvetleri personeli için rütbe ayırımı yapılmakta iken niçin emniyet personeli için hiçbir ayırım yapılmamıştır 5- Milletvekillerimiz tarafından konunun TBMM'nde tartışılır olması ve bu konudaki destek moral ve güç vermiş ise de, Emniyet Teşkilâtı personeli yıllardır, "polis maaşlarını artıracağız" sözlerinin gerçekleşmesini beklemektedir. O gün ne zamandır?" Polislere kulak vermeyi sürdürüyoruz... "Bizler bir grup karakol polisleriyiz teşkilât olarak kendi içimizde adaletli yönetilmediğimiz için bizlerden adalet beklemek pek de insanî olmasa gerek. Üstlerinden sürekli azar işiten suç ve suçluyla uğraşırken psikolojisi bozulan ve bu konuda hiçbir ilgi alâka görmeyen polisten halkına sağlıklı bir şekilde hizmet etmesini beklemek haksızlık değil midir.. Nihayetinde polisler de etten kemikten ve duyguları olan insanlar değil midir? İstanbul'un Beyoğlu, Fatih, Eminönü, Bakırköy, Kadıköy, Beşiktaş gibi ilçelerinde öyle karakollar var ki inanın iki tane ekip otosu ve beş altı polisle yüzbinin üstünde insana hizmet vermeye çalışıyoruz. Bir de bu araçların bakım onarımları kısıtlı benzinini telâfi etmekte bizlere düşüyor. Bize benzinimiz bitti diye anons etmeyi bile yasakladılar. Bizler eğer devletin gücünü arkamızda hissetmezsek bunu vatandaşımıza hissettiremeyiz. Polis güçsüz olursa devlet de güçsüz demektir. AB istiyor diye sürekli olarak kanunî gücü elinden alınan ve AB gözlemcilerinin beyanıyla açığa alınabileceğini bilerek ne yapılabilir?. Vatandaşta da nasılsa polis bir şey yapamıyor kendi güvenliğimizi kendimiz sağlayalım diyerek ya beline silâh takacak, ya da mafya tabir edilen gruplardan yardım bekleyecek. Böylece devletine olan sadakatini yitirecek. Bizler bazı yetkileri isterken bir ayrıcalık falan beklediğimiz için değil bu kaygılarımızdan dolayıdır. Behiç abi son olarak şunu belirtmek istiyoruz. Vatandaşlarımız çok iyi bilsinler ki Polis Teşkilâtı birkaç istisna dışında bu ülkenin dört bir yanından gelmiş kendisini bu vatana adamış halkına yardım etmekten manevî haz duyan vatan evlâtlarıdır. Bizleri eleştirirken biz olsak nasıl yapabilirdik diye düşünülürse daha insaflı olur." * * * * Genç polislerin kişilik yapısı Tercüman Muhabiri Mehmet Canıtatlı, Psikiyatr Dr Ayhan Akcan ile görüştü.Konu polisin faaliyetlerinde insan haklarının korunmasının nasıl gerçekleştirileceği idi...Bu konuda bir gurup psikiyatrın yaptığı bir çalışma vardı. Polisin aslî görevi kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak olduğuna göre, polis mevcut kamu düzenini sağlarken kişi özgürlüklerini de sağlamalıdır. Bu denge ancak polisin kişilik yapısının bu mesleğe uygun olması ile sağlanabilir. Bundan dolayı bu çalışma polisin narsistik kişilik boyutunu ortaya koymayı amaçlamıştır.Araştırmada konu edilen narsisistik terimi, dünyayı ve diğerlerini sevemeyip, kendini aşırı seven kişiyi anlatıyor. Bu çalışma İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne aday memurdan aslî devlet memurluğuna geçerken istenen sağlık raporu amacıyla başvuran 114 polis memuru ile yapıldı. Bulgular şöyle: "Vakaların çoğu erkek ve tamamı 21-30 yaşları arasında, bekâr olup % 45.6'sı evlidir. % 98.2'si polis okulu mezunu olup, % 57.9'u Karadeniz ve İç Anadolu kökenlidir. İstanbul'da Esenler, Bağcılar, K.Çekmece, Zeytinburnu ve Fatih'te ikâmet edenlerin oranı % 61.4'tür. % 90.3'ü dört yıldan daha az süredir. İstanbul'da olup % 45.6'sının ailesinde polis vardır. Silâhlı çatışmaya girenlerin oranı % 6.1'dir. Tamamı bir yıllık aday polis memurudur. Hiçbiri ek iş yaptığını bildirmemiştir. % 36.0'ı çevik kuvvet, % 64.0'ı genel hizmet, asayiş ve trafik polisidir. Vakaların % 16.7'sinde narsistik kişilik belirgin olup % 25.4'ünde narsistik özelliklere sahip iken % 57.9'unda narsistik kişilik özellikleri yoktur. % 41.2'si ileri derecede otoriter özellikler gösterirken % 43.9'unda eşik altı otorite saptanmıştır. % 9.7'sinde ileri derecede gösteriş boyutu ön planda olup % 67.5'inde gösteriş ve dış görünümün öneminin olmadığı tespit edilmiştir. % 31.6'sı ileri derecede kendilerini diğer insanlardan üstün tutma eğiliminde olup % 39.4'ü hak iddia etme potansiyeli ileri derecede yüksek iken % 26.3'ü de istismarcılık ileri derecededir. % 45.6'sında özgüven anlamında kendine yeterlilik ileri derecede iken % 7.9'u kendisini çekingen ve yetersiz hissetmektedir. Sonuç Türkiye'de 6 polisten biri İstanbul'da görev yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye'de işlenen 4 suçtan birisi İstanbul'da işlenmektedir . Polislerin çalışma koşullarının ağır olmasına rağmen ruhsal problemlerine yönelik çok az çalışma vardır. Bu çalışma "İstanbul'da çalışan 130 Poliste Öfke Düzeyi"nden sonra yazarların ikinci çalışmasıdır. Polislerin sosyodemografik özellikleri ilk çalışmaya benzer bulunmuştur . Bu çalışmadan da anlaşılacağı üzere polislerin çoğunluğu polis olmak amacıyla İstanbul'a gelmişlerdir. Yarısı bekâr, diğer yarısı yeni evlidir, yarısının ailesinde polis olması bu mesleğe ailesi tarafından yönlendirildiğini düşündürmektedir. Sonuç olarak çoğunluğu dış görünümünü önemsemeyen, bir nevi sosyal ilişkiye kapalı olup, üçte birinde ciddi düzeyde diğer insanları rahatsız edecek boyutta kendilerini üstün tutma eğilimi vardır." Günahları ,sevapları ve tıkalı kulakları açtıramayan bitmeyen sorunları ile polis hayatımızın vazgeçilmez parçasıdır. Yazan: Behiç Kılıç Kaynak: Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi