BIST 9.949
DOLAR 35,24
EURO 36,71
ALTIN 2.978,97
HABER /  GÜNCEL

Eminönü’nde 114 cami kayıp

Yeni Cami Hünkár Mahfili'nin çinileri, Karaköy'de kayıp cami derken, Eminönü'nde de 114 caminin kaybolduğu anlaşıldı.

Abone ol

Diyanet Vakfı Eminönü Şubesi tarafından hazırlanıp basılan krokiye göre, bölgedeki kayıtlı 212 camiden 114'ü bugün mevcut değil. Sorumlu hizasında ise maalesef yine merhum Adnan Menderes'in ismi var. Kayıp Karaköy Camii haberinin yankıları devam ediyor. Bizi arayan pek çok okuyucumuz, bölgelerinde de muhtelif tarihi eserlerin harabeye dönüştüğünü, bir süre sonra ortadan kaybolmasının da kimseyi şaşırtmaması gerektiğini söylüyorlardı. Hatta olup bitenleri daha yakından görmemiz için tarihi eserlerin bulunduğu semtlere bizi davet edenler bile vardı. Ancak en ilginç mektup, okuyucularımızdan Ali Önder Sağıl'dan geldi. Emekli bir memur olduğunu belirten Sağıl, 1987 yılında Diyanet Vakfı Eminönü Şubesi tarafından hazırlanıp basılan ‘‘Eminönü Camileri’’ isimli kitaptan bir fotokopi de eklemişti mektubuna. Söz konusu fotokopide, bir Eminönü krokisi yer alıyordu. Krokinin üzerinde pek çok yeşil ve siyah hilál vardı. Krokinin yanında yer alan listeye göre, sadece Eminönü bölgesinde, 212 caminin yeri-yurdu belirlenmişti. Eminönü gibi bir semt için oldukça yüksek bir rakamdı elbette bu. Ancak, krokiyi biraz daha dikkatlice inceleyince, karşılarına ‘‘yeri belirsiz’’ notu düşülen ve siyah hilálle gösterilen camilerin bugün artık mevcut olmadığını anlıyordunuz. Daha da çarpıcı olan şuydu: ‘‘Yeri belli’’ olan pek çok caminin yerinde de yeller esiyordu. Üşenmeyip sayınca durumun vahamatini daha yakından görmek de mümkündü: Tam 27 caminin karşısına ‘‘yeri belirsiz’’ notu düşülmüştü. 87 caminin koordinatları biliniyordu belki ama kendilerinden eser yoktu. Bu durumda da, faal olarak 98 cami kalıyordu bütün bir Eminönü semtinde. Peki ama 27 yeri belirsiz, 87 yeri belirli camiye ne olmuştu? Yangınlar ve depremler dışta tutulacak olursa, karşımıza yine merhum Başbakan Adnan Menderes çıkıyordu. Menderes'in başlattığı ilk imar hamlesinde, Karaköy Meydanı'na dokunulmayacak, bunun için 1956 yılına kadar beklemek gerekecektir. Menderes, 23 Eylül 1956'da yaptığı bir basın toplantısında, ‘‘kentin imar gerekliliğini açıklarken, günün her saatinde tıkanarak büyük zaman kaybına yol açan Aksaray, Beyazıt, Eminönü, Karaköy, Tophane ve Taksim gibi düğüm yerlerinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini, bu meydanları birbirine bağlayan ve kentin omurgasını oluşturan caddelerin iyileştirileceğini, Topkapı'dan Boğaz'a kadar kentin her mahallesinin aynı mükemmellikteki caddelerle birbirine bağlanacağını’’ söylüyordu. Nitekim, Menderes'in istediği olacak, kentte geniş caddeler açılırken, aralarında camilerin, kiliselerin, havraların, hanların, hamamların ve konakların da yer aldığı tam 7.289 bina yerle bir edilecekti. Diyanet Vakfı Eminönü Şubesi'nin bölgedeki kayıp camileri tesbit ettiği gibi, keşke birileri de çıkıp kiliseleri, havraları ve diğer tarihi eserleri tesbit etse de net bir bilanço çıksa önümüze. Belki bundan sonraki 'imar hareketleri' için ders olurdu. Sahi, olur muydu? BİR BÜYÜK YIKIM İstihkám taburu seferber edildi Kamulaştırılan ve yıktırılan yapıların sayısı, aralarında çok sayıda tarihi eser de bulunmak üzere 7.289'u buluyor. Bu yıkım hareketi için valiliğin, belediyenin, hatta kentteki istihkám taburunun tüm imkánları seferber edilmişti. Ancak istimlaklerin, bir oldu bitti havası içinde yapılması, yolun önüne çıkan her şeyin ne olduğuna bakılmaksızın yıkılıp yok edilmei, istimlak bedellerinin düşük tutulması ve binlerce kişinin alacakları için aylarca beklemek zorunda kalması büyük bir toplumsal yaraya dönüştü. Tüm bu harekát, gerekli maddi imkánlar yaratılmadan başlatılmıştı. Belediye, borçlarını ödeyebilmek için arazilerini satıyor ve hükümetten yardım istiyordu. Aksaray civarında ‘istimlak muhacirleri’’ adı verilen evsiz barksız bir kitle meydana gelmişti. Bu toplumsal sıkıntılar, 27 Mayıs'tan sonra Yüksek Adalet Divanı'nda hem Başbakan Menderes'in, hem de onun döneminde görev yapan beş belediye başkanının idam istemiyle yargılanmasına neden olacak, ancak istimlakler sırasında ne başbakanın, ne de belediye başkanlarının kişisel çıkar sağlamaya yönelik bir yolsuzluğuna rastlandığından, sanıklar 16 Eylül 1961'de bu davadan beraat edeceklerdi.